Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Yrd. Doç. Dr. Bülent Küçük’ün Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 28. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Dava konusu olan metinde ifade edilen düşüncelere ulusal ve uluslarüstü yasalarda herhangi bir suç kapsamına girmediğini düşündüğüm için, onay verdim.
Bunu yaparken, yasadışı bir örgütün propagandası yapma amacı katiyen taşımadım.
İddianamede öne sürülen savlar çarpıtmadan ve nesnel hukuki dayanaktan yoksun bir niyet okumasından ibaret.
Bu yüzden bu iddianameye karşı bugün kendimi burada savunmak durumunda bırakılmayı kabul edilmez buluyorum.
İnternet üzerinden bana ulaşan bu metinde ifade edilen aykırı düşünceler rahatsızlık vermiş olabilir. Fakat aykırı düşünmek de anayasal güvence altındadır.
Bildiri metninin her cümlesine katılmamakla birlikte metnin esas motifinin suç teşkil edecek bir mahiyette olmadığı açıktır.
Çünkü metinde, şiddet övgüsü yoktur, aksine şiddeti durdurma çağrısı vardır. Bu çok nettir.
Temel amaç, idareyi evrensel hukuk sınırları içine çağırmak ve yasal güvenceye alınmış olan çözüm görüşmelerine teşvik etmektir.
Metne onay vermemin sebebi ülkenin doğusunda yaşanan acılara ve hak ihlallerine olan dolaylı tanıklığımdır. Bu hak ihalelerine dair raporlar ve haberler ulusal ve uluslararası medyaya yansımıştır.
Burada muhatap aldığım yasal ve meşru kurum devlet idaresidir. Yasa dışı yapılar muhatabım değildir.
Üstelik, bir akademisyen olarak, birileri adına değil, kendi adıma konuşur kendi araştırmalarıma ve vicdanıma göre hareket ederim.
Nasıl ki bir hukukçudan, siyasetten ve piyasadan bağımız hareket etmesi beklenirse bir bilim insanın da her türlü siyasi erkten ve iktisadi güçten bağımsız hareket etmesi, akademik faaliyetin temel ahlaki prensibidir diye düşünürüm.
Zira, iktisadi veya siyasi bir gücün tekeline giren bilimsel düşünce üretimi toplum yararına bir fayda üretemez.
Sosyal hareketler, göç, yurttaşlık ve demokrasi teorileri gibi konularda çalışan bir sosyal bilimci olarak, toplumsal barış nasıl sağlanır sorusuna dair bilimsel bilgiyle desteklenen bir görüşüm elbette var.
Başta Kürt meselesi olmak üzere bütün toplumsal meselelerin demokratik bir zeminde çözümünü istemek demokratik bir hukuk rejiminde suç teşkil etmez ve etmemelidir. Bilakis, bu konularda görüşlerimi ve eleştirilerimi ifade etmek hem akademik sorumluluk hem de bir yurttaşlık görevi olarak görürüm.
Bana istinat edilen suçlamayı reddediyor ve beraatımı talep ediyorum. (BK/TP/BK)