*Fotoğraf: IOM
Yazının İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
İklim değişikliği hayatlarımızı her alanda etkilemeye devam ediyor. Bu durumun oluşturduğu sorunlardan biri de insanların yaşadıkları yerleri, artık yaşanılamaz olması sebebiyle terk etmek zorunda kalması.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 2020 yılının sonu itibariyle dünyada mevcut yerinden edilmiş insan sayısının en az 82,4 milyon olduğunu belirtti.
Sadece iklim sebebiyle yerinden edilmiş kişilerin sayısının 2050 yılına kadar 250 milyon ile 1 milyar kişi arasında olacağı düşünülüyor.
Yerkürede iklim krizinin etkilerini yaşamayan ülke bulunmuyor ancak bu durum en çok gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kişileri etkiliyor. Deniz seviyesinden yüksekliği yalnızca birkaç metre olan ülkeler, özellikle de Pasifik ada ülkeleri ile Bangladeş, Hindistan ve Pakistan gibi Güney Asya ülkeleri tehlike altında.
Doğal olmayan durumun doğal sonucu
İnsanlar yoğun yağışlar, kuraklık, kasırgalar, deniz seviyesinde artış, tarım arazilerinde tuzluluğun artışına bağlı verimsizlik, çölleşme ve erozyon gibi iklim değişikliğinin getirdiği sorunlarla karşı karşıya.
Bu da onların yaşamlarını sürdürememelerine ve doğal olmayan bu durumun doğal bir sonucu olarak bulundukları ülke içinde göç etmek zorunda kalmalarına neden oluyor. Bu koşulların ülke genelinde hâkim olması ise insanları ülke dışına gitmeye, iltica talebinde bulunmaya ve dolayısıyla korunma talep etmeye zorluyor.
Peki bu durumda kişilerin mülteci statüsü edinmesi mümkün mü? Bu soruya cevap vermek için önce kavramlara bir göz atmak gerekiyor.
Yabancı kime denir?
"Yabancı" kavramı çeşitli ülke hukuklarında genel olarak vatandaş olmayanı tanımlamak için kullanılmakla birlikte kimi ülkelerde daha farklı kişileri kapsar şekilde de kullanılabiliyor. Ancak kapsayıcılık açısından tanımın mülteci, vatansız, göçmen ve yabancı tüzel kişileri kapsayarak kullanılması daha doğru.
Türkiye’de ise Anayasa’nın 16. maddesinde Yabancıların İkamet ve Seyahati Hakkında Kanun’da (YİSHK) "yabancı" kavramı, Pasaport Kanunu’nda hem "yabancı" hem de "yabancı devlet vatandaşı" kavramı, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda (YUKK) ise "yabancı" kavramı kullanılıyor.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 3/1-ü maddesi yabancıyı "Türkiye Cumhuriyeti ile vatandaşlık bağı bulunmayan kişi" şeklinde tanımlıyor.
Mülteci kime denir?
Mülteci kavramı ise 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Konvansiyonu’nda belirlendi. Konvansiyonun 1/A-2 maddesine göre bir kişi ırkı, dini, tabiiyeti, siyasal düşüncesi ve belli bir toplumsal gruba mensubiyeti dolayısıyla bulunduğu ülkede zulüm göreceğinden haklı sebeple korku duyuyor, bu sebeple o ülkenin korumasından yararlanamıyor ve bu nedenlerden birini öne sürerek başka bir ülkeden koruma talep ediyorsa o kişi sığınmacı, edindiği statü de mültecidir.
Bunun yanında Konvansiyonun 33. maddesi 1. fıkrasında sayılan beş nedenden biri sebebiyle hayatı veya özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelere kişilerin geri gönderilemeyeceği (non-refoulement) belirtilir. Ancak maddenin 2. fıkrasında şu ifade yer alır:
"Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez."
Yani sığınmacı bir kişinin konvansiyon kapsamında mülteci statüsü edinmesi yalnızca sayılan beş nedenden biri sebebiyle menşe ülkesinde zulüm göreceğinden haklı sebeple korku duyuyorsa mümkün.
İklim mülteciliği
İklim mülteciliği kavramı aslında yeni bir kavram gibi düşünülse de 1985 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı’ndan (UNEP) Essam El-Hinnawi tarafından oluşturuldu.
Kavram, "insan kaynaklı ve/veya doğal kaynaklı çevresel bozulmanın, yaşamını tehlikeye atması ve/veya ciddi bir şekilde etkilemesi nedeniyle geleneksel olarak yaşadığı yeri kalıcı veya geçici olarak terk etmeye zorlanmış" kişiler olarak tanımlandı.
Yine 1990 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde (IPCC) iklim değişikliğinin en ağır sonucunun milyonların içinde olacağı büyük insan göçlerinin olabileceği belirtildi.
Ancak hukuki koruma açısından uluslararası kamuoyunda bir irade ortaya konulup, bu durumdaki insanların statü edinmesi için başarılı bir girişimde bulunulamadı.
Konvansiyon kapsamı dışında
Yukarıda belirtildiği üzere mülteci tanımı 1951 tarihli Konvansiyondaki tanım üzerine kurulduğu için iklim mültecileri kapsam dışında kaldı. Bazı kaynaklarda iklim mültecilerinin Konvansiyonda sayılı beş nedende biri olan belli bir toplumsal gruba mensubiyet unsuru içinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışıldı.
Örneğin, 2005 yılındaki Katarina Kasırgasından New Orleans’taki Afrika kökenli Amerikalıların diğer toplumsal gruplardan daha fazla etkilendi. Veya kadınların iklim değişikliğinden erkeklerden daha fazla etkilendiği ortaya kondu. Ancak gene de bu grupların Konvansiyon kapsamında edinemeyeceği belirtiliyor.
Nitekim BMMYK’nın Mülteci Statüsünün Belirlenmesinde Usul ve Ölçütler El Kitabı’nın 2’nci bölümünde çevre felaketleri mağdurlarının mülteci statüsü edinmede Konvansiyon kapsamı dışında olduğu söylendi.
Ancak konvansiyonun kapsamı dışında kabul edilseler de bu kişilerin, sığındıkları ülkelerden menşe ülkelerine geri gönderildiği takdirde yaşam haklarının ihlal edilmesi veya kötü muameleye uğramaları mümkün olabilir. Bu durumda sığındıkları ülkenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) veya Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ne (BMMSHS) taraf olması halinde geri gönderilmeleri sebebiyle maruz kaldıkları hak ihlallerini sözleşmece belirlenen denetim organlarına başvurma hakları mevcut.
Sığınma hukuku açısından ulusal mevzuat
Mülteciler ile ilgili ulusal mevzuat temelde 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK), Uygulama Yönetmeliği ve Geçici Koruma Yönetmeliği’nden oluşuyor.
YUKK’un 61. maddesi mülteci kavramı açısından 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Konvansiyonundaki tanıma birebir uyum göstermekle birlikte, 1967 tarihli New York Protokolü ile ihtiyari olarak sunulan coğrafi kısıtlamayı tutarak yalnızca Avrupa’da meydana gelen olaylar sebebiyle sığınma talep eden kişilere mülteci statüsü verir.
Yani sadece Avrupa Konseyi üyesi kırk yedi ülkeyi kapsıyor. Bu sebeple kanunda mülteci statüsü elde edemeyecek kişilere koruma sağlamak maksadıyla kanun 62. maddesinde şartlı mülteci, kanunun 63. maddesinde ise ikincil koruma statüsü düzenlenmiş durumda.
Geçici koruma statüsü
Bir diğer statüsü ise ülke topraklarına kitlesel akınla veya kitlesel akın döneminde bireysel olarak sığınanlar için bireysel statü belirleme işlemlerinin gerçekleştirilemeyeceği durumda, Cumhurbaşkanı tarafından alınan kararla verilen Geçici Koruma statüsü.
Ülkemizde örneğini Suriye iç savaşı nedeniyle ülkemize sığınan Suriyeliler, Suriye’deki vatansız kişiler ve mültecilerde görüyoruz. Bu statü, YUKK’un 91.maddesinde ve Geçici Koruma Yönetmeliğinin 7. maddesinde düzenlendi.
Mevcut yasal düzenlemeler incelendiğinde Türk Sığınma Hukuku içerisinde de iklim sebepli yerinden edilmiş kişilerin mülteci statüsü edinemeyeceği görülüyor.
Ancak Geçici Koruma statüsüne ilişkin düzenlemelerde de görüldüğü üzere Türkiye’nin, iklim sebepli yerinden edilmiş kişilerin kitlesel akınla veya kitlesel akın döneminde bireysel olarak sığınanlar için Cumhurbaşkanı Kararı ile Geçici Koruma statüsü verme önünde yasal bir engel bulunmuyor.
Bu açıdan, kişilerin şartları oluştuğu takdirde Türk Sığınma Hukuku içerisinde koruma edinebilecekleri muhtemel tek durumun Geçici Koruma statüsünden faydalanmaları olduğunu söyleyebiliriz.
Geri gönderme yasağı kapsamında iklim mülteciliği
Geri gönderme, YUKK’un 54. maddesinde ve Uygulama Yönetmeliğinin dördüncü bölümünde 51 ile 54. maddeleri arasında düzenlendi. Bu maddelerde kişilerin hangi nedenlere dayandırılarak sınır dışı edilebileceği belirtiliyor.
Ancak kanunun 55. maddesinde bu kişilerden "sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar"ın sınır dışı edilemeyeceği de söyleniyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi (BMİHK) kişilerin sınır dışı edilmesi halinde ise 1951 tarihli Cenevre Konvansiyonu kapsamında belirtilen geri gönderme yasağı daha geniş yorumlanıyor.
Hak ihlali kararı verilebilir
Kişilerin geliş nedenlerinden bağımsız olarak gönderileceği ülkede yaşamına, maddi manevi bütünlüğüne zarar gelme veya kötü muamele ile karşılaşması durumunda, AİHM’e veya BMİHK’e başvurması halinde belirtilen haklarının ihlal edildiği yönünde karar verilmesi muhtemel.
Nitekim AİHM’in çeşitli kararlarında çevresel bozulmanın önüne geçmede devletlerin pozitif yükümlülüğü olduğunu belirten ve bunu yerine getirmemesi sebebiyle başvurucuların yaşam haklarının ihlal edildiği yönünde verdiği kararları bulunuyor.[1]
Ancak geri gönderileceği ülkede iklim değişikliği sebebiyle yaşam hakkının veya kötü muamele yasağının ihlal edildiği emsal bir karar yok. Sınır dışı etme dosyalarında da devletlerin pozitif yükümlülüklerinin gündeme geldiğini ancak negatif yükümlülüklerinin de gündeme gelebileceğini belirtmek gerek.
Başvurular artacak
AİHM’in iklim değişikliği sebebiyle geri gönderilmemesi gerektiği iddiası taşıyan bir başvuruda kararı olmadığından, değerlendirmesinin hangi yönde olacağı merak konusu. Gelecekte ise bu kapsamdaki başvurularla karşılaşmamızın muhtemel olacağı söylemek yanlış olmaz.
BMİHK açısından ise yakın tarihli ve iklim mülteciliğine ışık tutan önemli bir kararından bahsetmemiz gerekir. BMİHK kararında, çevresel nedenlerle ülkesindeki şartların kişilerin yaşam haklarını ihlal edebilecek seviyede olması halinde, sınır dışı edilmemesi gerektiğini vurguladı ancak başvurucu için bu şartların oluşmadığını belirtti.
Gelecekte ise şartların daha kötü olması halinde kişiler açısından geri göndermenin yaşam haklarını ihlal edebileceği vurgulandı[2].
Gelişen içtihat göstermektedir ki iklim mülteciliği hukuksal bir zemine oturtulamamış olsa da kişilerin yaşam haklarının veya kötü muamele yasağının ihlali söz konusu olabilecek. Türkiye de her iki sözleşmeye taraf olması itibariyle bu iddia ile başvuran kişileri geri gönderme yasağı kapsamında değerlendirmeli.
[1] AİHM, Öneryildiz v. Türkiye, Başvuru No: 48939/99 para. 71-72, Budayeva v. Rusya, Başvuru No: 15339/02, 21166/02, 20058/02, 11673/02 ve 15343/02 para. 135-137.
[2] BMİHK, Teitiota v. Yeni Zelanda, Başvuru No: 2728/2016.
(MMG/SO)
İklim ve Dünya Değişirken Yazı Dizisi*
Başlarken: Hayatımız, biz yaşarken tarih oluyor! - Ömer Madra
1 / Küresel iklim politikasının dışında bir ülke: Türkiye - Ebru Voyvoda
2 / İklim değişimi, güvenlikçi politikalar ve hayaletler - Özdeş Özbay
3 / Türkiye'nin enerji politikası: Yurtta yerli, cihanda Mavi Vatan - Emre İşeri
4 / İklim krizi ve fosil yakıtların çocuk sağlığı üzerine etkisi - Çiğdem Çağlayan & Funda Gacal
5 / Güzel günler göreceğiz, termiksiz ve güneşli günler - Elif Ünal
6 / Ya kapitalizm ya gelecek - Tuna Emren
7 / İklim haberciliğinin üç ayağı: Bilim, politika ve toplumsal adalet - Ece Baykal Fide
8 / Bilimi, mücadeleyi ve sanatı bir araya getirmek - Yasemin Ülgen
9 / Temiz enerji mi yoksa ihanet mi? - Serkan Ocak
10 / Ekonomik büyümeye dur demenin zamanı - Fikret Adaman & Gökçe Yeniev
11 / İklim mültecileri kapımızı çaldığında - Mehmet Mücteba Göktaş
13 / İklim krizi kadınları, kadınlar iklim mücadelesini etkiliyor - Merve Özçelik
14 / Edebiyatta iklim-kurgu – Buket Uzuner
15 / Yangınlar çağında Dr. Faustus ve çocuklar- Ömer Madra
* Bu yazı dizisi Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecililk ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet (Oslo Metropolitan University Journalism & Media International Center) mali desteği ile yayınlanmaktadır.