* Fotoğraflar: Özlem Bulut'un kurumsal web sayfası.
Özlem Bulut, müzik eğitimine küçük yaşlarda bağlama çalarak başladı.
Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda opera eğitimi aldı.
Kazandığı Erasmus bursuyla Viyana'ya giden sanatçı, 2006 yılında Klassik Mania Opera Yarışması'nda aldığı dereceden sonra eğitimine Avusturya´da devam etmeye karar verdi.
Lisans ve yüksek lisans eğitimini, üstün başarı derecesiyle Viyana Üniversitesi Konservatuvarı'nda tamamladı. Viyana Devlet Operası, Paris Opera Bastille ve Viyana Volksoper'da görev aldı.
Son olarak ise Mem û Zîn Operası'nın sopranosu olarak karşımıza çıktı ve nihayetinde Mayıs 2023'te son albümü "Ayna"yı çıkardı.
Müzisyen Özlem Bulut'la caz, pop, opera tınılı çok dilli çalışmalarını ve Viyana'da devam eden müzik yolculuğunu konuştuk.
Viyana'ya gidiş
Müziğe başlama serüveninizi anlatabilir misiniz? Nasıl başladı, nasıl ilerliyor?
Alevi bir aileden geliyorum ve Alevi kültüründe müzik olmazsa olmaz bir etken. Saz, deyiş, türkü dinlenirdi evde. Enstrümanlar da vardı tabii. Saz vardı, mandolin ve flüt vardı. Ben de haliyle ergenlik dönemlerimde iyice müziğe "düştüm" ve ailem "Bu iş böyle olmaz, yapacaksan doğru bir şekilde yap," deyip konservatuvara gönderdi beni.
Opera bölümüne girdim ve bir süre Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarına devam ettim, oradan da Mimar Sinan'a geçtim. Okulu bitirmeme birkaç sömestr kala Erasmus'la Viyana'ya geldim. Sonra okulu yakıp burada kaldım.
Operadan ilerlemişken, "Mem û Zîn" nasıl bir proje, siz bu projenin neresinde yer alıyorsunuz?
Ben esasen projesinin son noktasında yer alıyorum. Prodüksiyon, besteleme, organize etme sürecini Rain Media üstlendi. operanın bestesini Cem İdiz, librettosunu ise Cuma Boynukara yazdı. Rejisörlüğünü de İhsan Othmann yürüttü. Uluslararası Mayıs Festivali'nde yer alacağı belli olduktan sonra iş bana geldi, ben de severek kabul ettim. Benim için çok güzel bir tecrübeydi.
Pop, caz, opera
Son albümünüz "Ayna" geçtiğimiz mayıs ayında dinleyicilerle buluştu. Albümdeki tarzınızı nasıl tarifliyorsunuz? İlk albümünüz Bulut'ta opera baskın; fakat bunda pop, caz, opera; hepsini duyabiliyoruz.
Tanımlama kısmını müzik eleştirmenlerine bırakacağım. Çünkü bir insanın yaptığı işi tanımlaması gerçekten çok zor. Ama duygu alanını açıklayabilirim elbette. Benim için bu albümün çok özel olmasının sebeplerinden biri de bu çünkü. Ağırlıklı olarak benim bestelerim var, diğer albümlerimde buna cesaret edememiştim.
Çok sevdiğim yazarların şiirleri besteledim, bunun yanı sıra, Ciwan Hoca'nın yorumladığı bir şarkıyı da aldım albüme. Biraz daha benim işim oldu bu albüm, yani biraz daha imzamı atmış oldum. Haliyle çokça kendimi anlattım ve rahatça ifade ettim. İçimi döktüm! Bu yüzden de diğer tarzları da duyuyoruz sanırım. Müzik yaparken herhangi bir şeyin peşinden koşmaktan çok o duyguyu nasıl en güzel dile getirebilirim, onun derdindeyim.
Bestelediğiniz şiirlerden biri Birhan Keskin'in "İskelede Bir Çırak" şiiri: "Allahım bunlar TOKİ'leri seviyor, betonları, hızlı trenleri". Bu biraz "İnşaat Ya Resulullah" kitabını da hatırlattı bana. Siz şarkıyı üretme sürecinizi anlatabilir misiniz?
Bundan üç sene önce başladım albüm için yeni besteler yapmaya ve Türkiye'deki kadın şairleri okumaya başladım. Birhan Keskin'de ise bayağı uzun kaldım. Bu şarkı özelinde ise, bu kadar yaralayıcı bir temayı böyle ironik ve eğlenceli bir şekilde ancak bir şair ele alabilir bana kalırsa. Ki bu temanın ne kadar yaralayıcı olduğunu son yaşadığımız depremlerde de gördük. Şarkıda bakır üflemelilere çok ağırlık verdim: Trompet, saksofon, trombon ve klarnetten oluşan ufak bir bakır üflemeli orkestrası var bir nevi. Bu sayede şarkı daha hareketli hale geldi, çünkü kendi esprisini müziğe yansıtabilmek istedim.
Sonra Birhan Keskin'le iletişime geçtim, izin aldım. Bilindik şarkıları söylemek ya da cover yapmak da keyifli bir şey ama derdim yeni müzik üretebilmek ve buna çok değer veriyorum. Ardından buradaki plak şirketiyle 24 Şubat için anlaştık ve single olarak çıkacak şekilde klibimizi de hazırladık. Ekümenopolis ekibinin klibe büyük destek verdiğini söylemem gerekiyor burada, ihtiyacımız olan bütün görüntüleri verdiler bize. Fakat 6 Şubat'ta deprem oldu.
6 Şubat depremleri
Depremler sizi ve çalışmanızı nasıl etkiledi? Üç yıldır uğraştığınız ve hayli heyecanlandığınız bir projeydi bu sonuçta.
Tabii herkesin deneyimlediği gibi benim için de korkunç bir süreçti. Yaptığım şarkı da inşaat sektörü ile ilgiliydi. Burada yaşadıklarımı anlatmaktan da imtina ediyorum açıkçası, insanların yaşadıkları acıların yanında benimki de dert mi? Şarkının ve klibin coşkulu olması rahatsız etti beni bir süre sonra. Uzun uzun düşündüm içinde bulunduğum ve hepimizin bulunduğu durumu.
Yayınlamayayım ve bu işi yakayım diye düşündüğüm bile oldu; ama sonra dedim ki ben ben bir müzisyenim ve depremle ilgili bir şarkı yapsam yine bu şarkıyı yapardım. Bir müziğin protest olması neye bağlı, sürekli bunu düşündüm. Birhan Keskin'in, hepimizin yıllar önce bağıra bağıra söylediği ve korktuğu şey maalesef oldu ve ben de şarkıyı yayınladim. Sanatın öngörüsü de böyle bir şey galiba.
Birhan Keskin dinledi mi şarkıyı?
Dinlemez mi? İlk olarak ona gönderdim zaten ve çok beğendiğini söyledi. Sanırım onun kafasındakine de uydu.
Selim Temo şiiri
Yine aynı albümdeki "Bir Keman Sesini Arıyor" şarkısı da bir Selim Temo şiiri. Şiirle olan ilişkinizi nasıl tariflersiniz?
Aslında çok iyi tariflemiyorum. Yani iyi bir şiir okuyucusu değildim ve kendimi böyle tarif edemem. iyi bir kitap okuyucusu olmama rağmen aslında yeni bir şiir okuyucusuyum. Biraz daha dikkatli şiir okumam birkaç yıla denk gelir. Sindire sindire, yavaş yavaş, tekrar ede ede...
Selim Temo'yu da uzun süredir takip ediyorum ve seviyorum. Bu şiirini de biliyordum. Sorduğumda da sağ olsun izin verdi bestelememe.
"Pêjna te nayê"yi de yeniden ve daha "sakin" bir şekilde yorumluyorsunuz. Neden bir Ciwan Haco şarkısı seslendirmek istediniz?
90'lı yıllarda Mersin'de yaşadım. O zaman kopya kasetler vardı. O kopya kasetlerde benim en çok dinlediğim albümlerden biri Ciwan Hoca'nın bu şarkısının yer aldığı "Serhildan" albümüydü. O albüm ergenlik dönemime denk gelen, benim dünyamda çok fazla yeri olan ve bana çok fazla şeyi hatırlatan bir albüm. Pêjna te nayê'yi evet sakin yorumladım, kendime şunu sordum: Birine nasıl "Pêjna te nayê" (Sesin gelmiyor) derim? Daha sakin bir ses tonuyla ve yavaşça söylerim ben bu cümleyi. Benim karakterime de uyan; bu şarkıyı böyle yorumlamaktı.
Göçmen sanatçı olmak
Göçmen bir sanatçı olarak Avrupa'da yaşayan diğer sanatçılarla da temasınız var. Birlikte sahne aldığınız sanatçılardan biri Sakine Teyna. Başka kimlerle aynı sahneyi paylaştınız?
Sakine'yle ortak işlerimiz spontan başladı aslında (gülüyor). Sakine benim gündelik yaşamımda önemli bir yeri olan bir arkadaşım. Büyük resimde ise bence Kürt müziğinin kraliçesi. Müzikteki yetkinliğinin ve özgünlüğünün yanı sıra politik duruşu ve mütevazılığı ile insani kendisine hayran birakan bir karakter. Onun dışında diasporadaki müzisyenler olarak sürekli dayanışma içerisindeyiz.
Özlem Bulut Band dışında yer aldığım pek çok proje var. Mesela "Baroque Arabesq" adlı ekibin şarkıcısıyım. Onlarla barok aryaları ve Seferad şarkılarını yorumluyorum. Çok keyif aldığım bir iş. Sevgili udist arkadaşım Orwa Saleh ile bir duo projem var, elektronik ve sound'ların da çok kullanıldığı bir iş.
Şarkılarınızı ağırlıklı olarak Türkçe ve Kürtçe söylüyorsunuz. Türkiye'de Kürt müziği alanındaki üretimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok önceki dönemlerden, Mezopotamya Kültür Merkezi'nden çıkan Kürt müzik gruplarından beri Kürt müziğini yakından takip ediyorum. Kürt müziği tabii ki Kürt dili ile doğrudan bağlantılı olduğu için her zaman politikti ve her zaman direnişin müziğiydi. Bu özelliğini de hiç kaybetmedi. Türkiye'deki protest direniş müziğinin öncüsüdür Kürt müziği ve çok fazla insana yol açtı. Ben de bu insanlardan biriyim.
Türkiye'de ısrarla Kürt müziği yapan, Kürt dilini kullanan müzisyenleri ise büyük bir hayranlıkla dinliyorum ve sonuna dek desteklenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu alandaki üretimlerin giderek çoğalması ve Türkçe müzik söyleyen insanların da Kürtçe müziğe korkmadan yer verebilmesi bu emeğin ürünü çünkü. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim hip hop ve Kürt müziği, Kürt dili inanılmaz bir şekilde birbirlerine yakışıyor.
Kürtçe müzik
Peki sizin büyürken duyduğunuz Kürtçe müzikle, şu anki Kürtçe müzik arasında açılmış bir makas görüyor musunuz?
Benim büyüdüğüm Kürtçe müzik daha çok Koma Amedlerin yaptığı müzikti. Evet, şimdi değişti. Ne oldu? Daha orkestral haline geldi daha cesurlasti. Sadece politik olarak degil, sanatsal acidan da. Altyapılar güçlendi. Şunu çok iyi hatırlıyorum: Herkesin hayranlıkla Ciwan Haco dinlemeye başladığı dönem, Ciwan Haco eleştirilmişti de. Avangard bir müzik yapıyor gibi karşılanmıştı, çünkü o yapana kadar kimse geleneksel bir şarkının altına soundlar koymamıştı onun gibi. Kürt müziğinde devrim niteliğindeydi yaptığı. Bilinen melodileri farklı enstrümanlarla yorumluyordu. Şu an hip hopta, rapte, rockta Kürt dilinin kullanılıyor olmasında bu müzikte ısrar eden, bunun için bedel ödeyen her insanın tek tek emeği var.
Dinleyiciye ulaşmakta sorun yaşıyor musunuz?
Elbette. Yeni müziğe ve yeni müzik yapana biraz daha ilgiyle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Evet her alanda olduğu gibi kültürel bir gerileme var ve yaptığımız müzikler ülkenin politik gündeminden bağımsız değil. Ancak tüm bu gerilemeye rağmen gerçekten iyi müzik yapmaya çalışan ve bunun için emeğini ortaya koyan çok fazla müzisyen var. Bu şarkıların neredeyse hepsi online platformlar üzerinden ulaşıyor insanlara ve bu platformlardan çok fazla insana sesinizi duyurmak ve tabii para da kazanmak mümkün değil.
Ezginin Günlüğü
Ancak geçiminizi sağlamak için bir yandan para da kazanmanız gerekiyor, bu nasıl oluyor?
Birçok müzisyen konserler dışında müzikten para kazanamıyor ve hayatını başka alanlarda finanse etmek zorunda kalıyorlar. Yani online platformlardan gelen telif hakkı bedelleri çok komik miktarlar. Albüm satışları da artık eskisi gibi revaçta değil. Arkanızda büyük bir plak ve reklam şirketi yoksa o çemberin içine giremiyorsunuz. Görünebilir olmak kolay bir şey değil yeni müzisyenler için.
Online platformların da kendi algoritmaları var ve orada da maddi kaygılar üzerinden ilerliyor tüm süreç. O yüzden kendi yağında kavrulan müzisyenleri insanların keşfetmesi ve duyurması gerekiyor. Ben bir ses eğitmeni olduğum için yine de hayatımı müzikten kazanabiliyorum. Ama bu güvensizlik ve maddi belirsizliklerin bir müzisyenin hayatını ve yaratıcılık sürecini nasil etkilediğini gayet iyi biliyorum.
Son olarak, müzik kariyerinizde en çok ilham aldığınız –belki de çocukluk dönemlerinizden itibaren– müzisyen veya sanatçılar kimler? Sizi nasıl etkilediler?
Aslında çocukluk dönemlerimde ekseriyetle Ezginin Günlüğü'nün kasetlerini dinledim. En çok da "Bahçedeki Sandal" albümlerini. Bir de Mikis Teodorakis albümü vardı, dayılarımdan öğrenmiştim onu da. Onlar eski rembetikolar dinlerlerdi. Sonra Dünya Devrim Şarkıları. Sonra konservatuarla beraber klasik müzik.
Klasik müziğe geçtiğimde, nasıl diyeyim, üzerime kamyonla bilgi ve yayın yığıldı. Çevremde böyle insanlar olduğu için çok şanslıydım tabii. Çocukken duyduklarımız kulağımızı ve ruhumuzu çok fazla etkiliyor. Yaptığınız müzikte de kültürel miras hayli belirleyici bir rol oynuyor. Çünkü birden bire kulağınıza şu geliyor: "Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola, kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, içinde bir iş görmenin saadeti"...
Özlem Bulut'un çalışmalarını takip etmek için:
"Ayna" albümü Spotify linki: https://open.spotify.com/track/4XqPQeCdOV6Ee0LcVf2uta?si=ca7319d02aec43b5
Youtube kanalı: https://www.youtube.com/@OzlemBulutBand
Instagram hesabı: https://instagram.com/ozlembulutmusic?igshid=MzRlODBiNWFlZA==
Twitter hesabı: https://twitter.com/OzlemBulutBand?s=20
(TY)