Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Albert Ali Salah'ın Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde doçent olarak görev yapan, yirmi yılı aşkın bir süredir yapay zeka üzerinde çalışan bir akademisyenim.
Ülkeme, kurumuma ve öğrencilerime faydalı olmak için yıllarca emek vermiş bir insanım.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Şu an huzurunuzda bulunmamın sebebi iki binin üzerinde akademisyen gibi benim de imzalamış olduğum bir bildiridir.
Sivil halkın çatışma ortamının içinde yaşadığı durumun son bulmasını talep eden bu bildirinin herhangi bir şekilde şiddet çağırısı olarak algılanması mümkün değildir. Ben de kesinlikle bu düşünce dışında bir amaçla söz konusu bildiriye imza atmadım.
Bu bildirinin şiddeti veya tehditleri övmek yahut teşvik etmek gibi bir içeriği de yoktur. Bu bildiri hiçbir terör eylemine destek vermemektedir.
Bu bildirinin arkasında başka bir amaç ve düşünce aranıyorsa ben kesinlikle bunun bilincinde olarak imza atmadım. Tek amacım ülkemde huzurun egemen kılınmasıydı.
Bildiriyi imzaladığım 2016 yılının Ocak ayında sosyal medyada yer alan görüntüler, her insanın vicdanını yaralayacak nitelikteydi. Terör ile mücadele devletin görevidir, bu mücadelede devlete destek olmak da bizim görevimizdir.
Ama bu mücadelenin insan haklarına ve uluslararası hukuk kurallarına uygun biçimde yürütülmesini, bu mücadele sırasında suçsuz vatandaşlarımızın zarar görmemesini talep etmek de bizim görevimizdir.
Dikkatinizi çekmek isterim, masum insanları kastediyorum. Kesinlikle terör örgütü mensuplarından bahsetmiyorum.
Akademisyen olduğumuzda sadece bir cübbe giymiyoruz, halkımıza karşı bir sorumluluğu da üstleniyoruz. Bilimin ve gerçeğin yanında olacağımızı söylüyoruz. İmzaladığım bildiri bölgede bağımsız gözlemcilerin çalışmasını ve yaşanan hak ihlallerinin sorumlularının bulunmasını talep ediyordu.
Bu benim oyumla seçilmiş ve beni temsil eden bir hükümetten talep edemeyeceğim bir şey midir?
Bir otobüse bindiğinizi düşünün. Otobüs şoförü hız sınırlarına ve trafik kurallarına aldırmadan şehir içinde büyük bir süratle gidiyor olsun. Şoförü uyarmayacak mısınız? Yayaları tehlikeye atıyorsun demeyecek misiniz?
Bir bilim insanı olarak eleştiri benim temel faaliyetimdir. Öğrencilerimin çalışmalarını eleştiririm, meslektaşlarımın çalışmalarını eleştiririm. Onlar da benim çalışmalarımı eleştirirler.
Bunu onlara düşman olduğum için yapmam, bir şeyleri düzeltmek, iyileştirmek ümidiyle yaparım. Hükümetin politikalarını eleştirdiğimde de bundan bir kazancım yoktur, sadece bu eleştiriyi dikkate alan hükümetin ülkemi daha iyi yöneteceğini umarım.
Bir gün barış ve huzur içinde bir ülkede yaşamanın ümidiyle bunu yaparım. Eğer hükümet binlerce akademisyenini dinlemeyecekse, kimi dinleyecek?
Alanımda ülkemin ve dünyanın en saygın bilim insanlarının, eğitimimde büyük pay sahibi en değerli hocalarımın imzalamış olduğu bu barış çağırısına imzamı attım.
Bu akademisyenler daha önce üniversitede türban özgürlüğü ve mülteci hakları gibi toplumun bazı kesimlerinden büyük tepki alan konularda da öne çıkmış, mazlumların hakkını aramış kişilerdi.
İsmini iddianame öncesinde hayatımda duymamış olduğum bir teröristten veya herhangi başka birinden talimat almadım. Ülkemizde demokrasinin ve ifade özgürlüğünün varlığına inandığım için, bu özgürlüğün ülkenin bekası için elzem olduğunu düşündüğüm için imzaladım.
Hiçbir şekilde şiddet çağrısı içermeyen ve asla terör örgütünü muhatap kabul etmeyen, “ifade özgürlüğü” kapsamındaki bir yazılı açıklamanın terör propagandası olarak değerlendirilmesi benim için son derece üzücü ve yaralayıcı bir durumdur. Böyle bir saikımın olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, Değerli Heyet;
Harari bir kitabında terörizm ile ilgili şöyle bir saptamada bulunuyor. Teröristler korku yaratarak amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Öfkelenen düşmanlarının ölçüsüz bir güçle cevap vermesini umarlar, bu şekilde kendi cılız güçlerinin yaratamayacağı büyüklükte bir askeri ve politik fırtına yaratmayı amaçlarlar.
Harari diyor ki, bu fırtınalarda beklenmedik şeyler olabilir. Terörist bir porselen dükkanını dağıtmaya çalışan sinek gibidir. Gücü tek bir fincanı bile oynatmaya yetmez, ama eğer sinirlendirecek bir boğa bulmayı başarırsa, öfkeden kendini kaybeden boğa dükkanı yerle bir edecektir.
Üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletlerin bölgedeki insan hakları ihlallerine dair yayınladığı ve Türkiye'yi ağır bir dille eleştiren raporu okuduğumda bildiriyi imzalarken duyduğum bu endişelerimin temelsiz olmadığını gördüm.
Bildiride sert eleştiriler bulunsa da, bunların ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirileceğini düşünmedim, bugün de düşünmüyorum.
Değerli Mahkeme Heyeti,
Hayatının her döneminde şiddete karşı çıkmış, hiçbir terör örgütüyle ilişkisi bulunmayan ve bu bildiriye şiddet ve terör propagandası amacıyla değil toplumsal barış ve uzlaşmaya hasret bir birey olarak imza verdiğimi sizlerin de görebileceğini düşünüyorum.
Ahmet Cemal'in dediği gibi, İnsanı insan kılan temel değerlerden hiçbiri toplumsallaşma ve kitleleşme uğruna özveride bulunmamak, insanların birlikte insanca yaşayabilmelerinin temel koşuludur.
Bu çerçevede beyanlarımın Anayasa’daki temel haklardan “ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirilerek hakkımda beraat kararı verilmesini talep ediyorum. (AAS/TP)