Epey önce yolum bir gün İstanbul’da Mahmutpaşa’ya düşmüştü. Hani o malum yokuşun olağan kalabalığı ve hareketliliği bir yana. Bir mağazanın önünde normalin ötesi daha bir yoğunluk dikkatimi çekmişti.
Merak saikıyla yanaşınca kimi marka tekstil ürünlerinin seri sonu ya da ihraç fazlası olanlarının hayli düşük fiyatlarla tezgaha düştüğünü söylediler.
Bir ikisine bakınca ayrıntıyı fark etmiştim. Doğruydu mal kaliteliydi, yalnız hemen tümünün etiketlerinin bir bölümü makasla kesilmişti.
Sorunca, tezgâha düşen ürünlerin marka mağazaların satışının dışında olduğu bilinsin diyedir demişlerdi.
Yıllar, yıllar sonra medyaya düşen haberi okudum...
Tekstil üreticisi Burberry, 2017 yılında etiket fiyatına satamadığı 37,8 milyon dolarlık ürününü yakarak imha etmişti!
Times gazetesinin aktardığına göre karar, ürünlerin ucuz fiyata "yanlış insanlara" satılmaması için alınmıştı!
İmha edilen ürünler arasında giyim ve güzellik ürünleri bulunduğu aktarılırken, imha edilen ürün miktarının 2014 yılı üretiminin 3 katı olduğu da ayrıca ifade edilmiş.
Şirketin yalnızca son beş yılda 116 milyon dolar değerinde ürün imha etmesi tepkilere yol açmış. Şirketin hissedarları ürünlerin yakılmasını sorgularken, ürünlerin satışa sunulmak yerine imha edilmesi tepkilere neden olmuş...
Burberry ise açıklamasında ürün imha etmenin endüstrinin tamamı tarafından yapılan bir uygulama olduğunu, atık konusunun ise şirket tarafından ‘son derece ciddiye alındığını’ öne sürmüş.
Aynı ölçekte başka kimi şirketler; H&M, Chanel ve Louis Vuitton gibi markaların da istedikleri fiyata satamadıkları ürünlerini, yakarak imha ettiklerini vurgulamışlar.
Şirketlerin kıyafetlerin kullanılmasını engellemek için yakıyor olmaları ve atığın çevresel boyutları sebebiyle tepki görmesi ise meselenin bir başka boyutu.
Doğrusu haberi okuyunca düşündüm “yanlış insanlar” ifadesine takıldım.
O, gelir düzeyinin hayli üzerindeki rakamlarla satılan ürünleri seri sonu da olsa, ihraç fazlası da olsa, bir önceki yılın modelden düşmüş ürünü de olsa, yüksek fiyatı nedeniyle elde kalıp satılamamış da olsa; “sınıf meselesi” nedeniyle “yanlış insanlar”ın giymeye hatta üzerlerinde görünmesine hakları yoktu demek ki!
İki yıl kadar önce Diyarbakır’da lüks konut inşaatı yapan bir genç müteahhitle tesadüfen aynı masada kahve içmiştik. Bahar ayları ile birlikte çok steril bir site inşasına başlayacağını ve bir milyon TL’ye daire satacağını söyledi.
"Fiyatlar çok yüksek değil mi", diye sorduğumda?
"Hayır değil" dedi.
"Nasıl" dedim anlamamıştım.
"75 metrelik yoldaki kafelerde bir kahveye 20 lira ödemeyi göze alıp 'bu parayı verebilecek olanlar buralara gelip otursunlar' diyenler bakın bu mekânları sürekli dolduruyorsa! Benim yaptığım akıllı dairelere de 200-300 bin TL fazladan ödeyip kendilerinin mali ölçeğindeki bir grup insanla aynı siteyi paylaşacak olanlar bu kentte var. Onlardır hedef kitlem” demişti ve ben susmuştum.
Hayli sonra bu yazıyı kaleme alırken önce kendime “sınıf” dedim ve tek cümlelik bir söz aklıma düştü:
“Kapitalizm, gölgesinden yararlanamayacağı ağacı, keser” NOKTA. (ŞD/HK)