İddia ediyorum ki, Türkiye’nin en çok hedef gösterilen kadın gazetecileri listesi yapılsa, listedeki ilk isimler arasında yer alır.
Kimi zaman sosyal medya paylaşımlarıyla, kimi zaman ekrandaki sahici sorularıyla, iktidara yakın medyanın ve iktidar temsilcilerinin ilgi odağında.
Her zaman söylediklerinin arkasında durduğu gibi, yanlış yaptığını düşündüğü meselelerde de özür dilemesini düşünecek kadar alçakgönüllü. Israrcı olduğu yönleri de var elbette: Feminist kimliği, vegan hayatı ve triatlon* sporu.
O kadın gazeteci Nevşin Mengü.
Mengü’nün en çok konuşulan özelliklerinden biri de söyleştiği kişilere yönelttiği dobra sorularıyla, örtülmek istenen gerçekleri toplumun gündemine taşıması.
İran’da bir süre gazetecilik yapan ve o günlerdeki tanıklığını “İnsanın Düşünmekten Canı Yanar mı?” kitabıyla geçen yıl okurla paylaşan Mengü’nün o kitapta söylediği gibi:
“İyiler yine kaybetti sonuçta İran’da. Hep öyle olmuyor mu son dönemlerde buralarda.”
Mengü’yle medya ve kadınlara dair söyleştik.
Sizce medya sektöründe çalışan kadınlar erkeklere oranla daha zor koşullarda mı çalışıyor?
Medyada kadınsan, işin erkeklere göre iki kat daha zor oluyor. Hele bizden önceki kuşaklar için. Ama bunu kıran Banu Güven oldu. Hem güzel hem de bilgili yetkin gazeteci olarak ekranda var olmaktan söz ediyorum. Bizim öncülümüz Banu Güven.
Bizden önce başka yerden gelen, güzellik kraliçesi olan kadınların haber spikerliği yaptığı bir dönem vardı. Dolayısıyla onu kırmak zorlu bir süreç. Boyalı kadın, eline verileni okusun soru da sormasın, muamelesi görüyordunuz. Tabi ki eline verilenin okunmasında bir sıkıntı yok. Tabi ki o prompter okunacak. En etkin editörler yazıyor bu haber metinlerini ve çok çalışıyorlar. Ama o boyalı kadın bir şey bilmez muamelesi görmenizi engellemiyor bu durum. Hele biraz kumralsanız akça pakçaysanız aptal sarışın muamelesi görüyorsunuz. Bunu kırmak biraz zaman alıyor. “Ben de senin kadar biliyorum bir şey bildiğim için burada oturuyorum” demek gerekiyor ve bunu söylemek, yaptığın işlerle kanıtlamak ve karşılığını görmek de epey zaman alıyor.
“Akıntıya karşı yüzen bir tip değilim iş konusunda”
Peki siz de “Çocukluğundan beri gazeteci" olmak isteyenlerden misiniz?
İdealim gazetecilik değildi, aman hele ekran önünde olayım diye bir hayalim hiç yoktu. Ben akademisyen olmak istiyordum. Hayat beni buraya sürükledi. Vakti zamanında dış haberde başladım, Tuncay Özkan’ın Kanal Türk’ünde başladım. Oradan Habertürk’e sonra İran’a gittim uzun yıllar İran’da haberleri takip ettim. İran’dan da Hürriyet’e geldim. Biraz kısmet gibi oldu. Hayat akan bir su gibi. Ben de öyle akıntıya karşı yüzen bir tip değilim bu konuda. Akıntı nereye götürürse kafasındayım.
Çalıştığınız dönemde taciz veya kadına yönelik ayrımcılıklara tanık oldunuz mu?
Çok olaya tanık oldum. Gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. Başka mağduriyetler varsa bunu konuşmayacak mıyız? İsrail baskısı var diye Hamas’a kanatsız melek muamelesi mi yapacağız? Hamas son derece erkek bir örgütlenme, kadınlara ikinci üçüncül bakıyorlar. Bu bir gerçek. Siz Gazze’de çalışıyorsanız kadın olarak tacize uğruyorsunuz, Cuma namazı olması da bir şeyi değiştirmiyor. Çünkü Hamas zihniyeti bu. Bununla da yüzleşmek gerekiyor.
CNNTürk’ten ayrıldıktan sonra hiç boş durmadınız…
Yazı yazmayı seviyorum güncele ilişkin Bavul’da yazıyorum. Deutsche Welle Türkçe'nin YouTube kanalında yayınlanan Bire Bir adlı programı yapıyorum. Her hafta Salı günleri yayınlanıyor. Güncele ilişkin konuk alıyorum. Her hafta bizi takip eden izleyici kitlesi var.
Merkez medyada bakış açısı daraldıkça insanlar alternatif kanallara yöneliyor merkez medyada her akşam aynı isimler aynı konuyu tartışıyor. Diyelim konu kadının siyasetteki yeri aynı isimler tartışıyor İran aynı isimler tartışıyor Ortadoğu oluyor aynı isimler tartışıyor. Bu dört beş kişi demiyor mu? Ben olsam derim. Ortadoğu’yu biraz biliyorum ama Avrupa’daki gelişmeleri bilmiyorum. Sorsalar, bilmiyorum derim. Uzmanlık istiyor bu konular. Öyle programa bir saat kala çalışmakla olmaz. Uzmanlık gerektiren konularda her akşam aynı isimlerin çıkması çok acayip.
Şuanda alternatif medyanın bir CNN kadar izleyicisi yoktur ancak ileriki zamanı bilmiyoruz ne olacak.
“Maço dil sadece medyada değil siyasette de var”
Medyada kullanılan dili nasıl tanımlıyorsunuz?
Çoğunlukla maço bir dil kullanılıyor. Medyada kullanılan dil o kadar o kadar erkek ki. Bana kızan bir kesim var. Mesela geçen biri yazmış sosyal medyada, “Bunla kimse evlenmez” yazmış. “Hatrım kalır yani” diyorum. Onun için bir kadının evlenmemesi çok kötü. Bir kadın okula gitti sonra yalandan bir iş olsun sonra hemen evlensin. Kadınların tüm ideali budur diye uydurup bunu dayatıyorlar. Hayatın her alanında bu var. Hayatın her alanında maço dayatmacı bir dil var bunu dayatıyor. Sadece medyada değil siyasette de var. Kadın siyasetçileri kullanan bir dil varya mesela, “Bir kadın olarak sen sus” gibi. Çok kötü çok.
“Gazeteci bunu sormayacaksa orada olmasının ne anlamı var?”
Zaman zaman konuklarınızı zorladığınızı düşünüyor musunuz?
Benim için gazetecilik sadece yaptığım iş değil. Hayat tarzım da öyle. Siyaseti seven biri olduğum için belki de haber stüdyoda kalan bir şey değil benim için. Hayatımın tamamı belki de. Çok hissediyordum olan biteni kendi içimde. Çocuk evlilikleri konusunda dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık'a “13 yaşında bir kız çocuğunun birisinin koynuna sokulması normal mi? diye sormak bunu sormak çok normaldi. Bunu sormayalım mı? Bunu bir gazeteci olarak sormayacaksak orada olmamızın ne anlamı var? Gazeteci bunu sorar. Eğer karşındaki çocuk evliliğini savunuyorsa, bunu anlatmaya çalışıyorsa bu sorulur.
“Pandoranın kutusu açıldı”
Kadınların kazanımlarına yönelik saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
117 çocuğun gebe olduğu ve yetkililere haber verilmediği bir durum var. Bakın bu çok korkunç. Bu iş pandoranın kutusu gibi pandoranın kutusu açıldı. Çoklu evlilikler küçük yaşta evlilikler dolaylı yoldan teşvik ediliyor, adım adım bu sisteme gidiliyor. “Aman önemli değil, evlensin ikinci eşi alsın ne olacak” bunu demek doğru değil. “Mısır gibi çocuk yaşta da evlensin, ikinci eşini de alsın ne olur?” demek doğru değil. İş tamamen muhafazakârlaşmış bir topluma doğru gidiyor. Ben tedirginim.
Kadın haklarına yönelik saldırılara eğilimli bir dönemden geçiyoruz…
Kadınların eve kapatıldığı, sadece çocuk bakmakla yükümlü olduğu bir yaşantının kadınlar açısından bir felaket olacağını düşünüyorum.
Böyle bir durumun da Türkiye için de hiç iyi olmayacağı kanaatindeyim. Zaten patriarkal muhafazakar bir toplumuz. Biz kadınlar olarak bugüne kadar elde ettiğimiz hakları vermiş oluyoruz.
Biz mücadeleyle kazandığımız hakları neden verelim? Avrupa Birliği’nin ittirmesiyle aldığımız hakları, kadın mücadelesinin kazanımlarını biz neden tek tek kaybediyoruz? Kadının eve kapatıldığı, hapsedildiği, çocuk doğurmaktan başka bir işi olmadığı bir yaşantının korkunç olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de de kadınlar yavaş yavaş bu hapsin içine sokulmaya çalışıyor.
“Süper eril egemen bir dil var”
Türkiye’de ve dünyadaki kadın hareketi takip ediyor musunuz?
Gazeteci olarak takip ediyorum. Dünyada en çok konuşulanlardan biri #meeto hareketi. ABD’de erkek egemen siyaset iktidara geldi. ABD’de böyle bir iktidar var, bizim gibi. Bir grup kadın Amerikan diplomatla konuşma şansım olmuştu, “Çok zorlanıyoruz dediler”. Bir yerde böyle bir iktidar olunca tacizin tecavüzün önü açılıyor, balık baştan kokar meselesi o da meşrulaştırıyor. Ha keza bizde de aynı şey var. Süper eril-egemen bir dil var. Mesela diyor ki “O kadının o saatte sokakta ne işi var?” Kadın zaten o saatte sokakta geziyorsa başına her şey gelir. Bu bakış açısı, toplumun her aşamasına sirayet ediyor.
Biz medyayı çok konuşuyoruz. Asıl işçi kadınlar, emekçi kadınlar, fabrikalarda çalışan kadınlar, onlar açısından ne oluyor? Asıl bunları deşebilsek altını kazıyabilsek, oralarda anlatılması gereken çok fazla hak ihlali, cinsel saldırı, şiddetin her türlüsü var.
Triatlon' sporunun sizin karakterinize bir yansıması oldu mu?
Herkese tavsiye ederim. Sporun insana kattıklarını yurtdışına gidince daha çok fark ediyorum. Yarışlarda, yağmur yağıyor diyelim Türkiye’den gelen ekipler hemen dağılıyor ama Almanlar ya da İskandinavlar dağılmıyor. Sanki biz şekeriz yağmur yağınca eriyoruz. Bu anlamda sporda, disiplin ve kararlılık konusunda çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Spor insana her şeyi öğretiyor. Yorulunca beyninin bir tarafı “bırak bırak” diyor bir tarafı da “devam devam” diyor. Dolayısıyla insanın konfor alanından çıkıp korkularının üstüne gitmesi gerekiyor. Biraz “ben bunu yapamam dediklerine” yönelmesi insanı özgürleştiriyor. Kendi başarın yükseliyor. Zamanı da iyi kullanmayı öğretiyor. (EMK)
* Triatlon ferdi bir spordur. Yüzme, bisiklet ve koşunun arka arkaya yapıldığı olimpik bir spor branşıdır.
* Mengü'nün spor yaptığı fotoğraf timeout İstanbul'dan alınmıştır.