* Fotoğraf: Artin Bakhan / Unsplash (İsveç'teki protestolardan)
İran'da Jîna Mahsa Amini'nin hayatını kaybetmesiyle başlayan protestolar yaklaşık dört aydır devam ediyor.
İfade özgürlüğünün olmadığı, idam cezasının kaldırılmadığı bir ülkede yaşanan protestolar, yalnızca güvenlik güçlerinin protestoculara uyguladığı şiddetle değil, nasıl işletildiği belli olmayan yargı süreçlerinin sonunda protestoculara verilen idam cezalarıyla da endişe yaratıyor.
İran'ın resmi haber ajansı IRNA, en son 7 Ocak'ta Yüksek Mahkeme'nin idam cezası verdiği protestocular Mohammad Mehdi Karimi ve Seyed Mohammad Hosseini'nin cezalarının infaz edildiğini duyurdu.
İran'da protestolarla bağlantılı olarak idam edilen, yani yargı eliyle öldürülen kişilerin sayısı bu infazlarla birlikte dörde yükseldi.
İran'da idam cezası da bu cezaların infazı da münferit bir durum değil maalesef. Uluslararası Af Örgütü'nün Mayıs 2022'de açıkladığı verilere göre, İran'da yalnızca 2021'de en az 314 kişi idam edilmişti. İran İnsan Hakları (IHR) örgütüne göre ise bu sayı en az 333'tü.
Bunu elbette protestolarla bağlantılı olarak idam edilen kişilerin ölümünü önemsizleştirmek için söylemiyorum.
Aksine, öldürmenin en temel insan haklarından biri olan yaşam hakkını ihlal ettiğini ve bu sebeple yasak olduğunu sözlü, fiili ve hukuki olarak beyan etmesi beklenen devlet ve yargı erkinin idam cezasını yıllar içinde nasıl kullandığına daha yakından bakmak, İran'da yaşanan, son olmasını umduğumuz idamları da bağlamına oturtmamıza yardımcı olabilir belki.
1979'dan bugüne İran'da idam cezaları
Norveç merkezli IHR örgütünün 2021 yıllık raporunda paylaştığı bilgilere göre, İran yasaları, aralarında "zina" ve "eşcinsel ilişki" de olmak üzere "cinsel suçlar" ile "Allah'a karşı savaş" da dahil "devlet ve dine karşı işlenen suçlar" gibi bir dizi eylem için idam cezası öngörüyor.
Abdorrahman Boroumand Merkezi, İran'da bu bağlamda 2000-2017 yılları arasında en az 8 bin 200 idam cezasının infaz edildiğini tahmin ediyor. IHR'nin verileri de en yüksek infaz sayısı 2015'te olmak üzere 2008-2021 arasında en az 7 bin 166 kişinin idam edildiğini ortaya koyuyor.
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu'nun (FIDH) raporu ise idam cezasının ve infazların 2000'li yıllarla sınırlı olmadığını, 1979 yılındaki "İran Devrimi"nden önce de idam cezalarının verildiği ve infaz edildiği ülkede bu tarihten sonra infazların ciddi ölçüde arttığını gösteriyor.
Buna göre, Şubat-Ağustos 1979 döneminde 437 kişinin idam edildiği ülkede, 1979'da 800 ila bin arasında kişinin idam edildiği tahmin ediliyor. Bir sonraki yıl 709 kişinin idam edildiği İran'da, 1981'de 2 bin 616 kişi, 1988'de ise çoğu siyasi mahpus olan 4 bin 500 ila 5 bin kişi idam ediliyor.
İHR'nin idam cezalarına ilişkin analizi de infaz sayılarının zamanlama olarak belli olay ve durumlarla bağlantılı olabileceğine işaret ediyor:
"[2021 yılında] infaz edilen bu idam cezalarının çoğu siyasi olmayan (cezai) suçlardan infaz edilmiş olsa da infazların zamanlaması ile siyasi olaylar arasında manidar bir korelasyon bulunuyor.
"Son 20 yılda kayıtlara geçen infaz eğilimlerine göre, infaz oranları meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, Newroz ve Ramazan ayından önceki haftalarda düşüş gösterirken, seçimlerden hemen sonra ve yetkililer protesto beklentisinde olduğu zamanlarda hızla artıyor."
Yıllar öncesinden günümüze geldiğimizde ise İran'da 4 Aralık 2022 itibariyle bir yılda 500'ün üzerinde kişinin idam edildiğini görüyoruz.
İran yargı sistemi ve idam cezaları
İdam cezası, kişilerin yaşam hakkı ile "Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz" şeklinde özetlenebilecek işkence yasağını ihlal etmesi sebebiyle şüphesiz başlı başına büyük bir hak ihlali olarak karşımıza çıkıyor.
Öte yandan, kişileri idam cezasına götüren yargı süreçlerinin işleyişi - ya da işlemeyişi - ve kimlerin bu cezalardan özellikle daha çok etkilendiği de aslında bize konu hakkında çok şey anlatıyor.
Radio Free Europe'tan Giovana Faria'nın da aktardığı üzere, İran'da yargı erkinin başındaki ismi, "yüce lider" Ayetullah Ali Hamaney atıyor.
İran yasalarına göre, şüphelilerin avukata erişim hakkı bulunsa da avukat seçme hakları sınırlı. "Ciddi ceza davalarında" ve güvenlik ile ilgili suçlamaların yöneltildiği davalarda, şüpheliler yalnızca yargı erkinin başındaki ismin onayladığı listeden bir avukat seçme hakkına sahip.
Dahası, ülkede farklı suçların yargılandığı farklı mahkemeler bulunuyor. İdam cezasıyla sonuçlanabilecek tecavüz ve cinayet gibi suçlar ceza mahkemelerinde görülürken, protestocuların da sık sık karşı karşıya bırakıldığı "Allah'a karşı savaş" ve "silahlı ayaklanma" gibi suçlamalar "İran Devrimi" sonrası kurulan "Devrim Mahkemeleri'nde" görülüyor.
İran'da son 42 senede verilen idam cezalarının büyük bir çoğunluğundan sorumlu olan bu mahkemeler ise şeffaf olmaktan çok uzak.
Yasal yetkilerini kötüye kullanma, mahkumların avukata erişimine izin vermeme ve şüphelileri "suçlarını itiraf etmeye" zorlamak için sorgular sırasında yapılan işkence ve kötü muameleye göz yumma, bu "Devrim Mahkemeleri" hakimlerine yönelik suçlamalar arasında.
Beluçlar, Kürtler, çocuklar, kadınlar, LGBTİ+lar...
İran'da on yıllar içinde verilen idam cezaları hakkında bir dizi demografik veri de bulunuyor. Bu veriler ise siyasi mahpusların yanı sıra bazı grupların bu cezadan özellikle daha fazla etkilendiğini gösteriyor.
Örneğin, yine IHR örgütünün paylaştığı verilere göre, İran toplumunun yüzde 2 ila 5'ini oluşturduğu tahmin edilen Beluçlar, geçtiğimiz yıl İran'da idam edilen yurttaşların yüzde 26'sını oluşturuyordu.
Benzer şekilde, Hengaw hak örgütünün yayınladığı istatistikler, 2021 yılında en az 48 Kürt mahpusun idam edildiğini gösteriyordu. Bu ise Uluslararası Af Örgütü'nün 2021 verileri ile birlikte düşünüldüğünde İran'da idam edilen kişilerin yüzde 15,3'ünün Kürt olduğuna işaret ediyordu.
Dahası, İran'da bir kişinin 18 yaşın altındayken, yani henüz çocukken işlediği bir suç sebebiyle idam cezasına çarptırılması mümkün.
Uluslararası Af Örgütü'nün paylaştığı bilgilere göre, kız çocukları 9, oğlan çocukları ise 15 yaşından itibaren idam cezasına çarptırılabiliyor.
Af Örgütü, Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan İran'da, 2005-2015 yılları arasında, bu şekilde idam cezasına çarptırıldıktan sonra "infaz yaşına" geldiklerinde idam edilen en az 73 kişi olduğunu tahmin ediyor.
Birleşmiş Milletler'in (BM) verileri ise İran'da bu şekilde idam edilmeyi bekleyen en az 160 çocuk olduğunu ortaya koyuyor.
IHR'nin Ekim 2021 tarihli verileri de ülkede 1 Ocak 2010 ile 10 Ekim 2021 arasında en az 164 kadının idam edildiğini gösteriyor. Bu, aynı dönemde infaz edilen idam cezalarının yüzde 2,57'si anlamına geliyor.
Urmiye Devrim Mahkemesi de en son Eylül 2022'de "yeryüzünde fitne çıkarmak" suçundan yargılanan LGBTİ+ aktivistleri Zahra Seddighi ve Elham Choobdar'ı idama mahkum etmişti. Al-Fatiha Vakfına göre, 1979'dan bugüne İran'da yaklaşık 4 bin LGBTİ+ idam edildi.
Öte yandan, 2017 yılında yapılan bir yasa değişikliği sonrası uyuşturucu ile bağlantılı suçlardan verilen idam cezalarının sayısında ciddi bir düşüş yaşanmış olsa da bu sayının 2021 yılında yaklaşık beş kat arttığı ve en az 126 kişinin bu sebeple idam edildiği tahmin ediliyor.
Devlet nasıl öldürür?
İran'da Jîna Mahsa Amini'nin hayatını kaybetmesinin ardından yeniden gündeme gelen idam cezası ile ilgili tüm bu veri ve istatistikler bize maalesef tek bir şey söylüyor: İran devleti - beraberindeki 54 devlet ile birlikte - yurttaşlarını öldürmeyi kendinde hak görüyor.
Peki, yurttaşlarının başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerini koruma yükümlülüğü bulunan devlet ile görevi ve varlık sebebi adaleti sağlamak olan bir kurum olan yargı, ölümün bazı suçlar için meşru bir cezalandırma aracı olduğunu nasıl savunabilir?
Bir yurttaşı, bir mahpusu öldürme hakkını kendinde gören bir devletin yeri geldiğinde öldürmenin kötü olduğunu söylemeye nasıl yüzü olur?
Devlet nasıl öldürür? (SD)