“Her şey tek başımıza yaşamamıza göre ayarlanmış. Girişte de söylüyorlar, ‘Artık tek başınasın’…”
Tutulduğu koşulların F tipi cezaevlerine göre tecridin daha koyu bir hali olduğunu söyleyen mahpus, mektubunda Y tipi cezaevini tüm detaylarıyla anlattı.
Kendisinden “kuyunun dibindeki insan” diye bahsediyor. Önce hapishaneyle ilgili bir metafor olduğunu düşünüyorsunuz ancak hapishanenin yapısını ve kaldığı yeri biraz anlamaya başlayınca, kelime anlamıyla da bunu kastettiğini anlıyorsunuz.
Ancak cezaevini uzun uzun betimlediği mektubunu okumak da yatak, tuvalet, banyo ve mutfağın içinde olduğu 12 metrekarede yılların nasıl geçeceğini tahayyül etmemize olanak sağlamıyor. Yine de epeyce bilgi edinebiliyoruz:
Pencere yok ama kamera var
Hapishane beş bloktan oluşuyor: A, B, C, D, E. Her blokta beş birim var, A1, A2, A3, A4, A5 şeklinde…
Bu birimler üç katlı, her katta 6 hücre var. Yani her birimde 18 hücre var, bir blokta da 90 hücre.
A, B, C, D bloklarında sadece tekli hücreler var, E blokta üçlü hücreler.
Ama hiçbir hücrenin havalandırması yok. Her birim için ayrı havalandırma yapılmış. Havalandırmalar yüksek duvarlı, penceresiz ve her iki yandaki kamerayla sürekli izleniyorsunuz. (“Kuyu” tanımının bir nedeni bu havalandırmaymış...)
Pardon, bir penceresi var ama sadece içeriye açılan, memurların mahpusları izlemesi için.
“Gökyüzü çizgi halinde görünüyor”
Mahpus, hapishanenin hem üst hem de alt katındaki hücrelerde kalmış:
“İkisi de aynı hissi yaratıyor. Düşünün, en alt katta zorlayarak bakarsanız belli bir çizgi halinde gökyüzü görünüyor. Teller zaten görmenizi iyice olanaksızlaştırıyor. Yani burada bize adeta ‘kafes hayvanı’ muamelesi yapılıyor. Alt katlara güneş hiç inmiyor, avlunun eni de çok dar.
Önümüzde boş bir avlu var. Oraya açılan bir kapı da var ama oraya hiç çıkarılmıyoruz. Çıkarıldığımız havalandırma da müstakil değil, ihtiyaçlarımızı götürmemize izin verilmiyor.”
Mahpuslar, ortak havalandırmaya infaz koruma memurlarınca götürülüp getiriliyor. F tipi cezaevlerindeki gibi her odanın bir havalandırması yok. Dolayısıyla F tipinde olduğu gibi tüm gün (gündüz saatlerinde) havalandırma kapısının açılması şansına sahip değiller. İnfaz koruma memuruyla havalandırmaya gidip, bir saat kalıp geri götürülüyorlar.
Evet, dolayısıyla orada da “tek başınalar.”
“Yağmur yağsa sığınacak alan yok”
Havalandırmanın üzeri de tel örgüyle kaplı ama “yağmur yağsa sığınacak bir alan yok”. Tabii yıkadıkları çamaşırları da asamıyorlar buraya, hem yasak hem de zaten ortak kullanım alanı, o da sınırlı.
Ne yapıyorlar peki?
“Hücre içine birer vida taktılar. Banyo kapısından pencereye ince bir ip asabilirmişiz. 23 saat içerideyiz ve çamaşırlarımızı da bu kuyunun dibinde, güneş görmeyen bir hücredeki ipe asacakmış, orada kurutacakmışız. Burası tasarlanırken giysi konusu hiç düşünülmemiş.”
“Elektronik ve insansız”
Hücre kapıları elektronik ama infaz koruma memuru olmaksızın açılmıyor:
“Kapının dışında bir buton var, gardiyan gelip o butona basıp sinyal verince ana merkezden bir görevli kilidi açıyor. Gardiyan da kapı kolunu açıyor. Bir de telefon koymuşlar, telefon tuşuna basınca blok görevlisiyle konuşuyorsun.”
Yani, her şey elektronik ve çoğunlukla insansız.
Eğer “uyumlu” olursanız…
Peki, bu tek başınalığın bir istisnası yok mu? Çünkü bu sistemle mahpuslar bir gardiyandan başka insanla karşılaşma imkanına sahip değil.
Varmış. Eğer “uyumlu” olursanız:
“Bir saat havalandırma hakkın var. Eğer uyumluysan, kurul kararıyla 1,5 saat havalandırmaya çıkabiliyorsun. Yine ‘uyumluysan’ aynı koridorda bulunan mahpuslarla da havalandırmaya çıkabilirsin.”
Bu uyumluluk kriterleri yönetmelikte kesin değil, hapishanede sınırları keskince çizilmemiş tek şey de yönetmelik zaten.
(Hücresiyle ilgili çizimine de "kuyunun dibinde, voltada" notunu düşmüş.)
“Tecrit kaç metrekareyle hesaplanır?”
Hücrenin koşulları nasıl, derseniz, birkaç cümleyle anlatıyor çünkü zaten hücre birkaç metrekare:
“Hücre 6 adım uzunluğunda, 5 adım genişliğinde. Tabii bunun 2 adıma 2 adımlık kısmı banyo ile kaplı. Tezgah, masa, dolap, ranza derken doluyor hücre. Zaten tecrit kaç metrekareyle hesaplanır, bu ayrı bir soru. Sonuçta tek başımızayız.”
Çalışmak ister misin?
Her şeye rağmen halen yürürlükte olan bazı kanunlara göre, mahpusların sosyalleşmesini sağlamak yetkililerin yükümlülüğü.
Bunu da atölyeler ve halı sahayla çözmüşler gibi görünüyor:
“Kurs alanlarından ayrı olarak her katta atölyeler var. Buralara da tabii ‘uyum gösteren’ 6 kişi aynı anda çıkabiliyor, aynı koridorda kalanlardan. Bütün hapishanede böyle 75 atölye var. Haftada 2+2 şeklinde toplam 4 saat kalabiliyorsun. Atölyelerde (çıkanlar anlattı) sanayi tipi prizler var. Hapishaneye girişte de ‘Çalışmak ister misin?’ diye soruyorlar. Galiba ileride makine getirip insanları çalıştırma niyetleri var.
A ile D blok arasına çim saha ve kurs alanları, yine B ve D bloklar arasına da çim saha ve kurs alanları koymuşlar. Sahalar tam hapishanenin ortasında ve birimleri ve blokları birbirinden bıçak gibi ayırıyor.”
Yani, izolasyon sadece hücre ve havalandırmada değil, ortak alan olması gereken yerlerde de en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş.
Yasa bunun neresinde?
“Bodrum kata ağırlaştırılmışları koyuyorlar. Ama burada zaten herkes ağırlaştırılmış statüde. Sohbet ve havalandırma hakları hapishanenin fiziki koşulları nedeniyle fiilen kaldırılmış durumda. Bu yasalara da aykırı ama Türkiye’de önce binayı yapıp sonra kanunu çıkarıyorlar. Binayı kanuna uygun yapmak yerine, kanunu inşaata uyarlıyorlar.”
Ağırlaştırılmış dediği, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası mahkumları. Sadece bu mahkumiyet çerçevesinde yasayla uygulanabilen tecrit, bu hapishanelerde tüm mahpuslara uygulanıyor.
“Sesleri dahi izole edilmiş durumda”
Erzurum Dumlu 1 No'lu Y Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevini ziyaret eden Avukat Naim Eminoğlu da geçen haftaki söyleşimizde, Y tipinde kalan tutuklu ve hükümlülerin ağırlaştırılmış müebbet hapis mahkumu olmaksızın bu infaz rejimine tabi tutulduğunu söylemişti:
“Bu hapishanenin koşulları, F tiplerine göre bile daha ağır. Görüştüğüm mahpuslar işkence ve kötü muamele görmediklerini beyan etti ancak hapishanenin kendi koşulları tek başına işkence… Bir koridorda kalanın sesi diğer koridora ulaşmıyor, sadece mahpusların kendileri değil, sesleri dahi izole edilmiş durumda.”
Buradaki mahpuslar “tehlikeli” mi?
“Ağırlaştırılmışlar” değilse kim bu mahpuslar?
Avukat Eminoğlu, müvekkillerinin neden Erzurum Y Tipi Cezaevine sevk edildiğini sorduğunda, “tehlikeli mahkum statüsündekileri getiriyoruz” yanıtı aldığını belirtti, “Ancak benim müvekkillerimin hiçbiri tehlikeli mahkum statüsünde değil” diye ekledi.
“Tehlikeli mahkum” ne demek? Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları” başlıklı 9/3 maddesi uyarınca mahpuslara verilen bir statü.
Ancak Eminoğlu, bu statünün sadece bulunduğu hapishane içerisinde isyan, firar girişimi, insan öldürme gibi suçları işleyenlere verildiğini, yani hapishane içerisindeki davranışlara göre belirlendiğini, Erzurum Y Tipine sevk edilen dört müvekkili hakkında da böyle bir karar olmadığını söyledi.
Y tipine mahkum edilen mahpuslara hem “tehlikeli” deniyor hem de kanundaki haklarının bir kısmından bile yararlanmaları için “uyumlu” olmaları bekleniyor.
Yeni hapishane paradoksumuz da bu…
(AS/AÖ)