* Fotoğraf: Anna Shvets / Pexels
Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye’de regl “Arkama baksana” diye fısıldaşarak, hırkanın koluna ya da pantolonunun arka cebine ped veya tampon koyup da görülürse diye telaşlanarak geçirilir. Ne kadar eşitlikçi bir çevrede büyürseniz büyüyün, kafede, okulda, hatta evde kendi babanızdan ağabeyinizden utana sıkıla insanlığın en doğal olaylarından birini, her ayın birkaç gününü zaten hormonlarınız tarafından yorulmuş bedeniniz ile geçirirsiniz.
Küçük yaşlarda verilmesi gereken eğitimin yokluğunda, geçmişten kalma bilgiler ile bir an önce geçip gitmesini beklediğimiz “adet”, zaten TÜİK vb. devlet mercileri tarafından “Çeşitli Mal ve Hizmetler” bölmesine “Hijyenik Kadın Bağı” olarak berber, parfüm, şemsiye, EFT ücretleri gibi maddelerle aynı kefeye konmuş durumda. Geçtiğimiz kapanma sürecinde bazı marketlerin ped vb. ürünlerin satışını yasaklamasından da bu anlayışın izlerinin elle tutulur bir örneği ile karşılaştık.
Ped ve tampona ek bir tabu
1870’lerde ilk prototipleri çizilen ancak satışa sunulmayan menstrual kap, bildiğimiz haliyle 1937’de Amerikalı aktris Leona Chalmers tarafından satışa sunulmuş. Ancak yıllardır süregelen reglinin “kirli” olduğu inanışı nedeniyle kabın çıkarılıp temizlenmesi çoğu kadının kullanımını etkilediğinden yaygınlaşamamış. 1980 sonrası ise medikal silikonun kullanımı ile biraz da olsa çekincelerin üstesinden gelebilmiş.
Bunlara ek olarak toplumun “bakirelik” kavramına adadığı “hymen”, toplum içindeki adı ile “kızlık zarı”, menstrual kap satan şirketlerin Türkiye ayağında hemen her internet sitesinin Sıkça Sorulan Sorular sekmesinde baş sıralarda. Her ne kadar verilen cevaplarda kadınların “hymen” olmadan doğabileceği veya bisiklete binmek kadar basit eylemlerde yok olabilecek bir doku olduğu birkaç basit cümleyle açıklanmaya çalışılsa da paragraf “Bekâret hassasiyetiniz var ise regl kabını kullanmanızı önermiyoruz” cümlesi ile başlıyor. Yurt dışındaki dernekler ve satıcılar ise bunun biraz daha ötesine geçmeye çalışarak çeşitli organizasyonlarla bu tabunun yıkılmasını amaçlıyor.
Kullanılabilirlik
Fizyolojik ihtiyaçların ücretlendirilmesi ve lüks haline getirilmesi ile kendini sürdüren ve çıkar sağlayan bu sisteme bir de üstüne erkek egemenliği eklendiğinde, kadın bedenini ötekileştirme geleneğini devam ettirmek işin tuzu biberi oldu. Bu şartlar altında ped ve tampon türevi ürünlerin içeriği konusunda kendimizi bilgilendirsek de bu konuda harekete geçmek ne yazık ki Türkiye’de regl geçiren her bireyin olanakları arasında değil.
Kendi adıma konuşacak olursam, anneliğin bu kadar yüceltildiği, ancak reglin bu kadar tabulaştırıldığı bir dünyada kadın olarak kendi bedenimi ne kadar az tanıdığım, bu nedenle de özgüvenimin ne kadar düşük olduğunu fark etmem uzun sürdü. Bilgisizliğim bir gün kenara ayırabilecek bir miktar param olduğunda, her ay büyük şirketlere para kazandırmak yerine yıllarca kullanabileceğim menstrual kabı aldığımda bir nebze azalmış oldu. Çünkü ilk olarak kabın takılmasını kolaylaştırmak için bedeninizi tanımanız şart. Çevremdekilere hiç, bir ayna yardımı ile vajinalarına bakıp bakmadıklarını sorduğumda şaşırtmayan bir sonuç ile çoğunun gerek görmediğini hatta üstüne düşünmedikleri cevabını aldım.
Garip kelimesini burada vurgulamakta fayda var, çünkü yazının başından beri belirttiğim üzere sistemin insanı kendi bedenini bile tanımaktan uzaklaştıracak birçok yolu var. Bu yollardan biri de menstrual kabın kullanımının kararlılık ve direniş gerektiren uzun bir alışma süreci olması, yani başlı başına bir lüks. Zira ulaşılabilirliği sağlandığında, bu kabın kullanılamamasını gerektirecek hiçbir neden yok. Aksine 12 saate kadar takabileceğiniz ve diğer hijyenik ürünlere kıyasla hayatınızı reglinizin gidişatına göre düzenlemenizi kesecek bir alet.
Bir diğer avantajı ise senelerce kullanılabilir olması. Eğer sistemin dayattığı cinsiyet ve sınıf ayrımı şartları altında bir yaşam sürmeseydik, kullanmaya zorlandığımız ped ve tamponların yüzde 90’ının plastikten oluştuğunu ve doğada çözünmelerinin 500 yıl aldığının da farkında olur ve bu konuda harekete geçmek için olanaklarımızı değerlendirebilirdik. Ek olarak bu konuyu konuştuğum kimsenin yanlış tampon kullanımından dolayı ortaya çıkabilecek toksik şok sendromu gibi sağlığı tehdit edebilecek hastalıklardan haberi yoktu. Bir günü, bir regl dönemini daha atlatmanın o kadar derdine düşürüldük ki, işlerin büyük resimde ne kadar içler acısı olduğu bizim normalimiz haline geldi.
Bütçesel bir çözüm mü?
Ped ve tampon gibi ürünlere konulan yüzde 18 vergi geçtiğimiz yıllarda tek tük de olsa birkaç haberin konusu olmuş, sağlığımız için günlük kullanımı uygun görülen ped sayısının Türkiye’de diğer ülkelere göre çok daha düşük olduğu da gözlemlenmiş. Hatta çoğunluğunu işçi sınıfı kadınların oluşturduğu kesimlere regl yoksulluğu ile mücadele etmek adına yardım paketleri gönderen Konuşmamız Gerek gibi hareketler başlatılmıştı.
Fiyatı 90 TL’den başlayıp 300 TL’ye uzanan menstrual kabın alınabilirliği geçmişte olduğu gibi yakın gelecekte de gerçekçi görünmüyor. Basit bir matematik işlemi yaptığınızda aslında en popüler kabın ücreti bir yıllık ped giderine denk düşüyor, ancak bir bireyin bu ücreti bir anda vermesi pek de olası değil. Ancak bu süreç hem regl tabusunun yıkılması hem de çevrecilik adına sadece parası olanın bu kabı alması ile aşılabilecek bir süreç değil.
Başta bahsettiğim noktaya değinecek olursak, Türkiye’de olduğu gibi dünyada da ancak kendiyle çelişen tabuların ve ötekileştirmelerin önüne geçilerek menstrual kabın yaygınlaşması mümkün. Fakat asıl sorun olan temel ihtiyaçların bile lüks haline getirilmesine karşı çıkmak bu tür sorunların daha yaygın ve köklü olarak ortadan kalkmasına yarayacaktır. O zamana dek sadece belli bir kesimin bu tercihe sahip olması ne doğanın onca atıktan sonra kendini toparlayabilmesini ne de eşitlikçi bir yaklaşımın kapısını aralayabilecek kadar güçlü bir etki bırakır.
Not: Regl yoksulluğu birçok sivil toplum kuruluşu tarafından üstüne basılarak seslendirilmiş bir sorun olsa da Türkiye’de yaklaşık 50 yıldır aktif olan tek kullanımlık hijyenik ped ve tampon pazarına rağmen kullanım oranları ve ulaşılabilirliği üzerine resmi bir araştırma yapılmamış durumda.
(DCE/AS)