Fotoğraf: Canva
"Umut aşkta ama nasıl bir aşk? Kapitalizmin kendi koşullarında belirlediği metalaşan aşk mı yoksa bilinçle yoğrulmuş, yaratıcı, devrimci bir aşk mı" diyerek noktalamıştık ilk bölümü. Makalemizin bu bölümünde ise “kapitalist aşk” ve “devrimci aşk”ı ele alacağız.
“Gerçek siyaset, arzunun özgürleşmesidir.
Arzu demek, en başta aşk demektir.”
Gilles Deleuze
Kullan-at aşk
Aşk politiktir; çünkü aşk içinde yaşanan toplumdan bağımsız değildir. Bu anlamda arzunun yönlendirilmesi, yönetilip tekrar tanımlanıp biçimlendirilmesi devreye girer. Kapitalizm tam da bunu yapar. Önce arzuyu -aynı zamanda aşk- üretir, ardından da arzuyu doyurmak için harekete geçer. Doyurulması gereken arzu, tüketilecek yeni metaların üretimi anlamına gelir ve bu da kapitalist sitemin, üretim-tüketim döngüsünün devamını sağlar. Sınıflı toplum ilişkilerinin temel aracı olan özel mülkiyet ve egemenlik, günümüzün aşk anlayışına damgasını vurur.
Kapitalizm, birçok şeyi olduğu gibi gerçek anlamda aşkı da engeller, kendine göre biçim vererek dönüştürür. Aşkın tanımını, -içini boşaltarak- kendi düzenine hizmet edecek şekilde değiştirir. Aşkı sömürerek; çeşitli yüzeysel duyguları “aşk” adı altında bize sunarak aşkın piyasa ilişkilerine benzer şekilde deneyimlenmesine zemin hazırlar. Çeşitli araçlarla ve özellikle medyayla “kullan-at” kültürünü teşvik eder. Anlık tatmini öne çıkarır. Kolay erişilebilen, çaba gerektirmeyen sonuçlar, reçeteler, listeler, risklerin güvence altına alınmasını değerli kılar.
Dolayısıyla burada kolay elde edilen, karın maksimize edildiği, risksiz, güvenceli aşk devreye girer. Bu noktada “güvenceli aşk” söylemini irdeleyen Alain Badiou, kapitalizmin aşkın içini boşalttığını ve onun bir kurum gibi algılanmasının önünü açtığını ileri sürer.
Kapitalizm aşkı parçalar
Kapitalizmin belirlediği günümüz insanında aşk öznesinin seçiminde bilinçdışı bir biçimde para, mülkiyet, kariyer ölçütleri baskın çıkar. Srećko Horvat, günümüz insanının kendi benliğini bir yatırım alanı olarak gördüğünü ve çalışma alanında olduğu gibi ilişkiler alanında da, bu yatırımdan maksimum fayda elde etmek için çaba harcadığını; ıstırap, üzüntü ve acı gibi duyguların risk ve zarar olarak görüldüğünü söyler.
Belki de bu nedenle günümüz insanı tam bir tüketici mantığıyla hareket edip riskini, zararını en aza indirgemek adına “biri diğeriyle yer değiştirebilecek aşıklar arasında seçim yaparak” olasılıkları yedekler. Kendini pazarlanacak bir ürün gibi sunar. Oysa aşk yarar gözetmez. Hesaplı, hesapçı aşk olmaz. Sözde özgürlük iddiasındaki kapitalizm, kalıplarıyla, sınıflı toplum yapısının temel bileşeni olan mülkiyetli yapısı ve piyasa ilişkileriyle her şeyi parçaladığı gibi metalaştırıp özgürlüğünü yok ederek aşkı da parçalar.
Öyleyse bizim bu pandemik depresyondan çıkıp umutla yola düşmemizi, eylemliliğimizi, yaratıcılığımızı, hayatla barışıp hayatın bir parçası oluşumuzu sağlayacak olan “kapitalist aşk” olamaz. Badiou, “Aşk her zaman dünyanın doğuşuna tanık olma olasılığıdır” der. Kapitalizm, toplumdaki depresyonun, paronayanın temel nedeniyse ve bu depresyondan çıkmanın yolu aşksa, o zaman yeni bir dünyanın doğuşuna tanıklık edebilmenin, tanıklığın ötesinde bu eylemin bir parçası olmanın tek yol(u) devrim(ci)aşk!
Devrimci aşk
“Besbelli aşkı yeniden icat etmeli.”
Arthur Rimbaud
Kapitalizm insanı metalaştırırken onun sadece bedenini değil, aklını, düşüncesini, duygusunu, aşkını da metalaştırır. Bu metalaşma ise bireyin özgür düşünme yeteneğini kaybetmesine, yaratıcı enerjisinin yok olmasına, kendine yabancılaşarak gerçek mutluluk ve gerçek aşk gibi duygulara yabancılaşmasına neden olur.
Dolayısıyla arzunun, aşkın olumlayıcı, üretici, yaratıcı gücü devre dışı kalır. Bu nedenle evet kapitalist aşkın sömürü kıskacından kurtulup aşkı yeniden icat etmeli; devrimci aşka kucak açmalıyız. Çünkü şu anda yaşadığımız pandemik depresyonu, düşe çevirip kendimizi, toplumu tekrar inşaa edeceğimiz biricik itici güçtür devrimci aşk.
Aşk başkasının varlığıyla aşktır
Kapitalizmde birey kutsanır. Oysa aşk için iki kişinin varlığı gerekir. İşte en başta sırf bu nedenle aşk devrimcidir. Aşk iki kişiliktir. Vücut bulması için “ben”e ve “başkası”na ihtiyaç vardır. Aşk başkasının varlığıyla ancak aşktır.
Bunun içindir ki “Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler” der Ece Ayhan “Mor Külhani” şiirinde. Evet aşk iki kişilik bir örgüttür kökleri çok derinlerde. Hatta Badiou’nun deyimiyle: “Aşk iki kişilik minimal bir komünizmdir.”
Devrim ve aşk risk içerir
Devrim de aşk da riskle iç içedir. Riski göze almadan ne devrime cesaret edilebilir ne de aşka. Aşka ve devrime kucak açanlar onun getirdiği dönüşümü, sancıları göze almak durumundadır. Bu risk unsuruna değinen Horvat “Aşkın Radikalliği” kitabında devrimci aşka değinerek, “Aynı anda hem sevgiliye, hem de devrime adanmış olmak, aşkın gerçek radikalliğidir” der.
Devrim ve aşk yıkıcı ve yeniden yaratıcıdır
Devrim gibi aşk da tutkulu, coşkulu, yıkıcı ve yeniden yaratıcıdır. Roger Garaudy’nin dediği gibi “Yaratıcılık yabancılaşmanın tersidir. Gerçek özgürlük, yani yabancılaşmadan kurtulma, yani yaratmak, kendi kendini yaratarak, sevgi eşliğinde yapıtlar yaratarak olur”. Bu anlamda devrimci aşk keşfeder, dönüştürür, yıkıp yeniden yaratır. Devrimci aşk emektir, eylemliliktir, bir karşı duruştur; yaşamın itici gücüdür; dolayısıyla özgürleştirir. Dirimselliği getirir, sonsuzlaştırır. Devrimci aşk, sevgilinin varlığında tüm dünyayı, tüm insanlığı görmektir. Kendine, yaşama ve devrime sonsuz inançtır.
Devrim ve aşk özgecidir
Tabii aşkla devrim arasında bir başka paralellik aşkın ve devrimin bağrında beslediği özgeciliktir. Bencilliğin ve zevkin özendirildiği kapitalizmde özgecilik aptallık olarak görülür; buna karşılık devrimcinin önceliği kendisi değil toplumdur, devrime hizmet etmektir. Devrimci, kolektivizm, karşılıklı yardımlaşma, topluma karşı sorumluluk gibi ilkelerle hareket eder.
Aşığın önceliği de kendisi değil sevdiği, aşkıdır; aşk çıkar gütmez. Aşkın çıkarı onu meydana getiren iki bireyin çıkarlarından azadedir. Bu anlamda devrimde de aşkta da başkasının iyiliğini yaşam ilkesi gören bir bakış açısı vardır. Aş(ı)k da devrim(ci) de dünyayı sömürüden zulümden uzak kılmaya çalışır.
Dünyayı değiştirme cesareti
Aşkın her türlü düzene, kanuna karşı durduğunu; bu nedenle aşkın, cinselliğin, yaşamda devrim yapmanın ilkesi, olası dayanağı görülebileceğini ifade eden Badiou, “Aşık olmak dünyayı değiştirmek olabilir” der. Devrimci aşk, Martı Jonathan Livingston olmak ve dünyayı değiştirme cesareti göstermektir. Çünkü sınırları genişletmek, imkansızı başarmak, yaşamın anlamını keşfetmektir.
Mutlaka “aşk karın doyurmuyor” diyecektir bu vahşi kapitalist pandemi dönemini en derin, en ağır haliyle yaşayan birçoğumuz. Ancak gözlerimizi açıp yaşamın sadece karın doyurmak olmadığını; ötesi karın doyurmak için bile bir enerjiye gereksinim olduğunu hatırlamalıyız. İşte karın doyurmak için ihtiyaç duyulan o enerjidir; insanca yaşamak, “insanlaşmak” için gerekli itici güçtür devrimci aşk… Nitekim Marx, devrimci aşkın insanlaştıran yönünü vurgular eşine yazdığı bir mektupta: “Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: O, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. Böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor… Sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor...”
Devrimci aşk tek çıkış yoludur
Aklı ve ruhu tutsaklıktan kurtarmak için tek çıkış yoludur devrimci aşk. Yılgınlık yerine eylemliliğe tutkun bir umut türküsüdür. Umut yoksa hayat yoktur. İşte, hep geleceğe dönük umudu capcanlı tutarak hayatı sanata çevirdiği, hayata bağlılık getirdiği için gerçektir devrimci aşk.
Günlerin hiç bitmek bilmezcesine birbirinin aynı olduğu, kendi küçük özel hücrelerimize mahkum edildiğimiz, her gün sıra bana mı gelecek kaygısıyla burun buruna yaşarken üstüne üstlük de yoksulluk ve açlıkla mücadele ettiğimiz, her şeyin ötesinde hiçlik içine girdiğimiz bu kapitalist pandemi döneminde sürecin bizi yenip yok etmesine değil bizim toplumsal, sınıfsal bir bilinçle işçi-esnaf-köylü demeden hep birlikte hareket edip süreci inatla, umutla, devrimci bir inanç ve aşkla iyi yönetip güzel yarınlara ulaşmamız gerek.
Öyleyse Victor Frankl’ın “İkinci kez yaşıyormuşsun ve ilkinde yanlış davranmışsın gibi yaşa” sözüne kulak verip kendimizi ve yaşamı dönüştürmek için yaşama dört elle, devrimci aşkla sımsıkı sarılalım. Umut hep var ve dünyayı aşka, dolayısıyla hayata olan inanç kurtaracak. Aşk yaşam devrimidir! Devrim yaşam aşkıdır! Dünyayı devrim(ci) aşk kurtaracak!
(AK/NÖ)
PANDEMİDE KAYBOLMAK YA DA AŞKLA VAROLMAK