“Türkiye’de inşa edilen sadece binalar değil aynı zamanda muhafazakâr iktidarın yeni Türkiye idealidir: ekonomik kalkınmacılık, teknik modernleşme ve kültürel muhafazakârlık.”
Akademisyen Aksu Akçaoğlu’nun kitabı Zarif ve Dinen Makbûl: Muhafazakâr Üst-Orta Sınıf Habitusu, AKP iktidarının inşa ettiği yeni muhafazakârlık kavramını, bu bağlamda orta sınıfın değişen hayat tarzlarını, sembolik ürünler piyasası ve muhafazakâr habitusun sosyal analizini ortaya koymayı amaçlayan, kapsamlı bir çalışma. Doktora tezinden kitaplaştırılan bu çalışmanın merkezinde, Ankara’nın sembolleşmiş mahallesi Çukurambar’ın dönüşüm süreci ve burada yaşayan muhafazakâr kesim yer alıyor. 1990’lardan başlayan ve 2000’lerden sonra hız kazanan bir süreçte, Çukurambar’da gecekonduların lüks sitelere, café ve restoranlara, patika yolların ana caddelere dönüştüğü sıkı bir değişim yaşanmış. Bu gözde muhitin değişen sosyal hayatının ayırt edici özelliği ise muhafazakâr beğeni tarafından şekillenmiş olması.
Yazar, bu araştırmayı yaparken Pierre Bourdieu’nün kullandığı bağlamda habitus kavramını muhafazakârlığın sosyal analizini yapmak için seçmiş. Bourdieu’nün ilişkisel sosyolojisinden faydalanarak muhafazakârlığın fikirsel ve bilinen ideolojik tanımının yerine eğilimlere dayanan bedensel tanımını geliştirmiş ve bu tanımıTürkiye örneğine uyarlayarak “sembolik kutuplaşma” kavramını üretmiş. Buna göre, “sembolik kutuplaşma, siyasi mücadelelerin kaynaklık ettiği, rakip algı, beğeni ve eylem şablonları arasındaki çatışmalı ilişkiyi” ifade ediyor. Böylece siyaset alanındaki mücadelelerin bireylerin bedeni üzerindeki etkileri ve Türkiye’de şu an yaşayan farklı kesimlerin gündelik hayatını etkileyen sembolik mücadelelerin tarihsel kökeni açığa çıkarılıyor.
2013 yılında yürütülmüş bu çalışma sekiz ay süren saha çalışmasıyla tamamlanmış. Araştırma boyunca Akçaoğlu, muhafazakâr orta sınıf konumunu temsil eden üç temel güzergahtân söz ediyor. Bunlar “eğitimle yükselenler”, “konuma doğanlar” ve “sonradan muhafazakârlaşanlar.” Konuma doğanlar, muhafazakâr orta sınıf ailelerde doğup konumu önceki kuşaklardan miras kalan kadın ve erkeklerdir. Eğitimle yükselenler ise muhafazakâr işçi sınıfı ailelerde doğmuş, ancak eğitim sayesinde yükselmiş kadın ver erkeklerden oluşur. Sonradan muhafazakârlaşanlarsa orta sınıfın laik düşünce grubuna mensup bir ailede doğmasına karşın, sonradan muhafazakâr hayat tarzını benimsemiş kadın ve erkeklerden oluşur. Yazar bu güzergâhlarda yer alan kadın ve erkeklerle mülakatlar gerçekleştirmiş. Mülakatlarla elde ettiği veriler sonucunda muhafazakâr kesimin tüketim alışkanlıkları, giyim tarzları, ekonomik yapıları, aile ve sosyal ilişkileri, siyasi ve kültürel tercihleri ve dinî yapılarına dair derinlikli bir araştırma ortaya koymuş.
Tanıl Bora’ya göre “Muhafazakârlık kapitalist modernleşme süreci karşısında, bu sürecin çözdüğü siyasal, toplumsal ve kültürel yapıların ve o yapılara yüklenen anlam ve değerlerin sürekliliği adına gösterilen tepkiye dayanır. Bu tepki yeni olanın mutlak reddi anlamına gelmez; eski ve yerleşik olanın, geleneksel ve kutsalın sürekliliğini modern koşullarda sağlamaya çalışmaktır.”
Bu tanımın tarihsel sürecine bakarsak, yazarın da ifade ettiği gibi, “31 Mart Ayaklanması İslamcılığın yeni düzendeki tabî konumunu onaylamakla kalmadı aynı zamanda siyasi farklılıkları kutuplaştırarak muhafazâkar kötümserliği de sivriltti. AKP’nin kurulmasıyla İslamcı muhalefet düzenle bütünleşmekle kalmadı; meşru muhafazakârlığın tanımını, İslamcılığı kapsayacak şekilde genişletti”.
Siyasal muhafazakârlıktaki değişim, yeni muhafazakâr yaşam tarzını da belirledi ve bu konuda hızlı değişimlere yol açtı. Bu açıdan bakıldığında yazarın “Çukurambar muhafazakâr yeni Türkiye idealinin somutlaştığı yeni bir laboratuvarı andırıyor” cümlesi de bunu örnekliyor.
Muhafazakârlığın mekânsal dönüşümü ve orta sınıfın beğenisi
Çukurambar’da mekânın dönüşümünde kritik nokta, devletin gecekondu mahallelerine yönelik algısıydı.1948’den itibaren devlet gecekondu mahallelerini geliştirip dönüştürülmeye muhtaç, kentli olmayan iskân tipi olarak sınıflandırmıştı. Fakat köyden kente göç dalgaları hızlanıp göçle gelen nüfus çoğaldıkça, gecekondu mahalleleri potansiyel siyasi sermaye kaynağına dönüştü. “Çukurambar’ın kaderi 2002’de AKP iktidara geldikten sonra keskin bir biçimde değişti.”
Hızla yükselen çok katlı binalar mahallenin çehresini bir anda değiştirirken, Ankara Oran’daki meclis konutlarının boşalmasının ardından yeni adres arayışına bu yeni çehreye sahip mahalle iyi bir alternatif oluşturmuş ve bu durum mahallenin değerini de yükseltmiş.
Mahallede artmaya başlayan vekil yoğunluğu dönüşümü daha da hızlandırmış, altyapı ve yol sorunları ivedilikle giderilmiş. Çukurambar’daki çok katlı ve lüks yapılaşma, mahallenin orta sınıfa daha çok hitap etmesini sağlamış.
Yeni muhafazakâr orta sınıfın yaşam tarzı ve beğenisini tanımlayansa “zarif ve dinen makbul” tercihler olmuş. Hayat tarzları yeniden inşa edilmeye başlanırken, taşınılan yeni evler de muhafazakâr detaylarla süslenmiş.
Muhafazakâr orta sınıfın aile bağları çeşitlilik gösterse de, bu bağın temel olarak aksatılmadan yerine getirilen ibadetler ve dini duyarlılıklar etrafında şekillendiği görülüyor. Kadın ve erkek rolleri genel olarak dinî vazifeyle ilişkilendirilmiş durumda. Çoğu kalabalık ailelerden oluşan bu topluluğun birbirleriyle olan bağları da oldukça kuvvetli.
Çalışma sırasında görüşülen Çukurambar sakinlerinin çoğu üniversite mezunu, genç kuşaklarda eğitim oranının ciddi biçimde artmış olduğu görülüyor. Ancak formel eğitimin yanında, dinî eğitim de büyük önem taşıyor.
Görüşülenlerin siyasi tercihleri ortak, hepsi AKP’ye sempatiyle bakarken, bir kısmı parti yönetimi ve kurumsal yapısıyla da yakından ilişkili. Ayrıca görüşülenlerin çoğu dinî cemaatlere sıcaklık duyuyor, neredeyse yarısı bir cemaatin üyesi.
Uzmanlaşmış mağazaların dışına çıkan tesettür modası, muhafazakâr beğeni uzmanlığını yaratmış. Bunun belirgin örneği ise bireysel ahlâkı belirlemeye yönelik moda dergileri. Muhafazakâr orta sınıfın edebiyat beğenisi de dört temel yazarın klasikleşen eserleri arasında şekillenmiş durumda: Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre, Mehmed Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek.
Muhafazakâr orta sınıf, haber bültenlerini Kanal A, Kanal 7, ATV ve Ülke TV gibi kanallardan izlemeyi tercih ediyor. Görüşmenin yapıldığı tarihte en çok izlenen diziler Kurtlar Vadisi, Seksenler ve Huzur Sokağı olmuş. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Muhteşem Yüzyıl dizisini tarihi çarpıttığı gerekçesiyle yıkıcı biçimde eleştirince Muhteşem Yüzyıl bu listedeki yerini yitirmiş. Genç kuşaklar yerli yapımların dışında Prison Break, Spartacus ve Breaking Bad gibi yabancı yapımları da izlemeyi tercih ediyor.
Favori tatil bölgeleri Avrupa şehirleri ve Doğu Asya’ya kadar uzansa da, Umre ziyaretleri de önemli bir yer tutuyor. Dinlenen müzikler çoğunlukla ilahiler olsa da (özellikle Ahmet Özhan) çekingenlikle listeye Tarkan da eklenmiş.
Gazete tercihleriyse fazlasıyla sabit. Karşı tarafı takip etmek amacıyla tercih edilen Hürriyet dışında en çok okunan gazeteler Yeni Şafak, Star, Zaman, Yeni Çağ ve Milli Gazete.
Bu yeni ve pek alışık olunmayan hayat tarzı en başından beri hem laik hem de muhafazakâr çevrelerin eleştiri odağı oldu. Bu eleştiriler aşırı ve lüks tüketim ile (lüks otellerdeki açık büfe iftarlar gibi) kadınların moda düşkünlüğüne yönelikti ve genellikle dindar toplumun özelliklerinden, dinî kültürden uzaklaşıldığı üzerinde duruluyordu. Muhafazakâr tüketim alışkanlıkları konusu bu kesimde tedirginlik yaratsa da, muhafazakâr orta sınıfların kültürel yabancılaşmaya karşı geliştirdiği yöntem eleştirilerin sahiplenmesiyle reddedilmiş durumda.
Muhafazakâr orta sınıfın bir diğer belirgin özelliği ise devlet temelli düşünme olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda AKP ile aralarındaki kuvvetli bağa dikkat çekmek gerek. Erdoğan’nın güçlü liderliğine duyulan inanç ve bağlılık, onun sosyal kökeniyle de bağdaştırılabilir. “Siyasi çalkantılarla geçen son beş yıl, muhafazakârlığın güzergâhında dönüşüme yol açtı: Muhafazakâr demokrasi, muhafazakâr otoriteyle yer değiştirdi.”
Zarif ve Dinen Makbul, siyasal otoritenin yarattığı orta sınıf metamorfozunu göz önüne seriyor. Geçmişten günümüze uzanan süreçte muhafazakâr kesimin kültürel yabancılaşmasına tanık oluyoruz. Ortaya çıkan sosyolojik portrede, yıkıcılıkla gelen değişimin Yeni Türkiye’nin “Çukurambarlaşması” olduğunu görüyoruz. (ESK/HK)