Maltepe Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Esra Sakınç'ın Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Mahkeme Heyeti;
Öncelikle, tüm okumalarıma rağmen iddianameyi idrak edemediğimi ve kendimi neden savunmak zorunda olduğumu anlamadığımı belirtmeliyim.
Bugüne kadar, söz konusu metinin ve bu metnin imzalanmasının neden suç olamayacağını açıkça ortaya koyan çok sayıda savunmaya şahit olduk. Bu süre zarfında da bir imzalanın nasıl olup da “savunulma gerektirecek” bir eylem haline geldiğini anlamam mümkün olmadı. Bundan dolayı mahkemenize, külliyen anladığım, bana göre son derece tutarlı, bildiğim tek gerçeği anlatmaya çalışacağım: Bu bildiriye neden imza attım?
Tümüyle kişisel olan bu kararımın arkasında inancım, ahlaki değerlerim ve vicdanım varıdır. Bildiğim bir şey varsa o da dünya ve hatta evrendeki her türlü “can”ın kendinde kıymetli olduğudur. Bitkilerin de dâhil olduğu her türlü mahlûkatın eş değerde olduğuna, hepsinin aynı yaşam hakkına sahip olduğuna, aklen fikren ve ruhen derinden inanırım.
Bana göre can almaya ve şiddete hiçbir şey gerekçe olamaz. Her türlü savaşın aslında olmayacak olabileceğine, mutlaka bir çözümün olduğuna ve toplumsal hayatın devamı için barışın gerekli olduğuna inanırım.
Hemen her kararımın ve eylemimin arkasında bu inanç vardır. Bu inançla birlikte, kendimi bildim bileli başkalarının acılarını –elbette denk değildir- yüreğimde derinden duyumsarım. Vicdanım, yani yapmam ya da yapmamam gerekeni söyleyen iç sesim; yaşam hakkına olan inancım ve başkalarının acılarıyla kendiliğinden kurulan duygudaşlığa bağlı olarak şekillenir ve işler.
Cansız bedeni buzdolabında korunan 13 yaşındaki Cemile’nin annesini ne zaman düşünsem, benim kızım ne zaman o dolaba girse, çekilen acıya ölümden başka çare bulamam. Bir çocuğun canın alınması için hiçbir şey bir neden olamaz.
Başından vurulduktan sonra bir hafta sokakta bedenini seyretmek zorunda kalan Taybet İnan’ın çocuklarının o günlerde ve bu günlerde neler hissettiğini bilmenin imkanı yok.
Bir tek kendi annemizi bir anlığına olsun sokak ortasında ölü yatışını seyretme tahayyülüne cüret edebilirsek eğer, o zaman acının dayanılmazlığı hakkında fikrimiz olabilir.
Medeni bir toplumda iyi niyetli, koruyucu, kollayıcı, eşitlikçi, yaşam hakkına öncelik veren, ileri – gelişmiş bir akıl ve erk bütün bunların olmasına fırsat vermeyen yöntemler tasarlayabilir, çözümler üretebilir. Bu inanç ve duyguyla, olanları bilip, duyup, görmezden gelerek yaşamak benim için ahlaki bir tutum değildir.
Benim inancıma göre, medeniyeti teknolojinin ötesinde bir arada eşit yaşama olarak görüyorsak ve eğer huzur içinde yaşamak istiyorsak, Taybet İnan’ın ve çocuklarının, Cemile ve annesinin, tüm çocukların ve annelerinin adına benim, sizin ve herkesin bir şeyler yapma, yapabilecek olandan bunu talep etme hakkımız ve sorumluluğumuz hem hukuki hem de vicdani olarak vardır.
Özetle, metnin yazıldığı tarihlerde, ülkemin bir bölgesinde meydana gelen olaylar karşında derin bir üzüntü duymaktaydım ve vicdanım bir şeyler yapmam gerektiğini söylüyordu.
Bu durum karşında hiç bir şey yapmadan durursam ömrümün geri kalanında doğru olduğuna inandığım davranışı göstermediğim için pişmanlık duyacağımdan ve yaratacağı anlamsızlık duygusunun yaşamımın son gününe kadar beni bırakmayacağından emindim.
Böyle bir duygu ve düşünce dünyası içinde insanlığa tutunmaya çalışırken karşıma çıkan bu metini, başım dik ve vicdanım kısmen rahat bir hayat yaşayabilmek için, imzalamaktan başka şansım yoktu.
Bahsi geçen metini ben yazsam muhtemelen böyle yazmadım. Dolayısıyla benim için önemli olan metinin içeriği, ne söylediği değil. Benim için önemli olan metnin, acı çektiğine inandığım insanlara yanında olduğumuzu, duyarsız olmadığımızı, üzüldüğümüzü, onları düşündüğümüzü ve bir şeyler yapmaya çalıştığımızı göstermesidir.
Bu metine imza atmak benim için, feryatların yükseldiği bir odanın camdan kapısına elimi dayayıp buradayım, acınızı anlıyorum ve paylaşıyorum demekten ötesi değildir.
Metini didik didik etmek suretiyle, vicdani ve kişisel bir eylemi alakasız suçlamalarla ilişkilendirmeye çalışmak ise bana göre abesle iştigaldir.
Son olarak, ne dediğiyle değilse de ne yaptığıyla bu metnin insanların ve benim acılarıma merhem olduğu düşünüyorum.
Ayrıca sessizce eriyip gidebilecekken, acınız hepimizin acısıdır mesajını daha etkili biçimde iletilmesine neden olan ve çoğumuzu işinden emeğinden ekmeğinden, amacından eden tüm bu kovulma - yargılama süreci bana bir kere daha gösterdi ki eğer iç mahkemende kendi suçsuzluğundan şüphe etmiyorsan, tüm içsel yargılamalarından alnının akıyla çıkabiliyorsan özgürsündür ve bunu kimse elinden alamaz. Ki bu da ödediğim bedel ile karşılaştırılamayacak kadar büyük bir ödüldür.
Savcılık makamının iddia ettiği suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum ve beraatımı talep ediyorum. (EA/TP)