Bir dönem transların yoğun olarak yaşadığı Ülker Sokak bilinir. Ülker Sokak’taki translar bir dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü yapan Süleyman Ulusoy ya da nam-ı diğer Hortum Süleyman ve sokağın sakinlerinden Güngör Gider tarafından mahalleden zorla çıkarılmış. Zordan kastımız, her gün yapılan baskınlar ve işkenceler. Gerçi biz ne desek boş, yaşayanlar anlatıyor...
Güngör’ün Ülker Sokak’ta bir apartmanı var, ben de uzun süre kiracısı oldum. Kiracılığını yaptığım dönemde, bizim bir dernek için ofis aradığımı öğrenince Elmadağ’da bir yeri olduğunu söyledi ve bakmaya gittik. Bakmaya gittiğimiz yer yeraltındaki bir otomobil tamirhanesi çıktı. Araçlar bir rampadan aşağıya iniyor, sağa dönerek bodrumdaki bölümde de tamir ediliyordu. Ben Güngör’e, "Buradan hiç bir şey olmaz!" dedim ve yeri tutmadık.
Geçtiğimiz günlerde arkadaşımla bir oyunu izlemek üzere tiyatroya gittik. Gittiğimiz yer Güngör’ün gösterdiği o tamirhane çıktı. Benim buradan hiç bir şey olmaz dediğim yeri, birileri tiyatro-performans salonu yapmıştı. Azim başka bir şey...
Daha da ilginç olan translara olmayan ezayı, zulmü reva gören Güngör’ün yerinde, translarla ilgili bir oyunun gösterilmesiydi. Ya da bende bu çağrışımlar birden bire uyanıverdi. Güngör’e ait olan Elmadağ Üftade Sokak’taki yer, Mekan Artı adında bir tiyatro-performans salonu olmuş. Salon bir grup genç tiyatrocu tarafından yürütülüyor ve son olarak İzmir Siyah Pembe LBGTİ Derneği aktivistlerinden Erdem Gür’ün yazmış olduğu "80’lerde Lubunya Olmak"* adlı kitabı oyunlaştırmışlar.
Biz sosyalist hareketin içerisinde yer alan insanlar olarak, 1980 askeri darbesi üzerine epeyce hikaye dinlemiş bulunuyoruz. Sosyalist hareket, kişisel hikayeler ve anılar dışında, 1980 darbesi üzerine oldukça büyük bir külliyat da oluşturmuş durumda. Bu külliyatı okuyanlar 1980 darbesinin sadece sosyalist hareketi yok etmeye dönük bir girişim olduğunu, bunun dışındaki toplumsal kategorilerin bundan pek etkilenmediğini, hayatlarına olduğu gibi devam ettiğini düşünebilir.
Ancak Erdem Gür’ün yazdığı ve Mekan Artı’nın oyunlaştırdığı "80’lerde Lubunya Olmak" meselenin öyle olmadığını gösteriyor. Şimdiki gibi LBGTİ hareketinin ve kurumlarının olmadığı yıllarda LGBTİ’lerin neler yaşadıkları bu oyunla az da olsa görünür oluyor.
Nasıl ailelerden geldiler, neler yaşadılar, kendilerini nasıl fark ettiler, nasıl açıldılar, ne gibi zorluklarla karşılaştılar hepsini anlatmışlar. Kitaptaki üç kişinin anlattıkları oyunlaştırılmış. Her hikaye birbirinden etkileyici, etkileyiciliği sahiciliği. Ya da bu sahiliği inkarımızda! Kitaba konuşanlardan birisi demiş ya, "Ben hep ahlaklı adamlarla yattım. Hiçbiri ahlaksız değildi!" Bizim pek görmediğimiz, inkar ettiğimiz, ama birilerinin yaşadığı gerçekler...
80’lerde diye başlayan her hikayede olduğu gibi transalar için de darbe bir milat. Her hikayenin akışı darbede sekteye uğruyor, darbede bir daha başlıyor. Ne olduğunu bile bilmedikleri darbe, insanların hayatını alt üst ediyor.
İstanbul’dan başka şehirlere sürülmeler, gittikleri şehirlerde çektikleri eziyetler, geri dönüş hikayeleri, işkenceler... bir de gündelik hayattan hikayeler var. Aynen alıntılıyorum, "... Çünkü ev sahibi darbeden anlamaz, elektrik darbeden anlamaz, ekmek, su darbeden anlamaz, ondan sonra normal gelir giderlerin, kuaför darbe oldu anlamaz, bunların hepsi parayla dönen şeyler, bakkalına, kasabına, kirana, ekmeğine, kıyafetine, aaa bugün darbe oldu beni idare edin, diyemezsin: Yapacağın tek bir ey vardır; bugün de olduğu gibi, seks işçiliği yapmak zorundasın."
Enteresan bir iki ayrıntı daha var, İstanbul’da 1981’de Ahlak polisi genelevden 30-40 kadar travestiyi toplamış ve şöyle demiş, "Vajinası 12 santim olanlar giriş yapabilecek." Travestileri vajinalarına göre ayırmışlar. Bir de döverken memleket plakasına göre copluyorlarmış: Bursalıya 16 cop, İstanbulluya 34 cop.
Son bir alıntı, "Bir odanın içinde 150 kişi kalıyorduk. Siktiriyorsam götümü ben siktiriyorum, sana ne oluyor? Beyoğlu Adliyesi’ne çıkarttılar. Laz’dı adam. Çık dedi, sen dışarı, memura. Anlat kızım, dedi. Bunlar bizi 48 saat değil devamlı, dedim. Ne yapmamız lazım bizim, dedim. Serbestsiniz, dedi adam. Bayram Sokak’ta 4 tane ev vardı, orda çalışıyordum. Polislerden korkuyoruz. Açlık grevi yaptık. Polisler işkence yapmasın diye yaptık. Travestiyim, ameliyatsızım, seks işçiliği yapıyorum"...
Zulmün sadece biz sosyalistlere uğradığına dair bütün algıları yıkan, olası bir baskı rejiminin toplumun her kesimini baskı altına aldığını anlatan, bu baskının öncelikle "genel ahlakın" dışında kalan insanlara uğradığını vurgulayan bu kısa oyun çok şey anlatıyor.
Memleketteki, zorluklara, işkencelere, baskılara sadece solcuların maruz kalmadığını, ya da memleketin sadece solculardan ibaret olmadığını gösteren bu oyun çok önemli. Kendi kişisel hikayelerini anlatan ve darbe günlerinde direnen translara, hikayeleri kitaplaştıran Erdem Gür’e, hikayeleri oyunlaştıran Tiyatro Artı’ya çok şey borçluyuz.
Dünya biz solculardan ibaret değil, biz solcuların etrafında da dönmüyor... Ve yahut geride yüzleşmemiz gereken koca bir tarih var, her şey yüzümüze çarpıyor... (AS/HK)
* Siyah Pembe Üçgen Tarih Dizisin'den çıkan kitabın devamı "90'larda Lubunya Olmak" adıyla yayınlandı.