İbrahim Dizman ve Harutyan Artun.
Yazar İbrahim Dizman'la, Ordu'daki son bakırcı ustası Ermeni Harut ustanın yaşam öyküsünü kaleme aldığı, "Adı Başka Acı Başka"yı konuştuk. Dizman, kitabı ve Harutyan Artun'un hikayesini anlatırken şöyle diyor:
"Harut Usta yalnız hissetmiyor kendini, Anjel Hanım, Dikran Bey ve diğerleri de öyle.
"Bu açıdan bakınca burada olmanın etnik açıdan bir zorluğu yok. Kuşkusuz o "güvercin tedirginliği"ni alttan alta hissetmemek mümkün değil, her şey tozpembe değil tabii, bunu söylersek yanıltıcı oluruz ama bu şehre o kadar tutkuyla bağlı ki, olumsuzlukları, zorlukları önemsemiyor bile".
İbrahim Dizdar
Ordu üzerine yazdıklarınız kültür belleğimiz üzerine oldukça önemli çalışmalar, nasıl başladınız özellikle Ordu konulu çalışmalara?
Karadenizli olmamama rağmen bu bölge Trabzon'daki üniversite yıllarımdan beri ilgi alanımdaydı. Ordu'da yaşamaya başladıktan sonra bu yörenin tarihsel derinliğinin yeterince işlenmemiş olduğunu fark etmiştim.
Dünyanın ilgi alanındaki Mithridates'in kayıp kenti buradaydı, antik dünyanın en ünlü söylevleri Ksenephon tarafından burada söylenmişti, Argonotlar Efsanesi'nin adını taşıyan tek yer Yason buradaydı, Türklerin Karadeniz'e indiği ve yöre kültürüyle olağanüstü bir uyum içinde ortaya çıktığı yer burasıydı ama bütün bunlar gözlerden ırak kalmıştı büyük ölçüde.
Edebiyatın yanına tarihi koymak beni heyecanlandırıyordu ve bu yöreyle ilgili çalışmalarımı da hep bu perspektiften yürüttüm.
Ordu'yu diğer Karadeniz illerinden ayıran en önemli faktörler nedir sizce?
Ordu hem köklü bir geçmişe sahip hem de yeni bir kent. Antik döneme uzanan, yukarıda sözünü ettiğim hikâyeleri de var bu kentin; şimdiki yerine 18. yüzyılda yerleşirken oluşmuş hikâyeleri de.
Farklı etnik ve inançtan insanların bölgedeki diğer kentlere nazaran daha bir barış içinde, ötekileştirmenin uzağında yaşamışlığı da var.
Bunun, Anadolu yaşam kültürü için değerli veriler olduğunu düşünüyorum. Ordu'yu tarihsel kültür bağlamında öne çıkaran öğelerin başında bunlar geliyor.
Çalışmalarınızı sürdürmek için sürekli Ordu'da bulunuyor musunuz?
Ben son yıllarda üç kent arasında yaşıyorum diyebilirim: Ordu, Ankara ve Çanakkale. İşim Ankara'da. Aslen Çanakkaleliyim ve o yörede de kültür tarihi üzerine çalışmalar yürütüyorum.
Örneğin geçen yıl İletişim Yayınları'ndan çıkan ve Tuncay Bilecen'le birlikte hazırladığımız "Aşrı Memleket Trakya" başlıklı çalışma için, bu yıl Poliksena Lahiti çerçevesinde Troya Savaşı'nın yöredeki izlerini sürdüğümüz "Poliksena/Kızöldün" belgeseli için uzun süre Çanakkale'de kaldım.
Ancak Ordu'da da bir evim var, biraz da buralı gibiyim. Çalışmalar nerede yoğunlaşıyorsa bir süre orada yaşıyorum diyebilirim. Yazınsal çalışmalarım içinse Ordu'da sakin bir köşe her zaman tercihim tabii.
"Arka planda barış duygusu var"
Harut Usta.
Adı Başka Acı Başka'nın hikâyesini anlatır mısınız biraz?
İletişim Yayınları'ndan önceki yıl yayımlanan bu kitabın arka planında, yukarıda sözünü ettiğim yöredeki barış duygusunun köklülüğü var aslında.
Türk-Rum-Ermeni ilişkilerine ilişkin dinleyegeldiğim hikâyeler büyük oranda, birbirine sahip çıkma, öfkeyi değil dostluğu öne çıkarma üzerineydi ve bu genel algıya pek uymuyordu.
Devletlerin ve tek tek kişilerin suçlu ama halkların masum olduğu fikrinin somutlaşmış örneklerini çok dinlemiştim burada.
Uğurcan Ataoğlu ile birlikte Ordulu yaşlı bir Ermeninin yaşamını konu alan "Hrant Amca: Memlekete Dönüş" adlı bir belgesel film çekmiştik ve izleyenleri şaşırtan, duygulandıran bir sonuç elde etmiştik.
Ertuğrul Günay, biliyorsunuz Orduludur, eski adıyla Ermeni Mahallesi'nde doğmuş, büyümüştür. O, Ordu'da yaşayan Harut Usta'yla ilgili bir çalışma yapmamı önerdi. Heyecanlandım.
Harutyun Artun'un babasının yaşam öyküsü olağanüstü bir film gibiydi. Onu eksen alarak ama ulaşabildiğim Ordulu başka Ermenilerin hikâyelerini de katarak bir belgesel roman olarak kaleme aldım Adı Başka Acı Başka'yı.
Yazma aşamasında Harut Usta ile bir yaz boyu her akşam saatlerce söyleştik. Kaynaklara ve tanıklara ulaşarak anlatılanları teyit ettim; arşivleri taradım. Kitap tahminimden öte bir ilgiyle karşılandı, kısa sürede iki baskı yaptı, üzerinden iki yıl geçti ama hâlâ okunuyor.
"O bu şehrin tarihinin bir andacı"
Harut Ustanın yaşamı Ordulular için ne anlam ifade ediyor, kitap çıktıktan sonra kendi yaşamında ve sizinkinde bir değişiklik oldu mu? Nasıl tepkiler aldınız?
Harut Usta, 93 yaşında bugün. Hâlâ dinç, iyimser ve hayata sımsıkı tutunmuş vaziyette. Kışın İstanbul'da, yazları Ordu'da yaşıyor.
Bu şehrin simgelerinden biri. Onu tanımayan, sevmeyen, sohbetine katılmayan azdır. İnsan olarak sevecen, iyi kalpli, bir usta olarak da çok maharetlidir. O aslında bu şehrin tarihinin bir andacı.
Kitap yayımlandıktan sonra onun yaşamında değişiklik oldu, evet. İmza günlerine, söyleşilere onu da katmaya özen gösterdim.
TÜYAP'ta bulundu mesela, söyleşilerde kalabalıklara konuştu, çok duygulandı, mutlu oldu. Ordu onu tanıyor ve seviyordu ama şimdi birçok yerden mesajlar geliyor, kitabı okuyanlar ona ulaşıyor bir şekilde.
Bir örnek vermek isterim: Kitapta anlattığımız bir olay vardı. Sokaklarda kalmış kimsesiz bir çocuğa sahip çıkmış, ona zanaat öğretmiş babası. Tam 90 yıl sonra, bu çocuğun torunları kitapta bunu okuyup yurtdışından Harut Amca'ya geldiler minnet duyguları içinde; gözyaşları içinde buluştular.
Benim yaşamımda herhangi bir değişiklik olmadı ama insanlığın geleceğine olan inancım biraz daha arttı bu kitapla. Sevgili dostum, şair İlyas Tunç sosyal medyada bir yorum yapmıştı ve "Vefa borcunu ödemeye teşvik eden bir tarihi, etnik, dinsel, ırksal duyguları kışkırtan bir tarihe her zaman tercih etmişimdir" demişti.
Ben de öyle düşünüyorum. Bu topraklara çok şey katan, Anadolu'nun harcında emeği ve teri bulunan Rumlara, Ermenilere, burada yaşamış ve yaşayan herkese bir saygı duruşu gibi bu tür çalışmalar. Geleceğin öfke, intikam, ötekileştirme ile değil, vefa ve birbirini anlayarak gönül borcunu ödeme ile kurulabileceğine olan inancım arttı.
"Güvencin tedirginliğini" alttan alta hissetmek
Harut Usta, Ordu'da tek başına bir yaşamı bu zorluklara rağmen nasıl sürdürmüş, siz nasıl gözlemlediniz?
Karadeniz bölgesinde kimliğiyle varlığını sürdüren Ermeni aileler Ordu dışında yok, bildiğim kadarıyla.
Bu kentin yukarıda sözünü ettiğim yaşam kültürü nedeniyle Ermeni kökenli yurttaşlar yaşamını sürdürebilmiş. Harut Usta yalnız hissetmiyor kendini, Anjel Hanım, Dikran Bey ve diğerleri de öyle.
Bu açıdan bakınca burada olmanın etnik açıdan bir zorluğu yok. Kuşkusuz o "güvercin tedirginliği"ni alttan alta hissetmemek mümkün değil, her şey tozpembe değil tabii, bunu söylersek yanıltıcı oluruz ama bu şehre o kadar tutkuyla bağlı ki, olumsuzlukları, zorlukları önemsemiyor bile.
TIKLAYIN - Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği
Nisan ayı geldi mi Karadeniz'in yağmurlarına kavuşmak istiyor bir an önce; eylülde fındıklar toplanıp kurutulduktan sonra da ayakları geri geri gitse de dönüyor İstanbul'a, yeniden gelmeyi ilk günden özleyerek. O tutku, kötülükleri göz ardı etmesini sağlıyor. (UB/PT)
*Adı Başka Acı Başka, İbrahim Dizman, İletişim Yayınları, 200 sayfa