Fotoğraf:Coşan Göksel
Haberin İngilizcesi için tıklayın
*Genç neslin arasında toplumsal cinsiyet meselesinin, politik bir mesele olduğu yerleşmiş durumda. Bu güzel bir kazanım.
*Kadınlara olduğumuz yerellerde kim nasıl ulaşıyor ne hizmet veriyor? Bu kadınlar arasında nasıl etki ediyor? Tabana ulaşma ve hizmetler ulaştırılmalı. EŞİK bunun fotoğrafını çıkarmalı.
*Kadınlara ulaşan gönüllüler ordusu kurulmalı.
*Erkekleri de mücadeleye dâhil etmek gerekiyor. Bu konuda hep direnç oldu. Fakat Sözleşme’yi savunmak için en geniş cepheyi kurmalıyız.
*Yine kimlik farklılıklarını da aşmak gerekiyor. LGBTİ+ların da özne olduğu, çok daha geniş bir cephe kurmalıyız.
İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için önerilerini tek tek sıralayan kişi Prof. Dr. Deniz Kandiyoti.
Kandiyoti, “Toplumsal cinsiyet krizi” kavramı ile birlikte “Eril restorasyon”, “ataerkil pazarlık” gibi kavramları toplumsal cinsiyet terminolojisine kazandıran en önemli akademisyenler arasında yer alıyor.
Şimdilerde, Londra Üniversitesi’nde Emeritus profesör olarak görev yapan Kandiyoti, 340’tan fazla LGBTİ+ ve kadın örgütünün kurduğu EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun düzenlediği çevrimiçi toplantıda 500’ü aşkın kişiyle bir araya geldi.
Hak savunucusu Prof. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu'nun modere ettiği ve Kandiyoti’nin yaklaşık bir saatlik sunumun ardından soru cevap şeklinde ilerleyen toplantı, kadın haklarının savunulması konusunda fikir paylaşımın yapıldığı çevrimiçi örnek bir toplantıya dönüştü.
“Sözleşme’ye yönelik yoğun bir karartma çalışması var”
Kandiyoti'nin konuşması özetle şöyle:
“İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sürecinde iki savunma gördüm. Birincisi daha içe dönük olarak, kadına karşı şiddetin boyutlarına işaret ederek mevcut hakların korunması için hareket etmek.
İkincisi de dışa dönük olarak devletin uluslararası sözleşmelerde koyduğu imzalar üzerinden bir kanıt gördüm. Benim gördüğüm bu ilk argüman aranızda hukukçu olanlar yoğun olarak kullandı.
“Bu çabalara rağmen büyük bir karartma çalışmaları başlatıldı. Oysa bu sözleşmenin tam kabulü tamamen faydacılıkla bir takım hesaplara dayalıydı. Özellikle imzalandığı dönemi hatırlarsanız.
“Aslında Türkiye’de kadın haklarına saldırılar dünyadakilerden çok ayrı değil.
“Feminist hak arayışlarına karşı iki tip saldırı yapılıyor. Bunları sağdan ve soldan gelen saldırılar olarak düşünmek mümkün.
“Bunların Türkiye’de karşılıkları olduğu muhakkak. Birebir Türkiye’de karşılıkları var. Hem söylemsel olarak hem durumsal olarak. Burada 90’lı yıllarda şekillenen toplumsal cinsiyet karşıtı lobiden söz ediyorum.
“Bunların bir ayağı BM’de Vatikan, Mısır, Katar gibi ülkelerin başını çektiği kendini aile dostu grubu olarak tanıtan 126 devlet ve koalisyonlardan oluşan bir oluşum.
‘Mizonoji ve homofobi feci bir tabloya neden oldu”
“Bir diğer adayı sağ popülist politikalar. Ülkelerin çok çeşitli ülkelerde Polonya, Macaristan gibi ülkelerde örneklerini görüyoruz.
“Diğer bir ayağı ise devletler kiliseler şirketler tarafından aile şirketleri olarak tarafından cömertçe fonlanan düşünce kuruluşları medya kuruluşları... Bu alt yapıya bir de tabandan gelen siyasi olarak desteklenen bir mizojoni ve homofobi de eklenince ortaya feci bir tablo çıkıyor.
“STK’lerin kapladığı alanları devlet güdümlü STK’lerin aldığını biliyoruz. Bunların neler yaptığını biliyoruz. Bu alan içinden de gitmeler gelmeler oluyor. KADEM örneğinde olduğu gibi..
“Bizzat İstanbul Sözleşmesi’ni savununca saldırılara uğradı kendisini savunmaya çalıştı ama bu sefer de aile platformuna girip gaylara sadırdı. En sonunda kendi yasalarımızla idare ederiz noktasına geldi.
“Afganistan’da kadınlar parlamentoda olmak için çok mücadele etti ve kazandılar. Orada çok güçlüler. Düşünebiliyor musunuz kadınlar, parlamentoya girebiliyor fakat yanında abisi, babası olmadan bir şehirden başka bir şehire gidemiyor. Oradaki kadınların en büyük sığındığı alan CEDAW ve hükümetlerinin imza koyduğu uluslararası sözleşmeler.
“İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yapılan söylemler bu uluslararası söylemlerden alıntılanarak yapılıyor. Birden bire emperyalizm millî bağımsızlık konularını gündeme getirmeye başladılar.
“Bu demek oluyor ki iç ve dış çok olumsuz koşullarda. Kadın hak savunuculuğunun yükselişte olduğu 1990’lı yıllarda çok ciddi bir alt yapı vardı. Bürokraside, akademide, sivil toplumda, medyada çok güçlü çalışan kadınlar vardı.
“Bugünse bir sivil toplum kalmadı. Medyanın durumu ortada. Bence İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için yeni bir alan daha önce yapılmamış bir şeyleri yapmak gerekiyor. Ne yapmak gerekiyor?
“Bir kere toplumsa cinsiyet meselelerini kültüre meseleye çekmeye çalışanlardan bir an önce kurtulmak gerek. Çünkü bu mesele kültürel değil toplumsal cinsiyet meseledir, politik bir mücadele gerektiriyor.
“Bugün ABD’de kendi bedenine karşı müdahale konusunda çok ciddi bir mücadele var. İnanılmaz bir antifeminizm var kadın düşmanlığı var.
"Çünkü orada da otoriter rejim yükseliyor. Bu da kadın haklarının kısıtlanması anlamına geliyor. Benzer bir durum Türkiye’de de var. Kültür savaşı değil bu bir politik savaş.
'Ataerki sona erdi'
"Geleneksel ataerkil sistem sona erdi. Bu bitti yok oldu anlamında değil. Daha zavallı ve çaresiz bir durumda kendisini yenilemek istiyor maalesef bu nedenle de şiddete daha çok ihtiyaç duyuyor. Eril restorasyon durumu var....
"Umutluyum ben de. Umut kazanmaktır...."
Prof. Dr. Deniz Kandiyoti hakkındaProfesör. Londra'da yaşıyor ve Londra Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. 1969-1973 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1974-1980 yılları arasında da Boğaziçi Üniversitesi'nde görev yaptı. TIKLAYIN - Kandiyoti hakkında detaylı bilgi Women and Rural Production Systems, Women, Islam and the State ve Gendering the Modern adlı kitapları bulunuyor. Feminist kuram, kadın ve gelişme, Ortadoğu'da kadın ve toplumsal cinsiyet üzerine çeşitli makaleleri de var. |
(EMK)