“Batı Okyanusu'ndaki beyaz köpüklü dalgaların bir dizi pırıldayan, sıvı haldeki inciyi çağrıştırdığı günler... Ve denizden yansıyıp daha da kuvvetlenen altın renkli güneşin ise Uzak Turan'ın Kraliyet Taburlarının bir arada ilerlemekte olduğunu düşündürdüğü olurdu.
Vakti zamanında bir Kimmerya çocuğu, şimdi ise bir Zingara Korsanı olan Conan için bu öylesine bir gündü. Bir kolu dümenin üstünde... Bir ayağı ağzına kadar dolu şarap fıçısının tepesinde... Kaslı ellerinde ise rüzgârda dalgalanan bir hazine haritası! Kuzeyli bir barbar daha ne isteyebilirdi?”
Bu macera vaat eden cümleler ilkel çağların yenilmez savaşçısı olan Conan'ın “Ölüm Adası'nda Yağma” isimli serüveninin açılış sahnesinde yazmaktadır.
Çizgiromanseverlerin Tommiks, Teksas, Tom Braks'ın peşinden Amerika coğrafyasında, Kızıl Maske'nin ardından Eden Adası, Bengal ve bazen de New York gibi büyük şehirlerle, Zagor'la Darkwood'un derinliklerinde, Amerika'nın bozkırlarında, Mister No ile Amazon Nehri kıyılarında, Brezilya, Kolombiya, Guyana'da dolaşmaları yetmemeye başladığı zamanlarda, bilinmeyen çağların tuhaf coğrafyalarında, fantastik yaratık ve tanrıların, dev dalgalara sahip denizlerin, karanlık ruhların, dehşet verici büyücülerin, acımasız, haydutların ve kralların kol gezdiği bir dünya ile arz-ı endam etmişti Conan; keskin bakışları, siyah saçları, kuvvetli kasları ile... Bu zorlu dünyada hayatta kalabilmesinin düsturu ise çok basitti: “Kanı akıyorsa ölebilir de!”
Onu alışılmış karakterlerden ayrılan en büyük özelliğiyse zaman ötesinden gelmesi değil diğerleri gibi doğruyu temsil eden bir kahraman olmamasıydı. Barbar, hırsız, korsan, paralı asker ve hatta kral olabilen bir anti kahramandı zira o. Kumar oynar, sarhoş olur, kadınlarla düşüp kalkar ve yeri geldiğinde yalan söylerdi.
Bilinen tüm tarih zamanlarından önce yani Hyboria çağında yaşanır bütün olaylar. Coğrafyanın bildiğimiz dünya haritasıyla bir ilgisi yoktur, denizler, okyanuslar dağlar farklı, sınırlar ve ülkeler, krallıklar bildiğimiz tanımların dışında... Hykrania, Turan, Shem, Kort, Zamora, Argos, Zingara, Nemedya, Aquilonia, Stygia, Vendhya gibi ülkeler bir içdeniz olan Vilayet Deniz'in çevresine dağılmış ve dışarıdan da Batı Denizi ve Güney Okyanusu olmak üzere iki büyük su kütlesiyle çevrilmiştir. Daha da fantastik olan kuzeye doğru gidildikçe, İskandinav mitolojisindeki yerler Asgard ve Vanaheim birer ülke olarak karşımıza çıkıyor.
Bu iki büyük denizde de Baracha Adaları (13 ada), Siyah olanın adası, Sıptah'ın Adası, Güney Adaları (11 ada), İnci Adaları (17 ada), Sisli Adalar (6 ada) ve bunlar gibi yine kıyıya yakın ismi zikredilmeyen ve hiç güven telkin etmeyen adalar bulunuyor.
Ortada içdeniz, dışarıda iki büyük deniz ve adalar olunca, Conan'ın maceralarının bir kısmının da bu fantastik dünyanın fantastik denizlerinde geçmesi kadar doğal olamazdı. Çünkü korsanlık bilinmeyen bir âlemde olsa bile yine iyi para getiren bir meşgale...
Gemilerde; kürek mahkûmu, paralı asker, tayfa, korsan ve kaptan olarak farklı serüvenlerde, kâh dalgalara karşı, kâh denizin tuhaf canavarlarına, korsanlara, donanmaya veya kendi gemisindeki ayaklanmaya karşı mücadele verirken görürüz onu.
İyi bir denizcidir, iyi harita okur, uzaktaki bulutların ne getireceğini, dalga kabarmalarının ne anlattığını bilir. Conan'ın yaratıcısı olan Robert Ervin Howard'ın hayattayken yayımlanan 15 hikâyesinden (1933-36 yılları arası) sekizi ya kısmen ya da tamamen denizlerde geçmektedir. Çizgi romana uyarlanıp tekrar yazılan bölümlerde de yine denizlerde görürüz onu.
İlk kez 20'li yaşlarda Argos'da, kanunlara karşı geldiği için peşindekilerden kaçarken bir kıyı tüccarının gemisine binmesiyle başlayan denizcilik serüveni bu geminin Shem'li Dişi Şeytan Belit'in emrindeki kara korsanlar tarafından yağmalanmasıyla farklı bir rota izledi. Korsanlara katıldı ve hayatına birçok kadın girse de unutamadığı tek kadın sayılabilecek Kara Kıyıların Kraliçesi Belit'le tanıştı ve eşi olarak kabul edilerek onlarla birlikte uzun bir süre Hyboria ve Stygia limanlarını yağmaladılar.
Bu serüvenler sırasında Belit, kadim zamanlardan kalma bir ırk olan kanatlı adamların, hayatta kalmayı başarmış üyeleri tarafından öldürüldü ve Conan ilk defa yas duygusuyla tanıştı. Kara korsanların şefi oldu; liman, köle ve ticaret gemisi yağmasına katılarak denizlerde dolaştı.
Arada yine karaya, dağlara, çöllere dönse de tekrar denizlerle buluşması uzun sürmedi.
Sergius'un korsanlarının başına geçti, Barachan korsanları tarafından yakalandı ve uzun bir süre onlarla kaldı. Buradan kaçtı, uzunca yüzdükten sonra Zingaralı korsan Zaparavo'nun gemisine binerek onlara katıldı ve bilinmeyen bir adada, kara büyüye karşı verdiği savaştan sonra yine başarılı bir korsan olarak kariyerine devam etti.
Stygia sınırlarında devam eden savaşı duyan Conan, Zarallo'nun emrindeki Hür Kardeşlik'e katıldı ve Stygia ile Darfar arasındaki sınırda yer alan Sukhmet'teki karakola gönderildi. Buradan da sıkılan Conan, Kızıl Kardeşlik'e katılmış kadın bir korsan olan Valeria'yla birlikte oradan ayrılıp güneye doğru yelken açtı.
Valeria'yla birlikte güneye, Xuchotl'a, onun ejderhalarına ve bilinmeyen bölgelere yolculuklar yaptı.
Valeria'yla yolları ayrıldıktan sonra efsanelerde adı geçen ünlü mücevher olan “Ghawlur'un Dişleri”nin, Keshan'ın Kara Krallık'ında bir yerlerde saklı olduğunu işitince, Keshan Ordusu'na eğitmen olarak katıldı. Nihayetinde de kendisinden 150 yıl önce yaşamış olan korsan Tranicos'un hazinesini bulduktan sonra büyük bir ordu toplayıp kral Numedides'i devirdi ve kendini kral ilan etti. Ophir Kralı'nın zindanlarından kendisini kurtarmış olan köle Zenobia'yı da kraliçesi yaparak ülkenin sınırlarını genişletti ve halkını mutlu eden iyi bir kral oldu.
Conan'ın yayınlanma süreci iki evreden oluşur: Birincisi nesir, ikincisi de çizgiroman olarak.
İlk olarak 1932 yılında, Weird Tales dergisinde yayınlanan Phoneix on the Sword adlı öyküde yer aldı. Yaratıcısı ise Barbar Conan'ın yanı sıra Atlantisli Kull ve Solomon Kane gibi aralarında ünlenmiş birçok epik-fantezi karakteri yaratan ve günümüzde pulp roman çağının büyük yazarlarından birisi olarak kabul edilen Amerikalı yazar ve şair Robert Ervin Howard'dı.
Kısa hayatının içine (1906-1936) yüzlerce öykü ve şiir sığdıran Howard, aynı zamanda fantastik kurgunun bir alt türü olan Kılıç ve Büyü'nün yaratıcısı olarak da anılmaktadır. Fantezi ve korku türünün yanısıra western, dedektif, macera, tarihi romanlar ve boks –zira kendisi de boks, vücut geliştirme ve bilek güreşiyle de ilgilenmişti- hikâyeleri kaleme alan Howard, ilk öykülerini 15 yaşındayken dönemin pulp dergilerine göndermeye başlamıştı. 24 yaşındayken de Weird Tales'de ilk hikâyesi yayımlandı. İlk olarak 1932'de Strange Tales dergisinde yayımlanan öyküyle temelleri atılan Conan ise bir kahraman olarak okurun karşısına 1932 senesinde çıktı.
Tarihi sınırların içine hapsolmayan, sert barbarların kol gezdiği bu büyüleyici dünya okurlar karşısında da kabul gördü ve Howard daha önce yaptığı gibi avukat kâtipliği, ucuz kartpostal ozanlığı, gazete yazarlığı yapmadan sadece kendi âleminde yaşattığı karakterleri ve maceralarını yazmaya koyuldu. 11 Haziran 1936'da intihar edene kadar da durmadan yazdı.
Hayattayken Fatih Conan (Conan the Conqueror) isimli kitapta öyküleri toplanan Conan, yazarının ölü- münden sonra da farklı yazarlar tarafından yeniden yazılarak veya derlenerek yaşamaya devam etti. 1970 yılında da Marvel Comics editörleri Stan Lee ve Roy omas tarafından çizgiromana uyarlandı. Conan e Barbarian olarak Frank Frazetta'nın daha önce kitaplarına yaptığı çizimlerin haricinde görsel bir şölen olarak okurlarla buluştu. Roy Thomas'ın kaleme aldığı öyküleri Barry Windsor-Smith, John Buscema, Ernie Chan gibi usta ve bileği kıvrak çizereler hayat vermeye başlamıştı. Ve daha sonrasında birçok çizerin maceralarını canlandırmaya dâhil olduğu bu anti kahraman, fantastik dünyanın unutulmaz bir figürü olarak hafızalarımızdaki yerini aldı.
Yazıyı Conan öykülerinin başlangıç tasviriyle bitirelim:
“...Şunu bilin ki Prensim, kabaran okyanusların Atlantis'i ve onun görkemli kentlerini yutmasından sonra dünyada o güne değin görülmemiş bir çağ başlamıştı. Aryas'ın oğullarının doğduğu bu çağda, dünya üzerindeki imparatorluklar ve uygarlıklar, gökteki yıldızların mavi parıltıları kadar dağınık fakat belirgindi. İşte bu sıralarda Kimmeryalı Conan geldi. Çelik bilekli elinden kılıcını hiç bırakmayan bu kara saçlı, şahin gözlü yiğit tüm imparatorlukları sandaletli ayağının altında çiğnemek istiyordu...”
Bir Nemedya efsanesinden... (TY/YY)
*Bu yazı Yeni Deniz Mecmuası'nın Eylül 2017 sayısında yayımlandı.