Merve Özcan’ın aynı isimli podcast’inden sahneye uyarlanan bu tek kişilik performansı izlerken, daha onuncu dakikada bu yazının başlığını telefonuma not ettim: kuir bir performans! Önce Merve Özcan’ı takdim edelim, sonra da “kuir performans” kavramını ve BBA ile bağlantısını konuşalım.
Merve Özcan, iç içe geçmiş, örülmüş ve şaşırtıcı bağlantılarıyla girift bir setle sahneye çıkıyor. Bekârlar-evliler, parlamenterler-her şeye muhalif olanlar, çocuklu hayat-çocuksuz dün, annelik-babalık, flörtözlük-Konya Ovası’nda yüzüne bakacak adam bulamamak gibi kentli çatışmaları, kıvrak sahne enerjisi ve dinamik komedi zamanlamasıyla seyirciye sunuyor.
Stand-up izlemeye Seda Yüz ile başlamış, ardından kendimi Merve Özcan’ın sahnesinde bulmuştum. Stand-up’a pek aşina olmadığım için yazımı, performansın hissettirdikleri ve politik yükü üzerine kurmak istiyorum. "Berbat Bir Anne" ismi başlı başına provokatif.
Bilet alırken, podcast’i açarken, hatta bu yazıyı yazmaya karar verirken bile insanı harekete geçiren bir çağrışım gücüne sahip. Özcan, bir röportajında programının adını, kendisine sorduğu “Ben berbat bir anne miyim?” sorusundan hareketle koyduğunu söylüyor. Bu soru, kendiliğinden bir cevap doğuruyor. O cevap da, bu soruyu sorduran toplumsal kodlara, annelik/babalık mitlerine ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı yük ve sorumluluklara usul usul yükselen bir orta parmak gösteriyor.
Özcan, toplumun ona sorduğu ve kendi sesinden duyduğu bu sorudan yola çıkarak onlarca podcast bölümü ve sahnede bir set üretiyor. Ama burada yalnızca annelik rolleri veya biçimlerinden bahsettiğimizi sanmak yanıltıcı olur. BBA’nın karşısına aldığı asıl muhatap “erkeklik”.
Bu, yalnızca bir cinsiyete ait olmaktan öte, erk sahipliğinin kurumsallaştığı, erkek olmaya dahi gerek duymayan, salt iktidar talebiyle şekillenen bir ‘fikir’.
Merve Özcan, set boyunca bu fikre karşı net bir pozisyon alıyor: “Hmm… Bence bu o kadar da iyi bir fikir değil.” diyor. Gösterinin metni, podcast formatında alıştığımız içten ve doğal anlatımı sahneye başarıyla taşıyor. Ancak en dikkat çekici nokta, Özcan’ın seyirciyle kurduğu doğrudan ve samimi iletişim. Gösteri tek kişilik olmasına rağmen, bu bağ sayesinde son derece etkileşimli ve katılımcı bir hal alıyor. Salondan çıkarken, sanki birlikte Moda’da yürüyüş yapmışız ya da uzun bir günün ardından iki arkadaş olarak koltuğa yayılıp biralanmışız gibi bir hisle ayrılıyorum. Kız kardeşlik duygusu ve gücüyle.
Stand-up’ta bu hissi yakalamak zor, ama Özcan bunu başarmış. Erkek izleyicilerin tepkisi de bir hayli ilginç. Ataerkil düzenin sunduğu konfor alanından pek çıkmamış olanlar için, Merve Özcan’ın söyledikleri şoke edici olabilir. Ancak mizahın alt metni, farkındalığı kaçınılmaz hale getiriyor ve en büyük sarsıcı etkiyi yaratıyor.
Bu da gösterinin yalnızca kadınlara hitap etmediğini, toplumun her kesimine ulaşabildiğini kanıtlıyor. Ve gelelim, bu performansı neden “kuir” olarak nitelediğime… Kuir performans, toplumsal cinsiyetin ve seks pozitif anlatının sahnede, gösteride veya gündelik yaşamda nasıl ifade edildiğini inceleyen bir kavram. Judith Butler’ın “toplumsal cinsiyetin performatifliği” teorisinden ilham alarak, cinsiyet kimliklerinin veya rollerinin sabit olmadığını, aksine akışkan, özdeşliğini farklılıktan kuran bir performans ile inşa edildiğini vurgular.
Özcan, ‘boşanmış bir kadın olmak’, ‘çocuklu bekâr bir kadın olmak’, ‘çocuklu, boşanmış ve cinsellik konuşabilen bir kadın olmak’ gibi kadına yüklenen rolleri aynı eksende ele alıyor. Onları eğip bükerek, sistemin tanıdığı kadın ve anne olmayı reddediyor.
Norm bozan, ‘kutsal’ olana ‘berbat’ diyen, seyircisini kız kardeşlik gücüyle örtük bir direnişe davet eden, alternatif kimlikleri görünür kılmaya çalışan seti ve podcast programıyla: Sen kuir bir annesin Merve Özcan!
Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan gösterilerin tarihleri için IG @merveozcanakabba hesabını takip edebilirsiniz.
(TY/EMK)