Yazının İngilizcesi için tıklayın
Bu yazı, Türkiye'den IPS İletişim Vakfı/bianet'in de paydaşlarından olduğu uluslararası Direnç Projesi kapsamında medyada nefret söylemi ve dezenformasyon konularını örneklendiren eleştiri yazılarının yer aldığı "Gazetecilikte Direnç Yazıları" dizisi kapsamında yayımlanıyor. |
Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar üç kıtayla bağlantısı olan bir ülkede türlü olaylar yaşanıyormuş, ülkenin başına gelen her şeyden dış güçler sorumluymuş, iktidara karşı olan haber mutlak yalanmış, tez erişimi engellenmeliymiş.
Reuters ve Oxford'un Digital News'in 2018 raporlarına göre Türkiye'de dolaşan haberlerin yüzde 49'unun sahte olduğu belirlendi.
Kamuoyunda iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) göndermeyle “Aktroll” denilen, “yanlı” dezenformasyon hesapları yaklaşık son beş-on yıldır gündemde.
Özellikle bu hesaplar tarafından saldırıya uğradığı belirten muhalif veya alternatif medya kuruluşu, muhalif politikacılar ve alternatif medya mensupları var.
Alternatif medya söylemi Türkiye gibi kitlelere ulaşan televizyon ve gazete mecralarının esas olarak hükümet güdümünde olduğu ülkelerde kullanılan/kullanılmak zorunda kalınan bir kavram.
Görev: Muhalefete saldırmak
Oxford Üniversitesi İnternet Enstitüsü'nün yürüttüğü Computational Propaganda Research Project tarafından hazırlanan raporda, dezenformasyon faaliyeti tespit edilen ülkeler arasında bulanan Türkiye’de 500 kişilik bir sanal birlik bulunduğu ve bu birliğin "muhalefete saldırmak, sosyal medyayı baskı altına almak ve hükümeti desteklemek" için kullanıldığı şeklinde bir not yer aldı.
Aynı araştırmaya göre Türkiye aynı zamanda yüzde 65 ile internette siyasi görüş açıklamaktan en çok endişe duyan topluma sahip ülke oldu.
Sebep ise "yetkililerle sorun yaşama" ihtimali. Türkiye'yi bu alanda yüzde 63 ile Vietnam, yüzde 57 ile Malezya ve yüzde 56 ile de Brezilya takip ediyor. Bu konuda en rahat hissedenler ise Norveç, ABD, İsveç ve Danimarka.
Sanal haber platformları ve sosyal medya mecraları nedeniyle artan sahte ve yanıltıcı haberler ile nefret söyleminin Türkiye’de etkileri son yıllarda çokça hissedilmeye başladı.
Toksiklekmiş bu türlü bir ortamda çeşitli amaçlarla çeşitli hedeflere yöneltilmiş yurttaşlar, siyasal ve ulusal duyguları ile dezenformasyona farkında olmadan katılıyorlar.
Doğrulama platformu teyit.org’un paylaştığı verilere göre aşılar hakkında dezenformasyon yayanların tweetlerine etkileşim önlenemiyor.
“2020 ve 2021 yıllarının aynı dönemleri (Ocak - Eylül) arasında verileri kıyasladığımızda bu artış kolayca görülebiliyor. Dezenformasyon yayan hesapların toplam retweet ve beğeni sayıları ciddi olarak artmış gözüküyor.
Etkileşimleri 2020’de atılan tweet sayısına oranla incelediğimizde tweet başına yaklaşık 40 retweet ve 115 beğeni alınmış görünüyor.
2021’de ise hesapların görünürlüklerinin artmasıyla bu istatistikler endişe verici şekilde tweet başına 120 retweet ve 390 beğeniye çıkmış.
Doğrulama kuruluşlarının ve halk sağlığı üzerine çalışan kurumların, bu aktörlerin popülerleşmesinin önüne geçemediği çıkarımında bulunmak mümkün.”
“Feministler ezanı ıslıkladı”
İstanbul'da 2003'ten bu yana her yıl 8 Mart'ta Feminist Gece Yürüyüşü düzenleniyor. Yürüyüş, İstiklal Caddesi'nde gerçekleştiriliyor.
2019’daki yürüyüşte polis, İstiklal Caddesi'ne çıkan birçok yolu kapattı ve yoğun güvenlik önlemi aldı. Yürüyüşü gerçekleştirmek isteyen kadınlar saat 19.00'a doğru İstanbul Fransız Kültür Merkezi önünde toplanmaya başladı.
Bu sırada Kültür Merkezi önünde ve çevredeki sokaklarda binlerce kadın toplandı.
Yürüyüşün katılımcıları, eylemin en başından itibaren sloganlar, ıslıklar ve düdüklerle protestolarını gerçekleştirirken sık sık "Aç, aç, aç" ve "Yürüyüş Hakkımız Engellenemez" sloganlarıyla polisten barikatları kaldırmasını istedi. Polis, saat 20.40 civarında gruplara biber gazı ve plastik mermiyle müdahale etmeye başladı.
İktidara yakın Yeni Şafak gazetesi bu sırada kadınların ezanı yuhaladığı iddiasını ortaya attı.
Gazetenin internet sitesi videoyu, "Dün akşam Taksim'de 'ezan' okunduğu sırada akıllarınca protesto etmeye kalkan alçaklar" açıklamasıyla paylaştı.
Birçok internet sitesi, bu video üzerinden gösteride ezanın protesto edildiği yönünde haberler yayımladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 10 Mart 2019’da Adana’da yaptığı konuşmada "Taksim'de CHP ve HDP'nin öncülüğünde güya Kadınlar Günü için bir araya gelen bir grup, ezana ıslıklarla, sloganlarla terbiyesizlik ettiler” dedi.
Yayılan dezenformasyon üzerine Taksim’de kadınlara yönelik saldırılar oldu. Kadın örgütlerinin ezan sesinin polis müdahalesi ve yürüyüş sloganlarına eş zamanlı gerçekleştiğine ancak asla ezana yönelik hakarette bulunmadığı açıklamaları ise dezenformasyonu yayan medyada yer bulmadı.
17. Feminist Gece Yürüyüşü imzasıyla yayımlanan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
"Polis kadınların yolunu keserken, bir araya getirmezken, gaz sıkarken, arama yaparken ezan dinlemedi.
"16 yıldır yürüdüğümüz güzergahta, yürümemizi engelleyip bizi caminin yanında tutanlar şimdi de kalkmış ezana karşısınız diyor. Kimse çarpıtmasın, bizim isyanımız polis barikatına, kadınların yürüyüşünü, 8 Mart'ı engellemek isteyenlere."
Başlık ve fotoğrafla algı
Doç. Dr. Fatma Çakmak, dezenformasyonla ilgili “Medyada Dezenformasyon Sorunsalı ve Manipülasyonun Gücü: İdeoloji ve Söylem Açısından Seçim Haberlerinin Siyasal İletişimdeki Rolü” makalesinde 2019 seçimlerini gazeteler açısından ele alıyor.
Star Gazetesi’nin 27.02.2019 tarihli sayısının ilk sayfasında kırmızı renkle yazılmış; ‘İşte Saadet-HDP ittifakının perde arkası’ üst başlıklı ve ‘Çekilme değil kucaklaşma’ başlıklı haberi örnekleyen Dr. Çakmak, şu tespitleri yapıyor:
“Makro açıdan tematik yapı incelendiğinde; bu başlıklarla Saadet Partisi’nin HDP ile gizli bir anlaşma içerisinde olduğu yönünde bir algı yaratılmıştır.
“Haberin spotunda yer alan; ‘Saadet Partisi’nin, terör örgütü uzantısı HDP ile ortaklığının PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın talimatıyla oluşturulan Demokratik İslam Kongresi’nin 22 Şubat’ta Şanlıurfa’daki toplantısında kurulduğu ortaya çıktı’ şeklindeki ifadelerle Saadet Partisi’ne yönelik bir iddiaya yer verildiği görülmektedir.
“Mikro açıdan sentaktik çözümleme yapıldığında; cümle yapılarının edilgen olduğu ve bölgesel uyum açısından referans göstermeye gerek duyulmadığı görülmektedir.
“Retorik açıdan aralarında Saadet Partisi üyesinin de yer aldığı bir fotoğraf paylaşılarak kanıt olarak sunulduğu görülmektedir.
“Şematik yapıda bakıldığında ise bağlam bilgisi olarak; HDP’li vekil Kaya ve SP’li Bilgiç’in sunum yaptığı panelden üç gün sonra HDP’nin Şanlıurfa’da adaylarını SP lehine geri çektiği ifade edilerek ana olayın sunulduğu görülmektedir.
“Bu durum ise gazete tarafından; 'kirli tezgâh' olarak nitelendirilmiştir. Gazete HDP’ye karşı duruşunu net bir şekilde ortaya koymuş, SP’yi de onlarla birlikte olduğu iddiasıyla açıkça eleştirmiştir.”
“İl binasında PKK sığınağı”
A Haber 8 Mart 2021’de saat 21.00’de yayımlanan “Memleket Meselesi” programında “HDP İl Binasında ‘PKK’ Sığınağı” başlığı ve alt yazısıyla sunulan içerikte, sunucunun “HDP’nin İstanbul il binasının altında PKK’nın bir sığınağının olduğu ile ilgili Gizli Tanık ifadelerinin bulunduğunu biliyorduk. Arkadaşlar onları görsel olarak hazırladılar. HDP İstanbul il binasında PKK Sığınağı. Bir gizli tanığın ifadesinden söz ediyoruz” şeklindeki sözlerinden sonra gizli tanığın bu yöndeki ifadelerine yer verilmişti.
Halkların Demokratik Partisi programın bilgi ve belgeden yoksun iftira ve isnatlarda bulunduğunu belirterek RTÜK’e suç duyurusunda bulundu. Ancak sonuç alınamadı.
Gare’ye giden milletvekili?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kuzey Irak’ta Gare'ye giden HDP'li vekil olduğunu dile getirmişti.
Süleyman Soylu'nun HDP milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir ile ilgili nerede ve ne zaman çekildiği belli olan fotoğrafları göstermesinin "algı yaratma çabası” olduğunu söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Pervin Bulvan, "İki gün önce bir TV kanalında gösterdiğin fotoğraflar Sayın Öcalan’ın Kandil’e PKK’ye silahları bırakma çağrısının yapılacağı, bizim o mektupları götürdüğümüz görüntülerdir, onların fotoğraflarıdır. Senin genel başkanın o mektubun Türkiye’ye neler getireceğini heyecanla, umutla bizlerden bekliyordu” diye konuştu.
Ancak A Haber, TRT gibi pek çok yaygın medya organı Buldan’ın sözlerine yer vermedi, olay kamuoyundan çoğu kişinin hafızasında Soylu’nun iddiasıyla kaldı.
LGBTİ+ ve düzenli AKİT dezenformasyonu
Türkiye’deki LGBTİ+ birey ve bireylerin haklarını savunan örgütler de sık sık dezenformasyon ağına takılıyor.
Yeni Akit, gazetesi 2018’deki 'Türkiye’nin demir yumruğunu yediler, hormonları bozuldu' başlıklı haberinde Mustafa Kemal Atatürk'ü, Abdullah Öcalan ve Fetullah Gülen fotoğraflarını yan yana koyarken üçü ve destekçileri için 'eşcinsel sapkınlığı' ifadesini kullandı.
Haberde ayrıca şunlar denildi:
"Her taraftan kuşatma altına alınmak istenen Türkiye’nin dik duruşu ve hainlerin başına demirden bir yumruk gibi inerek bütün oyunları bozması, azılı Kemalistlerle birlikte FETÖ’cü ve PKK’lı teröristlerin de hormonlarını bozdu. Milli ve manevi değerlere savaş açan Türkiye düşmanı bu kesimler içinde ‘eşcinsel’ sapkın ilişki rezaleti ayyuka çıktı."
Yeni Akit gazetesi Nisan 2020’de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinselleri hedef gösteren Cuma hutbesini yazdı.
“İslam'ın eşcinselliği lanetlediğini söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında suç duyurusu” başlıklı haberinde, Ankara Hacı Bayram Camii’nde, temsili Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı’nın hutbesinde sarf ettiği eşcinselleri hedef gösteren ayrımcı ve homofobik nefret söylemlerini sıralayarak tekrar etti.
İnsan Hakları Derneği’ni (İHD) “sapkınların avukatlığına soyunmak”la itham etti, “sapkın LGBT'liler” ifadesiyle homofobik nefret söylemini artırdı.
Harun Sekmen imzalı “Lût kavminin çocuklarına lânet, İslam dininin kutsal kitabı Kuran’dan bir ayete göndermeyle söylem sürdürüldü.
“Ölümcül mikrop taşıyıcıları”
Dezenformasyonu koronavirüs haberleri üzerinden bakan İletişim akademisyeni Yasemin İnceoğlu, bianet’e yazdığı "Covid-19 krizi ve medya" başlıklı yazısında “Yanlış bilgilendirme, kafa karıştırıcı veriler ve sahte haberler şüphesiz kamu güvenliği ve sağlığı için açık ve mevcut bir tehlike oluşturmakta” derken ekliyor:
“Dengesiz ve sansasyonel sağlık haberciliğine bir de önyargılarımızı ve empati yokluğunu eklediğimizde, savunmasız insanlar adeta potansiyel ‘ölümcül mikrop taşıyıcıları’ olarak gösterilerek, yalnız ırkçılık ve nefret değil, aynı zamanda korku kültürü de tetiklenmiş olur.”
“Küresel medya şirketleri, korku, panik ve öfkeye neden olabilecek yanlış, çarpıtılmış bilgilerin yaygın bir şekilde yayılmasını önleme, krizin acil olarak kontrol altına alınması ve hafifletilmesi amacına yönelik olarak Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) ile Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi önde gelen sağlık kurumlarıyla yakından çalışmalılar.
“Etkileşimli platformlar, hasta hakları gözetilerek virüs salgını ve vakalar ile ilgili olarak ana akım medya tarafından göz ardı edilen, haber görüntülerine ve videolarına yer vermeye devam etmeliler.
“Bizler de iyi birer medya ve dijital okuryazarı olarak sorgulamadan, resmi kaynak dışındaki, birincil kaynaklara ulaşmadan, çapraz okuma yapmadan önümüze gelen her habere inanmamalıyız.”
Türkiye’de pandeminin başlangıcından 27 Kasım 2020’ye kadar günlük vaka sayısı yerine, sadece Covid-19 hastalık bulgusu olup tedavi altına alınan hastaların (hastalığa dair ateş, öksürük, nefes darlığı gibi belirtileri olanların) sayısı veriliyordu.
Özetle asemptomatik denilen kişiler günlük tabloya eklenmiyordu.
Sağlık Bakanlığı 27 Kasım'dan itibaren günlük Covid-19 tablosunda, vaka sayısını da açıklamaya başladı. Türkiye kamuoyunda uzun süre hasta sayısı vaka sayısı olarak bilindi.
Çamaşır makineli su kesintisi
A Haber'in bu yıl yaptığı İstanbul'da suların kesik olduğunu iddia ettiği bir haber sosyal medyada gündem oldu.
Haberde İstanbul'da 90 yıllardaki gibi su sorunu yaşadığı iddia edildi.
İstanbul’da su kesintisine dikkat çekilmesinin nedeni ise son yerel seçimde uzun süre sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını ilk kez muhalefetten birinin (CHP'li Ekrem İmamoğlu) kazanmış olması.
Su kesintisinin haberleştirildiği görüntülerde muhabirin arkasında çalıştığı görülen çamaşır makinesi iktidarın desteklediği A Haber’in çoğu uzman tarafından “kurgu” olarak nitelendirilen haberlerine son örneklerden oldu.
Sınırı yok
14 yaşındaki Berkin Elvan, 2013'teki Gezi direnişi sırasında Okmeydanı’nda başından gaz fişeğiyle vurdu. 269 gün yoğun bakımda kaldı. 15 yaşında 16 kiloya düştü ve 11 Mart 2014’te hayatını kaybetti.
Erdoğan’ın Berkin’i ve annesini hedef alan dezenformasyon içerikli söylemlerde bulundu. Erdoğan, aynı konuşmada muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu da dürüst olmamakla suçladı:
“Geçenlerde İstanbul'da bir cenaze yaşandı. Maalesef terör örgütlerinin içine aldığı, terör örgütlerinin içinde ne yazık ki yüzü poşulu, eline sapan verilmiş, cebinde demir bilyelerle olan bir çocuk orada maalesef bir biber gazına muhatap oluyor. Polis, orada yüzü poşulu, elinde sapanla, demir bilyeleri savuran o kişinin kaç yaşında olduğunu nereden ayıracak? Ama bu Kılıçdaroğlu her zamanki gibi yalanını söylüyor, 'ekmek almaya giden çocuk' diyor. Dürüst ol, dürüst. Ne ekmek alması ne alakası var? Çok enteresan, annesi 'Evladımın katili başbakan' diyor. Ben evlada sevgiyi, muhabbeti bilirim ama sizin evladınızın mezarına karanfil ve demir bilyeler atışınızı pek anlamadım. O demir bilyeleri niçin atıyordu mezarına? Neyin mesajını veriyorsun" dedi. Aynı mitingde Erdoğan, Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan’ı yuhalattı.”
Dezenformasyon ve nefret söylemi ilişkisi burada çok iyi görülebiliyor.
Dezenformasyon için yasal düzenleme
Şu haftalarda ise Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim’de Meclis’in açılmasıyla birlikte gündeme geleceğini söylediği sosyal medya yasasıyla ilgili düzenlemede sona gelindi.
Düzenleme ile sosyal medyada "yalan haber yapan, yayan ve hakaret edene" Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ceza tanımlanması yapılacak.
Düzenlemeyle yalan haber üreten ve yayanları denetleyecek bir mekanizmanın kurulması da planlanıyor. Buna göre, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ya da Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) içerisinde sosyal medyayı denetleme görevini yürütecek ‘Sosyal Medya Başkanlığının kurulabileceği ifade ediliyor.
AKP kurmayları, BTK bünyesinde zaten İnternet Daire Başkanlığının bulunduğunu, söz konusu başkanlık içerisinde bir ‘sosyal medya’ biriminin oluşturulabileceğini aktarıyor.
Birçok muhalif siyasiye ve gazeteciye göre Türkiye’de iktidar aslında çoğu zaman kendisinin yönettiği enformasyon ve kimi zaman dezenformasyonu, muhalefetin enformasyonunu dezenformasyon adı altında susturma yoluna gitmeye hazırlanıyor.
Dezenformasyonu tanımlamanın zorluğuna dikkat çeken ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, basına verdiği örnekte iktidarın “kendinden olmayanı terörist ilan etme” pratiği sürdürdüğünü savunuyor:
“Sulh ceza hâkimlerinin iktidara gelen eleştirileri ‘hakaret,’ muhalefete gelen hakaretleri de ‘eleştiri’ olarak görmek gibi tarafgir bir tutumları var, hatta bazen bir partinin yöneticisi gibi davranıyorlar.”
Özne, bizzat iktidar olunca
Erdoğan, Haziran ayında yaptığı bir konuşmada, "Bakın sevgili kardeşlerim, dünyanın farklı yerlerinde aşı var, Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerinde bu aşının ücretli olduğunu biliyor musunuz? Bizde yok. Böyle bir şey var."
Erdoğan, Avrupa liderlerinin kendisine de vatandaşlardan aşıyı ücret karşılığında yapması tavsiyesi aldığını da söyledi.
Ancak Erdoğan'ın açıklamasına rağmen Birleşik Krallık'ta ve diğer birçok ülkede Covid-19 aşı programı ücretsiz olarak yürütülüyor.
Bu örneklerde de gördüğümüz gibi bazen hükümet temsilcileri dezenformasyonun direkt olarak öznesi olabiliyor.
Ve sadece son zamanlarda hükümet tarafından çokça hedef alınan alternatif medya "hayır, aşı diğer ülkelerde de bedava..." şeklinde "işin aslını" yazabiliyor.
Mesele sadece etik değil
Muhalefetten isimler dezenformasyonla ilgili yalan düzenlemenin, iktidarın aleyhinde yapılan -giderek az sayıda- haberi de yayından kaldırmak ve kamuoyu algısını net şekilde kendi lehine çekmek için kullanacağını düşünüyor.
Kavramların karşıt taraflar tarafından bu kadar kolaylıkla kullanıldığı yeni dünyada dezenformasyonu, gerçek bilgiyi, gazeteciliğin temel amacını hatırlamak daha da önem kazanıyor.
Sosyal medya ve hedef gösterme, bu yolla nefret suçlarının önünü açma çağında dezenformasyonun önlenmesi sadece gazeteciliği değil nefret söyleminin sonucunda nefret suçlarına sebep olarak insanın en temel hakkı olan yaşama hakkını da tehdit ediyor.
Farklı zamanlarda, farklı vakalarda, farklı konulardaki örneklere bakıldığında dezenformasyonun toplumsal açıdan ciddi izler bıraktığını ve bazı toplumsal yaraların sadece doğru bilgi akışıyla sarılabileceğini görüyoruz.
Avrupa Birliği tarafından finanse edilmiştir "DİRENÇ: Batı Balkanlar ve Türkiye'de nefret propagandası ve bilgi kirliliğinin önlenmesi, medya özgürlüğünün yeniden tesisi için sivil toplum hareketi" isimli bölgesel proje Avrupa Birliği'nin mali desteğiyle, partner kuruluşlar SEENPM, Arnavutluk Medya Enstitüsü, Mediacentar Vakfı Sarajevo, Kosovo 2.0, Karadağ Medya Enstitüsü, Makedonya Medya Enstitüsü, Novi Sad Gazetecilik Okulu, Barış Enstitüsü ve bianet ortaklığında uygulamaya konuluyor. Bu makale Avrupa Birliği'nin mali desteği ile üretilmiştir. İçeriğinden yalnızca bianet sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. Proje hakkında buradan bilgi edinebilirsiniz. |
(PT/NÖ)
1- Nefret söylemi ne yana düşer, ifade özgürlüğü ne yana? / Nazan Özcan
2- Dördüncü gücün nefreti / Eren Topuz
3- Gökkuşağının renklerine medyanın nefreti/ Selay Dalaklı
4- Türkiye'de Kürtçe medya yok olma tehdidi altında / Murat Bayram
5- Mülteci nefreti/ Murat Bay
6- Türkiye'de devlet dezenformasyonu öldürüyor/ Gözde Çağrı Özköse
7- Dezenformasyon ve toksikleşen haberler/ Pınar Tarcan