2012'de kurulan Poedat Kolektifi 23. etkinliği olan Poedat Konferansı'nı 21-23 Aralık 2018'de İstanbul'daki Studio X'te gerçekleştiriyor. Danışma Kurulu'nda Esra Mungan, Ebru Yetişkin, Deniz Yonucu ve Güven Arif Sargın gibi akademisyenlerin olduğu konferans, disiplinlerarası bir gençlik buluşması.
Kolektif; felsefe, sosyoloji, siyaset bilimi, psikoloji, sanat tarihi, antropoloji, arkeoloji, ekoloji, ekonomi, mimarlık, tasarım, edebiyat, etimoloji, tarih yazımı gibi disiplinleri çağıran kapsamıyla doktora, yüksek lisans, lisans öğrencilerinden ve bağımsız araştırmacılardan bildiri özetleri bekliyor. İsteyen herkes 2 günlük bu programı takip edebiliyor.
Yazıya bu haberle başlayıp Poedat Kolektifi'yle tanıştığım geçmiş zamana yavaşça süzüleceğim.
Uzun süre işsiz kaldıktan sonra hareket etmektense izlemeyi yeğlemekle meşgul olduğum bir zamanda sosyal medyada Beden ve Kesişimleri'ne denk geldim.
Tarih benim için uygun değildi ancak internet sitesini epeyce kurcalayıp yapılanlardan oldukça etkilendiğimden gözlem alanıma Poedat Kolektifi'ni de dahil ettim.
Nihayet Etik Buluşmaları: Sınır ve Öteki'nin çağrısı yapıldı ve ben çok sevdiğim İzmir'e, hafızama kaydettiğim yerlere, anılara düşünle dolu günler eklemek üzere yola koyuldum. Beş yıllık vejetaryen ve göç alanında çalışan biri olarak program beni çok heyecanlandırdı.
Yılın son günlerini Şirince'deki Tiyatro Medresesi'nde yaklaşık yirmi birbirinden güzel insanla yoksulluk, hayvan sömürüsü, göç ve başka pek çok konu üzerine tartışarak geçirdim.
Gözlerim, buz gibi havada ay ışında çıplak ayakla dans edenleri gördüğü gibi, sabahları zeytin ve maki ormanına bakarak uyandı.
Teoriyle pratik beraber
Peki, Poedat Kolektifi nedir ve kimlerden oluşur? Sözlükleri aratırsanız karşınıza hiçbir şey çıkmayacak çünkü Poedat, "praksis, otonomi, entelektüellik, düş, arayış, tutku" kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor.
İngiltere'deki Warwick Üniversitesi'nde aşırı yoksulluk, hayvan sömürüsü, ekolojik felaketler, varoluş riski gibi sorunlar üstüne çalışan ve dünyaya en yüksek yararı sağlamanın yolları arayan efektif altruizm hareketi üzerine felsefe doktorası yapan kolektifin kurucusu Fırat Akova, bu kelimeleri neden tercih ettiğini sorduğumda "Teoriyle pratiğin beraber var olacağını göstermek için birleştirdim.
Praksis eylem olana; entelektüellik daha teorik olana; otonomi, düş, arayış ve tutku da yolda olmaya, sürece işaret ediyor" diyor. Küçük bir ekiple yola çıkan Poedat Kolektifi, ekibin kurulmasından ziyade sürecin önemli olduğunu söyleyen Fırat'ın tabiriyle, "süreğen halde olan ama insanların zaman zaman doğal olarak değiştiği kaygan, yatay, akışkan bir kadro"ya sahip.
23. etkinliğe ulaşana kadar pek çok farklı formatta etkinlik yaptı Poedat Kolektifi.
Felsefeyle başlayıp sosyal bilimlere, sonra da sosyal bilimler içerisinde disiplinlerarası bir platforma evrildi: "İlk başta Nesin Matematik Köyü'nde felsefe-edebiyat etkinlikleriyle başladık; özellikle de metin tartışmaları ve metin okumaları yapıyorduk.
Başlangıç etkinlikleri oldukça melezdi. Her gün değişik felsefe alanlarının değişik oturumları oluyordu; bir tema yoktu. Daha sonra etkinlikleri tematikleştirmeye başladık.
2015'te Studio- X Istanbul'da 1000 kişinin katıldığı bir konferans yaptık, o bizim büyümemiz adına çok verimli oldu.
O arada düşünce ve kültür dergisi olarak tanımladığımız bir dergi bastık; basılı dergi sonraları yoluna e-dergi olarak devam etti ancak şu an yayında değil. Poedat İstanbul Grubu olarak düzenli akademik tartışmalar yürütmeye devam ediyoruz."
Akademiyle bağını koparmayan, soruları ve sorunları KHK'lardan sonra iyice artmış biri olarak önemsediğim bir etkinliğe ayrıca yer vermek istiyorum: Poedat Akademisi: 1. Buluşma. 11-15 Nisan'da Tiyatro Medresi'nde gerçekleştirilen etkinliğin manifesto niteliğindeki metni şöyle başlıyordu:
"Akademi, doğası gereği bir açıklığın alanıdır; çarpıcı, alışılmadık, uçsuz bucaksız... Günümüzde akademi, kâr odaklı, nicelik temelli ölçütlerin belirleyici olduğu ve sonucun sürece yeğlendiği bir yapıya evriliyor.
"İster içinden ister dışından olsun akademiyi dönüştürmenin, hiç değilse 'başka bir akademi'yi çağıran akışlar yaratmanın zamanı geldi."
Uzunca süredir yaşadığımız ancak son yılda katlanarak artan politik olumsuzluklar silsilesinde, sokakta hiçbir şey yapmadan veya fiziksel olarak bir dış müdahalede bulunulmadan yürürken dahi kimi sembollerden dolayı hissettiğimiz gerginlik içerisinde nasıl da umut veriyor şu birkaç cümle.
Metin, alıştığımız anlamda politik bir ima içermese de entelektüel alanın özgürlüğünün kısıtlanmasına yine entelektüel alandan bir kaygı ve çaba içerisinde:
"Amfilerde sıkışmaya, çarçabuk yapılan okumalara ve gerçekliğin kendilerinin tekelinde olduğunu düşünen kişilere, kurumlara ve yetkelere karşı Poedat Akademisi yalınlığı, yavaşlığı, çeşitliliği önemsiyor."
Yaş/deneyim hiyerarşisinden uzak
Poedat Kolektifi, alternatif bir okul olarak okunabilir gibi geliyor bana. Genç bir ekip, bir şeyler yapmak için zamanın geçmesini beklemeden bütün enerjisiyle harekete geçmiş ve yaş/deneyim hiyerarşisinden tamamen uzak bir yapı aynı zamanda.
Fırat, bunu destekler şekilde şöyle söylüyor: "Benim Kanada'dayken üniversitede fark ettiğim bir şey vardı: Çok büyük sınıflarda insanların düşünceleri kaybolan bir uğultu gibi oluyordu.
Üniversite sadece bir bilgi yüklenme yeri miydi yoksa aynı zamanda bir tartışma yeri miydi? Öte yandan üniversitenin kendisi bir diploma üretim merkezine dönüşüyordu neoliberalleşmeyle, şirketleşmeyle beraber.
"Tüm bunlar nasıl aşılır?" sorusu benim boyumu aşıyor ama "Ben ne yapabilirim, kendi etrafımda daha farklı bir yapı nasıl oluşturabilirim?" diye sorarak bazı ilkelerle ve hislerle başladım. Her ne kadar yaş ve deneyim bilgi aktarımı sürecinde kayda değer olsa da şeylerin açıldığı ve çeşitlendiği bir çağda yaş/deneyim hiyerarşisi kurmak Poedat'a uygun olmazdı.
Uzun dönemli dostluklar yaratmak ve insanların kaybolmaması da benim için önemliydi."
Biz Fırat'la bu sohbeti gerçekleştirirken masanın diğer ucunda ses mühendisliğine dair bir şeyler anlatıyordu biri, çıtır çıtır yanan şöminenin etrafındaki gruptansa toplumsal cinsiyet ve iklim tartışmaları yükseliyordu.
Gündüz oturumlarda paylaştığımız bilgileri tartışıp akşamları farklı konularda konuşmayı sürdürüyorduk. Bu ortamın sağlanması mekânla çok ilişkiliydi.
Masaların hazırlanmasından bulaşıkların dizilmesine kadar her şeyi bir arada yaptığımız gibi oturumları gerçekleştirdiğimiz odadan yatakhanelerin düzenine, zeytin ormanına bakan büyük pencereli kütüphanesine kadar Tiyatro Medresesi buram buram huzur kokuyordu.
Matematik Köyü'nün komşusu: Tiyatro Medresesi
2000'de İstanbul Teknik Üniversitesi'nde kurulan Seyyar Sahne'nin kendi işlerinden azade, araştırma odaklı ve daha yoğun bir şekilde tiyatro yapabilmek amacıyla 2005'te yazları toplanmaya başlamasına dayanıyor Medrese'nin geçmişi.
Yazlık evlerde ve Gümüşlük Akademisi'nde bir süre bu çalışmayı sürdükten sonra tiyatro için daha uygun bir mekân arayışı sonucu Tiyatro Medresesi kuruldu. Medresenin sakinlerinden Nesrin Uçarlar, neden medrese olduğunu sorduğumda şöyle diyor:
"Medrese mimarisi fikri, hem tiyatro grubumuzun yönetmeni hem de buranın kurucusu Celal Mordeniz'in kafasında şekillenen bir şeydi.
"Bu mimariyi de Diyarbakır, Mardin, Nevşehir gibi medreselerin bulunduğu yerlerde inşa etmeyi düşünüyorduk. Binanın yapılması fikrinde yardım almak için Sevan Nişanyan'la buluştuk. Nihayetinde buraya, Şirince'ye geldik ve bu araziyi satın aldık. 2011'de kuruluşu başladı, 2012'de de yazın ilk tiyatro kampımızı yaptık.
"Yıllar içine başka sanat ve bilim dallarından da katılım oldu. Böyle böyle büyüdü, her yıl bir bölüm yapıldı. Şu anki haline altı yılda kavuştu."
Medrese baharda ve özellikle de yazları epey yoğun oluyor. Tiyatro, dans, sinema, edebiyat, felsefe gibi pek çok alanda etkinlikler düzenleniyor.
4 senedir tek kişilik oyunlar festivali olan Mono Drama Festivali gerçekleştiriliyor.
Uzun vadede bir tür rezidans olma fikri, sanat ve bilim insanları için gelip çalışabilecekleri, kendi işlerini yapabilecekleri bir yer olma kurgusu var. Kapalı mekânlarda 70-80 kişi barınabiliyor ama bu sayı çadırlarla birlikte 120 kişiyi bulabiliyor.
Birbirleriyle ilişki kurabilmeleri için...
İşbölümünün mekânla ve insanların birbirleriyle kurdukları ilişkiyi çok olumlu etkilediğini söylüyorum.
"Burası hem eğitim hem de bu anlamda alternatif bir yer; sabit, standart bir eğitim programı sunmuyor gelenlere. İhtiyaç ya da uzmanlaşılmak istenilen alana göre çalışmalar buluanbiliyor" diyor Nesrin:
"Mutfak ve şu an devam eden inşaat kısmında çalışan ustalarla birlikte 5-6 profesyonel çalışanımız var ancak yazları gönüllü çalışanlar oluyor ve sizin de yaptığınız gibi kamplar esnasında işbölümü yapılıyor. İnsanların burada sadece bir müşteri gibi bulunmaması, mekâna ilişki kurmaları, birbirleriyle ilişki kurabilmeleri için kolektif işbölümünü önemsiyoruz."
Mekân konusuna uzun uzadıya yer vermemin sebebi, bu yazıyı geciktirmemle de bağlantılı aslında.
Üniversitede, masa başında, evdeki duvarların arasında, kentin doğasını ele geçirmiş kat kat binaların içinde kendimi her sıkışmış hissettiğimde Tiyatro Medresesi'nde Poedat Kolektifi'yle geçirdiğim o beş güne dönüyorum. Bitmiş, geçmiş olduğunu kabullenmek için birazdan koyacağım noktayı bekliyorum.
Bağımsız ruh yaratmak
Yazıyı Fırat'ın mekân-bilgi ilişkisi üzerine sözleriyle bitirmek istiyorum:
"Her zaman alternatif mekânlarda devam etmeyi düşünüyoruz; çünkü bilginin dağıtımı ve alımı mekâna kökten bağlı oluyor. Nasıl ki bir mekânın ilk kokusu ona karşı neler hissedebileceğimizi koşullandırıyor, mekânın mesela daha çember halinde oluşu, amfi gibi düzenlenmemesi ya da çok büyük olmayışı gibi özellikler bilgi paylaşımının sağlığı açısından önemli hâle geliyor. Mekânın kendisi de bilgiyi kuruyor; dolayısıyla mekândan bağımsız bir ruh yaratmak da çok zor." (BK/PT)