"Sinagogda bomba patlamadan iki saniye önce elimdeki kitabımı düşürdüm. Eğilip onu alırken bombanın gürültüsünü duydum. Gürültüden çok beni şoke eden ortaya yayılan kokuydu. Küf kokusu gibi bir şey. Ölüm kokusu sanki. O acayip koku öylesine sardı ki beni, kıpırdamadan duruyordum... Sonra oğlumun bana seslendiğini duydum, [...] boynundan damarları sarkıyordu."
-Rav İsak Haleva [1]
15 Kasım 2003 sabahı bomba dolu bir kamyonet Osmanbey Beth Israel Sinagogu önünde, 2 dakika sonra bir başka kamyonet Kuledibi Neve Şalom Sinagogu önünde infilak etti. İki saldırıda 24 kişi öldü, 400 kişi yaralandı. [2] Patlamadan sonra Savaş Ay'ın mikrofonuna konuşanlar "yoldan geçmekte olan ve Yahudilikle ilgisi olmayan masum insanlar öldüğü" için üzülüyorlar, [3] Kuledibi esnafı da, "Burada Yahudi yaşamıyor. 1986 baskınından sonra kaç kere söyledik sinagogu buradan taşımadılar. Sinagogu alsınlar başka yere nakletsinler" ve "Onlara bir şey olmaz. Olan garibana oluyor. Bak sinagogdan çıkanların hepsi takım elbiseli" diyordu. [4] Yeni Şafak gibi İslamcı basında, aynı 11 Eylül hakkında olduğu gibi, "Saldırılar İsrail'in işi" tarzı komplo teorileri dile getiriliyordu:
"Bunun nedeni [...] son üç yılda İsrail'in Filistin halkına karşı uyguladığı insanlık dışı terör politikalarıdır... [...] Son üç yıldır ve kurulduğu tarihten bu yana İsrail ilk kez dışardan göç alamaz oldu. [...] İstanbul eylemi, dünyadaki Yahudileri tekrar İsrail'e göçe itebilir. 2. Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında gerçekleştirilen benzer saldırılarla Yahudiler İsrail'e göç etmeye teşvik edilmiş ya da zorlanmıştı. [...] İsrail ve Amerika, Türkiye'yi yeniden yanlarında görmek istiyorlar.. Peki bunun için İstanbul saldırılarını yapmış, yaptırmış veya dolaylı-dolaysız katkıda bulunmuş olabilirler mi!" [5]
"Dünyada giderek yalnızlaşan ve bir nefret dalgasında boğulmaya başlayan İsrail, İstanbul'daki sinagog saldırılarını tertipleyerek, mazlum ve mağdur rolü oynamaya ve bundan sonraki katliamlarına haklılık kazandırmaya çalışıyor olabilir miydi? Çünkü CIA ve MOSSAD'ın buna benzer olayları, geçmişte, aynı maksatla Yahudilere karşı yaptıkları zaten bilinmekteydi." [6]
Zaman, saldırıdan 6 yıl sonra bile "Sinagog bombalamasında şüphe: İsrail, saldırıları biliyor muydu?" başlığını atacaktı. [7] Tabi, her komplo teorisi gibi bunlar da tutarsızdı: Nedense, saldırıları önceden haber vererek New York'taki Yahudileri kurtaran İsrail, Sinagog saldırıları öncesi İstanbul'daki Yahudileri kurtarmıyordu! Aslında bu Neve Şalom'a yapılan üçüncü saldırıydı. 1986'daki bombalı saldırıda sinagogdaki 23 Yahudi'den sadece biri sağ kurtulmuş, [8] 1992'deki saldırı ise can kaybı olmadan sonuçlanmıştı. [9]
18 Kasım'da Nuray Mert'in "ulusal yas" ilan edilmesi teklifi sağır kulaklara düştü. [10] İki gün sonra, Levent'teki HSBC ve Beyoğlu'ndaki Birleşik Krallık İstanbul Başkonsolosluğu binalarına benzer saldırılarda 27 kişi öldü, 450 kişi yaralandı. [11] HSBC saldırısının intihar eylemcisi İlyas Kuncak'ın oğlu Nurullah Kuncak'ın söyledikleri de fazla yankı bulmadı:
"[Sinagog saldırıları] Yahudilere yapılmıştı. Zaten Kuran-ı Kerim "Yahudiler'i dost edinmeyin" [12] diyor. [Yahudileri] pek değil, hiç sevmezdik. Babam da aynı fikirdeydi. Filistin'in durumunu anlatsak kimse sevmez. [Sinagoglar bombalanınca] sevinç değil, ama memnuniyet oldu. Ama daha çok üzüldük. Çünkü ölen Müslümanlar da vardı. Üzüntümüz sevincimizden daha fazla oldu. Müslümanlar ölmeseydi, ben sevinirdim." [13]
21 Ağustos'ta dişhekimi Yasef Yahya, 9 Ekim'de de gıda toptancısı Mois Konur sırf Yahudi oldukları için öldürülmüş, ancak cinayetler yankı bulmamıştı. [14] Sinagog saldırılarıyla Türk toplumu yok saydığı antisemitizm ile yüzleşme fırsatını ele geçirdi. Ancak ne hükümet, ne medya, ne aydınlar, ne de Musevi cemaati bu fırsatı kullanmadı. 15-20 Kasım, ülke tarihinin en büyük bombalı saldırıları olmasına rağmen; ne olayların ertesinde, ne de yıldönümlerinde, ellerinde pankartlarla sokaklara dökülüp "hepimiz Yahudi'yiz" diye bağıran da olmadı. Ruşen Çakır şöyle diyordu:
"Dün sinagog saldırılarının 3. yıldönümüydü. Internet'ten Vatan, Hürriyet, Sabah, Milliyet, Yeni Şafak, Zaman, Radikal, Akşam gazetelerini taradım. [...] hiçbir şey göremedim. Tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, konuyu ele alan tek bir köşe yazarına rastlamadım. Unutmak için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz. [...] Türk halkının [...] ne kadar umursamadığını gösteren [...] mazilerde bir hatıra olarak bile tutunamamış olay." [15]
Zaten insan hakları savunucusu çevrelerde, "azınlık" ile kastedilen Ermeniler ve Rumlardı; Yahudiler -tıpkı eşcinseller gibi- "dokunulmaz" bir kasttı ve antisemitizm de yok sayıldı. Kemalistler de, liberaller de, solcular da, sol liberaller de, İslamcı elitler de azınlık haklarına duyarlı oldukları iddiasındaydılar; ancak konu Yahudiler veya eşcinseller olduğunda çoğu suskun kaldı. Sinagog saldırılarından 8 gün sonra Rıfat N. Bali, Radikal'de şunları yazdı:
"Taha Akyol'un [baskın sonrası] "Türkiye'de hiçbir zaman ırkî ve dinî anlamda bir antisemitizm olmamıştır" kanaatini herkes paylaşıyordu. Bir an için [...] Tek Parti döneminde gayrimüslim yurttaşlara uygulanan içler acısı ayrımcı baskı ve politikaları unuttuğumuzu farz edelim. Peki ya DP'nin iktidara geldiği 1950 yılından günümüze kadar hiç azalmadığı gibi tam aksine artan [...] antisemitizm nedir? [...] Antisemitizmin temel başvuru eseri "Siyon Önderlerinin Protokolleri"nin Türkçe çevirisinin 1934 ila 2000 yılları arasında 93, "Kavgam"ın çevirisinin 1940 ila 2000 yılları arasında 30 kez yayınlanması [...] bir gazetenin Holokost'u "yalan" olarak tanımlayan bir risaleyi okurlarına "armağan" olarak dağıtması neye alamettir? Her gün [...] envai çeşit ırkçı komplo teorilerini dile getiren, [...] "bizler antisemit değil antisiyonistiz" sloganının arkasına sığınarak Yahudilere karşı kin ve nefret dolu söylemlerini gündelik hayatlarının ve kullandıkları lisanın bir parçası haline getirenler nedir?
Bütün bu gerçeklere göz yuman, [...] antisemit yayın ve söylemlere karşı "basın hürriyeti" kavramının ardına sığın[...]an, antisemit kalemşörleri muhatap kabul edip onları meşrulaştıran ve "aydın" mertebesine yükselten, eylemlerin antisemit vasfını vurgulamaktan çekinen ve sadece "terör" vasfı üzerinde durmayı tercih eden bir siyasi iktidar, bir toplum, aynı toplumun siyasal, entelektüel, kültürel ve medya elitleri 15 Kasım günü cereyan eden dehşetin sorumlusudur. [...] Yahudilere karşı sürdürülen kin ve nefret söylemine karşı sessiz ve seyirci kalmayı tercih ederek, onlara gerçek birer Türk yurttaşı olduklarını hissettirecek hiçbir adım atmayan gelmiş geçmiş hükümetler bugün karşı karşıya kaldığımız manzaradan sorumludur." [16]
Toplumsal bellekte Yahudiler, Anadolu'nun "öz evlatları" değil, "misafir"diler. Gerçi antik sinagoglar ve tarihçi Josephus'un naklettiği belgeler Yahudilerin MÖ 6.-2. yüzyıl arasında Anadolu'ya yerleştiklerinin kanıtıydı, [20] ama nedense cemaatin büyük çoğunluğunun 1492-1508 tehciriyle geldiklerine dair yaygın bir inanç vardı. Üstelik Yahudiler, Osmanlı tebaası içinde statüsü en düşük olan azınlıktılar:
"Islahat Fermanı, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki bütün eşitsizlikleri ortadan kaldırırken, gayrimüslimler arasındaki hiyerarşiyi de iptal etmişti. [...] Gayrimüslimlerin en altında da Yahudiler yer alıyordu. Ahmet Cevdet Paşa, Islahat Fermanı karşısında Rumların "Devlet bizi Yahudilerle bir etti. Biz İslâm'ın tefevvukuna (üstün olmasına) razı idik." diye itiraz ettiklerini nakleder." [17]
Büyük olasılıkla bütün bu sebeplerle Yahudi Cemaati, Rumlar ve Ermenilerden farklı olarak, "örnek tebaa / vatandaş" olma çabasıyla bürokrasi ile iyi ilişkiler kurmaya uğraşmış, maruz kaldığı haksızlıklar konusunda susmuş, Lozan'da kazanılan haklarından vazgeçmiş, dahası Ermeni Soykırımı tasarıları da dahil pek çok konuda devlet çizgisinde lobicilik yapmıştı. Yahudilerin devlet çizgisine yakınlık çabaları, Kemalist rejim tarafından sürekli ezilen, ancak 90'lı yılların ikinci yarısından itibaren medyada ciddi bir ağırlık kazanan sol liberallerin gözünde Yahudileri -varolan ideolojik önyargılarla da yoğrulup- "ezilen" değil, "iktidarın gizli sahibi olarak ezen" konumuna taşıdı. [18] Toplumda zaten oldukça yaygın olan ve çoktandır sıradanlaşmış bulunan antisemit söylem, "Yahudi = İsrail" denkleminin ardına sığınılarak devam ettirildi. Ekonomiye, basına, kültüre hakim olarak perde arkasından dünyayı Yahudilerin; Türkiye'yi de onların yerli uzantıları olan Mason ve Dönmelerin yönettikleri inancının toplumun her kesimi tarafından gizli/açık ama yaygın olarak paylaşılması, belki de Türkiyeli Yahudilere yapılan saldırılara tepkisizliğin sebebiydi.
İşte tam da bu nedenlerle, ortada olmayı sevmeyen Türkiye Musevi Cemaati, kamuoyuna karşı yine gardını aldı ve işin antisemit yanını geçiştirerek, sinagog saldırılarını "herkese yönelik bir terör olayı" olarak niteledi. [19] 16 Kasım'da Hahambaşı Rav İsak Haleva, Avrupalılara, "bu işin antisemit yönünü kurcalamayın" çağrısı yaptı: "Saldırıda en çok Müslümanlar öldü, bizi koruyanlar, komşularımız öldü. Terörün, dini, milliyeti olmaz. Avrupa bunun farkında değil. Onlarda olunca bağırıyorlar ama biz bunu burada yaşıyoruz" [20] Bu aslında, bütün vatandaş olma çabalarına rağmen "1492'den beri arada bir itilip kakılsa da varlığına tahammül edilen misafir" konumunun değişmeyeceğini bilen; kendisini sürekli kuşatma altında hisseden küçük azınlık toplumunun korunma ve sığınma refleksinin dışavurumuydu. [21] Bali, Sinagog saldırılarının ardından cemaatin ruh halini şöyle anlatıyordu:
"Türk Yahudi Cemaati sözcülerinin [...] âdeta sürekli çiğnenmekten tadını kaybederek yavan bir sakız haline dönüşmüş "bizler 500 yıldır buradayız, bir yere gitmiyoruz, Türk'üz. [...] Antisemitizm mevcut değildir." sözlerini devamlı tekrarlamaları ise [...] kendisini hep kuşatma altında hisseden, savunmaya çekilmiş, siyasal ve kamusal alandan dışlandığı için tam anlamıyla yerlileşememiş küçük bir azınlık toplumuna egemen olan biçarelik ve korku duygusunun en veciz şekilde ifadesiydi." [4] (YEK/TK)
* Doç. Dr. Yunus Emre Kocabaşoğlu'nun antisemitizm üzerine dizi yazısı haftaya devam edecek.
Kaynakça
[1] Pamir,Balçiçek. Ahıra Bağlasan Eşeğe Ayıp Olur. Sabah. 3 Nisan 2006.
[2] Atilla, Toygun. 60 saatte çözüldü. Hürriyet. 18 Kasım 2003
[3] Maraşlı, Recep. Sinagog Katliamları vesilesiyle Türkiye'de anti-semitizm; Trakya pogromu, Struma faciasi ve Sebataycılık tartışmaları. Gelawej. 18 Kasım 2003.
[4] Bali, Rıfat N. "Anne, baba susmayın, peri masallarını anlatmaya devam edin..." Birikim. Sayı: 177, Ocak 2004
[5] Mahalli, Hüsnü. Kim ve neden yaptı!! Yeni Şafak. 17 Kasım 2003.
[6] Şahin, Şakir. Sinagog Saldırısının Düşündürdükleri. Millî Çözüm. Ocak 2004.
[7] Kaya, Bayram. Sinagog bombalamasında şüphe: İsrail, saldırıları biliyor muydu? Zaman. 11 Mayıs 2009.
[8] Kıvanç, Taha [Koru, Fehmi]. Kodadı "Abu Nidal" Yeni Şafak. 4 Aralık 2003
[9] 17 yıl sonra aynı gün, aynı saatte. Radikal. 16 Kasım 2003.
[10] Mert, Nuray. Cumartesi faciası. Radikal. 18 Kasım 2003.
[11] İki Bombalı Saldırıda 27 Ölü, 450 Yaralı. BİA Haber Merkezi. 20 Kasım 2003.
[12] Maide Suresi 51. Ayet: "Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez." Kuran-ı Kerim: Maide Suresi. Dinayet Meali.
[13] Koralp, Elif. "Terörist de olsa babamız." Milliyet. 5 Aralık 2003
[14] Katliamlar göstere göstere geldi! Milliyet. 16 Mart 2004.
[15] Çakır, Ruşen. Üç yılda hiçbir şey eskisinden farklı olmadı. Vatan. 16 Kasım 2006.
[16] Bali, Rıfat N. Antisemitizmi hoşgör(me)mek. Radikal. 23 Kasım 2003
[17] Türköne, Mümtaz'er. Antisemitizm ve iğneli fıçılar. Zaman. 3 Şubat 2009.
[18] Çetinoğlu, Sait et al. Resmi Tarih Tartışmaları 8: Türkiye'de Azınlıklar. İstanbul: Özgür Üniversite Kitaplığı. 390 sayfa, Ekim 2009. ISBN: 9789758449637.
[19] Terör Kurbanı Museviler Toprağa Verildi. Radikal. 18 Kasım 2003.
[20] Hahambaşına tarihi ziyaret. Sabah. 17 Kasım 2003.
[21] Bali, Rıfat N. "Anne, baba susmayın, peri masallarını anlatmaya devam edin..." Birikim. Sayı: 177, Ocak 2004.