Tiyatro dünyasının feminist kalemlerinden Zinnie Harris'in "Şafakta Buluş Benimle" oyunu Murat Daltaban'ın yönetmenliğinde DOT sahnede oynanıyor. Çevirisini Erdem Avşar'ın yaptığı oyunun dramaturjisi Ebru Nihan Celkan'a ait.
Ve sahnede tekrar tekrar izleseniz de muhtemelen her seferinde şaşıracağınız performanslarıyla Robyn rolünde Esra Ruşan ve Helen rolünde Berfu Öngören... Geçirdikleri tekne kazasından sonra zamansız, gerçekle hayal aralığında bir yerlerde buluşan çift, "acı"yı ve "yas"ı keşfediyor.
Oyun bittiğinde boğazınıza bir şey oturuyor, "şey" için bir tanım bulmak daha uygun olurdu ama "şey" gerçekten. Etrafınıza bakınca salondaki diğer insanlarda da benzer bir his görüyorsunuz, bir süre yerinizden kalkamıyorsunuz.
Metinden mi, oyunculuklardan mı, yönetmenlikten mi diye düşünürken, röportajı yapınca kendi adıma şu sonuca vardım: Hepsinden!
Oyunu sahnelemeden bütün ekip iki ayı masa başında yaşamış. Murat Daltaban'ın her seferinde masaya getirdiği Carl Jung kitaplarıyla, Ursula K. Le Guin makaleleriyle uzun uzun vakit geçirip beyin fırtınası yapmış. İki oyuncu da, okuyup kafa yordukları, o masa başında tartıştıkları her şeyin içlerinde birikip, sahnede taştığını söylüyor.
Esra Ruşan (Robyn), Berfu Öngören (Helen), Ebru Nihan Celkan (Dramaturg), Erdem Avşar (Çevirmen) anlattı...
Robyn karakteri size geldiğinde ne hissettiniz ve psikolojik background'u hazırlamak için nasıl bir süreç yaşadınız?
Esra Ruşan: Ben oyunu bu yaz Uluslararası Edinburgh Festivali'nde izledim. Oyun Edinburgh'ta ana festival kapsamında oynanıyordu. Oyunun yazarı Zinnie Harris bizim ekibin yakın arkadaşıdır ve bizim ana festival kapsamında sahnelediğimiz oyunu da o uyarladı biliyorsunuz, bu yaz ana festival kapsamında 3 farklı oyunu gösteriliyordu.
Oyun Traverse Theatre'ın programındaydı, seyredip çıktığımda oyunun kitabını aldım ve Zinnie Harris de oradaydı, ona hemen imzalattım. Hatta imzalatırken "Acaba bir gün bu oyunu ben de oynar mıyım?" diye düşündüm...
İstanbul'a döndüğümüzde, Murat Daltaban oyunu Dot'ta sahnelemeye karar verdi ve oyuncu seçmeleri başladı. Ben de diğer oyuncular gibi seçmelere katıldım. Kısa bir süre sonra rolü aldığım haberini aldım.
Gerçekten oldukça yoğun bir masa başı çalışması yaptık. Öyle olmasaydı ve her kelimesine kadar oyunu irdelemeseydik muhtemelen "yas" kavramını ve duygusunu bu kadar derininden anlayamayabilirdim.
Belki biraz ezber bir tabir olacak ama ben rolü gerçekten masa başında çıkardım.
Murat ve Ebru ile yaptığımız uzun dramaturji çalışmalarımızda, oyun ve karakterler hakkında çok detaylı konuşmalar yaptık ve sadece Robyn ve Helen'i konuşmadık, bir çok farklı alana geçtik, bir çok farklı açıdan oyunu değerlendirdik.
Murat provalara her gelişinde farklı bir kitap getiriyordu. O kitaptan biraz okuyorduk, o okumalar sonrasında konuşuyorduk, tuğlaları üst üste koyup çok sağlam bir ev inşa etmek gibiydi...
"Jung da okuduk Ursula Le Guin de"
Ne vardı Murat Daltaban'ın size getirdiği kitaplar arasında?
Esra Ruşan: Carl Jung! Kırmızı Kitap. Hala baş ucumuzda duruyor. Jung'un okunması ve anlaşılması en zor kitabı. Birebir o kitaptan okuduğumuz bazı cümleler bizi şoka sokmuştu.
Ebru Nihan Celkan: Ursula K. Le Guin'in "Ben Erkeğim" diye bir makalesi var, onu okuduk yine. Dolayısıyla beslendiğimiz kaynaklar da aslında toplumsal cinsiyet eşitliğine odaklı kaynaklardı.
Berfu Öngören: İki aylık masa başı süreci ve okuduğumuz tüm bu kitaplar, makaleler, kaynaklar bizi içten içe o kadar doldurmuş ve beslemiş ki, provada ayağa kalktığımızda kendimizi çok farklı hissettik.
"Oyunda seyirci oturup bizimle birlikte yas tutuyor"
Sadece metne odaklanıp herkes kendi karakterlerini çalışsaydı bu sarsıcılığı hissetmezdik muhtemelen diyebilir miyiz?
Berfu Öngören: Haklısınız, bu denli sarsıcı olmayabilirdi. Dramaturji çalışması bu denli çok katmanlı yoğun metinlerde çok önemli gerçekten.
Esra Ruşan: Oyunda seyirci oturuyor ve bizimle birlikte bir kişi için yas tutuyor ve ağlıyor, kaybı olsun olmasın herkes çok üzülüyor o kızın tuttuğu yasa ve bu bence şu zamanda 2018'de bu çağda, evimizde, ülkemizde, sokağımızda, dünyada olan biten her şeye rağmen çok önemli, çok büyük bir şey. Bana insan olduğumuzu hatırlatıyor.
"Oyun bittiğinde bir süre kimseden alkış gelmiyor!"
Oyun bitiyor ve enteresan bir şey oluyor. Normalde bir oyunun finalinde ışık değişir, oyun biter ve seyirci olarak sen alkışlamaya başlarsın, genel bilgi böyledir. Bu aslında çok bilindik bir sıralama...
Bizim oyunumuzda, oyun bitiyor, finalde çok keskin bir ışık dönüşümü var, fakat ilk anda seyircide bir hareket olmuyor, derin bir sessizlik... her defasında ben kafamı eğiyorum, "Bitti" demek istiyorum. Sonra yavaş ve sakin bir alkışlama başlıyor ama o kadar... Yakın arkadaşlarımdan Tuğçe oyuna gelmişti, bana dedi ki "İnsan alkışlayamıyor...
Öyle bir yastan çıkıyorsun ki... Bir cenazeyi alkışlamak gibi bir duygu... Ellerimiz bizden bağımsız bir şey yapıyor ama aslında alkışlamak istemiyoruz, gelip sarılmak istiyoruz."
Oyun çıkışı seyircilerimizle karşılaşıyoruz ve sarılıyoruz...ben tanımadığım çok insanla sarıldım mesela...
"Tiyatronun her zaman mucizevi bir sonucu olur"
Ya düşünebiliyor musun, yıl 2018'de hiç tanımadığın insanla oyun çıkışı birbirinize sanılıyorsunuz. Bence sadece bu bile çok güçlü ve kuvvetli bir şey.
Tiyatronun her zaman mucizevi bir sonucu olur, her oyunun olur. Mutlaka hayatında bir şey olur ama bu oyun benim için o anlamda çok çok özel bir yerde.
"Bu oyundan her seferinde sarsılarak çıkıyoruz"
Oyunun ilk sahnelenişinde ne hissettiniz?
Berfu Öngören: Oyunun seyirci ile buluştuğu ilk gün, yeni bir şey başladı ve her oyunda, her defasında da ilk kez oluyor gibi yaşıyoruz. Her oyunda sanki o an, orada, her şey ilk defa oluyor gibi hissediyoruz.
Tiyatroda bu duygu hep vardır zaten ama bu oyunda bu duygu fazlasıyla önde... Gerçekten her seferinde bilmediğimiz bir dünyanın veya anın içine girip, finalde sarsılarak çıkıyoruz. Kaç aydır oynuyoruz, hiç öyle oyuna alışma duygusu yok.
Sanki biz, onların hikayesini hiç bilmiyormuşuz, yeni bir şey yaşıyormuşuz gibi hissederek çıkıyoruz oyundan.
Esra Ruşan: O yüzden de bu oyun, sihirli bir oyun gibi... Ben oynarken bile, her defasında başka bir yerine tutuluyorum. Ateşleme cümleleri her defasında oyunun içindeki başka bir an oluyor benim için.
Metni oluşturan kelimelerin kendi gücü var ve onlar oyunu bu kadar sevdiriyor bize. Bence bu oyunda kelimelerin çok mucizevi bir şekilde yan yana gelişi ve tabii ki Erdem'in mükemmel çevirisi de çok etkili.
"Ezbere duygulardan özgürleştiren bir süreç yaşıyoruz"
Ebru Nihan Celkan: Sahnede oyun, her iki kadın için de stereotipleştirmeye izin vermiyor. Herkesin kafasında belli bir yas tanımı var ama oyunun belki de en çarpıcı yanlarından biri, insanların dile dökmekte zorlandığı, bilinç altımızda yatan farklı bir kodu çalıştırıyor olması.
Beklediğimiz kadınlar yok sahnede, beklediğimiz yas süreci yok. Tam tersine her anın tekrar tekrar inşa ettiği bir keşif süreci var. İzleyen için de, oynayan için de, yöneten için de... Bizi şu anda ezbere yaşadığımız bir sürü duygudan ve bir sürü kadınlık halinden de özgürleştiren bir şey görüyoruz sahnede. Yas öyle de yaşanırmış, doya doya, her anını tekrar tekrar keşfederek...
Gerçekten kaybetmek ne demek, yazar da onu soruyor aslında. Çok önemli bir yer orası, sevdiğini son bir kez görme şansın olsa... Başlı başına sadece bunu bile günlerce düşünebilirsin.
"Aşkı ayrıştırmadan anlatmak istedik"
Oyunda LGBTİ olma hali hiç öne çıkmıyor, sadece aşık bir çift izliyoruz. "Love is love" (Aşk aşktır) söylemini üstüne basmadan naif naif veriyor. Oyunun cinsiyetsiz olma durumu hakkında ne söylemek istersiniz?
Berfu Öngören: Tamamen o aşkı anlatmak çünkü asıl mevzu... Aslında her şeyin ötesinde mevzu sevgidir, insanı ayakta tutan, yaşatan... Biz de o yoldan gitmeyi tercih ettik. Başka türlü de ele alınabilirdi ama Ebru da Murat da biz de böyle olmasını istedik. Zaten Zinnie de öyle yazmış bu arada. Buradan anlatmak daha doğru, daha gerçek, daha kalpten hissettiğimiz bir şey. Öbür türlü oyunun duygusunu bölerdik bence, başka bir yere giderdi konu.
Ebru Celkan Nihan: Yabancıların "gender neutral" olarak tabir ettiği cinsiyetler arası ayrımı kaldıran bir dil kullanmaya çalıştık. Aynı zamanda dediğimiz gibi Zinnie Harris'in oyunlarında, oyunların DNA'sına işlemiş feminist bir bakış var.
Biz de ekip olarak, cinsiyet eşitliği ve feminist yaklaşımlar üzerine bir dramaturji çalışması yaptık.
Ve elbette tüm bu süreçte, Erdem'in (Erdem Avşar) çevirisinin başarısının yeri çok önemli.
Hayatın kendisinde verilen kodlar dışında bir farklı yas yaşama kodunu görüyoruz oyunda. Bize şu an kuralları ağırlıklı olarak erkekler tarafından konulan dünya ne diyor; "yas tutmak ayıptır, bas geç, hayat çok hızlı, bir an önce unut"... Oyun, yaklaşık 70 dakika boyunca bize bir şekilde yas tutturuyor. Bu bence çok mucizevi bir şey. Bu hem söylem olarak yeni bir şey. Yasın tutulması gerektiğini hatırlatıyor bize....
"Bu Oyun 50 sayfalık bir bilinç akışı, 50 sayfalık bir şiir gibi"
"Kış Dönümü, Zinnie'nin ilk okuduğum metniydi ve o zamana kadar yüzlerce oyun okumuş bir oyun yazarı adayı olarak 'böyle bir şey hiç okumadım' dediğimi hatırlıyorum. Sonra cesaretimi toplayıp dersten sonra yanına gittim. "Savaş alanı, çeviride sorunlu olabilecek diğer kelime seçimleri, bunların dramaturjik olarak metni nasıl etkilediği üzerine konuştuk. Zinnie hemen ardından bana "Sen çevirir misin oyunu?" diye sordu. Büyük bir şaşkınlıktı benim için. "Uzunca bir zaman çeviri editörlüğü ve çeşitli kurumlara, şirketlere çevirmenlik yaptıktan sonra çevirdiğim ilk oyun böylece Kış Dönümü oldu. Ardından How to Hold Your Breath (Nefesinizi Nasıl Tutarsınız?) ve son olarak Meet Me at Dawn (Şafakta Buluş Benimle) geldi. Üçü de Murat Daltaban rejisiyle DOT'ta sahnelendi. "Şafakta Buluş Benimle bambaşka. İster unutmak/hatırlamak arasında gidip gelen 50 sayfalık bir bilinç akışı de, ister 50 sayfalık bir şiir... "Dramatizasyonu, cümlelerinin yapısı ve sıralamalarıyla çevirinin sınırlarını zorlayan bir metin. Her şeyden önce Türkçe ve İngilizce cümle sentaksında çok ciddi farklılıklar var. O yüzden yarım kalan, tamamlanamayan İngilizce diyalogları dilbilgisi açısından Türkçede birebir koruyarak çevirmeye pek imkân olmuyor. "Diyaloglar tamamlanabilse böyle bir oyun olmazdı""Helen ve Robyn arasındaki ilişki nasıl oyunda bir bitmemişlikle, anları dondurma duygusuyla doluyorsa; Zinnie Harris'in oyundaki diyalogları da tıpkı öyle. İkisinin de cümleleri çoğunlukla yarım kalıyor, birbirleri üstüne konuşuyorlar, bir diyalog parçası kendi doğal sonucuna ulaşmak için çırpınıyor ama tamamlanmasına da imkân yok. Tamamlanabilse Şafakta Buluş Benimle böyle bir oyun olmazdı. "Şafakta Buluş Benimle'nin bir başka zorluğu da metnin dert edindiği meselelerle ilgiliydi. İnsanın canını yakan; unuttuğun, unuttuğunu sandığın her tür kaybı sana yeniden hatırlatan; o yas duygusuyla uzunca bir süre baş başa kalmanı salık veren bir oyundan söz ediyoruz bence. Sadece aşk ilişkilerinden değil, her tür kalp kırıklığı ve kayıp duygusundan bahsediyorum. "Büyü diye bir şey varsa bu oyununki hiç bozulmuyor""Yasını tutmadığın her tür kaybın yasını tutmaya başlıyorsun oyunla. Kapattığını sandığın her tür hesabı tetikliyor. Çevirmek teknik bir iş gibi görüldüğünden duygulardan bağımsız gibi düşünülüyor ama öyle değil! Oyunu bir kez okusan, başına bir kez gelecek olan o sarsıcı duygu ya da tecrübe, oyunu her okuduğunda, her satırın üstüne düşündüğünde, ilk kez bitirip çevirini kendi kendine sesli okuduğunda, sonra sahnede gördüğünde tekrar tekrar kendini yeniden yaratıyor. Bir metne çok çalışırsan 'büyüsü' bozulur derler; eğer büyü diye bir şey varsa Şafakta Buluş Benimle'ninki hiç bozulmuyor. Bu sayede "gözünün yaşını silmekten çeviriye devam edememek" gibi yeni bir derdim oldu. :) "Üç dört yıl önce Kış Dönümü'nün çevirisinin ilk taslağını bitirdiğimde Edinburgh'daydım. Zinnie'ye soracak onlarca sorum vardı: 'Şurası şöyle mi olsa?', 'Burası Türkçede işlemiyor, şöyle çevirmeye ne dersiniz acaba?' gibi sorular için buluştuk. Bütün geceyi uyumadan ve çeviri konuşarak geçirdik. Unutamadığım bir gündür. "Zinnie kadar kendi metinlerine eleştirel bakışı kuvvetli, çevirmeni bilen/tanıyan, bıkıp usanmadan bu sorulara cevap veren bir yazarın çevirmeni olmak büyük bir şans ve lüks. Şimdi benzer bir lüksü Şafakta Buluş Benimle'yi Murat Daltaban gibi bir yönetmenin rejisi ve Ebru Nihan Celkan'ın dramaturjisiyle; Esra Ruşan ve Berfu Öngören gibi oyunculardan sahnede izleyerek, dinleyerek yaşıyorum". |
OYUN TARİHLERİ
|
(PT/BK)