Beşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık, Gamze Güller’in şu ana kadar iki kitap halinde yayımlanan öykülerini bir araya getiriyor. Öykülerinde genel olarak yabancılaşmayı, modern hayata eklemlenen huzursuzluğu ve aşkla tanımlanabilen kırgınlıkları anlatan yazar, öykülerinin ana hattını sürekli öne çıkardığı kadın karakterleriyle oluşturuyor.
Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü kazanmış olan Beşinci Köşe, kısmen muğlak olarak niteleyebileceğim finallere sahip öyküleriyle mistik bir hava estiriyor. Ancak okuru ters köşeye yatıran bu tekinsiz öykülerin, hem Beşinci Köşe’yi, hem de kitabın genelini yansıttığını söylemek güç. Her ne kadar sürpriz finalli ilk öyküler kitabın geneline dair bir fikir veriyormuş gibi dursa da, ilerleyen sayfalarda bunun öyle olmadığını görebiliyoruz. Yine de, bu öykülerde açığa çıkan ve Gamze Güller öykülerinin alamet-i farikası konumunda bulunan, daha çok içe dönüklük ve eğer varsa kadın-erkek ilişkisi üzerinden yapılan tahlillerin bu öykülerde de yer aldığı açık bir şekilde anlaşılıyor.
Burada bahsettiğim içe dönüklüğü, daha çok büyük şehirlerde yaşayan insanlarda ortaya çıkan “yabancılaşma” terimi ile daha iyi ifade edebilirim. Güller’in, yalnız ya da ikili ilişkilerin bir tarafı olan tüm karakterlerinde baskın olan ve bir süre sonra sosyal-toplumsal etkilerden azade içsel bir probleme dönüşen bu yabancılaşma durumu, beraberinde aidiyet hissinin de körelmesine yol açıyor. Sözgelimi, “Filler, ölmek için doğdukları yere giderlermiş” cümlesiyle başlayan “Son Durak” isimli öykü, tam da bu konuya denk düşen bir konumda yer alıyor. Kitabın en karamsar karakterinin başrolünde olduğu bu öyküde, uzun süre önce terk ettiği yere geri dönme kararı alan, ancak amacı orada yaşamaktan ziyade hayatını sonlandırmak isteyen birinin yolcuğuna şahit oluyoruz. Karakterin isimsiz olması, halihazırda temsil ettiği yabancılaşma, ait ol(a)mama ve bıkkınlık gibi modern yaşam sorunlarına denk düşüyor. Yol arkadaşı olarak seçmek zorunda kaldığı kişinin yaşlı olması da, karakter için bu yolculuğun amacına uygun. Nitekim bu yolculuk bir açıklığa imkân vermesi için yapılan sıradan bir yolculuk değil, yine öyküden alıntı yapacak olursam, “Her son yeni bir başlangıçtır” minvalinde çok daha kesin çözüm içeren dramatik bir harekettir.
Yazarın diğer öykülerine de yer yer sirayet eden, iç çatışmaların gölgesinde kalsa da aydınlık bir yan barındıran öğeler, bu öyküde kendisini yol arkadaşı olan yaşlı karakterde gösteriyor: “Sohbet etme” ve “yemeğini paylaşma” üzerinden ilerleyen bu hat, bilgece laflar etmeye varan anaç bir tavra dönüşerek öyküyü daha huzurlu bir noktaya getiriyor.
Bunun dışında, Beşinci Köşe’de yer alan, akıbetinin ne olduğu sorusunun cevabını biraz da okuyucuya bırakan öyküler ile daha çok hayatı sorgulama, kaçış yolları arama ve kendiyle hesaplaşma üzerine kurulu öyküler dışında, bana göre kitabın en çarpıcı öyküsü olan “Zeliş’in Rüyası”ndan bahsetmek yerinde olur. Evlilik ilişkisini şiddet açısından irdeleyen bu öyküde, yaşamak istediği hayatın peşinde kendisini düş ve gerçek arasında bulan Zeliş’in bir hayli trajik hayatı anlatılıyor. Belki de sürekli gündemde olan bir konu olmasından dolayı -ki bunu sadece bir “gündem” maddesi olarak ele almak da doğru olmayacaktır- öne çıkmakta zorlanmayan bu öykü, aynı zamanda başka bir öyküyle olan bağlantısından dolayı diğerlerinden ayrılıyor.
Toplumla yüzleşme
Kitabın ikinci bölümü olan İçimdeki Kalabalık, yine aynı temalar etrafında ilerlese de ilk bölüme nazaran daha çeşitli öykülere sahip. Özellikle aynı adı taşıyan öyküdeki anlatım biçimi, hem öyküye verilen isim hem de Güller’in sürekli üzerinde durduğu temanın ne denli iyi işlenebildiğini göstermesi açısından emsal teşkil ediyor.
Dışarıyla bağını elden geldiğince koparmak istediği halde dış müdahaleler sonucu bunu beceremeyen, bu yüzden çaresizce topluma ayak uydurmaya çalışan ama bunu yapmaya çalıştığında da başarısız olan kahramanımız ayrıntılı bir şekilde anlatılmış. Bu minvalde örnek verebileceğim “Otel” adlı öyküde de, daha kolektif bir yapıyı, ekonomik olarak yüksek bir zümreyi hedef alan göstergelerle ele alarak, ekonominin yarattığı sınıf farklılıklarını mekân üzerinden irdelemiş Güller. Bu bölümdeki çeşitliliği sağlayan etkenlerden biri de, ilk bölümün kaotik ve mutsuz atmosferinin bu bölümde biraz dağılmış olması; ki yazar bunu da “Gel Pisi Pisi” adını verdiği öyküyle sağlıyor. Ancak kitabın geneline hâkim olan, toplumdan soyutlanmış ve dışlanmış olma halinin devam ettiğini görebiliyoruz. Bu bölümde sadece mekân üzerinden değil, coğrafya üzerinden de konular işleniyor. Genel konulara bağlı kalmadan, ülkenin yakın tarihine iz bırakmış olaylara da atıflar içeren metinlere ulaşmak mümkün.
İletişim Yayınları’ndan çıkan Beşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık, kentin sebep olduğu yalnızlıkları ve modern yaşamın baskıcı unsurlarının sonuçlarını anlatırken, mağdur edilen kadınlara dair de sözünü esirgememesiyle öne çıkan, kıymetli bir çağdaş öykü kitabı… (BÜ/ÇT)
* Gamze Güller, Beşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık, İletişim Yayınları, Mayıs 2017, 155 sayfa