Bu sabah, kardeşim dilinde bir Barış Manço şarkısıyla girdi kapıdan… Sonra cep telefonunda Barış Manço şarkıları açtı. Kahvaltımızı Barış Manço şarkıları eşliğinde yapmaya başladık.
Benim en sevdiğim Barış Manço şarkısı, Gülpembe’dir. Telefonda çalan şarkı bitince kardeşim, Gülpembe’yi de çaldı.
Sonra müzikte, şiirde, roman ve öykülerdeki acılı, sevimli, şıkır şıkır, kanlı canlı karakterlerin bolluğunu düşündüm.
Nükhet Duru’nun Mahmure’si, Bülent Ortaçgil’in Şık Latife’si, Manço’nun Gülpembe’si… Öykülerde, şiirlerde de çok canlı karakterler vardı: Refik Halit Karay’ın Yatık Emine’si, sinemada Ömer Kavur’la canlanmıştı. Ahmet Muhip Dranas’ın Fahriye Abla’sı Yavuz Turgul’un filminde hayat bulmuştu.
Bütün bunların ötesinde bugünlerde daldığım Sabahattin Ali ummanındaki kadın kahramanlardan söz etmemek, yazara haksızlık olur.
Sabahattin Ali’de toplumun söyleyişiyle “kötü yol”a düşmüş kadınlar oldukça fazla işlenir. Özellikle de kahvelerde, pavyonlarda şarkı söyleyen, oturak âlemlerine katılan şarkıcılar, dansçılar, hatta bazen tiyatro oyuncuları…
Hanende Melek, Gramofon Avrat ilk akla gelenler… Ama Ali’nin öyle bir kahramanı var ki; hem öyküde, hem de karakter yaratmada Sabahattin Ali’nin (bence) doruğunu ifade ediyor.
Bu öykü ve karakter; Yeni Dünya’dır. Sabahattin Ali’nin dördüncü öykü kitabına da adını veren Yeni Dünya’da Sabahattin Ali’nin diline, biçemine, konularına, dünyaya ve kadına bakışına dair hemen hemen her şeyi görebiliriz. Yeni Dünya, Sabahattin Ali’nin özüdür diyebiliriz.
41 yıllık kısacık hayatında oldukça zengin bir servet (yapıtları) üretmiş ve bırakmış bize… Ama Sabahattin Ali’nin ustalığının tadına varmak isterseniz, Yeni Dünya öyküsünü atlamamanız gerektiğini söyleyebilirim.
Yeni Dünya, düğünlerde oynayarak hayatını kazanan bir kadının hayatından çarpıcı bir kesit, bir kırılma noktası…
Sabahattin Ali öykücülüğümüzde temsil ettiği damarı (olay öyküsü) davullarla, kaşıklarla açıyor. Hayatının sonbaharındaki bir kadının trajedisi olarak da ifade edebileceğimiz Yeni Dünya çarpıcı sonuyla, içindeki şamatayla, toplumsal tahlilleriyle, hareketliliğiyle, bütün bunlara rağmen bir romana sığacak bir konunun 14 sayfada anlatılabilmesiyle okunmayı, hakkında yazılar yazılıp seminerler verilmeyi hak ediyor.
Bugünlerde bir ustadan müthiş öyküler okumak isterseniz üstat sizi bekliyor. (SY/EKN)