Fotoğraf: Gazeteci Hayri Demir arşivi
Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Ankara’da sabah olmak üzere. Saat beş gibi uyandım. Kent, sessiz.
İktidara yakın medya dahil olmak üzere tüm gazeteleri okudum. Gündemleri belirledim. Her zamanki saatinde evden çıktım, gazetenin Ankara Bürosu'na gittim. Çayları koydum. Arkadaşlar gelene kadar, yeniden haberleri okudum.
Cezaevlerinden gelen mektupları almak üzere postaneye gittim. Yıllardır cezaevinden gelen mektuplarla, tutukluların sesini duyurdum. Kimi taziyesini iletti, kimi derdini anlattı. Öğlen gibi gazeteden çıktım, eve gittim. Yemeğimi yedim, çalışmaya başladım.
Günlük rutinimin tamamı, neredeyse çalışma üzerine kurulu.
Bu cümleleri elbette Hüseyin Hoca yazmadı.
Çünkü Özgür Gündem gazetesinin eş genel yayın yönetmenliğini yaptığı için tutuklandı. Hakkında 67 dava var. Belki başka cezaları da onaylanacak.
Onun hakkında haber hazırlamak için aradığım sevgili eşi, insan hakları savunucusu Nuray Çevirmen verdi bu bilgileri.
Onla konuşurken, Hüseyin Hoca’yı pek de tanımadığımızı düşündüm. Yıllar önce çalıştığım ajansta, “Günler daha uzun olsa da daha çok yazı yazabilsek, zaman yok” gibi bir serzenişte bulunduğumda dönemin Haber Müdürü sevgili Fatma Koçak, “Seni Hüseyin Hoca’nın yanına gönderelim zamanı nasıl kullanıyor görürsün” gibi bir cümle söylemişti.
Adını sadece gazetenin cezaevleri mektupları ile ilgili kısmında ve künyesinde görüyordum. Ne zamanki cezaevleri ile mektuplaşmaya başladım, aslında ne kadar zor ve duygu bağı kurulmuş bir iş yaptığını anladım. Bizim gibi muhabirler, onun sayfasını deftere not ala ala okur. Çünkü, onlarca haber konusu vardır.
Eşi Nuray, bizlerin biraz bildiği Hüseyin Hoca’yı, kim olduğunu, yaşamı kurgulayışını anlatırken, bir kere daha fark ettim o da tıpkı Kürt medyasında çalışan birçokları gibi halkına ve gazeteciliğe aşkla bağlıydı.
Peki kimdir Hüseyin Hoca? Eşi Nuray anlatıyor.
Hüseyin Aykol 1956 yılında Manisa’nın Salihli ilçesinde Poyrazdamları köyünde doğdu.
Aslında dededen varlıklı olmalarına rağmen aile sonradan yoksullaştı, babası geçimlerini sağlamak amacıyla bakkalcılık, çiftçilik dâhil olmak üzere birçok iş yaptı.
İlkokul öğretmeninin desteği ile İzmir Koleji'ni burslu olarak kazandı ve yatılı olarak okudu.
Koleji bitirdikten sonra üniversite sınavlarına girdi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. Ankara’ya geldi.
Üniversite ikinci sınıfta sol mücadelesi ile tanıştı, gençlik derneklerine girdi. O dönemde devrimci arkadaşları ile tanışma fırsatı oldu.
Yapılan seçimle öğrenci derneği başkanı olarak seçildi. Tıp Fakültesi’nin ilk yılı sorunsuz geçse de 2. sınıfta kaldı. Üçüncü sınıfta ise artık Tıp Fakültesi’nde okuyamayacağını anladı.
Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne geçmeyi istediğini ailesine açıkladı. Karar olumlu karşılanmadı. Ancak üniversite sınavına tekrar giredi daha yüksek bir puanla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazandı.
Aynı zamanda kendi masraflarını çıkarmak için dönemin solcu yayınevlerinden Ser Yayınevi’nde çalışmaya da başladı.
Kolejde okumuş olduğundan İngilizcesi oldukça iyiydi. Yayınevinde çeviri yaptı, redaksiyon işlerine destek oldu.
Hatta, 1978’de bir kaç çeviri kitabı da çıktı. Çok genç olmasına rağmen çeviri kitaplarından dolayı Türkiye Yazarlar Sendikası’na üye oldu.
45 gün işkence gördü
Üniversite öğrencisi iken 1981 yılında Ankara’da gözaltına alındı, 45 gün boyunca işkence gördü.
Tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi'ne gönderildi ve o dönemde adeta bir cehennemi yaşattıkları yerde yine işkenceye maruz kaldı.
Çıktıktan sonra faaliyetlerine İzmir’de devam etti. Birçok kez gözaltına alındı. Tekrar tutuklandı. 6 yıl 8 ay daha ceza aldı. Kısa süreli çıkış ve girişlerle 10 yıl kadar çeşitli cezaevlerinde tutuldu.
Özgür Gündem’in her aşamasında çalıştı
Cezaevinden çıktıktan sonra Halk Gerçeği adlı haftalık gazetede çalıştı. Halk Gerçeği’ni, Yeni Ülke izledi.
Bu iki gazete haftalık olarak yayımlamdı ve sonrasında günlük olarak Özgür Gündem gazetesini çıkarmaya başladılar.
Özgür Gündem’in birçok aşamasında çalıştı. Uzun yıllar genel yayın yönetmenliği de yaptı. Yaşamı boyunca gazeteciliğine Özgür Gündem geleneği ile devam etti.
Üç bin civarında öğrenci yetiştirdi
Kürt Medyası’nda onda en büyük izi Musa Anter bıraktı. Musa Anter’e karşı sevgisi ve saygısı inanılmaz bir boyutta. Bugüne kadar üç bin civarında öğrenci yetiştirdi.
En heyecanla yaptığı işlerde biri, cezaevlerinden kendisine gelen mektupları cevaplandırdığı, sorunları aktardığı, hapishanelerdeki insanların sesi ve soluğu olan içeriden köşesini yazmak.
Cezaevinden mektup gelmeyince yüzü asılır
Cezaevlerinden mektup gelmediği günler onun için kara günlerdir ve kahrolur, bütün gün suratı asık bir vaziyette olur. Ama tek bir mektup bile onu mutlu etmeye yeter. Hapishanedekilerin onun için ayrı bir önemi var.
Hapishanelerden kendisine kitap tanıtımları, hikâyeler, şiirler, yakınlarını kaybedenler için taziye mesajları, karikatürler, resimler, denemeler, anılar yani kağıda dökülebilecek ne varsa gelir. Hepsine tek tek cevap verir mutlaka hiç aksatmadan.
Tutukluların dışarıdaki sesi gazeteci Hüseyin Aykol, şimdi Sincan Cezaevi’nde.
O zaman başta Hüseyin Hoca olmak üzere tutukluların sesini duyurmak sırası, dışarıda kalan gazetecilerde. (EMK)