Türkiye’de ilk vaka tespitinin kamuoyuna duyurulduğu 11 Mart’tan itibaren Koronavirüs ile ilgili haberler ve paylaşımlar yakın takibe alındı. Bu süreçte, 12 yerel gazeteci gözaltına alınırken, üç gazeteci ifade vermeye davet edildi.
Bu süreçte Koronavirüse ilişkin resmi bilgileri ve alınan önlemleri tartışmaya açan, salgının sosyal ve ekonomik yansımalarına işaret eden sağlık profesyonelleri, gazeteciler ve araştırmacılara yaygın medyada yer verilmediği dikkat çekti.
Türkiye medyasına Koronavirüs etkisi
Türkiye koronavirüsü ile ilgili resmi açıklamaları Bilim Kurulu toplantılarının ardından yapılan canlı yayınlar ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Twitter hesabından paylaştığı tweetler üzerinden takip etti. Ancak salgınla ilgili bilgi paylaşım mekanizmasının yetersiz olduğu, paylaşılan bilgilerinin şeffaf bir şekilde yaygınlaştırılmadığı başta Türk Tabipleri Birliği (TTB) olmak üzere birçok hak savunucusu örgüt tarafından dile getirildi. Bu durum, özellikle sosyal medya araçlarıyla yayılan dezenformasyonun artması ile birleştiğinde halkın doğru haber alma hakkını güvenceye alan medyanın önemi daha da arttı.
2020 Ocak-Şubat-Mart BİA Medya Gözlem Raporu, Koronavirüs kapsamında habercilik yapan, yerel vakaları gündeme getiren 12 yerel gazetecinin gözaltına alındığını, üçünün de Emniyetten telefonla aranarak ifadeye çağrıldığını gösterdi.
Bartın’da çıkan Halk gazetesi ve Pusula gazetesi'nin sahibi Mustafa Ahmet Oktay ile yazı işleri müdürü Eren Sarıkaya ve Antalya merkezli haberimizvar.net haber sitesi yayın yönetmeni İdris Özyol ve genel yayın koordinatörü Ebru Küçükaydın ve Kocaeli merkezli yerel ses gazetesi çalışanları İsmet Çiğit, Ahmet Seminer ve Güngör Aslan, Koronavirüs haberleri nedeniyle gözaltına alınıp, ifadelerinin ardından serbest bırakıldılar. Nurcan Baysal hakkında Ahval haber portalında kimisi Koronavirüs ile ilgili yayınlanan yazıları nedeniyle soruşturma başlatıldı.
Buna ek olarak, İçişleri Bakanlığı, sosyal medyada “asılsız ve provokatif koronavirüs” paylaşımı yaptığı iddiasıyla 616 şüphelinin belirlendiğini, bu kişilerden 229'unun gözaltına alındığını açıkladı.
Bazı sorunlar: Sansür, otosansür...
Türkiye medyasının ortaya koyduğu Koronavirüs virüs kapsamında habercilik, geçmişten gelen bazı sorunlar daha da gözler önüne serildi.
- Yaygın medyanın televizyonlarında orantısız sayılabilecek bir doktor ve hekim katılımı varken, virüsün sosyal ve ekonomik sorunlarını tartışmaya yetkin uzmanlar oldukça azdı. Tartışma programları, eleştirinin ülkeye karşı bir vefasızlık gibi algılandığı bir havada gerçekleşti.
- Dayanışmanın öne çıkmasını tavsiye eden yaygın medya, uzmanların katıldığı ve tıbbi ve teknik yönlere ağırlık verilen tartışma programlarını ekrana getirirken, yurttaşın günlük sorunlarını yansıtma ve takipçisi olma misyonundan uzaktı.
- Haber televizyonu olarak bilinen kanalların büyük çoğunluğu, Türk Tabipleri Birliği (TBB) veya DİSK gibi, virüsün zarar verdiği çalışma hayatı ve yurttaş sağlığıyla ilgili muhalif görüşleri olan hak örgütlerine yer vermedi.
Hapis gazeteciler ve küresel salgın
Koronavirüs salgını hapis gazetecilerin serbest bırakılmaları çağrılarının yoğunluk kazanmasına neden oldu. Hapishanelerinde mevcut kapasitenin çok üstünde mahpus barındıran Türkiye’de, küresel boyuttaki salgın sonrasında hak savunucuları, hapishanelerin mevcut koşullarının araştırılması, gerekli önlemlerin alınması ve bu önlemlerin hak ihlaline yol açmayacak şekilde uygulanması gibi konularda basın açıklamaları yayınlayarak yetkilileri tedbir almaya çağırdı.
Uluslararası ve ulusal 27 hak örgütü koronavirüs salgını nedeniyle cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin serbest kalmasını sağlayacak infaz düzenlemesine ilişkin ortak açıklama yayınlayarak, Türkiye’yi mahpus gazetecileri, insan hakları savunucularını ve diğer tüm düşünce suçlularını serbest bırakmaya çağırdı.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin (CİSST) danışma hattına gelen şikayetlerle oluşturulan rapor, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın belirli aralıklarla yayınladığı basın bültenleri hapishanelerde salgına yönelik alınan önlemler konusunda tutarsızlıklar olduğuna işaret ediyordu.
Ulusal ve uluslararası hak örgütlerinden çağrılar
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), DİSK Basın-İş, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) ve Basın Konseyi gibi birçok gazetecilik kuruluşu, koronavirüsü salgınından sonra riskli çalışma koşullarında görüntülenen gazeteciler için devletin önlem alması gerektiğini vurguladı ve pandemi koşullarında halkın haber alma hakkının güvencesi olan medya çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği haklarının korunması için hükümet ve devlet yetkililerine çağrı yaptı. Koronavirüs sürecinde yayın yapan yerel habercilerin gözaltına alınmasına ilişkin yerel ve uluslararası gazetecilik örgütlerinden çağrılar yayınlandı.
Yerel veya uluslararası planda yapılan ve Medya ve Hukuk Çalışmaları (MLSA) avukatlarının da dahil olduğu bu açıklamalarda, Ahmet Altan, Mümtazer Türköne, Aziz Oruç, Nedim Türfent, Oğuz Usluer, Uğur Yılmaz, Ziya Ataman gibi gazeteciler ile aktivist Patrick Kraicker için tahliye talep edildi.
Ayrıca, gazeteci Dayanışma Ağı, Haberin Var mı? inisiyatifi gibi oluşumlar da, özellikle Koronavirüs sürecinde tutuklu gazetecilerin tahliye edilmesi için sosyal medya üzerinde yayınladığı video gibi içerikler yoluyla birçok kampanya gerçekleştirdi.
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), korona virüsü salgını sürerken çalışan gazeteciler için fiziksel ve psikolojik sağlığı korumayı hedefleyen koruma tedbirlerinin bulunduğu bir rehber hazırladı. Rehber, gelişmeler ışığında güncelleniyor.
Ne Olmuştu?Yeni tip koronavirüsünü ilk kez duyuran Doktor Li Venliang, Çin polisi tarafından “yanlış yorumlar yapmaması” konusunda uyarılmış; toplumsal düzeni bozduğu gerekçesiyle gözaltına alınmıştı. Venliang’ın Covid-19 hastalığı nedeniyle ölümünün ardından Çin Hükümeti, virüse karşı izlenen politikalarda hata yapıldığını kabul etmişti. Venliang’ın ölümünün ardından, bu durum ifade özgürlüğünün olduğu bir toplumda yaşansaydı, medyanın halkı hızlı bir şekilde uyarabileceği, yetkilileri harekete geçirebileceği ve bu sayede virüsün küresel boyuta ulaşmadan kontrol altına alınabileceği tartışıldı (1) (2) Bu tartışmalar hükümetlerin dezenformasyonun önüne geçmek için uyguladıkları “tedbirler” kapsamında sivillere yönelik denetim mekanizmalarını yürürlüğe koyabileceklerine; bunların, basın özgürlüğünü kısıtlamaya veya özel yaşamı ihlal etmeye zemin oluşturabileceğine de yer veriyordu. Bu nedenle kişisel verilerin korunmasının güvence altına alınmasına yönelik çağrılar da sürekli olarak dolaşıma giriyordu. Bunlara ek olarak, acil durum krizlerinde hükümetlerin basın özgürlüğünü ve habercilik faaliyetlerini kısıtlamadığından emin olunması gerektiği ve gerekirse bilgiye erişimin alternatif yollarla sağlanması ulusal ve uluslararası gazetecilik örgütleri, medya özgürlüğü savunucuları tarafından özellikle vurgulandı. BM, AGİT ve IACHR, hükümetleri bilgiye erişimi sağlamaya ve korumaya çağıran ortak bir açıklama yayınladı. Hükümetlerin salgın sürecindeki tutumlarının habercilik faaliyetlerine etki edebileceğine dair öngörü kısa sürede doğrulandı. Koronavirüs salgınıyla ilgili “yanlış” bilgi yayan gazetecilerin Macaristan ve Rusya’da beş yıla kadar hapis cezası; Bulgaristan’da üç yıla kadar hapis cezasıyla ve 5000 euro tazminat cezası alabileceği konuşulurken; RSF 2019 basın endeksinde, 180 ülke arasında sonuncu olan Türkmenistan koronovirüs sözcüğünü yasakladı. İfade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar artarken, RSF koronavirüs salgınının gazetecilik üzerindeki etkilerini takip etmek ve değerlendirmek, ve bilgiye erişim hakkının nasıl savunulacağı konusunda önerilerde bulunmak için Tracker-19 uygulamasını başlattı. IPI, Covid-19 küresel salgınına ilişkin habercilik özelindeki basın özgürlüğü ihlallerini kategorik olarak takip etmeye başladı. Bir yandan da Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), koronavirüs salgını sürerken çalışan gazeteciler için fiziksel ve psikolojik sağlığı korumayı hedefleyen koruma tedbirlerinin bulunduğu bir rehber hazırladı ve rehberi güncellemeye devam etti. | |
(EÖ/İA/SA)