Fotoğraf: AA - Arşiv
Haberin İngilizcesi için tıklayın
İnsan Hakları Derneği (İHD) COVID-19 ile mücadele tedbirlerinin kanuniliğini ve bu tedbirler kapsamında uygulanan idari para cezalarına ilişkin “COVID-19 ile mücadele kapsamında alınan tedbirlerin yasallığı ve idari para cezaları” başlıklı bir rapor hazırladı.
Dört bölümden oluşan raporda, COVID-19 ile mücadele tedbirlerinin kanuniliği sorgulanırken, temel hak ve özgürlüklerin keyfi bir şekilde sınırlandırılmasının önüne geçilmesine katkı sağlamanın hedeflendiği ifade ediliyor.
“Türkiye’nin de imzacıları arasında olduğu sözleşmelerde belirtildiği üzere, temel hak ve özgürlüklere müdahale eden bütün tedbirlerin kanuni dayanağı olmalıdır. Bu zorunluluk, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesi ile Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 15. maddesinde ‘suç ve cezaların kanuniliği’ şeklinde düzenlenmiştir. Her iki sözleşmeye göre, hiç kimse işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç olmayan bir eylem ya da ihmal nedeniyle suçlu sayılamaz” denilen raporda özetle şu ifadelere yer verildi:
“Yasallık ilkesi”
- Savaş veya olağanüstü hal durumlarında dahi yasallık ilkesinden taviz verilemez.
- COVID-19 gibi salgınlar sırasında devletlerin, yargı yetkileri dahilindeki kişilerin yaşam hakkı ve sağlık hakkını korumak için etkili tedbirler almaları beklenir ve bu tedbirler, sözleşmelerle güvence altına alınan bazı hakları sınırlandırabilir. Ancak unutmamak gerekir ki olağanüstü durumlarda hukukun üstünlüğü ve yasallık ilkesi hâlâ geçerlidir.
- Üye devletlerin COVID-19 kriziyle insan hakları ve hukukun üstünlüğüne uygun bir şekilde mücadele etmesini kolaylaştırmak için Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan el kitabında, yürütmenin bu gibi olağanüstü durumlarda aldığı kararların anayasal bir temelinin olması gerektiği özellikle vurgulanmıştır.
- Benzer şekilde, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, COVID-19 ile mücadele etmek için alınan olağanüstü tedbirlere ilişkin bir rehber yayınlamıştır. Rehbere göre, devletler, resmi olarak olağanüstü hal ilan etmeseler bile halk sağlığını korumak için birtakım istisnai tedbirler alabilir ve bu tedbirler sonucunda hareket özgürlüğü, ifade özgürlüğü veya barışçıl toplanma özgürlüğü gibi bazı haklar kısıtlanabilir. Ne var ki, bu kısıtlamalar yasallık, gereklilik ve orantılılık ilkelerini karşılamalı ve ayrımcı olmamalıdır.
- Uluslararası düzenlemelerin yanı sıra, Anayasa’da da yasallık ilkesini güvence altına alan hükümler mevcuttur. Anayasa’nın 13. Maddesine göre, ‘temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.’
“OHAL ilan edilmedi”
- Anayasanın 15. maddesi ise olağanüstü koşullarda temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını düzenler. Olağanüstü hal yönetimini düzenleyen 119. madde, olağanüstü hal ilan edilmesi durumunda hangi hak ve özgürlüklerin nasıl sınırlandırılacağının ya da durdurulacağının kanunla düzenlenmesi gerektiğine vurgu yapar. Tüm bu maddelerin ortak noktası, olağan ya da olağanüstü zamanlarda haklara yapılacak her türlü müdahalenin ancak kanunla yapılabileceğidir. Üstelik Türkiye’de COVID-19 ile mücadele için OHAL ilan edilmiş de değildir.
- Yasallık ilkesi, hak ve özgürlüklerin keyfi bir şekilde kısıtlanmasının önüne geçen güvencelerden biridir ve yetkilileri haklara getirdikleri sınırlamaları gerekçelendirmekle yükümlü kılar. Dolayısıyla, yürütmeden sorumlu kişi ve kurumların kanuni dayanağı olmayan eylemleri ile temel hak ve özgürlüklere müdahale etmesi, hem Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinde hem de Anayasa’da güvence altına alınan yasallık ilkesine aykırıdır.
“Genelgeler Resmi Gazete’de yayınlanmadı”
- Temel hak ve özgürlükleri sınırlayan COVID-19 ile mücadele tedbirlerinin büyük çoğunluğu genelgelerle hayata geçirilmiştir.
- Bu genelgeler Resmi Gazete’de yayınlanmamış, sadece İçişleri Bakanlığı’nın web sitesinde ‘haber’ olarak yer almıştır. Sayı ve sıra numarası da mevcut olmadığı için söz konusu genelgeler, diğer hukuki metinler gibi ulaşılabilir de değildir. Dolayısıyla yasakları ve sonrasında bu yasaklara getirilen istisnaları takip etmek oldukça zordur.
Sokağa çıkma yasakları
- Türkiye’de sokağa çıkma yasağı kararı, Anayasa’nın 15. maddesinde yer alan ‘Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir’ hükmü gereğince yasal ilkelere dayanan, yani olağanüstü hal veya sıkıyönetim ilanına bağlı bir uygulamadır. Olağanüstü hal ilan edilmeden sokağa çıkma yasaklarının uygulanması fiili bir OHAL durumu yaratmıştır.
- Sokağa çıkma yasağı kanunun 11. maddesine göre ancak Milli Güvenlik Kurulu’nun görüşü alındıktan sonra, Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde uygulanabilecektir. Dolayısıyla yaşanan fiili durumun kanuni bir dayanağı da yoktur.
- Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca kanunla sınırlanabileceği Anayasa’da öngörülmüşken, kanun ile değil de valiliklere verilen yetki veya genelgelerle düzenlemeler yapılması, yasama yetkisinin yürütmece kullanılması anlamına gelmekte olup bu durum hukuk devletinin vazgeçilmez ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığı ilkesine de ters düşmektedir. Anayasa’nın 7. maddesine göre yasama yetkisi TBMM’dedir ve bu yetki devredilemez.
65 yaş ve üstüne yasaklar
- COVID-19 süresince uygulanan bir başka tartışmalı tedbir, 65 yaş ve üzerindeki kişilere getirilen sokağa çıkma yasağıdır. COVID-19 hastalığında riskli grubu oluşturdukları gerekçesiyle dışarı çıkmaları yasaklanan yaşlıların ihtiyaçları sadece beslenme ile sınırlı tutulmuş, bu kişiler uzun bir süre sosyalleşme ve hareket etme imkanlarından yoksun bırakılmıştır.
- Ayrımcılık teşkil eden bu yasağa uymayan kişiler hakkında ise idari işlem yapılmıştır. Geniş bir nüfusun hak ve özgürlüklerini sınırlayan böyle bir tedbir makul gerekçelere sahip olmanın yanı sıra, geçici ve ölçülü olmalıdır.
- Ne var ki, yaklaşık bir buçuk ay boyunca yasağın ne zaman biteceği açıklanmamış, 65 yaş ve üzerindeki kişilerin 10 Mayıs 2020 tarihinden itibaren haftada bir -Pazar günleri- belirli saatlerde dışarı çıkabilecekleri şekilde istisna getirilmiştir. 9 Haziran 2020 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında yasağın kapsamı daraltılmış, bu yaş grubundaki kişilerin dışarı çıkma saatleri haftanın her günü 10:00-20:00 saatleriyle sınırlandırılmıştır.
- Süresiz uygulanan ve etkilenen kişilerin ihtiyaçlarının etraflıca ele alınmadığı bu tür bir sokağa çıkma yasağının hak ihlali olduğu açıktır. Hükümetin gerekçe olarak ileri sürdüğü “yaşlı insanları hastalıktan korumak” dahi sokağa çıkma yasağını meşru kılmak için yeterli değildir.
“Para cezaları kanunsuz”
- Bahsedilen tedbirlere uymayan kişilere Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282. maddesi ve Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesine göre 392 ile 3.180 TL arasında değişen miktarlarda para cezası verilmektedir. Gerekli görüldüğü takdirde de haklarında Türk Ceza Kanunu’nun 195. maddesine göre adli işlem yapılmıştır.
- COVID-19 tedbirleri çoğunlukla yasal dayanaktan yoksunken, idarenin salgın sürecinde kabahat olarak tanımladığı her türlü eyleme bu kanuna göre para cezası verilmesi yasallık ilkesine açıkça aykırıdır. Kabul edilmelidir ki, idarenin kabahatleri tanımlama yetkisi sınırsız değildir. Aksine, 32. maddede yer alan hukuka uygunluk vurgusu, yasallık ilkesinin ve keyfi uygulamaları önlemenin bir güvencesi olarak değerlendirilmelidir.
- Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282. maddesi, kanunda yer alan yasaklara uymayanlara para cezası öngörür. Ancak bu madde dışında, COVID-19 salgını süresince alınan tedbirlerde kanunun 27, 49, 56, 57 ve 72. maddelerine atıf yapıldığı için bunlara kısaca değinmekte yarar var.
- 27. madde umumi hıfzıssıhha meclislerinin yetkilerini düzenlerken, 49 ve 56. maddelerde yurtdışından gelenlere yönelik karantina tedbirleri öngörülmüştür. Ne var ki, karantina sırasında idarenin yükümlülükleri, karantina süresi, keyfi işlemlere karşı başvuru yolları gibi hususlar belirtilmemiştir. 57. maddede ise kanunun uygulanabileceği hastalıklar sayılmıştır. Kanun 1930 yılında çıkarıldığı için sıralanan hastalıkların o dönemde görülenlerle sınırlı olduğunu belirtmek gerekir. 72. maddede ise, 57. maddede sayılan hastalıklardan birinin görülmesi halinde alınabilecek tedbirler listelenmiştir. Ancak söz konusu maddede sınırlı sayıda hastalığın yer aldığını tekrar hatırlatmak gerekir. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun geneli düşünüldüğünde, kanun öngörülebilir olmaktan uzak ve idareye geniş yetkiler tanıyan bir düzenlemedir. Ayrıca, kabul edildiği dönemin dili bakımından günümüz insanları için açık ve anlaşılır olduğunu söylemek de güçtür.
- Yukarıda açıkladığımız üzere sokağa çıkma yasaklarının kanuni dayanağı yokken ve usulüne uygun bir biçimde alınmamışken, bu kanunlara dayanılarak verilen idari para cezalarının da hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
“Cezalar iptal edilsin”
Raporun sonuç bölümünde ise şu ifadelere yer verildi:
“Salgınla mücadelenin meşru bir amaç olması, tedbirlerin ve tedbirlere aykırı davrananlara uygulanan yaptırımların her zaman meşru olacağı sonucunu doğurmamaktadır.
“Türkiye’nin COVID-19 ile mücadelesi olağanüstü hal dönemlerine ait tedbirlerin alındığı ve temel hakların sınırlandığı bir dizi önlemlere dayanmaktadır.
“Hükümet, 15 Mart 2020 - 1 Haziran 2020 dönemini açıkça olağanüstü hal dönemi olarak adlandırmayarak yükümlülüklerden ve denetimlerden kaçınmaya çalışmıştır.
“Seyahat yasağı, toplantı ve gösteri yasağı, sokağa çıkma yasağı gibi ancak olağanüstü hal dönemlerinde kanuni sınırlar içerisinde alınabilecek tedbirler COVID-19 ile mücadele adı altında uygulanmış, bu kurallara uyulmadığı hallerde büyük miktarlarda idari para cezaları gündeme gelmiştir.
“Herhangi bir kanuna dayanmaksızın, ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanlığı kararları ve hatta genelgelerle düzenlenen tedbirlerin ihlali durumunda uygulanan yaptırımların yasallık ilkesine aykırı ve keyfi olduğu açıktır.
“Bu durumda verilebilecek yegane tavsiye, COVID-19 ile mücadele sürecinde Kabahatler Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu çerçevesinde uygulanan idari para cezalarının iptal edilmesidir. Ayrıca, sadece COVID-19 ile sınırlı kalmayarak, her dönemde karar vericilerin ve onların kararlarını yerine getirenlerin keyfi uygulamalarını engelleyecek tedbirler alınmalıdır.”
Raporun tamamını okumak için tıklayın
(EKN)