Bilgi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Dr. Gencer Özcan'ın Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Başkan, Sayın Üyeler,
11 Ocak 2016 tarihinde kamuoyuna açıklanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri ile 3713 Sayılı Kanunun 7/2 maddesi ve TCK’nın 53. Maddesi uyarınca Terör Örgütü propagandası yapmak suçlaması ile huzurunuzdayım.
Söz konusu bildiriyi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yurttaşı olarak, Anayasamızın 26. Maddesinin güvencesi altındaki, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yaymak” ve yine aynı maddenin 2. Fıkrasınca tanınan, “Yurtta sulh, cihanda sulh arzu ve inancı içinde huzurlu bir hayat” istemek biçiminde tanımlanan haklarımı kullanarak, hiçbir bir kişi ya da yapılanmanın etkisi altında kalmaksızın, özgür irademle onayladım.
Bildiride, Türkiye’de yoğun çatışmaların yaşandığı, sivil yerleşim yerlerinde ağır silahların kullanılması sonucunda çok sayıda insanın ölümü üzerine, güvenlik güçlerinin uyguladığı kimi yöntemlere yönelik eleştiriler dile getirilmektedir.
Bu eleştiriler, Anayasamız ve başta Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin güvencesi altındaki siyasi ifade özgürlüğünün kapsamı altındadır.
Gerek Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, gerek AYM ve AİHM içtihatları, kamu otoriteleri ve toplumun bir kesimi için hoş olmayan düşüncelere, şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği ve nefret duygusunun oluşmasını desteklemediği sürece sınırlama getirilemeyeceğini öngörmektedir.
İddianameye konu bildirinin hiçbir yerinde, şiddete ya da herhangi bir terör örgütüne yönelik bir olumlama bulunmamaktadır.
Tam tersine, bildiri siyasal sorunların çözümünde bir yol ya da yöntem olarak şiddete başvurulmaması gerektiğini savunmaktadır.
Bu bakımdan temel çağrısı, “müzakere koşullarının hazırlanması ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulması” olan bir bildirinin nasıl olup da terör örgütü savunusu suçlamasına konu edilebildiği anlaşılması olanaksız bir bağlantıdır.
İddianamede, devletin çeşitli sıfatlarla suçlanmasına bakarak, söz konusu bildirinin şiddeti tahrik ettiği sonucuna varılmaktadır.
Oysa bu bildiri, şiddetin sonlandırılması, siyasal sorunların şiddete başvurulmaksızın çözümlenmesi gibi talepler dile getirmektedir.
Bildirinin dile getirdiği, güvenlik güçlerinin uluslararası hukuka aykırı tutum ve eylemlerinin soruşturulması gerektiğine ilişkin talebin, neden ve nasıl şiddeti tahrik edebildiği iddianamenin yanıtlayamadığı sorular arasındadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne süregelen bir sorunun kapsamlı ve kalıcı bir çözüme bağlanması için yürütülen barış çabalarına destek olmak, barış sürecinin yeniden başlamasını engelleyecek uygulamalardan kaçınılması için bu bildiriyi onayladım.
Yalnızca barış çağrısı yapan bir bildiriyi onayladığım için, hukuki dayanaktan yoksun iddialarla karşınıza gelmiş olmaktan ötürü, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak, üzüntü duyuyorum.
30 yıldır Siyaset Bilimi ile uğraşan, derslerinde ve çalışmalarında siyaseti sonlandırdığı için teröre karşı çıkılması gerektiğini anlatan, yazan bir akademisyen olarak, savunmamı, başta sıradan siviller olmak üzere, genç yaşlarında istemedikleri bir çatışmanın tarafı ya da kurbanı olmak durumunda kalan herkes için barış istediğimi belirterek bitirmek istiyorum. (GÖ/TP)