Haberin İngilizcesi için tıklayın
"Ekonomik krizin sebebi hükümet değil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değil, siyasetçiler değil ama mülteciler; öyle mi? 2016’da böyle bir tartışma yokken 2022’de bunun tartışmaya açılmasının tek bir nedeni var, o da kriz siyaseti."
Doç. Dr. Murat Birdal
"Bir ülkenin en büyük zenginliği genç insanlarıdır. Mülteci ve göçmenlerin çoğunluğu genç. Bu ülkeye gelmiş insanlar eğitim, meslek edindirme kursları ve benzeri şekillerde sosyal uyum politikalarıyla çok faydalı bir pozisyona getirilebilirler."
Anıt Baba
Mülteci, göçmen, sığınmacı… Türkiye’de 4 milyona ulaşan sayılarıyla Suriye, Afganistan, Pakistan, Irak, İran, Somali gibi ülkelerden gelen insanlar son günlerde siyasetin gündeminde ve hedefindeler.
Metropoll’ün Ağustos 2021’de yaptığı bir ankete göre seçmenin yüzde 82'si Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesini istiyor.
Geri dönmelerini isteyenlerin en büyük gerekçesi ise mültecilerin ‘ekonomide yük oluşturduklarını (yüzde 76)’ düşünmesi. Son günlerin tartışması da zaten ‘işsizlik ve ekonomik kriz’ üzerine.
Ancak mülteciler gerçekten de ekonomik kriz ve işsizliğin nedeni mi?
Birdal: Kâr eden sermaye
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doç. Dr. Murat Birdal’a göre ekonomik krizle mülteciler arasında bir kolerasyon yok. İşsizlik konusunda ise etkileri minimumla sınırlı.
Birdal bunu “Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın göçün ücretler üzerinde olumsuz bir etkisi var.” diyerek anlatıyor. İş gücünün göçle ucuzladığından bahsediyor. Ancak “Çalışabilir nüfusu arttırdığı oranda…” diye ekleme yapıyor.
Bu durumun yapılan işi sermaye açısından daha karlı bir hale getirdiğini söylüyor. Ancak “Krizin nedeni olarak mültecileri asla ve asla gösteremeyiz” diyerek ikisi arasındaki fark dikkat çekiyor:
"Suriye iç savaşının ilk yıllarında ülkeyi ilk olarak nitelikli iş gücü terk etti. Türkiye’ye ilk gelenler doktor, mühendis, avukat gibi üst gelir ve eğitim grubundan insanlardı. Ancak bu insanlar Türkiye’de çok fazla kalmadı, Türkiye’yi bir geçiş ülkesi olarak kullandı ve Batı’ya gitti. Daha sonra gelenler daha düşük nitelikli iş gücüydü ve Türkiye’de kaldı:
"Ülkeye mevcuttaki kadar büyük bir iş gücü girişi, dolayısıyla iş gücündeki büyüme beraberinde ücretleri aşağı yönlü olarak bastırdı. Yani kayıt dışı, asgari ücretin altında çalışmayı kabul eden çok geniş bir nüfus ortaya çıktı, işsizliği arttırdı. Ama diğer taraftan da sermaye kârlılığını arttırdı, ülke ekonomik olarak büyüdü.
"Göçün etkisi bu şekilde özetlenebilir. Ancak yine de işsizlik açısından çok geniş bir perspektife bakmak yanlış olur. Sadece toplumun alt kesimindeki işsizliğe bağlayabiliriz. Bu dünyanın her yerinde böyle. Bugün çatışmaların, sorunların çıktığı bölgelere bakın; hepsi yoksul mahallelerde.
"Çünkü huzursuzluk, hoşnutsuzluk var. Çünkü mültecilerle yerel halk aynı evlere, aynı işlere talipler. Dolayısıyla sorunlar da sadece buralarda karşımıza çıkıyor. Sorun yaşayan insanların birçoğu kayıtlı değiller ya da bir güvenceleri yok. Örneğin Bursa'daki bir araba fabrikasında Suriyeli işçi görmüyorz. Bahsettiğimiz alanlar daha çok kayıtsız çalışmanın olduğu, örneğin mevsimsel çalışmanın olduğu yerler."
"Günah keçisi oldular"
Birdal, mültecilerin ekonomiyle ilgili durumunun üst gelir grubunu rahatsız etmediğini söylerken, faşizmin alt gelir grubunda taban bulduğunu söylüyor. Sonrasında ise suçlu olarak siyaseti gösteriyor:
"2016’da bu tartışma yokken 2022’de bunun tartışmaya açılmasının tek nedeni siyaset. Halkta karşılık bulmasının nedeni ise ekonomik kriz. Çünkü krizin sebebi olarak mültecileri/göçmenleri göstermek, yoksulluğun sebebi onlardır demek kolay.
"Evet, Türkiye bir ekonomik kriz yaşıyor. Toplumun çoğunluğunun alım gücü düştü, fakirleşti. Ama hedef gösterilen, günah keçisi ilan edilenler mülteciler oldu.
"Ekonomik krizin sebebi iktidar değil, hükümet değil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değil, siyasetçiler değil ama mülteciler mi? Bu noktada milliyetçilik son derece kolay bir toplumsal mobilizasyon aracı."
Baba: Türkiyelilerin alternatifi değil, tamamlayıcısılar
Mülteci ve Göçmenlerin Yerel Entegrasyonu Derneği’nden Anıt Baba’ysa tartışmalara hükümet temsilcilerinin açıklamaları üzerinden katılıyor.
Baba, eski bakanlar Ahmet Eşref Fakıbaba (Temmuz 2017 - Temmuz 2018), Bekir Pakdemirli (Temmuz 2018 - Mart 2022) ile Süleyman Soylu ve Mehmet Özhaseki gibi isimlerin mülteciler üzerine yaptığı “Giderlerse tarım, endüstri çöker…” benzeri açıklamalarını hatırlatıyor. Bunun doğruluk payının olabileceğini söylüyor.
Mülteci ve sığınmacıların çalıştıkları iş alanlarının artık Türkiyeli işçilerin çalışmayı yeğlemedikleri iş alanları olduğundan bahsediyor.
Dernek olarak yaptıkları araştırmalarda görüştükleri işveren kişilerin, yabancı işçilerin Türkiyeli işçilerinin alternatifi olmadığından, genelde Türkiyeli işçilerin boş bıraktıkları alanları doldurduklarından bahsettiğini anlatıyor.
Örnek olarak Murat Birdal gibi mevsimlik tarım işçilerini gösteriyor. “Mülteciler genellikle enformal sektörde, ağır ve uzun çalışma saatleriyle düşük ücreti olan işleri yapıyorlar” diyor:
"Mülteciler sigortasız ve düşük ücretle çalıştırıldığı için iş piyasasında ücretlerin aşağıya çekilmesinde ya da Türkiyeli işçilerin pazarlık gücünün azalmasında olumsuz bir etki yaratmış olabilirler ancak bu durum o insanların problemi değil. Yabancı işçiler kendi isteklerinden ve niyetlerinden bağımsız olarak bu konumdalar. Yani onlar ortaya çıkan bu durumun müsebbibi değil, mağdurular.
"Zaten bazı iş kollarında çalışmak sadece Türkiye vatandaşı olmakla ilişkili bir şey. Özellikle kalifiye, beyaz yaka diyebileceğimiz alanlar. Bu insanlar Türkiye'de belirli meslekleri icra edemiyorlar veya prosedürler çok zor. Bu zorluk karşısında da kalifiye olanlar kendi mesleklerini yapabilecekleri, bu imkanları onlara sunan ülkeleri tercih ediyorlar.
"Bir ülkenin en büyük zenginliği genç insanlarıdır. Mülteci ve göçmenlerin çoğunluğu genç. Bu ülkeye gelmiş insanlar eğitim, meslek edindirme kursları ve benzeri şekillerde sosyal uyum politikalarıyla çok faydalı bir pozisyona getirilebilirler. Veyahut düşmanlaştırılıp, şeytanlaştırılıp sokaklarda boş gezen insanlara da dönüştürülebilirler.
"Bu mültecilerin elinde olan bir şey olmaktan çok ülkeyi yönetenlerin elinde olan bir tercih. Nasıl yaklaşıldığı, nasıl politikalar üretildiği, nasıl çözümler üretildiğiyle ilişkili.
"Bu noktada yapılması gereken şey sürecin yönetilmesi. Düzensizliğin, başıbozukluğun bu alanda bitirilmesi, sona erdirilmesi. Normal bir çerçevede iş gücü piyasasına entegre olmalarının sağlanması. Mültecilerin ve gittikleri ülkelerdeki işçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi politikacıların bu süreci bir sosyal olgu olarak hayatın gerçekliği içinde kavramasıyla mümkün. Yabancı işçilerin varlığı ancak bu şekilde Türkiyeli işçilerin pazarlık gücünü azaltan bir konumda olmaktan çıkacaktır." (HA)