Çocuk Psikiyatrı Prof. Dr. Müge Tamar Ankara Barosu’nun iptali için dava açtığı ilköğretim öğrencilerine “değerler eğitimi” seminerlerini ve hazırlanan kitapçığı bianet’e değerlendirdi.
Tamar seminerlerin içeriğinde, çocuğun ve gencin gelişimsel görevleri ile ters düşen, ruh sağlığını bozacak nitelikte, sakıncalı ve riskli yaklaşımlar olduğunu ifade etti.
Tamar 7–11 yaş arasındaki çocukların bilişsel gelişim açısından somut düşünme özelliği gösterdiğini söyledi.
“Soyut terimlerle düşünme becerisi henüz kazanılmamıştır. ‘Şimdi ve burada’ ilkesi ile düşünürler, gerçeklikler üstüne düşünürler, neden-sonuç ilişkisi kurabilme, dünyadaki farklılıkları algılayabilme, varoluş, gerçek, adalet, ahlak gibi kavramlar üzerinde düşünme, sentez yapabilme yetileri gelişmemiştir. Bu kavramlar soyut düşünme becerisinin kazanıldığı ergenlik döneminde kazanılır.”
Konu başlıkları
Kitapçıkta belirlenen konu başlıkları arasında ‘sabır’, ‘hastalık ve musibetin anlamı’, ‘bir hayat gerçeği: ölüm ve ötesi’, ‘inancın bireysel ve toplumsal hayata etkileri’ gibi kavramların bulunuyor. Tamar çocukların bu soyut kavramları o yaşta algılayamayacağını belirtti.
“Örgün eğitim kapsamındaki okul öncesi eğitim ve ilköğretim öğrencilerinin yaşları göz önüne alındığında, çocuk yaştaki zihinlerin bu denli soyut ve kavramsal konuları algılayamayacakları veya zihinlerinde somutlaştıramayarak farklı düşüncelere, sıkıntı ve korkulara kapılabilecekleri açıktır.”
Kaygı bozukluğu tehlikesi
Prof. Tamar değerler eğitimi seminerlerinin içeriğinde tövbe etmek, iman etmek, teenni, şeytan, ahret, ebediyet, günah, nefs, tevekkül gibi soyut ve dini kavramların aktarıldığına da dikkat çekti.
“Küçük yaştaki çocukların zihinleri öbür dünya ve ahretle ilgili bilgilerle donatılıyor ve yoğun bir şekilde ‘ölüm’ olgusu işlenerek ahrete yönelik mesajlar verilmekte, kış mevsimi bile ‘kefen’, ‘ölüm’ gibi bir çocuk için son derece anlaşılmaz olan sözcüklerle anlatılıyor.
“Ölümün geri dönülmezlik, son bulma, kaçınılmazlık ve nedensellik şeklindeki bileşenlerinin tümünün anlaşılabilmesi tam olarak 9-10 yaşından sonra olabilir. Gelişmiş bir ölüm kavramının oluşabilmesi için iyi düzeyde bir zihinsel işlevselliğin gerektiği biliniyor.
“6-9 yaş arasındaki çocuklar örneğin bir yakınlarını kaybettiklerinde ölümü kendi suçu olarak görür. Ölümü bir cezalandırılma gibi algılar, ölümün bir sona erme ya da yaşam işlevlerinin durması olduğunu kavrayışı kademeli olarak gelişir. Yedi yaşlarında ölümün kaçınılmaz ve herkesin başına gelebilecek bir durum olduğunu kavramaya başlarlar.
“9-12 yaşlarında ölümün bilişsel olarak farkına varılır. Ölümün bir son olduğu algılanır. 12 yaş ve üstü gençler için ölüm geri dönülmezdir. Ölüm mutlak bir gerçektir ancak kendileri için uzak bir gelecekte olacağına inanırlar.
“Bu kadar ağır ve yoğun soyut kavramların çocuğun zihninde anlaşılması, yorumlanması, onun bilişsel düzeyi ile olanaklı değildir. Yoğun korkulara, kaygı bozukluklarına yol açma olasılığı yüksektir.”
Kitapçıktaki sözler ve etkileri |
"Hastalık ve musibetlerin hayatımıza kazandırdıklarını şu şekilde sıralayabiliriz; - Bize acizliğimizi ve fakirliğimizi gösterir. Rahmetli yaratıcımıza daha samimi bir şekilde sığınmamızı sağlar - İnsanın bu dünyaya keyif sürmek lezzet almak için gelmediğini ona verilen sermaye ile büyük bir ticaret yapması gerektiğini düşündürür. Ölümü, kabri ve ahreti bilip ona göre hazırlanması gerektiğini hatırlatır. - Her şeyin ve vücudumuzun sahibi olan Allah'ın üzerimizde görünen güzel isimlerinin nakışlarını, cilvelerini görüp O'nu daha iyi tanımamıza yardımcı olur - Dünyanın fani ve geçici olduğunu hatırlatıp, bu hastalık ve musibetlerin de bir gün geçeceğini bildirip; insanın gururu bırakmasını, sahibini tanımasını, görevini bilmesini ve dünyaya ne için geldiğini aklından hiç çıkarmaması gerektiğini düşündürür. - Sabun gibi günah kirlerinin yıkar ve temizler. Olgunlaşmış bir ağacı silkelemekle nasıl meyveleri düşerse insanın da hastalık, musibet ve sıkıntılarla günahları dökülür." Prof. Tamar: Bu sözler insanları daha küçük yaştan hastalık veya sıkıntılar karşısında mücadele etmeden kabullenmeye, akılcı arayışlara veya bilimsel çarelere başvurmak yerine bunun büyük bir sınama ve günahlardan arınma gibi bir amaca hizmet düşüncesi ile hareket etmeye yönlendirmektedir. "Güzel ölüm""Ölüm hayat kadar somut, gerçek ve inkar edilemez bir hakikattir. Her canlı ölümü tadacaktır. Gelen gider giden gelmez, ölüm de bir nimettir. Çoğu zaman ağırlaşmış hayat yükünden kurtulmaktır. Nasıl ki uyku günün sıkıntılarını unutmak için güzel bir fırsattır. Uykunun büyük kardeşi ölüm de dünyanın ezici, boğucu ve sıkıntılı hallerinden bir kurtulma vesilesidir."Prof Tamar: Bu tür yaklaşımlar, ölümün güzel bir şey olduğunu vurgulamakta ve bedenin dinlenmesi için tamamen insani bir ihtiyaç olan "uyku"ya benzetilerek çocuk zihinlerinde karmaşık bir algıya sebep olmaktadır. Ergenlik dönemi gencin bağımsızlaşma çabalarının olduğu, kırılganlığının arttığı, duyarlılaştığı bir dönemdir. Bu dönemde gencin duyguları dalgalanma gösterebilir. Ani, öngörülemez duygular yaşayabilir, bu duyguları yaşarken kendini umutsuz, çaresiz hissedebilir, yaşamı sorgulayabilir. Bu nedenle gençlik dönemi intihar riskinin olabildiği sıkıntıların yaşanabileceği bir dönemdir. Gençlere ölümü seçmeyi teşvik edecek ifadelerin kullanılması tümüyle sakıncalı ve tehlikelidir! |
Dayatmacı yaklaşımlar
Prof. Tamar dayatmacı yaklaşımların çocuğun geleceğini olumsuz etkileyeceğine de dikkat çekti.
“Ergenlik dönemi kimlik duygusunun oluşumu sürecinde genç geçmişte öğrendiklerini, şimdiki bilgileri ve gelişmiş düşünebilme, yorumlayabilme, sentez yapabilme becerileri ışığında sorgulayarak gözden geçirebilmeli, yeniden şekillendirerek benimseyebilmelidir.
“Gencin sorgulayarak özümsemesine olanak sağlamayacak, dayatmacı yaklaşımlar, onun bireyleşme ve erişkin olgunluğuna erişme sürecini olumsuz etkiler. Katı, esnekliği olmayan, duygu ve düşüncelerini düzenleyemeyen, kendini kontrol etme becerisini kazanamamış bir birey olarak yetişmesine neden olur.
“Böylece erişkinlikte de karar ve davranışlarının sorumluluklarını üstlenebilmek yerine, kontrolü hep dışarıdan bekleyen, ilkel düzeyde düşünmeye alışmış, olgunlaşmamış erişkinler olma tehlikesi ile karşılaşır.”
Hangi değerler
“Gencin kimlik duygusunun gelişmesi sürecinin sağlıklı olarak ilerleyebilmesi, gencin bocalama içine düşmeden ve ciddi ruhsal sorunlar ortaya çıkarmadan bu dönemi atlayabilmesi, toplumun sağladığı olanaklar, büyüklerin rehberliği, geçerli sistemin benimsediği düşünce ve değerler sistemi ile yakından ilişkilidir.
“Gençlere öğreteceğimiz ‘değerler’; toplumsal birlik, toplumun işleyişi, ortak duygu ve düşünce ile ortak amaç ve çıkarlar doğrultusunda hareket edebilme, böylece kendini diğerleri ile bir bütünlük içinde algılayabilme ve bunun getirdiği güven duygusu ile gelişimini sağlıklı yönde sürdürebilmesini sağlayabilmeye yönelik olmalıdır.
“Değerler sistemi sadece bir dine ve mezhebe göre belirlenmemelidir. Gencin farklı düşünceleri öğrenebilmesi, bunları kendi zihninde tartarak, sorgulayarak, eleyerek, gerektiğinde yeniden şekil vererek benimseyebilmesi, olgunlaşabilmesi için zorunludur.”
Çocuk hakları hatırlanmalı
Çocuğun ruh sağlığının korunması, yaşama ve sağlıklı gelişme hakkının gerçekleştirilmesi için okulda ve okul çevresinde gerekli önlemlerin alınması gereğine işaret eden Tamar çocuğun yüksek yararı ilkesini hatırlattı.
“Gerek tüm eğitim sistemi gerekse tek tek okullar yapılandırılırken çocuk haklarının temel alınması ve çocuğun yüksek yararının, yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının gözetilmesi gerekir.”
Ne olmuştu?
Ankara Barosu Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile Hizmet Vakfı arasında imzalanan protokole göre ilköğretim öğrencilerine verilecek “değerler eğitimi”ni yargıya taşıdı.
Baro açtığı davada değerler eğitimi adı altında verilen eğitimin sadece bir din, mezhep ve ideolojiye dayandırıldığı ve çocuk haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle uygulamanın iptali ve yürütmenin durdurulmasını talep etti.
Baronun dilekçesinde çocuklara verilecek seminerlerin içeriğinde “tövbe etmek, iman etmek, teenni, şeytan, ahiret, ebediyet, günah, nefs, tevekkül gibi soyut ve dini kavramların aktarıldığı; “küçük yaştaki çocukların bilinçaltı uhrevi bilgilerle donatıldığı”; “yoğun bir şekilde ölüm olgusu işlenerek ahirete yönelik mesajlar verildiği”; kış mevsiminin “kefen, ölüm” gibi bir çocuk için” son derece soğuk ve anlaşılmaz olan sözcüklerle” anlatıldığı vurgulandı.
Okul önceki eğitim verenler de dahil olmak üzere tüm okullarda değerler eğitimi adı altında seminerler düzenlenmesi amacıyla protokol imzalanmıştı.
MEB bu seminerlerde işlenecek içeriği de resmi bir yazıyla tüm valiliklere duyurdu. (YY)
Dava dilekçesine buradan ulaşabilirsiniz.