Hürriyet gazetesi dünkü sayısında İstanbul Üniversitesi amfisinde uyuşturucu kullanan bir öğrenciyle ilgili polisten edindiği bilgileri, öğrencinin resmini, kimliğini ve özel hayatına ait konuyla ilgisi olmayan detayları da açıklayarak verdi.
Uğur Dündar, haberinde öğrencinin resmini "uyuşturucu belasının üniversite gençliğini pençesine almasının belgesi" olarak verdi; öğrencinin "aynı zamanda satıcı" olduğunu belirtti.
Zeyrek, muhabirlerin çoğu zaman "deliller çok güçlü" diyerek henüz kesinleşmemiş bir yargıyı kesinmiş gibi haberleştirdiğini ve zanlıları teşhir ettiğini söyledi.
Aynı gün, dört yıl önce işadamı Üzeyir Garih'i öldürdüğü iddiasıyla gözaltına alınan; polis tarafından "deli, tinerci" diye damgalanan ve basın tarafından teşhir edilen F.N. İçişleri Bakanlığı'na açtığı davada tazminat kazandı.
F.N.'yi teşhir eden, babası ve kardeşinin işinden kovulmasına ve zanlı çocuğun damgalanmasına sebep olan İçişleri Bakanlığı tazminata mahkum edilirken, basın hiçbir yaptırımla karşılaşmadı.
Gazetecilik etiği
Zeyrek'e göre, gazetecilerin "suçluluğu kanıtlanana kadar herkes suçsuzdur" ilkesine uyması ve kişilik haklarını ve gazetecilik etiğini gözeterek haber yapması gazeteci örgütlerinin konuya eğilmesiyle mümkün olacak.
"Ancak bu konuda kendimizi de eleştirmeliyiz. Bu konu, ÇGD'de de dahil olmak üzere hiçbir basın örgütünün gündeminin üst sıralarında bulunmuyor. Çalışanların sorunları, TCK gibi ifade özgürlüğü önünde engel teşkil eden yasalarla ilgili sorunlarımız o kadar büyük ki mesleğin uygulama alanları ilişkin sorunlar geri planda kalıyor".
Hürriyet gazetesi bugün de habere devam etti ve öğrencinin polise verdiği ifadeyi kendi ağzındanmış gibi aktardı.
Toygun Atilla ve Şefik Dinç imzalı haberlerinde "... fotoğrafını polislerde görünce çok şaşırdı" gibi ifadeler kullanarak öğrencinin kimliğini teşhir etmeye devam etti.
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, "Yargı kararı kesinleşmedikçe bir sanık suçlu ilan edilmemelidir" diyor.
Bildirge, özel hayatın gizliliğinin ancak kamu yararı gözetilerek geçersiz sayılabileceğini; bu durumda bile özel hayatın kamuya açılan kısmının konuyla doğrudan ilgili olması gerektiğini söylüyor .
Zeyrek, Üzeyir Garih cinayetindeki gibi, zanlılar çocuk olduğunda çok daha dikkatli davranılması; çocuğun damgalanmaması ve kimliğinin açıklanmamasına mutlaka özen gösterilmesi gerektiğinin de altını çiziyor.
Basın ve polis F.N.'nin hayatını değiştirdi
25 Ağustos 2001'de işadamı Üzeyir Garih'in öldürülmesinin ardından o zaman 13 yaşında olan F.N. polis tarafından gözaltına alındı; basına "deli, psikopat ve tiner bağımlısı" diye teşhir edildi, kimliği açıklandı.
Polis bugün de yaptığı gibi gözaltına aldığı zanlının ifadelerini basına verir, basın da bunları yayınlarken dönemin İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen de F.N.'nin zanlı olarak teşhir edilmesini sağladı.
F.N., 48 saat sonra savcılık tarafından serbest bırakıldı ve suçsuz olduğu anlaşıldı. Tüm gazetelerde kimliği açıkça yayınlanan ve "tinerci, deli, katil" olarak damgalanan F.N.'nin babası va kardeşi işlerinden kovuldu.
İçişleri Bakanlığı aleyhine İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nde dava açan F.N. dört yılın ardından davayı kazandı.
"[F.N.'nin] aranmaya başlandığı gün İçişleri Bakanlığı'nca 'zanlı' olarak basına bildirilmesi ve belgelerde adı geçen hakkında 'tiner bağımlısı 'ifadesinin kullanılması nedeniyle İçişleri Bakanlığı hizmet kusurunu oluşturmuştur" diyen mahkeme İçişleri Bakanlığı'nı 25 milyar lirayı faiziyle birlikte ödemeye mahkum etti.(EÜ)