Yazının İngilizcesi için tıklayın
“Onun ne hâlde düştüğünü bilmediğim halde yıllarca o kalabalık, duman ve babamın sırtına basılıyor oluşu gözümün önünden gitmedi. Yıllarca sırtımda ağrı hissettim. Babamın sırtına çıkıp çiğnedikleri, üzerine bastıkları, onu öyle öldürdükleri için.”
1 Mayıs 1977’de babasını kaybeden Birsen Kement böyle anlatıyordu acısını. Babası 41 yaşındaydı, Birsen Hanım ise henüz 17.
İlk görüştüğüm kişiydi Birsen Hanım. Babasının hikâyesi daha önce birkaç mecrada yer bulduysa da kendi yaşadıklarını hiç kadar detaylı öğrenememiştik. Onu dinledikçe üzüntüm ve gerginliğim arttı. Bu his, görüşmeler boyunca peşimi bırakmadı.
Yakınlara ulaşmak
1 Mayıs 1977’de ne yaşandığını Türkiye yakın tarihi okumalarımdan biliyordum elbette. Onlarca insanın çaresizce ezildiğini, kimilerinin doğrudan infaz edildiğini, daha doğrusu katledildiğini...
Bu çalışmaya başlamadan önce de sürekli sol örgüt arşivlerini ve sitelerini tarayıp incelerdim. 1 Mayıs 1977’yi de araştırırdım. Nihayet 40 küsur yıl geride kalmış bir şey. Ne kadar zor olabilirdi ki? Çok zor oldu.
Araştırmaya başlarken kendime bir hedef koydum: Kayıplardan 10 kişinin ailesine ve arkadaşlarına ulaşacaktım. 43 yıl boyunca beş kişinin ailesine ulaşılabilmişti, başlangıç için 10 kaybın yakınlarına ulaşmak zor bir hedef değildi. Psikolojik olarak da bu hedefe ulaşmak beni rahatlatacaktı, yani hiç değilse biraz içim rahat edecekti.
Çevrem
Bugüne dek biriktirdiklerimin avantajını kullanarak tüm dernek, sendika, siyasi parti ve yakın çevremin yardımlarından yararlandım. Tanıdığım ve bu çalışmada bana destek olacağını bildiğim kişilerden başladım ölenleri soruşturmaya.
Katledilen öğretmenler, sağlıkçılar, öğrenciler vardı. Avukat, eğitimci, hekim arkadaşlarımı aradım. 1 Mayıs 1977 kayıplarının “kim” oldukları benim için büyük bir belirsizlik kaynağıydı. Kimseye ulaşamamak da bir ihtimaldi ve korkutucuydu.
O dönemin politik atmosferinde, özellikle sağ merkez basında o 1 Mayıs’ta sokağa çıkmanın nasıl tehlikeli olacağı yönünde yapılan propaganda karşısında insanların örgütsüz olarak Taksim’de olmasının çok da mümkün olmadığını düşündüm.
Dolayısıyla o gün meydandaki insanlarla ilgili sendikaların arşivinde bilgi olabilirdi, o dönem birlikte çalışma yürüttükleri arkadaşları hâlâ sendikalı olabilirdi. Her şeyden önce yakınlarının yaşıyor olması gerekiyordu. Bu, en çaresiz hissettiğim konulardan biriydi.
27 hayat
2020’nin Mart ayında başladığım süreci 31 Aralık 2020 itibariyle ucu açık olarak tamamlıyoruz. Ucu açık diyorum çünkü katledilen 34 kişinin ailelerinden konuşmak istemeyenler oldu, bazılarına dair ise hiçbir ipucu bulamadım.
Sayılarla ilgili DİSK'ten Fahrettin Engin Erdoğan'ın 2010'da yaptığı yeni listede kayıpların sayısı 41'e ulaşmıştı. 2010'da eklenenler hakkında isimlerinden başka bir bilgi hâlâ yok.
Onun için kalanların hikâyesini yazabilmek için yakınlarına olan çağrımız bakidir.
Böylece toplamda 27 kaybın ailesine ve yakınlarına ulaşabildim. Elbette tek başıma değil. Çalışma boyunca beni yalnız bırakmayan, her umutsuzluğa kapıldığımda “Yapacağız,” hissini diri tutan ve her olanağını adeta “önüme seren”, tüm bağlantılarını devreye sokan, dosyanın da fikir sahibi Nadire Mater sayesinde.
Yaşım
Kişisel olarak ise, henüz doğmadığım bir dönemin araştırmasını yapmam konusunda şaşkınlık duyulduğuna tanıklık ettim. Bu şaşkınlığı hem aileler dile getirdi, hem sosyal medyada rastladım.
Birkaç örnek vereyim: “Daha çocuğum yaşındasın”, “Seninle yaşıt torunum var”, “Benim kızımdan küçüksün.” Bunlar beni daha çok motive etti mi bilmiyorum ama yaşımın, haneme dezavantaj olarak yazılmaması beni mutlu etmişti.
Bugüne dek çoğu ilk defa aranan aileler ve kayıpların arkadaşları, bana “genç yaşımda böyle bir iş yaptığım” için teşekkür ediyorlardı. Asıl minnettarlığı duyan bendim.
Kapı çalmak
Kayıpların yakınlarıyla konuşurken en belirgin gözlemim şuydu: Çoğunun kapısını daha önce kimsenin çalmaması, onlarda büyük bir kırgınlık yaratmıştı. Bu kırgınlığa rağmen konuşmak istiyorlardı.
Çünkü konuşmak, anlatmak onlar için sağaltıcıydı. Örgütlü olanların aileleriyle –özellikle TÖB-DER’li olanlarla– sendikaları ve örgütleri çok ilgilenmişti, geride kalanların yaşamına devam etmesi için ellerinden geleni yapmışlardı.
Ancak bunun aksine bazıları sevdiklerini gömüp karşılaştığı zorluklarla tek başına mücadele etmişti.
Cezasızlık
Dosya boyunca her yeni “yakın”a ulaştığımda heyecanım arttı. Bu süreçte onlarla farklı bir bağ da kurdum. Artık hepsinin ismini, yaşını, mesleğini, nereli olduğunu ezbere biliyorum. Ancak sonlara doğru psikolojik olarak hasar aldığımı da fark ettim.
Üzerinden 43 yıl geçen bu katliamın cezasızlık boyutu beni derinden etkiledi. Dava sürecinden bizim gibi aileler de haberdar değillerdi. Çoğunun elinde otopsi raporları dahi yoktu. Onlara verilmemiş ya da zaman içinde kaybedilmişti bu raporlar.
Aileleri bırakın, dava dosyasını takip eden avukatlardan dahi bir sonuç alamadım bununla ilgili. Çünkü bazıları ya yaşamıyordu, ya da hastalıklarından ötürü konuşamıyorlardı.
Kayıp dosyalar
Çoğu sendika ve örgütün 12 Eylül Darbesi nedeniyle arşivindeki dosyalar kaybolduğu için bu konuda eski haberler dışında bilgi sahibi olacağım bir kaynak yoktu. Dava dosyası 1978 yılında Sıkıyönetim Mahkemesi’ne devredilmişti. Sonrası malum.
Dosya şimdi, gelişmelere ve yeni bilgilere açık haliyle kapanıyor. Öldürülen 27 kaybın nasıl bir yaşam sürdüğüne, ne iş yaptığına, neleri sevdiğine, o gün neden Taksim’de olduğuna dair bilgi sahibiyiz artık.
Bu benim için ve biliyorum ki pek çok kişi için çok kıymetli. Artık sayılarla anılmaktan büyük ölçüde çıktılar; kısa hayatları, çocukları, çocuklarının çocuklarıyla hatta torunlarıyla karşımızdalar.
Otopsi
Otopsi raporlarında yazıldığı gibi birer sayıdan ibaret değillerdi. Onları, sayı olmaktan çıkarma konusunda biraz payım olduysa; yitirdiklerini anlatmak, yakınlarının bir nebze olsun acısını dindirdiyse, ben de bir nebze mutlu olabilirim.
Şimdi tek istediğim bu katliama neden olanların, katilleri koruyanların artık cezalandırılması. Çünkü biliyorum ki Mayıs katliamının failleri yargılansaydı, ondan öncesi ve sonrasında belki de Türkiye başka bir ülke olacaktı.
10 Ekim’de Ankara’da, arkadaşlarımız bu kadar kolay öldürülmeyecek, onların da failleri yargı önüne getirilecekti. Çünkü biliyorum ki cezasızlık daha çok acı demek. (TY/APA)
Yakınlarına ulaşamadıklarımız Aleksandros Konteas, 57, işçi, İsstanbul-Fatih Ramazan Sarı, 11, öğrenci, İstanbul- Küçükçekmece Leyla Altıparmak, 19, hemşire, Diyarbakır DİSK listesi Ali Yeşilgül, Bayram Sürücü, Mehmet Ali Kol, MUstafa Ertan, Özcan Gürkan, Tevfik Beysoy, Yücel Elbistanlı. |
Bu metin Etkiniz AB Programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Bu yayının içeriğinden yalnızca "İPS İletişim Vakfı" sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. |
TIKLAYIN - bianet'ten 1 Mayıs 77 Kayıplarının Yakınlarına Çağrı: Bizi Arayın
|
1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/Tuğçe Yılmaz
Sinema Emekçisi Rasim Elmas 41 Yaşında Taksim'de Öldü
İnşaat İşçisi Bayram Eyi 50 Yaşında Taksim'de
Öğretmen Bayram Çıtak 37 Yaşında Taksim'de Öldü
Liseli Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü
Öğretmen Kenan Çatak 31 Yaşında Taksim'de Öldü
Öğretmen Ahmet Gözükara 33 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Hikmet Özkürkçü 39 yaşında Taksim’de öldü
Öğrenci-işçi Niyazi Darı 24 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Nazan Ünaldı 19 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Ömer Narman 31 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Ali Sidal 18 yaşında Taksim’de öldü
Hemşire Kıymet Kocamış 25 yaşında Taksim’de öldü
Tezgâhtar Kadir Balcı 35 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Hacer İpek Saman 24 yaşında Taksim'de öldü
İşçi Kahraman Alsancak 29 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hüseyin Kırkın 23 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Ercüment Gürkut 26 yaşında Taksim’de öldü
Polis Nazmi Arı 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mahmut Atilla Özbelen 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hasan Yıldırım 31 Yaşında Taksim’de Öldü
Seyyar Satıcı Hamdi Toka 35 yaşında Taksim’de öldü
Bekçi Mehmet Ali Genç 60 Yaşında Taksim’de Öldü
İşçi Ziya Baki 30 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mürtezim Oltulu 42 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Mustafa Elmas 33 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Sibel Açıkalın 18 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Diran Nigiz 34 yaşında Taksim’de öldü
1 Mayıs 1977 & Cezasızlık
Fehmi Işıklar: 1 Mayıs'77 12 Eylül için bir hazırlıktı
Kani Beko: “Katilleri bulamazsanız, şaibeyi ortadan kaldıramazsınız”
Süleyman Çelebi: "1 Mayıs 1977 Katliamı yapanların yanına kâr kaldı”
Emel Ataktürk: Haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve cezasızlıkla mücadele
Nejla Kurul: Gerçekler neden ve kimlerce gizleniyor?
Tuğçe Yılmaz: 43 yıl önceki katliamın izini sürmek
Arzu Çerkezoğlu: Unutmamak, unutturmamak yaşamsal bir mücadele alanı
Tuğçe Yılmaz: Yargılanamayan 1 Mayıs 1977’nin mahkeme yılları