*Ömer Adil, "Kızlar Atölyesi"
Geçen haftaki "Minyatürde kadın bedeninin özgürleşmesi" başlığıyla, dizisinin ilk yazısında söz ettiğim gibi, toplumda değişmeye başlayan değer yargıları o dönemi takip eden yıllarda da sürer.
Kadınlar sosyal hayatta olduğu gibi sanat eserlerinde de görünür olmaya başlamasına rağmen, sanat eğitimlerini daha geç bir tarihte ve sınırlandırılmış koşullar altında sürdürürler. Bu yazıda ise entelektüel alanda ilk kadın eğitim kurumları, bu coğrafyadaki ilk kadın sanatçılardan bahsedip söz konusu gelişmelerin sosyal hayata nasıl tezahür ettiğini irdelemeye çalışacağım.
Osmanlı Devleti'nin askeri gücünü kaybetmeye başlamasıyla birlikte ülkede yaşanan ekonomik buhranlar çeşitli alanlarda etkisini gösterdi. Kırım Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti'nin büyük dış borçlanmalara ihtiyaç duyması, Avrupa ülkelerinin Osmanlı Devleti üzerinde tahakküm kurmaya başlamasına da neden oldu. Bu süreç içerisinde sık sık İstanbul'a gelen Avrupa elçilerinin yanlarında seçkin ressamları da bulunduruyor olması, yeni sanat anlayışlarını beraberinde getirdi.
Yüksek zümrenin kız çocukları
Fakat yenilikler sadece bu alanla sınırlı kalmamış, moda ve eğitim gibi alanlar da Batılı tarzda değişikliğe uğramaya başlamıştır. Bu değişiklikler yıllar boyu süren Batılılaşma tartışmalarını aynı ölçüde alevlendirmiştir. Toplumun büyük bir kesimi bu durumu 'geleneğe sırtını dönmek' olarak adlandırmıştır. Çünkü altyapısını farklı bir değerler sistemine göre şekillendiren toplumlar, hızlıca gerçekleşen değişiklikleri bir yama olarak görmüşler.
Dönemin edebi eserlerinde hem kadın psikolojisine hem de geleneksel-Batıcı çatışmalara yer verildi. Batıcılık-Türkçülük-İslamcılık üçlüsü arasında süregelen bu yeni dönemde kadınlar, alınan kararlar çemberinde hareket etmek zorunda kaldılar. Bu sıkışmışlık içinde birçok zorlukla karşılaşan kadınlar, mücadelelerine rağmen sınırlandırıldı ve bastırıldılar. 20. yüzyılın başına kadar bile kadınların gece dışarıda bulunması yasaktı. Kıyafetleri, ayakkabıları, hangi sokaklarda gezebilecekleri, nerelerde alışveriş yapıp hangi ulaşım araçlarını kullanabilecekleri kurallara tabiydi. Meslek sahibi Batılı kadınlar tarafından farklı işkollarını öğrenmeye başlamalarına rağmen ticari ve kültürel hayatta görünür olmaları henüz başlıyordu.
Kadınların kültürel hayatta görünür olabilmesi ve entelektüel alanda eğitim görebilmesi hususunda konak hayatı önemli bir rol teşkil ediyordu. Çünkü yüksek zümrenin kız çocukları maddi yeterlilik sayesinde küçük yaştan itibaren musiki, resim, yabancı dil gibi dersleri mürebbiyeler tarafından alabilmişlerdi. Nitekim dönemin ünlü ressamlarının atölyelerle sınırlı kalmayarak, konaklarda resim dersi verdikleri de biliniyor.
Orta halli ailelerin kız çocukları
Bu durum sanat eğitimi alacak kurumları olmayan kadınlar için önemli bir imkândı. Orta halli ailelerin kız çocukları ise "sıbyan mektebi"nde eğitim görebilmelerine rağmen, okuma-yazma dersi verilmemesinden dolayı birçok alanda yetersiz kalmışlardı. Bunun üzerine Fransız eğitim sisteminden örnek alınarak tasarlanan ve 1860'larda çıkarılan bir nizamnameyle 13 adet kız rüştiyesi (bilinen adıyla ortaokul) kuruldu. Kız çocuklarına, oğlan rüştiyesinin müfredatından farklı olarak "ev idaresi" adlı bir ders de verildi. Bu farklılık oldukça önemli bir husus. Tahsil görmeye başlayan kızların aslında aldıkları eğitimin yanı sıra aynı zamanda toplum için "iyi anne, iyi eş" olabilecek bir rol için yetiştirildiklerini düşünmek yanlış olmaz.
Kadınların zihinlerine dayatılmaya çalışılan tüm bu kimlik misyonlarına rağmen ileriki yıllarda kadın hakları, cinsiyet eşitliği gibi kavramlar konuşulmaya başlanmıştı. Kadınlar çeşitli mecralarda dergi, gazete gibi yayınlar üreterek özerk alanını oluşturmaya ve seslerini bu düzlemde duyurmaya başlamışlardı. İkinci Meşrutiyet dönemine kadar kadınlara mahsus meslek okulları açılmaya devam etse de, sonrasında zorunlu hizmet görevi istenmişti ve müfredatlarına resim dersinin eklenmesi ancak 19. yüzyılın son döneminde gerçekleşti.
İlk canlı model
Kadınlar üretime dayalı sanat eğitimine ancak 1914 yılında açılan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nde başlayabildiler. Kadınların sanatçı kimliğiyle anılmaya başlanmasında bu okul önemli bir basamak sayılsa da bu okulun kuruluş gayesi ilk olarak resim öğretmenleri yetiştirmekti. Bu yüzden kadınların sanat okulunda heykel ve mimariye dayalı dersler, erkeklerin sanat eğitimi aldıkları Sanayi-i Nefise Mektebi'ne göre çok daha geç tarihlerde başlamıştır.
Nitekim okul ilk açıldığı vakitte zaten Sanayi-i Nefise Mektebi'nin bir alt dershanesi olarak eğitim veriyordu. Sanat eğitiminin eksikleri sadece bununla da sınırlı değildi. Canlı modellerle çizim denemeleri yapmak uzun süre yasaktı. Okulun kurulmasının öncülerinden biri olan Mihri Müşfik, atölyelere canlı model getirilmesi hususunda büyük çaba sarf etti ve öğrenciler canlı modelden ilk nü kadın çizimini gerçekleştirdi.
Ayrıca Mihri Hanım, Arkeoloji Müzesi'nden bir Antik Yunan heykeli getirerek kadın öğrencilere erkek model üzerinden çalışma imkânı sağladı. Tabii sınırlandırmaları aşmak kolay olmamış ve öğrenciler açık alanda çizim derslerini de uzun süre gözetim altında, izne tabi bir şekilde gerçekleştirmişti. Eğitimi iyileştirmek adına Mihri Müşfik'in çabaları göz ardı edilemez. Tüm bu durumlar okulun, sadece devletin sunduğu bir fırsat değil, kadınların talebiyle de doğduğunu gösteriyor. Kurumdaki çalışma olanaklarının nasıl olduğunu-bir süre müdürlük de yapmış olan- Ömer Adil'in "Kızlar Atölyesi" adlı eserinde görüyoruz.
İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nden mezun olan birçok kadın sanatçı var. Bu isimlerden çoğunluğunun ise "konak eğitimi" almış oldukları biliniyor. Kurumda eğitim alan çoğu kadın ressam, zamanla özgünlüklerini yakalamıştı. İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nin ilk öğrencileri şu isimler: Belkıs Mustafa Hanım, Nazire Osman, Güzin Duran, Nazlı Ecevit, Melek Celal Sofu, Müfide Kadri, Harika Lifij, Vildan Gezer, Emine Fuad Tugay, Hale Asaf... Bahsedilen kadın ressamlar aslında hem dönemin sanat anlayışlarına katkı sağlamış hem de yeni bir kadın kimliği oluşturmuşlardı. Yüzyıllardır birçok eserin nesnesi olarak kullanılan kadınlar, artık sanat eserini üreten özne konumuna ulaşmışlardı.
Mihri Müşfik
Mihri Müşfik, bahsedilen kadın sanatçıların öncülerindendi. Müşfik, İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurulmasında cesur adımlarıyla büyük bir rol üstlenmişti. Yurtdışında sanat eğitimi aldıktan sonra bir süre mektepte müdirelik yapmıştı. Aldığı eğitim doğrultusunda İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'ndeki koşulları da iyileştirme yönünde birçok adım atmış ve döneminin önemli kadın sanatçı figürlerinden biri haline gelmişti. Bir süre sonra ülkede yaşadığı çeşitli sıkıntılar nedeniyle temelli olarak Amerika'ya taşınmıştı.
"Yaşlı Kadın Portresi"
Orada sanat yaşamına devam etmiş ve kişisel sergiler düzenlemişti. Amerika'da sergi açan ilk Türkiyeli sanatçı olmuştu. Mihri Müşfik her ne kadar bağımsız, eğitimli, avangart bir kadın sanatçı olarak öne çıksa da döneminin gerçeklik anlayışına sırtını dönmeyerek Anadolu kadınını en özgün suretiyle resmetmeyi seçmişti. Bu eserlerden bir örnek olarak "Yaşlı Kadın Portresi"ni sunabiliriz. Sol yandan yüzüne vuran ışık, kıyafetlerindeki renkli çizgilerle portrede yaşlı kadının yüzü öne çıkarılmıştı. Portreye baktığımızda çevremizde her an görebileceğimiz bir kadını buluyoruz. Müşfik, yaşlı kadını profilden resmetmişti. Döneminin modern kadın çizgilerinin üstünde durmamıştı. Hatta kıyafeti, başörtüsü ve duruşuyla Anadolu'nun emekçi kadınının gerçekliğini göstermişti. Bu eser aslında Anadolu coğrafyasında yaşanan geleneksellik-Batıcılık ikileminin bir yansımadır. Çünkü Lale Devri'nde kökleri atılan ve günümüze kadar süregelen modernleşme çabaları, birçok mefhum üzerinde çelişkiler yaratmıştı. Anadolu insanı yüzyıllardır içinde olduğu değer yargılarını büyük değişikliklerle yeniden inşa etmek durumunda kalmıştı.
Müfide Kadri
Geçiş döneminin bir diğer başarılı ve önemli kadın ressamı Müfide Kadri'dir. 1909 senesinde kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin ilk kadın ressam üyelerinden biri olan Müfide Kadri, Mihri Müşfik ile ardından gelen birçok öğrenciye öncülük etmişti. Kadri, mektep eğitimi almamasına rağmen resme olan yeteneğinin keşfedilmesiyle kendini geliştirmeye başlamıştı.
Bir süre sonra, eserlerini çok başarılı bulan Osman Hamdi Bey ve Valeri'nin desteğini de almıştır. İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlayarak ilk kadın ressamlardan ve resim öğretmenlerinden olmuştur. Kısa hayatına birçok eser sığdırarak yirmili yaşlarında hastalığı nedeniyle vefat etmiştir.
"Sahilde Aşk"
Genç yaşına rağmen döneminin kültürel ortamını eserlerine yansıtmayı başarmıştı. "Kitap Okuyan Kız" adlı eseri bu hususta önemli bir örnek. İç mekânda tek başına resmedilen kadın figürü, yeni dönemi tam olarak yansıtıyordu. Kitap okur halde olması, modernleşme ilkelerine dayanan yeni tip kadın rollerini (eğitimli, entelektüel, meslek sahibi, bağımsız) tam olarak yansıtıyordu. Kıyafeti, saçı, duruşuyla Batı etkisini üzerinde taşımaktaydı. Müfide Kadri'nin "Sahilde Aşk" adlı eseri de aynı ölçüde değişen toplum yapısının tuvale aktarılmış halidir. Kadınların karşı cinsle kamusal alanda yalnız başına konuşuyor olması, mesire, park, bahçe gibi alanlar dışında dolaşması bile o dönemde değer yargılarına ters düşerken, Kadri bu eseriyle, bugün bile hâlâ tartışılan "cinsiyet eşitliği" meselesinin bir habercisidir. Müfide Kadri'nin hiç okul eğitimi olmamasına ve genç yaşına rağmen toplumsal değişiklikler hakkındaki bu farkındalığı, bunları kendi sanat anlayışına göre yoğurarak tuvaline dökmesi, sadece o dönem için değil, bugün için bile hayret verici bir durum. Tam da bu yüzden birçok öğrenciye rol model olmuştur. İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nden mezun olan birçok öğrenci, döneminde takdir edilesi kadın sanatçılardan olmuşlardır. Keskin sınırları olan çemberi genişletmekle kalmayıp toplumsal yargıları en baştan yazmayı başarmışlardır. Günümüzde hala çeşitli sanat platformlarında kendilerine kişisel sergi düzenlenmekte ve isimleri yaşatılmaktadır.
"Kitap Okuyan Kız"
Erkek sanatçı tuvallerinden çıkan kadın bedenleri
O dönemde Avrupa'da kapitalist piyasa tüm hızıyla yerleşmeye devam ederken, Anadolu coğrafyası kendi yazgısını değiştirmek durumunda kalmıştı. Bu durum sanat, mimari, yönetim ideolojisi, cinsiyet, üretim gibi birçok hayati alanın taşlarını yerinden oynatmıştı. Yüzyıllar boyu süregelen değerleri teokratik yönetime dayanan bir toplumda, bu keskin geçişlerin kırıkları günümüzde hala onarılmaya devam ediyor. Kadınlar, kendi vizyonları ve onlara yüklenen misyonlar arasında sıkışmışlardır. Kıyafetleri, oturuşları, sesleri, üretimleri sebebiyle halen çeşitli kesimlerce kapatılmaya çalışılmaktadır. Bazı meslek gruplarındaki kadın varlığının hâlâ şaşılası bir durum olarak görülmesi, yıkılamayan yargıları açığa vuruyor. Nitekim 19. yüzyılda başlayan kadın hareketleri halen bugün de alışılmışın ötesine geçiyor. Kadın 21. yüzyılda bile zaman zaman yadırganmakta ve zihinsel, fiziksel istismara uğruyor. Kadınları sınırlı bir alanda tutma çabası tüm coğrafyaları geriye götürüyor ve kadınlar tersi yönde çabalamaya devam ediyor.
Bu yazıda kadın bedeninin erkek sanatçı tuvallerinden çıkarak, kadının kendi kimlik inşasının çabalarını özetledim. Yazı dizisinin gelecek safhasında ise Cumhuriyet'e yaklaşırken bu yenileşmenin hangi sanatçı gruplarına, nasıl tezahür ettiği inceleyeceğim. (GI/AÖ)