Alfred Hitchcock sinemasının en iyi filmlerinden biri kabul edilen Rear Window (1954), yönetmenin tıpkı birçok filminde olduğu gibi klasik anlatım tarzı ile karakterin gözünden ilerliyor. Ve tabii ki Vertigo‘da (1958) yükseklik korkusunu yenemeyen dedektif Scottie Fergusson, North by Northwest‘te (1959) yanlış zamanda yanlış yerde bulunan bir adam, Psycho’da (1960) röntgencilik ve öldürme arzusu ile kaplı Norman Bates gibi Rear Window’da da ana karakterimiz noksan yanları olan bir erkek.
Fotoğrafçı Jefferies (James Stewart) çekim esnasında bir kaza geçirmesi sonucu bir bacağını kırar ve bir süreliğine evinde tekerlekli sandalyede vakit geçirmeye başlar. Can sıkıntısıyla karşı apartmanın açık pencerelerinden komşularının gündelik hayatını izlemeye başlayan Jeff, bu olayı takıntı hâline getirir.
Biz de tam bu noktadan itibaren artık Jeff ile beraber röntgenci konumuna düşeriz ve filmin ilk sahnesinde açılan pencerelerden içerisini gözetlemekten kendimizi alamayız. Ancak, Jeff’in yardımcısı Stella en baştan hem bizi hem de Jeff’i uyarır: “Bu yasal değil.” Ancak yasak olan şey keyiflidir ve pencerelerin ötesine geçmekten kendimizi alamayız. Can sıkıntısı ile başlayan karşı pencerelerin içerisine bakma eylemi, izlemeye, eğlenceye, meraka ve en sonunda bir arzu nesnesine dönüşür.
Cornell Woolrich’in, “It Had to Be Murder” adlı hikâyesinden uyarlanan film, Hitchcock’un dehası ile bütünleşip gittikçe bakma- görme – bakış açısı ekseninde ilerleyen bir gerilime dönüşüyor. Pencerelerinden içeriye girerek kişisel alanlarını ihlâl ettiğimiz evlerden birinde, kocasıyla sık sık kavga eden yatalak kadının kaybolması ile bakma arzumuz gittikçe artar.
Kadın nereye gitmişti? Kocası katil midir? Evi gözetlemeye devam ettikçe adamın sürekli evden valiz çıkarması, bıçak ve testereleri temizlemesi, evin duvarları silmesi, her adımı bizde onun katil olduğuna dair kuşkuyu artırır. Jeff ile beraber karşı pencereden adamın her hareketini izlemeye başlarız. Cinayeti görmemişizdir, ama ipuçlarının başka bir açıklaması olamaz.
Bir süre sonra karşı pencere bakma eyleme bir tutkuya ve kendi bakış açımızı kanıtlama isteğine dönüşür. Jeff ile beraber karşı pencereden olanları izleyen sevgilisi Stella (Grace Kelly) ilk başta Jeff’in can sıkıntısından paranoya yaptığını düşünse de o da kendini karşı pençeyi izlemekten ve ipuçlarını takip etmekten alamaz ve tıpkı Jeff (ve bizim) gibi adamın katil olduğuna ve bunu kanıtlamaları gerektiğine inanır. Öyle ki dedektif arkadaşlarından aldıkları bir bilgi sonucunda adamın kısa süreliğine masum olduğunu öğrendiklerinde bu durumdan mutsuz olurlar. Çünkü kendi bakış açılarından arzu nesnesi değişmiştir.
Neredeyse iki saat boyunca bizi Jeff ile tek mekâna hapseden ve onunla birlikte röntgencilik yaptıran Hitchcock, ancak Jeff o odadan çıkabildiğinde bizim de çıkmamıza izin verir. Ve ancak Jeff artık bakan değil olaya müdahil olan olduğunda biz de gözetlemekten kurtulabiliriz.