İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünden istifa eden Arş. Gör. Ahu Sökmenoğlu'nun Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkımda düzenlenen 17.10.2017 tarihli iddianamesini okudum.
İddianamede tarafıma isnad edilen, 2016 yılında Türkiye çapında 2000’den fazla akademisyenin imzalamış olduğu bir bildiri ile terör örgütü propagandası yapmak suçlamasını kabul etmem mümkün değildir. Anılan metne hangi şartlar altında ve hangi amaçla onay verdiğime ilişkin ayrıntıları aşağıda açıklıyorum.
İddianameye konu olan metne neden onay verdiğimi anlatırken size her şeyden önce duygularımı aktarmak ve size bir akademisyen olarak değil bir insan olarak seslenmek istiyorum.
Söz konusu bildiri metnine e-mail ile onay verdiğimde 1 çocuk annesiydim ve ikinci kızıma da yaklaşık 4 aylık hamileydim. Metin ve onay çağrısı bana e-posta yolu ile geldi.
O gece o metni sadece bir kere okudum ve son günlerde hep yaptığım gibi güneydoğuda yaşanan çatışmalarda ölen çocukları düşündüm. 2015 yaz aylarından itibaren bölgede yaşanan olayları siyasilerin açıklamaları, yazılı ve görsel medya, sosyal medya, bazı insan hakları derneklerinin açıklamaları, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri raporları vb. kaynaklar üzerinden endişe içinde takip ediyordum.
Polis-asker-sivil, yaşanan tüm can kayıplarından üzüntü duyarken özellikle çocukların ölümlerinden çok etkileniyordum. Aynı hafta metnin bana yollanmasından önce bir radyo programında bölgede yaşanan çatışmalarda ölen ve yaşları birkaç aylık bebeklerden 18 yaşındaki gençlere kadar değişen her yaştaki çocukların isimleri okunmuştu.
Sadece ad-soyad ve yaş bilgisi verilmişti. Bu listeyi dinlemek beni müthiş sarsmıştı. Bu ülkenin birkaç aylık bebekleri, 2 yaşında, 5 yaşında, 10 yaşında tamamen masum çocukları ölüyor ve kimsenin elinden birşey gelmiyor.
Bu bir anne için çok büyük bir kederdir. Metine, bir akademisyenden ziyade, bir insan olarak, özellikle de 1.5 yaşındaki Ayşe’nin ve o gün henüz doğmamış Zeynep’in annesi olarak onay verdim.
Bana bunu yaptıran iki temel duygu utanç ve çaresizliktir. Kendi çocuklarımın saçının teline zarar gelmesin diye yapmayacağım şey yokken ülkemin başka yerlerinde başka insanların çocuklarının ölümünü izlemenin verdiği utanç ve çaresizliğin ağırlığını ve yoğunluğunu tarif etmek çok zor.
Açıklıkla ifade edeyim, bildirinin ağır bir dille yazıldığını ve ben bir metin kaleme alsam bu bildiride kullanılan birçok ifadeyi kullanmayacağımı düşündüğümü de çok iyi hatırlıyorum. Ancak bu bildirinin özünde hükümete ve devlete teröre karşı mücadelede bölgedeki sivil halka karşı dikkatli ve ölçülü olma çağrısı yapmaya çalıştığına kanaat getirdim, bunun içinde kötülük aramadım.
Metinde kötülüğe, şiddete çağrıda bulunan hiçbir ifade bulamadım. ‘Üslubu sert de olsa başta yaşam hakkı olmak üzere insan hakları için yapılmış bir çağrıya sırtını dönersen utanç ve çaresizliğini yatıştırmanın bir yolunu bulamazsın’. dedim kendi kendime.
İşte benim için bu bildiriye onay verdiğimi bildiren e-postayı gönderdiğim gecenin özeti budur. Metnin bir terör örgütünün propagandasını yapma amacıyla kaleme alındığını hiçbir şekilde düşünmedim. Metni onaylarken amacım ve niyetim de kesinlikle bu değildir.
Size önce beni bu bildiriye onay vermeye iten duygularımı aktarmaya çalıştım. Şimdi kendimi tanıtmak ve böylece iddianamede bana yönetilen suçların hiçbirini işlemiş olmamın mümkün olmadığını göstermeye çalışmak istiyorum.
Benim gibi hayatını kamusal faydaya ve hizmete göre şekillendirmiş birinin yıkımdan, şiddetten yana olması ve terörü desteklemesi mümkün değildir. Akademisyen olmamın arkasındaki temel motivasyon bilim yapmaya olan arzum ama en çok da ülkemin insanlarına ulaşmak, onlara yüksek nitelikli eğitim olanağı sağlanmasına katkıda bulunmaktır.
1997 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirdim ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde okumaya hak kazandım. 2002’de mezun oldum ve üç yıl kadar çeşitli mimarlık bürolarında çalıştım. Ancak yaptığım işin ‘kimseye faydası olmadığını’ ya da çok kısıtlı bir zümreye hitap ettiğini düşünerek ve zamanımı kamu ve bilim yararına bir şeyler yaparak geçirme arzusuyla 2005 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım.
Aynı zamanda üniversitenin mimarlık doktora programına birincilikle kabul edildim. Doktora sürecinin üçüncü yılı başında Avrupa’nın en iyi üç Mimarlık okulundan biri olan Delft Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Building Technology bölümüne davetli doktora araştırmacı sıfatı ile araştırma yapmak üzere davet edildim ve bunun üzerine Avrupa Birliği Erasmus Değişim Programı’nın 1 yıllık burs desteğini de kazandım.
Hollanda’da Doktora Araştırması’nın Ortak Yürütülmesi teklifi alarak 2008 ocak ayı itibari ile başlatılan bir protokol çerçevesinde doktora araştırmasını İTÜ ve Delft Teknik Üniversitesi ile beraber sürdürdüm. Bu protokolü başlatan ilk araştırmacıyım. Doktora araştırmam 2008 ve 2009 yıllarında iki sene süre ile Hollanda Eğitim bakanlığı tarafından verilen yaklaşık 20.000 Euro değerindeki HUYGENS yüksek öğretim bursu ile desteklenmeye hak kazandı ve 2016 yılında hem kendi üniversitemden hem de Delft Teknik Üniversitesi’nden doktor unvanı almaya hak kazandım.
Ortak projeyle doktora çalışmamın yürütülmesinin, bu uluslararası bağlantıyı kurmam ile yeni araştırmacıların da bu protokolden faydalanmaya başlamasının öncelikle çok sevdiğim ülkemin, sonra çalıştığım kurum olan İTÜ’nün uluslararası platformda prestij ve tanınırlığına bireysel düzeyde büyük katkısı olduğunu zannediyorum.
Bunun yanı sıra, araştırma görevlisi olarak görev yaptığım 2005 yılından bu yana her dönem neredeyse doçent ve profesörlerden beklenen ders saati düzeyinde derse girdim. Bunun yanında araştırma ve eğitime katkı amaçlı önemli ulusal ve uluslararası bilimsel toplantı ve çalıştayların organizasyonunda görev yaptım.
Çok sayıda uluslararası eğitimcinin İTÜ bünyesinde davetli konuşmacı olarak verdikleri seminerleri organize ettim, misafir gelen ekiplere İTÜ adına sunumlar yaptım. İTÜ’yü, ülkedeki diğer üniversiteler ve üniversite harici çeşitli kurumların eğitim etkinliklerinde de özveri ile hiçbir bedel talep etmeksizin tamamen gönüllü olarak temsil ettim.
İdari görevler anlamında da çok sayıda komisyonda yer alarak hem lisans hem yüksek lisans düzeyinde İTÜ bünyesinde bir çok uluslararası anlaşmasının yapılmasında aracılık ettim ve uluslararası ilişkilerin sürdürülmesine katkı sağladım.
Araştırma görevlisi bir arkadaşım ile birlikte üstlendiğim en önemli görevlerden biri de 2011 yılında tamamlanan İTÜ Yabancı Diller Fakültesi Kütüphanesi proje tasarımı ve uygulama kontrolörlüğüdür.
Rektörlüğün görevlendirmesi ile iki sene süre ile bu projede maaşı dışında hiçbir ekstra bedel almadan, kimi zaman kendi bütçemden katkı koyarak tamamen gönüllü olarak görev yaptım. Doktora konum olan mimari tasarım ve bilgisayar teknolojileri alanında İTÜ adına 2005 yılından beri uluslararası ve ulusal düzeyde çok sayıda nitelikli bilimsel metin ürettim, sundum ve yayınladım ki bu rakam İTÜ tarafından belirlenen ve YÖK tarafından onaylanan doçentlik kriterlerinin gerektiği 60 puanın üzerindedir.
Benim yaptığım bu çalışmaların arkasındaki temel motivasyonum kamusal fayda yaratmaktır. Kamusal faydadan kastım, üniversitedeki eğitim odaklı tüm işlerin en nitelikli şekilde, zamanında ve uluslararası düzeyde yapılarak, ülkenin öğrencilerine üst düzey bir mimarlık eğitimi verilmesine katkıda bulunmaktır.
Tekrar vurgulamak isterim, hayatımı böyle bir felsefeye göre şekillendiren ve anlamlandıran birinin yıkımdan, şiddetten yana olması ve terörü desteklemesi kesinlikle mümkün değildir.
Bu bildiriye yukarıda dile getirdiğim gibi tamamen iyi niyetle, ülkemizin çocuklarının yaşamlarının çatışmaların ortasında kaybolup gitmesinden duyduğum büyük üzüntü içerisinde onay verdim.
Kişisel olarak hiçbir zaman onaylamadığım, hukuk dışında hareket eden terör örgütlerinin propagandasını yapmam söz konusu değildir. İddianamede benim suç işlediğimi belgeleyen hiçbir somut delil yoktur ve bu deliller arandığı takdirde de bulunamayacaktır.
Hakkımda yapılacak bir araştırma hayatımın hiçbir döneminde herhangi bir şiddet eyleminin içerisinde yer alamadığımı ve şiddet ve terörün destekçisi olmadığımı belgeleyecektir.
Böyle bir soruşturma yaşamımın her anında ve alanında, kendi evimde, çevremde, üniversitemde, her yerde her zaman uzlaşmadan, iyi niyetten yana olmuş biri olarak benim gibi birisinin herhangi bir şiddet eylemini övmesinin, desteklemesinin, bir terör örgütünün talimatı ile hareket etmesinin söz konusu olamayacağını hemen gösterecektir.
Bunun yanında şunu da eklemek isterim. Değişik ülkelerden, ülkemizin neredeyse her kenti ile her üniversitesinden 2000’den fazla akademisyenin bir terör örgütünün talimatı ile bir bildiri metnini imzalanmış olması iddiasının akla yatkın bir tarafı da yoktur. Örneğin ben bildiri metninin altında ismi olan kişilerden sadece bir kaç kişiyi önceden tanıdığımı belirtmek isterim. Hal bu iken belirli bir grupla, planlı, programlı ve bir amaçla hareket etmiş olmam da mümkün değildir.
Benim mahkemenizden beklentim, ağır ifadeler içerse dahi, bu bildiriyi tâbi olduğumuz uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmeniz ve ülkesinde yaşanan can kaybı olaylarına duyarlı vatandaşlara devleti eleştirme hakkını tanımanızdır.
Bu anayasal bir haktır. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak terör saldırılarıyla uğraşan devletin ne kadar zor durumlarda kaldığını anlamaya çalışan, ancak yaşanan bütün can kayıplarından büyük üzüntü duyan biriyim.
Devletin çizdiği yol haritasını onaylamayan bir vatandaş olmaya hakkım vardır. Vatandaşların insan öldürmeyi meşru sayan ve hedef koyan terör örgütlerine değil, devletine hükümetine seslenmesinden, barışı ondan talep etmesinden daha doğal ne olabilir.
Bitirirken tıpkı başlarken yaptığım gibi yeniden duygularımdan bahsetmek istiyorum. Bildiriden sonra bana yöneltilen suçlamalardan ötürü derin bir kırgınlık içerisindeyim ve bu nedenle çok sevdiğim görevimden 2017 yılının şubat ayında istifa ederek ayrıldım.
Çok sevdiğim ve asla bırakamayacağımı düşündüğüm şehrim, üniversitem, mesleğim ve pırıl pırıl öğrencilerimden ayrıyım artık. Artık sadece anneyim. Ülkemin yüzlerce çocuğuna hizmet edecekken, sadece kendi kızlarımın hizmetindeyim.
Böyle bir iddianame ile suçlanmayı gönlüm gerçekten kabul edemediği için kendi seçimimle her şeyi terk etme kararı aldım. Bu iddianamenin ve suçlamaların, beni yaraladığı gibi birçok insanın hayatında da derin yaralar açtığını zannediyorum.
Bilim insanlarının bu denli yıpratılmasının, ülkemiz adına büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Ülkemin her eleştirinin altında kötü niyet aramayacak kadar sağduyulu ve adaletli olabilmesini umuyor ve sizden beraatime karar vermenizi saygılarımla talep ediyorum. (AS/TP)