Her gün Karadeniz Bölgesine ilişkin yeni bir bilim dışı proje duymaya alıştık. Şimdi de Artvin’den Samsun’a kadar sekiz ilin yaylalarını birleştirecek olan ve adına hiç utanmadan, sıkılmadan ‘yeşil yol’ denen doğa düşmanı bir proje uygulamaya konuldu.
Nedeni anlaşılır biçimde, son yıllarda Karadeniz Bölgesi birileri tarafından rant bölgesi ilan edilmiş gibi. Bu projeler yöre halkının ve doğayı koruma adına örgütlenmiş birçok derneğin genel anlamda yaşamı korumaya dönük bütün karşı çıkışlarına rağmen inatla sürdürülüyor. Çünkü sermaye yeni kazançlar istiyor ve onun önceliği doğası gereği yeni kâr alanlarıdır.
90’lı yılların sonunda, başta TMMOB’un ve birçok yerel oluşumun itirazına rağmen yapılan sahil yolu ucubesinin ne kadar yanlış bir proje olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor. Ama çok geç artık.
Şimdiki konumuz olmamakla birlikte geçmişi anımsatma adına buraya not düşelim. Sahil yolu, mühendislerin “yüzde 60’ı deniz dolgusuz yapılabilir” itirazına, “Karadeniz Bölgesi potansiyel heyelan bölgesidir, yolun kendisi ve deniz dolgusu için açtığınız taş ocakları heyelanları artırır” uyarılarına (ki bir yıl sonra Rize ve Trabzon’da iki köy, açılan taş ocakları nedeniyle bütünüyle heyelana maruz kaldı ve yol boyunca sürekli heyelanlar olmakta); “yol yapım maliyeti ilk maliyet değil yıllara yayılan maliyettir”(ki ilk maliyeti de ucuz olmayıp, ayrıca libor +10’lara kadar çıkan dış kaynaklı krediler kullanılmıştır) ve “bu maliyet sürekli artacaktır”(ki yılda birkaç kez gerek dalga hasarı ve gerekse heyelanlarla bu olmaktadır) uyarılarına rağmen yapıldı. Çizgisel bir kent özelliğinde olan tüm Karadeniz il ve ilçeleri; önlerine kayalardan set çekilerek, milyonlarca yılda oluşmuş farklı kıyı jeolojileri yok edildi, birbirine benzetildi ve yöre insanının denizle bağı koparıldı. Deniz- kıyı katliamı bugünlerde havaalanı ve stadyum yapımı olarak devam ediyor.
Deniz ve sahillerden sonra sıra derelere geldi doğal olarak. Sözüm ona enerji açığını çözmek adına (ki sadece yüzde 3’lük bir ilavedir) bütün Karadeniz dereleri sermayenin kullanımına verildi. HES projesi adı altında hiçbir ekolojik, jeolojik, sosyolojik kritere uymayan uygulamalarla dereler kurutuldu ve doğaya geriye dönülmez hasarlar verildi.
Sahil yolu engeli nedeniyle eskisi gibi denize ulaşamayan derelerin yerleşim yerlerinde sel ve su baskınlarına yol açmasını engellemek için dereleri kurutmayı düşündüler sanırım! Sahil yolu yapımı aşamasında heyetlerle defalarca gittiğimiz bölgede o günlerde var olmayan çevre bilinci bugün çok gelişmiş durumda. Bunu HES’lere karşı verilen mücadelede görüyoruz. Ama onca mücadele ve mahkeme kararlarına karşın bu akıl dışı uygulamalar ısrarla sürdürülüyor. Karadeniz öyle bir hale getirildi ki, bir yıl önce gördüğünüz doğal bir güzellik, bir yıl sonra gittiğinizde artık yok! Bu nedenle, henüz Karadeniz’i görmemiş olanlar varsa hala görülebilecek yerler varken acele etsinler. Çünkü birkaç yıl sonra görecekleri yer başka bir Karadeniz olacak!
Deniz, sahil ve derelerden sonra sıranın yaylalara geleceği belliydi. İçinden otobanlar geçen şehirlere (Ankara en tipik örneğidir) alışmaya çalışırken, şimdi de içinden otobanlar geçen yaylalar gündemde. Şaka gibi. Dünyada eşi benzeri olmayan Karadeniz yaylalarında turizm tesisleri planlanıyor. Doğayı yok ederek doğa turizmi yapmak. Yıllar önce “okulları kapatsak milli eğitimi ne güzel idare ederim” diyen bakanı anımsadım. Akıl aynı akıl. Adına akıl denirse tabi. Amaçlarının turizmi geliştirmek olmadığı çok açık. O coğrafyaları birilerine peşkeş çekecekler. Yapılaşmaya açacaklar. Nasıl ki rant adına, sahil yolu ucubesiyle bütün ilçelerin kimliğini yok ederek hepsini birbirine benzettiler, şimdi de rant adına bütün yaylaları birbirine bağlayarak, birbirine benzeterek yok edecekler. Oysa her yaylanın kendine özgü bir yolu vardır ve o yollardan insanıyla, inekleriyle,
Yaylaya çıkış bir ritüeldir. Yüzyıllardır türkülere konu olmuş o güzelim yayla yolları otobanların kenarından devam eder mi bilinmez ama bilinen bir şey var ki o otobanlarda yeni türküler yazılmayacak.
Ne yazık ki ülkemizde çok sık söylemek zorunda kaldığımız bir Kızılderili atasözüyle bitirelim: Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam; paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak… (Şİ/ÇT)
Not: Karadeniz sahil yolu projesi gündeme geldiğinde bilimsel anlamda alternatif üreterek güzergah seçimine ve deniz dolgusuna karşı çıkan Prof. Dr. Fazıl Çelik, Prof. Dr İlyas Yılmazer, İnşaat Mühendisi Sami Koç ve deniz dolgusuna karşı yüzlerce imza toplayan Sürmene'li gençlere saygıyla...