* Bu haber, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlandı.
ATV'de yayınlanan Esra Erol'da programının sunucusu Esra Erol'un 18 yaşındaki bir genç kadını istememesine rağmen canlı yayında ifşa etmesi ve kamuoyu önünde azarlaması tartışmaları devam ediyor. Esra Erol'un ekranda yüzünün gözükmesini istemeyen 18 yaşında kadını "18 yaşındasın kızım sen! Baban yaşındaki adam sana farklı dokunuyor. Bu mu senin geleceğin? Bu mu kendine layık gördüğün hayat! Bu mu yaşamdan beklediğin?” sözleri ile azarlaması ve ifşa etmesi tepkilere neden olmuştu.
Psikolog Havva Cuştan ile programda yaşananlara ilişkin konuştuk.
"Şiddet döngüsünü yeniden örüyor"
Psikolog Havva Cuştan, kadına yönelik şiddetin toplumsal bir sorun olduğunu ve bu durumun toplumsal cinsiyet rollerinin inşasıyla gerçekleştiğini belirtti. Cuştan, inşa edilen bu rollerin sorgulanmamasında şiddete maruz kalanın "suçlu" ilan edildiğini, failliğin görünmez olduğunu ve maruz kalanın kendi seçimleriyle bu şiddeti yaşadığı gibi bir algı yaratıldığını ifade etti. Cuştan, “Bu algı dildeki ‘mağdur suçlayıcılık’ anlayışından tutun da sokaktaki insanların kişiye bakışından bile inşa edilebilir. Günümüzde ise erkeğin failliğinin görünmez kılıp, maruz kalanı suçlamak, buradan bu cinsiyet rollerini devşirmek ve ataerkil düzeni sürdürmek için en çok kitle iletişim araçları, basın- yayın organları kullanılıyor. Bu yayın organlarından günümüzde en yaygın olanlarından biri televizyon. Dolayısıyla TV'lerde kullanılan dil, yaratılan algılar tüm toplumu etkileyip şiddet döngüsünü yeniden ören ve esasında maruz kalanın suçlandığı düzeni yeniden yeniden inşa edilmesine sebep oluyor” dedi.
"Erkekler aklandıkça"
Toplumun her alanında erkeklerin güçlendirildiği ve cesaretlendirildiği durumların yaşandığını belirten Cuştan, “Adliyelerden sokaklara kadar erkeklerin güçlendirildiği dolayısıyla failliğin üstünü örtüldüğü bir toplumda çokça izlenen bir programda çıkıp maruz kalanı suçlarsanız, bu sokaktaki kadına taciz- tecavüz ya da şiddet olarak geri döner. Yani bu yayını izleyen ve bu şiddete maruz kalan kadınlarda, kendilerinin suçlu ilan edildiğini gördüklerinde yaşadıkları şiddetin bıraktığı iz derinleşir. Fail erkeklerse kendilerinin toplumca aklandıklarını gördüklerinde kadına yönelik suç işlemenin kendilerinin hakkı olduğunu düşünürler ve suç işleme potansiyellerini arttırırlar. Dolayısıyla kamuya açık programlarda, kadın aleyhine ağzımızdan çıkan her söz, yaptığımız her davranış, bu sistemin sürekliliğini sağlar ve erkek şiddetine omuz veren, bu şiddeti cesaretlendiren bir yere evrilir. Dolayısıyla esasında bu şiddeti toplumsal olarak yeniden üretmiş, yeni şiddetlere alan açmış oluruz” ifadelerini kullandı.
"Herkes suçlu"
Esra Erol’un ekranda yüzünün gözükmesini istemeyen 18 yaşında kadının yüzünü göstermesinin başlı başına bir kişilik hakkı ihlali ve şiddet olduğunu vurgulayan Cuştan, “İstismara maruz kalmanın yanında esasında o programın yapımcısından tutun da kameramanına kadar hepsi kadını yeni bir şiddete maruz bırakarak, başka bir şiddetin faili olmuş durumda. Genç bir kadının kendisinden yaşça büyük bir erkeğin fiziksel ve duygusal hatta cinsel şiddetine maruz kalması, zaten travmatik bir durum. Ardından Esra Erol’un faili değil, maruz kalan kadının ve ailesinin milyonlarca insanın gördüğü bir programa çıkarıp kadına hakaretler yağdırması, aileleri durumun suçlusu ilan etmesi, doğrudan failin yanında olmak ve kadının yaşadığı şiddetin sürdürücüsü haline gelmektir” sözlerine yer verdi.
"Yaşadığı şiddet görünmez kılınıyor"
Travmaya yaşamış birinin ilk anlarda düşünemediğine, yaşadığı şiddeti inkar ettiğine ve kendini suçlamaya yatkın olduğuna değinen Cuştan, “‘Neden benim başıma geliyor, neden ben?’ gibi sorular sorar. Bu sorulara sağlıklı yanıtlar vermediğiniz, maruz kalan kişiye verdirtmediğiniz zaman, yaşadığı travmanın sürdürücüsü olursunuz, bu durumu derinleştirirsiniz. Esra Erol'un iddia ettiğinin aksine hayatta kalanın kurtarıcısı olmaz, failliğin sürdürücüsü olursunuz. Esra Erol 18 yaşındaki birinin çocuk olduğunu düşünüyor fakat bu genç kadını milyonlarca insanın önünde suçlayarak, yaşadığı şiddeti görünmez kılıyor. Hayatta kalan bu genç kadın, cesaret edip bu failden şikayetçi bile olamaz. Bir de Esra Erol’un reyting uğruna sarf ettiği sözlerin kadının sosyal hayatında bir yansıması da elbette olacak. Bu durumu bilmeyen insanlar durumu öğrenmiş olmanın yanı sıra ‘suçlu’ ilan edilerek sosyal hayattan dışlanacak, yaşadığı şiddet cenderesi derinleşecek, sokaktaki insanların bakışlarından dolayı bile psikolojik şiddete maruz kalacak. Yani yapılan bu şiddet hayatta kalanın travmasını derinleştirdiği ile kalmayıp yeni şiddetlere de alan açan bir pozisyona gelmiş olacak” diye konuştu.
"İki kadın karşı karşıya getiriliyor"
Cuştan, failin iki çocuk babası ve evli olduğunun vurgulanmasının fail aklamanın başka bir aracı haline geldiğini ifade etti. Ebeveyn olmanın ve evli olmanın kutsandığı toplumda, bunu sürekli vurgulamanın mahkemelerde yapılan kravat indirimiyle aynı şey olduğunu söyleyen Cuştan, “Failin kim olduğu, ne olduğu, hangi işi yaptığı, hangi milletten olup olmadığı ilgilenmemiz gereken şeyler değil. Fail faildir ve bu suçu bilinçli bir şekilde işlemiştir. Bunun dışında ilgilenilen her şey fail aklayıcılık ve yeni şiddetler yaratma dışında bir şey yapmaz. Programda yaşanan diğer bir husus ise aslında sermaye reyting uğruna aynı failin şiddetine maruz kalmış olan evli olduğu kadının da programa çıkarılarak, şiddete maruz kalmış iki kadını karşı karşıya getirmek de hayatta kalanları iyileştirmek değil, birbirlerine kırdırtmak oluyor. Bu da faili belirginleştiren başka bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Orada aynı erkek tarafından şiddetin çeşitli türlerine maruz kalmış iki kadın var ve bu kadınlar birbiriyle dayanışması gerekirken birbirlerinden nefret eder hale getiriliyor. Şiddete maruz kalmış kadın+'ların bu durumla mücadelesinde psiko-sosyal destek çok önemli bir yerde dururken, bu uygulamalar bu desteğin yok sayıldığı hatta nefretin örüldüğü bir şeye dönüşüyor” dedi.
"Mağdur suçlayıcılık, fail aklayıcılıktır"
Şiddete maruz kalmanın travma tanımının altına giren bir durum olduğunu vurgulayan Cuştan, travmada psikolojik ilk yardımın çok önemli olduğunu belirtti. Cuştan, “Olay yaşandıktan sonra maruz kalanla kurulan ilişki, yaşanan şiddetin etkilerinde çok belirleyici olabiliyor. Maruz kalan kadın+'yı zorlamamak yani travmayı konuşturmaya çalışmamak, kendini 'suçlu' ve yalnız hissettirmemek yani yeterli psiko-sosyal desteği sağlamak, çok önemli. Yani mağdur suçlayıcılık yapmayıp faili belirginsizleştirmemek gerekli. Mağdur suçlayıcılık, fail aklayıcılıktır” ifadelerini kullandı.
(GÖ/NÖ)