Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
"Medya içerik üreticileri ve gazeteciler, yaptıkları haberlerde veya yayınladıkları hikâyelerde bir ülkede yaşayan insanları ve o ülkenin toplumsal yapısını ne kadar gerçekçi temsil ediyor?"
"Farklı kültürleri ve dilleri o ülkenin medyasında ne sıklıkta ve ne biçimde görebiliyoruz?"
"Televizyon ekranlarına baktığımızda, kendimize benzeyen ve kendi dilimizi konuşan insanlar görmemiz mümkün mü?"
"Ya da, bizden farklı dilleri konuşan insanların söylediklerini medya bize ne derece doğru aktarıyor ve yorumluyor?"
Sorular, bir hayli karışık gibi görünse de farklı deneyim ve mecralardan gelen gazeteciler, soruları gayet net yanıtlıyor.
Bir cumartesi gününüzü öğrenmeye, dinlemeye ve meslekteki deneyimli gazetecilere ayırmak isterseniz soluğu Karşı Sanat'ta alabilirdiniz. Ben, 15 Haziran Cumartesi gününü öyle geçirdim.
"Bir Dilin Peşinde - 90'lardan Günümüze Kültürel Alanda Anadil Mücadelesi" Sergisi kapsamındaki ikinci etkinlik olan, "Haber merkezinde çok kültürlülük ve çeşitlilik bağlamında dil" başlıklı panele katıldım.
TIKLAYIN - "Bir Dilin Peşinde"kiler Anlattı: Anadili Çalışmaları Devam Etmeli
Panel boyunca, keşke İletişim Fakülteleri'nde okuyan öğrenciler de haber odalarındaki kültürel çeşitlilik/çeşitsizlik halini anlamak için burada olsa diye düşünmüştüm ama bu "keşke", İsmail Küçükkaya'nın sunduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım'ın konuk olduğu "tarihi buluşma"yı izledikten sonra daha da anlamlı hale geldi. Küçükkaya'nın "Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti aşığı" ifadesini hatırlarsınız...
TIKLAYIN - İsmail Küçükkaya'nın "Kürt Kökenli"leri
Paneli, IPS İletişim Vakfı ve Bilgi Üniversitesi Türkiye Kültürleri Çalışma Grubu düzenledi. IPS İletişim Vakfı Başkanı Nadire Mater moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, Doç. Dr. Esra Arsan, medya ombudsmanı Faruk Bildirici, gazeteciler Demet Bilge Erkasap, Semra Kardeşoğlu (BirGün) ve Zülfikar Ali Aydın (Habertürk ) konuştu.
Mater, panelin açılışında, haber merkezindeki kültürel çeşitliliğin önemine dikkat çekti ve haber merkezlerindeki yapının haber üretimine katkısı olacağını söyledi. Çeşitlilik üzerine kısa bir internet taraması yaptığında konunun sadece "kadın" meselesi olarak algılandığını belirten Mater, "kültürel ve dil çeşitliliğinin" çoğu haber merkezindeki eksikliğinin gündeme taşınmadığını söyledi.
Arsan: Kültürel çeşitlilik haber merkezlerine yansımıyor
Panelde ilk olarak Doç. Dr. Esra Arsan söz aldı. Arsan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
* Türkiye çok kültürlü bir toplum ama halen bu çok kültürlülük, diller, kültürler toplumun içinde gizli saklı. Haber merkezlerine yansımış değil.
* Türkiye’de azınlıkların, etnik ve dini kimlikleri ile medyada temsili sorunlu bir alan. Kürtler, Aleviler ve LGBT-İ kimlikler de keza... Bu toplumda var olan ve geneli, çoğunluğu temsil etmeyen bu zenginliği medyada yeterince göremiyorduk. Popüler medya ürünlerindeki azınlık veya ötekilerin temsili de sorunlu.
* Örneğin TV dizilerindeki tiplemeler. Bunlar hep belli steryotipler üzerinden anlatılırdı. Halbuki, bir şeyi anlatabilmek için, önce onları tanımak ve anlamak gerekir. Biz örneğin, Ermenilerin, Rumların, Kürtlerin dilini de medyada göremiyorduk. 1990’larda neoliberal düşüncelerin ortaya çıkmasıyla toplumda ötekilere ilgi artmaya başladı.
* Türkiye’de kendi medyasını yapmaya çalışan azınlık cemaatlerinden anadillerinde yayınlar çıkmaya başladı. Daha doğrusu Avrupa Birliği’nden azınlıkların kültürleriyle ilgili baskı geldi. AB sürecinden sonra ufak bir toparlanma oldu.
* Batıda olduğu gibi, haber merkezlerinde çoğulculuk olsaydı, medyada azınlıkların temsili de daha doğru olabilirdi.
Erkasap: Azınlıklar haber odalarında temsil edilmeli
Arsan'ın ardından gazeteci Demet Bilge Erkasap konuştu. Erkasap'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
* Haber odalarında editör kadrosunda çokkültürlülük meselesi pratikte yok. Ortak dil olmayınca çevirmen giriyor devreye. Yıllar önce Ermenistan'a gitmiştik orada bir çevirmen vardı. Sonra teyit ettirdik, Batman'da da öyle oldu. Teyit etmek gerekir.
* Azınlıkların ve her kültürün haber odalarında temsil edilmesi gerekiyor. 15 yıl Radikal'de çalıştım, kültürel meseleler haber ajandalarımızın hem rutini hem özeliydi. Haber atlatmaya çalışırdık, önemli konulardı. Çünkü o zaman medya da bu kadar tek tip değildi.
* Farklı kültürdeki insanlar bu ülkede ayrımcılığa uğruyor, devletin sağlamak zorunda olduğu temel haklardan yararlanamıyor. Adalete, sağlık hakkına ulaşamıyor. Gazetecinin görevi bunu yansıtmak.
* Bir de birlikte yaşamanın güzelliği var; yemekler, komşuluklar gibi. İki türlü de haber yapılabilir. Fakat artık birçok gazete kapandı ve internet siteleri de tık üzerinden haber yapıyor. Böyle bir medyada mesela Çerkeslerin yaşadığı sorun ne kadar haberleştirilebilir?
Bildirici: Çözüm sürecinde bazı konular rahat yazılırdı
Erkasap'ın ardından Gazeteci ve meslek ombudsmanı Faruk Bildirici konuştu. Konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
* Azınlıklarla ilgili ilk çalışmam iki ayrı yazı dizisi hazırlamamla oldu. Nüfus sayımıyla ilgili "Azınlıklarını sayamayan ülke" başlıklı bir yazı dizisi hazırlamıştım, 1997'de yayınlanmıştı. Burada ben Türkiye'deki nüfus sayımlarını incelemiştim. 1985'e kadar nüfus sayımlarını incelemiştim. O zamanki sayımlarda anadil, din soruları vardı. "Bu ülke azınlıklarını sayamıyor" diye yazmıştım. Ertesi gün Genelkurmaydan arandım. Karşıdaki ses, "Faruk Bey siz Kürtler demişsiniz. Lozan Antlaşması kapsamında görüyoruz biz onları" dedi. Ben de "Ama ben Lozan Antlaşması'ndan söz etmiyorum. Kültürel bir şeyden söz ediyorum" yanıtını verdim.
* Nüfus sayımları meselesini çok önemsemiştim. Dille ilgili soruların yıllar içindeki sayımlarda değişim gösterdiğini gördüm. 1985'te Devlet Güvenlik Mahkemeleri, bu istatikleri hazırlayanlar hakkında dava açıyor. İnsanlar yargılanıyor. 1990'a gelince de bu soruları, anadille ilgili soruları sormak istemiyorlar. Zaten sordukları dönemde de bu soruların cevapları yok ortada, soruların cevaplarını açıklamıyorlar. Devlet, "Kaç Kürt, Ermeni var Tükiye'de?" bunu öğrenmek istiyor ama kamuoyuna açıklamak istemiyor. Devlet gibi gazeteler de bu durumda. Onlar da bu insanları çok anlatmak istemiyorlar.
* Benim için de önemli iki mesele var bu anlamda. Abdullah Öcalan'ın yakalanması, Mudanya'ya getirilmesi ve Ahmet Kaya'ya saldırı meselesi. Ben Mudanya'ya gitmiştim orada baktım şehitler anıtı var. İçlerinden biri de "Kürt Hasan." Bunu yazdım. "Öcalan'ı yakaladınız ama Kürtler de ulusal mücadelede var olmuş" demiştim. Sonra Leyla Zana'ın hayat hikâyesini yazdım. Çözüm sürecinde bazı şeyler daha rahat yazılabildi. Onların edebiyatını keyfetmeye başladık. Onların kendi yayın organlarında da aktarılmaya başlandı bunlar. Kürt edebiyatı yayılmaya, okunmaya başlandı.
* Yine de bugün gelinen noktada çözüm sürecinden çok uzağa düştük. Çözüm sürecinde gazetelerde kullanılan kelimeler bugün kullanılamaz asla. "PKK mi?", "PKK mı?" "Terörist başı mı?" diyelim, demeyelim bunu Hürriyet'te tartışabiliyorduk, bugün asla bunu konuşamazsın o gazetelerde.
Kardeşoğlu: Çeviri haberde dildeki duygu kayboluyor
Birgün Gazetesi yayın danışmanı gazeteci Semra Kardeşoğlu da şu noktalara dikkat çekti:
* Dil ve gazetecilik deyince ilk aklıma gelen Suriyeli sığınmacılar oldu. Sığınmacıların sayısı 4 milyona yaklaştı. Onlara karşı gittikçe artan bir düşmanlık gelişti. Bu ortamda basının nasıl bir etkisi var? Dil sorunu burada karşımıza çıkıyor diye düşünüyorum. Onların dilini bilmeden haberini nasıl yapıyoruz? Örneğin adli bir olay meydana geldi. Ne yapılıyor? Muhtemelen polise verdikleri ifadeden ve karşı tarafın ifadesine göre yapılıyor. Tek yönlü bir bilgi akışı ve haber ortaya çıkıyor.
* 90'lı yılların başında Güneydoğu'da şiddet ikliminin hakim olduğu dönemde de çok büyük sıkıntı yaşandı. Neden? Yaptığımız haberde birçok defa asker, karakol komutanı, valinin söyledikleri yazıldı. Çocuğu vurulmuş bir ailenin ne hissettiğini öğrenemiyoruz. Dilini bilmiyoruz. Çeviri olduğunda o dildeki duygu kayboluyor. Bir kadının çocuğu parçalanmış. "Oldukça üzgün oldukları görüldü" diye yazılıyor. Bu nedenle gazete ve televizyonların haber merkezlerinde yazı işlerinde farklı kültür ve dillerin temsiliyetini sağlamak için çaba göstermeliyiz.
Aydın: Azınlıklara bakış açısı sorunlu
Habertürk Haber Merkezi Müdürü Zülfükar Ali Aydın da şu noktalara değindi:
* 24 yıldır gazetecilik yapıyorum. Haber merkezlerinde kullanılan dil ile birlikte kültürel çeşitliliğin temsil anlamında yetersiz olmasının, siyaset ve devlet aygıtının yarattığı ortam ya da yaşadığımız dönemin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Haberde kullanılan dil ile editör, muhabirlerin kullandığı dil, doğal olarak siyaset ortamından, sistemin gidişatından etkileniyor
* Gazetecilik hayatımda hiç "şu kültürel gruptan" ya da "şu azınlık grubundan birini işe alalım" dediklerini duymadım ama şu siyasi parti ya da diğer cemaat ya da gruplara yakın insanların işe alınması hususunda öneriler geldiğini duydum. Sonuçta gerçek durum bu. Hiçbir zaman, "Kürt, Ermeni, Roman, Çingene muhabir olsun" denilmez
* Geçen hafta Suriyelilere yönelik ciddi ayrımcılık oldu. Hepsini gördüğümüz için bir şekilde haberini vermemiz lazım. Biz oraya muhabir gönderdik, izlenimleri yazsın, sokakta insanlarla görüşsün diye. Bunun bir ayrımcılık olduğunu insanlara anlatsın diye. Ancak, sokakta, pazarda gezdi ama bir tane bile bunun ayrımcılık olduğunu söyleyen insan bulamadı. Sonuçta öteki ya da azınlıklara bakış açısında sorunlu olan bir ülkede yaşıyoruz. (EMK/AÖ)