* Fotoğraflar: Anadolu Ajansı.
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Haziran'da Çankaya Köşkü'nde yeni Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'ni açıkladı.
Akademisyen Adnan Çelik, yeni kabinenin yapısı, nasıl işleyeceği, Kürt siyasi hareketi açısından önemi ve kabinedeki "kilit" isimlere dair sorularımızı yanıtladı.
Çelik, yeni kabinede Dışişleri Bakanı koltuğuna getirilen Hakan Fidan ile ilgili "Kürt hareketi ile yürütülecek bir müzakere için de, 2015'ten beri dozu artırılarak devam ettirilen ve tamamen militarize edilen 'terörle mücadele' için de hem Erdoğan'a en bağlı hem de bu konuda en güçlü kişi. O sebeple, süreç nereye evrilirse evrilsin Hakan Fidan, Kürt meselesinde bir düğüm noktası artık," dedi.
AKP-MHP çekişmesi
Yeni kabineye ilişkin yapılan olumlu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu olumlu yorumlardan çoğu "Süleyman Soylu'nun da olmadığı ılımlı bir kabine" minvalinde. Ilımlı bir kabine mi bu?
Öncelikle evet, Süleyman Soylu'nun kabinede olmaması elbette "iyi" bir gelişme. Ancak bu daha çok bize yerel seçimlere hazırlık ve AKP-MHP arasındaki çekişmeye dair bir şey söylüyor. Bir yandan birçok kesim tarafından AKP'nin hukuk dışına taşırılan uygulamalarının sembolü olan eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun yeni kabineye dahil edilmemesi değişime dair bir "imâ" içeriyor.
Öte yandan süregelen tartışmalardan biri de AKP'nin "iplerinin" MHP'nin elinde olduğuydu. Süleyman Soylu'nun, arkasına MHP desteğini aldığını bildiğimiz bir noktada, bu tercih bize pek çok şey söylüyor tabii ki. Yani bir bakıma AKP, ipleri yeniden eline almış olduğu izlenimi yaratarak özellikle Meclis içi karar alma mekanizmalarının yeni bileşimine yatırım yapıyor. Zira sadece muhalefetteki CHP ve Yeşil Sol Parti için değil AKP'den kopan Gelecek ve Deva çevreleri için de Soylu rejime dair suç kaydının adeta sembolü gibi.
Yeni kabineye gelince. Öncelikle Türkiye'de hâlâ yetkileri son derece fazla ve merkezi bir Cumhurbaşkanlığı sistemi olduğunu, Erdoğan'ın yeniden seçildiğini ve kabineyi de bizzat kendisinin belirlediğini hatırlamak gerekiyor. O sebeple kanımca kabineyi "ılımlı" veya "sert" olarak değerlendirirken Erdoğan'ın yeni döneme dair planları üzerinden bakmak gerekiyor ve açıkçası şimdiye kadar yaptığı açıklamalara bakılırsa fazla "ılımlı" bir gelecek göremiyorum.
Dört temel eksen
Erdoğan'ın yeni kabineyi dört temel eksen ve öncelik içerisinde oluşturduğunu düşünüyorum: 2015'ten beri yoğunlaşan dahili ve harici savaş ekonomisi pratikleri içinde ortaya çıkan aktörler üzerinden bir devamlılık; Mehmet Şimşek üzerinden ekonomik kriz rasyonalitesini tanıyan ve uluslararası sermayeyi teskin eden bir tutum; Meclis'te oluşan temsil aritmetiğini ve bunun karar alma süreçlerinde farklı şekillerde mobilize edilmesini gözeten kombinasyon; ve nihayet önümüzdeki baharda gerçekleşecek olan yerel seçimlere kadar "ihtiyatlı" bir şekilde yol alacak bir bileşim.
Öncelikle bir savaş ekonomisi kabinesi oluşturuldu kanımca. Özellikle Suriye, Güney Kürdistan, Libya, Azerbaycan gibi sınır-ötesi sahalarda yürütülen askeri yayılmacı politikaların aktif bir aktörü olan Millî İstihbarat Teşkilâtı başkanı Hakan Fidan'ın Dışişleri Bakanı olmasını bu temelde ele almak gerekiyor. Yine Yaşar Güler ve Ali Yerlikaya'yı da bu minvalde düşünmek lazım. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın başına getirilen Mehmet Şimşek'in ilk söylediği "rasyonel bir zemine dönme dışında seçenek kalmamıştır" ifadesi aslında resmî ağızdan ilk kez duyduğumuz bir ekonomik kriz varlığı kabulüydü.
Yerel seçim hedefi
Bu ifadeler ile Şimşek, uluslararası sermaye ile olan güven ilişkisini yeniden sağlamayı hedefliyor fakat tabi faturanın büyük sermaye gruplarından ziyade emekçi halk kesimlerine kesileceğini de ima ediyor. Kabinede MHP yokluğu özellikle Meclis'teki salt çoğunluk için gerekli olan 301 oyla alakalı gibi geliyor bana. Erdoğan kabineden MHP etkisini azaltarak CHP listelerinden seçilen Deva, Gelecek ve Saadet gibi partilerin 40 civarı milletvekilini de gözeten bir dahil etme oyunu kuruyor. Son olarak yeni kabine ile sekiz ay sonra gerçekleşecek olan yerel seçimlere hazırlanmak için ihtiyatlı bir "beklenti ufku" yaratmayı hedefliyor Erdoğan.
PKK'nin silahlı mücadeleyi en az yoğunlukta sürdürdüğü dönemlerden birinden geçmemize rağmen "terör" ve "terörist" söyleminin ayyuka çıktığını görüyoruz. Buna muhalefet de dahil ne yazık ki. Bu nedenle özellikle HÜDA PAR eliyle yerelde bu söylemin daha çok örgütleneceğini düşünüyorum. Ki HÜDA PAR-Hizbullah bağlantısı olan bir yayın organı şimdiden en önemli gündemlerinin yerel seçimler olduğunu belirtmeye başladı. Elbette ki HÜDA PAR'ın varlığı bu amaca hizmet etmek için kullanışlı. Kürt Hareketi karşısında HÜDA PAR'ın böyle bir gücü olmasa da AKP ve HÜDA PAR, yerel seçimler için ellerinden geleni yapacaklardır.
Düğüm noktası Hakan FidanKabinedeki bir diğer önemli isim Hakan Fidan. Fidan'ın yeni kabinedeki varlığı özellikle Kürtler açısından ne anlama geliyor? Hakan Fidan, Erdoğan'ın "sır küpüm" olarak tanımladığı birisi. Ve sizin de dediğiniz gibi önemli bir isim. Özellikle Kürtlerle "müzakere" ve "mücadele etme" konusunda. Esasen baktığımızda da uzunca bir süredir Türkiye'nin görünmez Dışişleri Bakanı'ydı. Mevlüt Çavuşoğlu'nun görev süresi boyunca gölge bir bakan gibi çalıştı. Fidan, Kürtlerle hem müzakere sürecinde hem de en militarist yöntemlerle "mücadele"de çok merkezi bir isim oldu. Bir yandan 2009'daki Oslo görüşmelerinde, 2013-2015'teki İmralı görüşmelerinde çok aktifti; ama aynı zamanda Kuzey Suriye ve Güney Kürdistan'a yönelik düzenli ordu ve paramiliter temelli askeri savaş sürecinde aktif bir rol oynadı. İHA ve SİHA'larla gelişen askeri şiddet kapasitesini istihbaratın emrine koşarak gerçekleştirdiği suikastlarla PKK'nin üst ve orta düzey sahalardaki kadrolarına yönelik ciddi saldırıyı organize etti. Erdoğan da tüm eleştirilere rağmen ekseriyetle korudu Hakan Fidan'ı. "Oslo'yo da ben gönderdim, İmralı'ya da ben gönderdim," dedi. Kısacası Hakan Fidan, Kürt hareketi ile yürütülecek bir müzakere için de, 2015'ten beri dozu artırılacak devam ettirilen ve tamamen militarize edilen "terörle mücadele" için de hem Erdoğan'a en bağlı hem de bu konuda en güçlü kişi. O sebeple süreç nereye evrilirse evrilsin Hakan Fidan, Kürt meselesinde bir düğüm noktası artık. Ancak bulunduğumuz aşamada Fidan'ın hangi yöne gideceğine ilişkin bir şey söylemek güç. Bunu, devletin ve Erdoğan'ın bakış açısının ne yöne evrileceği gösterecek. |
"Bakanlar, biyolojik Kürtler"
HÜDA PAR tartışmasından devam edecek olursak, yeni kabinede Kürt bakanların "fazla" olması vurgusuna ilişkin ne düşünüyorsunuz? Bu bize bir şey söylüyor mu?
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, elbette kabinede Kürt bakanların sayıca çok olması, çoğalması kendi başına "olumsuz" bir durum değil. Keşke bu insanlar "Kürt olarak" daha fazla yer alabilse kabinede.
Söz konusu Kürt bakanların kritik görevlerde konumlandırıldığını da görüyoruz. Erdoğan'ın yardımcısı olarak göreve getirdiği Cevdet Yılmaz, Bingöllü. Önceki dönem ve bu dönem yine Sağlık Bakanı koltuğuna oturan Fahrettin Koca, Konyalı bir Kürt. Hakan Fidan'ın bu kimliği ne kadar benimsediğini bilmiyoruz; fakat onun da Vanlı bir Kürt olduğunu biliyoruz. Mehmet Şimşek, Batmanlı. Kürtçe konuşmaktan da imtina etmeyen birisi. Dün özellikle sosyal medyada dolaşıma giren bir videoda bir anneyle uzun bir süre Kürtçe sohbet ettiğini, Kürtçe şarkılar söylediğini görüyoruz. Fakat şunu unutmamak gerekiyor: Bu bakanlar "biyolojik" olarak Kürt.
Yeni Kürtlük hedefi
Bu durumun özellikle Güney Kürdistan'da ve Türkiye'de Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) yakın mecralar tarafından "coşkuyla" karşılandığını ve bu gündemle bağlantılı olarak neredeyse övgüye yakın haberler yazıldığını görüyorum. Zaten KDP yöneticilerinin seçim kampanyası boyunca da Erdoğan'a aktif desteği olduğunu biliyoruz. İnsanların kabinedeki Kürt bakanlar üzerinden sevinmesini, bunu 'iyi gelişmeler olacağına' yormalarını anlıyorum elbette.
Lakin bizzat bu bakanların kendi Kürtlüklerine dair bir sözleri ortada yokken, salt Kürt "kökenli" oldukları için bir güzelleme yapılmasını da en iyi ihtilalle "naif"; ama daha politik bir yerden kurulduğunda da son derece "kurnazca" buluyorum.
Kanımca AKP yeni dönemde Kürt hareketine yönelik "Çöktürme Planı" ile uyum içinde, siyasi kırım pratiklerini daha da derinleştirmenin yanı sıra hem siyaset sahasında hem de söylemsel/sembolik düzeyde bir yeni Kürtlük icat/inşa etmeye çalışıyor. Bu yeni Kürtlük hedefi en temelde Sünnilik damarı üzerinden ümmet ortaklığına; sağcı/muhafazakâr damarı üzerinden Kürt hareketinin sol, seküler ve cinsiyet eşitlikçi siyasal programına olan karşıtlığa; yereldeki bürokrasi ve rant ağlarına dahil edilmesi üzerinden bir çıkar ortaklığına bağlanıyor.
Kürdistan'daki kolonyal yönetimsellik
AKP'ye oy veren Kürtlerin bir kesimi, HÜDA PAR ve KDP'nin Türkiye ve Güney Kürdistan'daki ağlarını birbirine yaklaştıran bu yeni strateji en temelde Kürt hareketine ideolojik açıdan keskin bir karşıtlık, devletin Kürdistan'daki kolonyal yönetimselliğini yeniden üreten bir işbirlikçilik ve Kürtlüğü Sünni-muhafazakar bir kurucu kimlik etrafında yeniden üretecek bir ümmetçilik perspektifi barındırıyor. Bunu yapmak için de ilk etapta devletin son yıllarda hızla bulanıklaşan "dost Kürt" ve "düşman Kürt" ayrımını yeniden belirleyecek bizi dizi adım atacaklar.
Bir yandan Kürtlüğün kendisi ile bir dertlerinin olmadığını söyleyecek öte yandan Kürtlüğe dair hak talebinde bulunanları da daha fazla kriminalize ederek, izole ederek, siyasi kırımı derinleştireceklerdir.
Şöyle yapacaklar örneğin, Kürtlerle ilgili belli başlı sorunlarda ilerici bir adım atıyor gibi görünecekler; ancak Kürt Hareketi'ne yönelik saldırılarına da devam ederek hareketi iyiden iyiye "kriminalize" etmeye çalışacaklar. Bu algıyı beslemek bir yana, kırmamız için daha fazla mücadele etmemiz gereken yeni bir döneme giriyoruz.
Adnan Çelik hakkında
Akademisyen.
Kürtler arası çatışma dinamiklerini yerel ölçekte ele aldığı doktora çalışmasını 2018 yılında Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu (EHESS) Antropoloji bölümünde savundu.
Doktora tezi Dans l'ombre de l'Etat. Kurdes contre Kurdes. Une anthropologie historique des conflits intra-kurdes au Kurdistan de Turquie başlığıyla Brepols'dan çıktı (2021).
Bugüne kadar birçok dergi ve kitapta makaleleri yayımlanan Çelik, doktora sonrası araştırmasına Duisburg-Essen Üniversitesi Beşeri Bilimler İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde (KWI) devam ediyor.
1983, Diyarbakır Kulp (Pasûr) doğumlu.
(TY)