BİA Medya
Gözlem Masası'nın yayımladığı Nisan-Mayıs-
Toplam 475
kişinin yargılama ve mücadelesine yer veren rapor,
ifade özgürlüğüne yönelik ihlalleri "saldırı
ve tehdit", "gözaltı ve tutuklamalar", "dava
ve girişimler", "düzenleme ve hak aramalar",
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi",
"Sansüre tepkiler" ve "RTÜK uygulamaları"
başlıklarıyla sunuyor.
Rapor eksiksiz olmayıp, basın ve ifade özgürlüğünü hedef alan uygulamalar konusunda çeşitlilik ve yoğunluk açısından fikir vermeyi amaçlıyor.
Günlük "Azadiya
Welat" gazetesi imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Ozan
Kılıç, cep telefonu mesajıyla (SMS) ölümle tehdit edildiği
gerekçesiyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda
bulundu. Kılıç, 18 Haziran'da cep telefonu üzerinden "Azadiya
Welat'ı bırakmadığı taktirde yaşamından olacağı yönünde tehditler
aldığı iddiasıyla savcılığa başvurdu. Savcılığa numarasını
ulaştırdığı söz konusu cep numarasından ertesi gün de "Uyarımı
aldın mı TİT" yazılı bir mesaj daha aldığını kaydeden
Kılıç, şikayet dilekçesinde, "Her iki mesajdan sonra can güvenliğim
konusunda ciddi şekilde kaygılanmaya başladım" dedi. Türk
İntikam Tugayı (TİT) olarak bilinen örgütün adı, 1998 yılında
İHD Genel Başkanı Akın Birdal'a silahlı saldırı düzenlenmesinde
geçmişti. Örgütün adı, İstanbul Özgür Radyo, sanatçı Ferhat
Tunç ve İHD eski yetkilisi hukukçu Eren Keskin'e yönelik
gönderilen tehdit içerikli mesajlarda da vardı. Ekim 2008'de de,
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun (BİHDK) eski üyesi
Prof. Dr. Baskın Oran, örgütün imzasını içeren bir elektronik
posta mesajıyla (e-mail) tehdit edilmişti.
Gazeteci
Hrant Dink cinayetinde "görevi ihmal ettiği"
gerekçesiyle yargılanan dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı Metin Yıldız,
"Dink'e yönelik istihbaratı Emniyete ve MİT'e bildirdiniz mi?"
sorusuna, "Alınan bilginin doğruluğu kesin değildi. Eğer haber
kaynağı ile bilginin doğruluğu teyit edilmiş olsaydı ben ilgili
kurumlara bu bilgiyi verirdim...Teyit edilmediği için ve kesin ve
güvenilir de olmadığı için MİT ve Trabzon Emniyeti istihbarat
şube müdürlüğüne bildirmedim" yanıtını verdi. 8 Haziran'da
Bolu Sulh Ceza Mahkemesi'ne talimatla ifade veren Yıldız, cinayet
döneminde emrinde olduğu ve kendisi gibi ihmalden yargılanan eski
Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz'ün Dink ile ilgili istihbaratın
diğer istihbarat örgütlerine bildirilmesi konusunda bir talimat vermediğini
söyledi. Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, Yıldız'ın
ifadelerinin hiçbir geçerliliğinin olmadığını savunarak, Albay
Öz'ün Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na 18 Kasım 2008 tarihinde
ifade verirken sunduğu belgede, istihbarat şube müdürünün göre,
yetki ve sorumluklarının açık şekilde tanımlandığını ifade
etti.
Dink Cinayeti
öncesi "görevlerini ihmal" ettikleri gerekçesiyle yargılanan
sekiz jandarma görevlisinden en kıdemlisi Albay Ali
Öz, 15 Mayıs'ta
Bursa 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde talimatla ifadesi alındığında,
"Dink'in öldürüleceği bilgisi bana ulaşmadı" dedi. Trabzon
2. Sulh Ceza Mahkemesi, tutuksuz sanık olarak iki yıla kadar hapis
istemiyle yargılanan Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve Jandarma
Uzman Çavuş Veysel Şahin'in ifadeleri doğrultusunda haklarında
iddianame düzenlenen Albay Öz ve emrindeki beş jandarma görevlisinin
dosyalarını birleştirme kararı almıştı. Öz, ihmal gösterdiği
yönünden suçlamaları reddetti; jandarma muhbiri olarak görev yapan
Coşkun İğci'nin Dink'e yönelik saldırı düzenleneceğine dair
istihbaratın kendisine iletilmediğini savundu: Bir istihbarat vardıysa
İstihbarat Şube Müdürü ve diğer birimler takip etmeliydi."
Ekim 2004'te Trabzon'daki Mc Donalds saldırıyla ilgili avukatların
"Trabzon küçük bir yer, Yasin Hayal iyi bilinen birisi.
Onun faaliyetlerinden de mi haberiniz olmadı?" şeklindeki sorusuna
Öz, Hayal'in faaliyetlerinden haberi olmadığını iddia etti. Eski
Trabzon Emniyet Müdürü, şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat
Daire Başkanı Ramazan Akyürek, TBMM Araştırma Alt Komisyonu'na
verdiği ifadede, Vali ve Öz'ün de yer aldığı haftalık toplantılar
yapıldığını, Hayal'ın birkaç kez konuşulduğunu söylemişti.
Öz, "Bu vesileyle de mi haberdar değilsiniz" sorusuna "hayır"
yanıtını verdi.
Kendilerini
ülkücü olarak nitelendiren bir grup hacker, 14 Mayıs'ta Günlük
gazetesinin İnternet sitesi www.gunlukgazetesi.com'u sabote ederek, sitede küfür ve ırkçılık
içeren mesaj yayımladı. "by The hacker&fatih&suskun&"
ismiyle hareket eden saldırganlar, haber sitesini çökertti Site yetkilileri,
kısa süre sonra siteyi yeniden yayına açtılar.Bir süre önce bilgisayar
korsanları, DTP'nin İnternet sitesini hackleyerek "Memleketim"
şarkısının video klibini koymuşlardı. Kendilerine "AYYILDIZ
TEAM- Siber Savunma Ordusu" ismini veren grup, DTP aleyhine bir
yazı, Kuran-ı Kerim'den bölümleri de siteye yerleştirmişlerdi.
Saldırıyı farkeden DTP yöneticileri site yayınına ara vermişlerdi.
Antalya’nın
Alanya İlçesi'ne bağlı Mahmutlar Beldesi’nde yayımlanan
Mahmutlar Haber gazetesi muhabiri Sedat Şahinler, 8 Mayıs'ta
AKP'li Belediye Meclis üyesi Abdullah Pişkin'in saldırısına uğradı.
Belediye binasına giden Şahinler, kısa bir süre konuştuğu Pişkin'in
tekme ve yumruklu saldırısına uğradı. Saldırı, belediyenin güvenlik
kameralarına da yansıdı. Gazeteci, Pişkin'in kendisine saldırmadan
önce, yerel seçimler öncesi eski Mahmutlar belediye başkanı AKP’li
Alaattin Çakır’ın bir pazarcı kadınla kavga etmesiyle ilgili
yayımladıkları bir hatırlattığını söyledi. "‘Senin yazına
cevap, al sana’ diyerek yumruk atmaya başladı. Bir meclis üyesi,
bir gazeteciyi dövüyorsa halka nasıl hizmet edecek? Kendisini istifa
etmeye davet ediyorum." Fotoğraf makinesi zarar gören Şahiner,
yüzünden yaralandığı için Alanya Devlet Hastanesi’nde tedavi
gördü. Pişkin’den şikâyetçi olan Şahiner, Pişkin’le daha
önce aralarında bir husumet bulunmadığını ifade etti: "Bir
meclis üyesi, bir gazeteciyi dövüyorsa halka nasıl hizmet edecek?
Kendisini istifa etmeye davet ediyorum.”
6 Mayıs'ta
Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti öncesinde
önlem almayarak "görevini ihmal" ettikleri gerekçesiyle
yargılanan iki jandarma görevlisi ile dönemin Jandarma Alay Komutanı
Albay Ali Öz ve beş görevlinin davalarını birleştirdi.
22 Ocak 2008'den beri aynı mahkemede yargılanan Jandarma Başçavuş
Okan Şimşek ve Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin'in
ifadeleri doğrultusunda, cinayetle ilgili uyarıldığı halde tedbir
almamakla suçlanan Albay Öz ve beş jandarma görevlisi altı aydan
iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanacaklar. Dink ailesi avukatlarının
"ölüme sebebiyet veren bir ihmalde bulundukları" gerekçesiyle
cinayet dosyasının ele alındığı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
sanık olarak görmek istedikleri Öz ve diğer görevliler, "görevi
kötüye kullanmak"tan değil daha az ceza öngören "görevi
ihmal"den yargılanacaklar. Öz ile birlikte, istihbarat şubesi
görevlileri Yüzbaşı Metin Yıldız, Astsubaylar Gazi Günay
ve Hüseyin Yılmaz ile Uzman Çavuşlar Hacı Ömer Ünalır
ve Önder Araz yargılanıyor. Mahkeme, bugün görülen ve tutuksuz
sanıklardan Şimşek, Şahin, Ünalır ve Yılmaz'ın katıldığı
duruşmada, Dink Ailesi avukatlarının, Öz ve ona bağlı görevlilerin
"evrakta sahtecilik"ten de yargılaması yönündeki istemini
reddetti. İfadeleri alınan dört jandarma, saldırı öncesi jandarma
muhbiri Coşkun İğci'den bilgi geldiğini ancak bu konuda kendilerine
emir ve talimat verilmediğini, önemli bir konu olduğunun farkında
olduklarını söylediler. Dink ailesi avukatları, aşırı sağ faaliyetleri
izlemekle görevli Ünalır ve Yılmaz'a, "Aşırı milliyetçilik
faaliyetleri, aşırı sağ faaliyet değil mi? sorusunu yöneltince,
"hayır" yanıtını aldı. İki sanık, aşırı sağ faaliyetlerden
El Kaide, Hizbullah ve diğer irticai faaliyetleri anladıklarını
söyledi. Dava 24 Temmuz'da sürecek.
21 Nisan'da
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 Ocak 2007 tarihinde işlenen
Hrant Dink Cinayetiyle ilgili davanın 9. duruşmasında tutuklu
sanıklar Ogün Samast, Erhan Tuncel, Yasin Hayal,
Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tutuklu kalmasına karar verdi.
Mahkeme, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski
İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler,
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan
Akyürek, eski Trabzon Emniyet müdürü Reşat Altay, eski
Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz'ün dinlenmesi
yönünde ırarlı talepleri "dosyaya yenilik getirmeyeceği"
iddiasıyla reddetti. Mahkeme, Ergenekon Davası'ndan tutuklanmadan
önce Sevgi Erenerol'un "Türkiye'de misyonerlik faaliyetleri"
konulu verdiği konferansın çözümü ve dökümünün yapılması
için Emniyet Müdürlüğü'nü görevlendirdi. Hakim Erkan Canak'ın
başkanlık ettiği mahkeme heyeti, Silivri Cezaevi'nde çoğu cinayetten
tutuklu Volkan Eryedi, Şinasi Erşentürk, Veli Halis Çelik,
Orçun Cülek ve Adil Orhan'ın ifadeleri doğrultusunda, aynı
cezaevinde bulunan ve cinayetten tutuklu bulunan eski İstanbul Emniyet
Müdürü Şükrü Balcı'nın oğlu Ertuğrul Balcı'nın ve
müdahil avukatlarının talebiyle de Murat Güneş'in tanık
sıfatıyla dinlenmesine karar verdi. Mahkeme, Trabzon Savcılığı'ndan
Albay Ali Öz ve diğer görevliler hakkında son olarak açılan
davanın iddianamesini talep etti; Öz'ün telefon görüşmeleri ve
ona ait banka hesaplarındaki hareketliliği, Ergenekon Soruşturması'nda
görevli savcılardan yeniden sormaya karar verdi. İstihbarat Daire
Başkanlığı'nca 22 Ocak 2009'da mahkemeye gönderilen ancak dava
dışı kişilere ait bilgiler içerdiği ifade edilen raporun müdahil
ve sanık avukatları eşliğinde Hakim Rüstem Eryılmaz tarafından
tutanağa geçirilmesine de karar verildi. Azmettirici olarak yargılanan
Erhan Tuncel'in Ercüment Ovalı ile ilişkilerine tanık olduğu savunulan
Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde görevli Doç Dr. Yavuz Tekelioğlu
da tanıklık etmesi için mahkemeye çağrıldı. Mahkeme, Trabzon
Emniyeti'nden azmettirici olarak yargılanan Yasin Hayal'in Van, Elazığ
ve Erzurum'da ve gittiği diğer illerdeki faaliyetlerine ilişkin fiziki
takip tutanaklarını yeninden istedi. Microsoft Şirketi'nden de, Erhan
Tuncel'in 1 Ocak 2006-20 Ocak 2007 döneminde yaptığı msn ve e-mail
haberleşmesinin dökümleri de istendi. Mahkeme, Ankara Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı'ndan da, müdahil avukatların dilekçelerinde
yer verdikleri üç cep telefonlarının 19 Ocak 2007'de belirtilen
zaman aralıklarında hangi telefonlarla ve kime ait telefonlarla görüş
yaptığı öğrenilecek. Yargılamaya 6 Temmuz'da devam edilecek.
Taraf gazetesi
yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, Kanal 7'de 11 Nisan'da katıldığı
bir programın çıkışında İstanbul Alperen Ocakları İl Başkanı
Mustafa Kayatuzu'nun saldırısına uğradığı gerekçesiyle şikayette
bulundu. Özel bir hastanede tedavi gören Kütahyalı'nın şikayetiyle
Kayatuzu gözaltına alındı. Kayatuzu, 25 Mart'ta yaşanan helikopter
kazasında ölen BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili sözlerine
öfkelendiği için yazara saldırdığını belirtti. Kütahyalı'nın
avukatı Ergin Cinmen, saldırının basit bir müessir fiil
olarak değerlendirilemeyeceği, şikayetlerini de "İnsanların
siyasi, sosyal ve felsefi düşüncelerini açıklamaktan men etme"
ve Kütahyalı'nın gazeteci olması nedeniyle de "çalışma hayatından
men etme" fiillerini düzenleyen TCK'nın 115 ve 117. maddelerine
dayandırdıklarını ifade etti. Cinmen, sağlık raporu, Kütahyalı
ve program sunucusu Erhan Çelik'in tanık ifadesiyle şikayette bulunduklarını
ve dava açılmasını beklediklerini kaydetti.
9 Nisan'da
Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık olduğu Hrant Dink
Cinayeti'nden iki yıl önce Trabzon'da bir Mc Donalds'a yönelik
bombalı saldırı düzenleyerek altı kişinin yaralanmasına neden
olduğu için Yasin Hayal'i, ikinci yargılamada üç
yıl dört ay hapis ve 183 TL para cezasına mahkum etti. Dink cinayeti
davasından azmettirici olmakla yargılanan ve Tekirdağ 2 No'lu F Tipi
Cezaevi'nde bulunan Hayal, duruşmaya getirilmedi. Mahkeme, Hayal'i
"kişilerde korku, kaygı ve panik yaratacak biçimde patlayıcı
madde kullanmak", "patlayıcı madde atarak altı kişinin
yaralanmasına yol açmak" ve "patlayıcı madde atarak bir
kişinin aracına zarar vermek"ten suçlu buldu. 24 Ekim 2004 tarihinde
yaşanan bombalı saldırıdan tutuklanan ve 11 ay hapis yattıktan
sonra tahliye edilen Hayal, 17 Nisan 2006 tarihinde "patlayıcı
madde imal etmek" suçundan 3 yıl 4 ay, "yaralama ve çevreye
zarar vermek" suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezası olmak üzere
6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Hukukçu-yazar
Hüseyin Aygün, youtube.com küresel video paylaşım sitesinde
yayımlanan video ve çeşitli sitelerde yer verilen haberler yoluyla
kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle 7 Nisan'da Tunceli Cumhuriyet
Başsavcılığı'nda şikayetçi oldu. Tunceli eski baro başkanı
Aygün, youtube sitesinde "Dersim'in Meşhur Muhpirleri"
adlı bir video yoluyla kendisine hakaretlerde bulunulduğu, ailesi
hakkında rojamunzur.com ve neweddersim.com sitelerinde
ağır hakaret ve iftiralara bulunulduğuna yer verdi: "Benin hakkımda
bu tür iddialarda bulunan kişilerden ve böyle bir yayın yayımlayan
kişilerden şikayetçiyim" dedi. Aygün, 29 Mart Yerel Seçimleri'nde
DTP dışında yarışan bağımsız aday Murat Kur'u destekledikleri
için hedef alındığını düşünüyor.
Ergenekon Soruşturma
kapsamında 25 Mart'ta yayımlanan İkinci İddianamede, Emekli Tuğgeneral
Veli Küçük'ten Hrant Dink
suikastıyla ilgili "düğmeye basan kişi" olarak söz ediliyor.
Davada tutuksuz sanık olarak yargılanan ATO Başkanı Sinan
Aygün'ün tuttuğu iddia edilen notlarda, "X" isimli
şahsın, Dink cinayetinde düğmeye basan kişinin Veli Küçük olduğunu
söylediği yönünde bilgi bulunduğu savunuluyor. İddianamede "silahlı
terör örgütüne üyelik"ten hakkında dava açılan Aygün'ün
yazmış olduğu belirtilen metnin, "Bölüm 5: Suikastlar-Hrant
Dink, Danıştay" başlıklı bölümünde, "çetelerin
hedefleri ve stratejileri" de anlatılıyor. Aygün'ün notlarında,
ismi "X" olarak kodlanan şahsın, Veli Küçük ile 1978
yılından beri yakın temasta olduğu ve Küçük'ü kendisinden iyi
kimsenin tanımayacağını ifade ediliyor. Notlarda, "X"
kod adlı şahsın, Hrant Dink'in katledilmesinde Veli Küçük'ün
oynadığı role ilişkin olarak, Dink'in "yıllar öncesinde Veli
Küçük'ün hedefi olduğu, hedefin kendini büyüttüğü, önemli
ve ses getirecek bir zat olduğu ve öldürüldüğü, düğmeye yine
aynı parmağın bastığı, bu konuda da uzunca yazmaya gerek olmadığı
ve her şeyin belli olduğu" ifadeleri kullanılıyor. Dink Ailesi
avukatlarından Fethiye Çetin,
"İkinci iddianamede yer alan ve içinde Hrant Dink adının geçtiği
ifadeler, tek başlarına ve bu haliyle, suikastın aydınlatılması
açısından hukuken yeterli değildir. Şüphelilerin, Dink suikastıyle
ilgileri araştırılmalı. Dosyayı görmeden yorum yapmak yanlış
ve eksik olacaktır. Ancak bütün bu hususların araştırılması
için yargı organlarına gereken başvuruları yapacağız" dedi.
Diyarbakır
Başsavcılığı, İsveç'te yaşayan itirafçı Abdülkadir
Aygan'ın ifadeleri doğrultusunda, 17 yıl önce işlenen gazeteci
Musa Anter cinayetiyle ilgili soruşturmayı tozlu raflardan kaldırarak
yeniden açtı. Başsavcılık, olaya adı karışan JİTEM elemanları
hakkında yakalama kararı çıkardı. Türkiye yetkililerinin Aygan'ın
yeniden iadesini istemesi üzerine İsveç hükümeti de Adalet Bakanlığı
Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nden,
Aygan'ın hangi sıfatla ve ne amaçla iadesinin istenmesini sordu.
Bunun üzerine hakkında Diyarbakır Başsavcılığı'nca yakalama
emri bulunan Aygan'ın itiraf ve faaliyetlerini içeren bir dosya "ivedi"
olarak Adalet Bakanlığı'na gönderildi. Aygan'ın, Anter cinayeti
başta olmak üzere itiraflarında sözünü ettiği birçok olayın
faili ve tanığı olduğu, adı geçen olaylarla ilgili dosyaların
halen faili meçhul olarak Başsavcılık kayıtlarında yer aldığı,
iade edilmesi halinde tüm bu olayların faillerinin tespit edilerek,
dosyaların zamanaşımına uğramayacağı ifade edildi. Anter cinayetine
adı karışan Mahmut Yıldırım, Cemil Işık, Ali Ozansoy,
Hamit Yıldırım hakkında da 81 il emniyet müdürlüğü ve jandarma
birimlerine yakalama emri çıkarıldı. Başsavcılık, Aygan'ın itiraflarını
ihbar kabul ederek, olayı failleri olduğu ileri sürülen PKK itirafçıları
Cemil Işık, Ali Ozansoy, Abdulkadir Aygan, Hamit Yıldırım, 'Yeşil'
kod adlı Mahmut Yıldırım ve Ankara'da öldürülen Binbaşı Ahmet
Cem Ersever ile ilgili çok yönlü bir soruşturma başlattı. Binbaşı
Ersever'in 1993'te Ankara'da faili meçhul bir cinayete uğraması nedeniyle
soruşturma diğer kişilerle ilgili sürecek. Aygan
da, "Türkiye'ye iade edilmemek için tüm hukuki ve diğer
şahsi yolları deneyeceğim. Yine de engel olamazsam kendi kendimi
imha edeceğim. Türkiye'ye gidip imha edilmektense ailemin yanında
mezara girmeyi tercih ederim" dedi.
Şırnak’ın
Beytüşşebap İlçesi'nde DTP'nin kazandığı seçimleri izleyen
DHA muhabiri Emin Bal, seçimi kaybeden AKP adayı Kamil Durmuş'un
korucu olan yakınlarınca tehdit edildiğini savundu. Durmuş’un
kardeşi olan korucu başı Reşit Durmuş’un kendisi gibi korucu
olan oğulları ve akrabalarınca hakaretlere ve tehditlerine uğradığını
ileri süren gazeteci Bal, durumdan Beytüşşebap İlçe Emniyet Müdürlüğü'nü
telefonla haberdar ettiğini ifade etti. Bal, "Biz basın mensupları,
ister olumlu olsun ister olumsuz olsun, gördüğümüz her olayı haberleştiririz.
Ne yazık ki kurucu silahına güvenen kişiler yenilmeyi hazmedemeyince
sağa sola tehditler ederek ve gazetecilik görevini yapanlara küstahça
yaklaşabiliyor ve şahsımızı hedef alan ifadeler kullanabiliyorlar"
dedi.
RSF, Hrant
Dink Cinayeti'nin Ergenekon Soruşturması kapsamında ciddi
şekilde araştırılması için Dink Ailesi ve avukatlarının yürüttüğü
girişimleri desteklediğini açıkladı. 1 Nisan'da RSF, Hrant Dink
Ailesi'nin ilettiği taleplerin ciddi şekilde soruşturulması gerektiğini
vurguladı; "Dink Cinayeti'ne karıştıkları gerekçesiyle yargılanan
bazı kişilerin Ergenekon Örgütü ile bağlantıları ciddi şekilde
araştırılmalıdır. Mahkeme bu bağlantıları belirler ve değerlendirirse,
gelecek haftalarda, umudumuz odur ki, bizi tarafsız bir yargılamaya
da taşıyacak olan önemli bir aşamayı geçmiş olacağız"
dedi.
1 Nisan'da, İstanbul Öğrenci Kolektifleri üyesi öğrenciler, Büyükşehir Belediyesi önünde yapacakları eylem için bildiri dağıtırken kendilerini "Dinci" olarak tanıtan bir grubun saldırısına uğradı. Öğrencilerden beşi yaralanırken biri hastaneye kaldırıldı. Öğrenci Kolektifleri, bildiride "AKP'nin tarikatlar ve cemaatler eliyle toplumu gericileştirdiği" diyordu. Türkiye Komünist Partisi (TKP) bir açıklamayla saldırıyı kınadı ve AKP'ye karşı mücadelenin süreceğini söyledi.
26 Haziran'da
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Özgür Radyo genel yayın
koordinatörü Füsun Erdoğan
ve Atılım gazetesi yayın koordinatörü İbrahim Çiçek'in
de aralarında bulunduğu 23 kişiyi Marksist Leninist Komünist Partisi
(MLKP) isimli örgüte üye olmak veya yöneticiliğini yapmak iddiasıyla
yargılamaya devam etti. 8 Eylül 2006'da çeşitli illerde yürütülen
"Gaye" adlı operasyon sonucu tutuklanan ve 40 yıldan ağırlaştırılmış
müebbet hapse kadar ağır cezalar istenen 23 kişinin duruşması,
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün delil olarak sunduğu belgelerin
tartışılmasına sahne oldu. Mahkeme, Erkan Salduz
ve Arzu Torun'u tahliye etti. Duruşmada, Aydın'ın Nazilli İlçesi'ne
polisin operasyon yürüttüğü ve Naci Güner üzerine kayıtlı olduğu
ifade edilen evin yer aldığı Ocaklı Köyü muhtarı Ali İhsan Demiralay,
köyde komşuları olan Şükrü Tanrıverdi, Ufuk Öztürk ve
Mehmet Beşir Çifçi tanık sıfatıyla dinlendi. Tanıklar,
10 yılı aşkın bir süredir köyde ikamet eden ve tarımla uğraşan
Naci Güner'i "Ali Taş" olarak, Fatma Siner'i de eşi "Hanım
Taş" olarak tanıdıklarını; bu kişileri yardımsever bildiklerini
ve şüphelerini çeken herhangi bir olaya rastlamadıklarını söylediler.
Sanıklar arasında Bayram Namaz, Ziya Ulusoy ve örgütün Genel
Sekreteri olmakla suçlanan Naci Güner, Arif Çelebi,
Sultan Ulusoy, Adem Serkan Gündoğdu,
Ali Hıdır Polat, Seyfi Polat, Mehmet Ali Polat ve Erkan
Özdemir de bulunuyor. Müdahil avukatları, müvekkillerinin 2
yıl 10 aydır tutuklu bulunduklarını vurguladıktan sonra operasyonda
tutanak tutan dört polis memurunun duruşmaya çağrıldıkları halde
gelmemelerini, "yargılamayı uzatmaya dönük" ve "maksatlı"
buldular. Mahkeme, görevli polislere bir kez davetiye çıkardı. Yargılamaya
6 Kasım'da devam edilecek.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, 11 Haziran 2009'a kadar 41'i tutuklu 86 sanıklı
birinci Ergenekon İddianamesi kapsamında 100 duruşma gerçekleştirdi.
Mahkeme, 20 Ekim 2008'de görmeye başladığı Ergenekon Davası'nda
Cumhuriyet gazeteci İmtiyaz sahibi İlhan Selçuk, Vedat
Yenerer, Güler Kömürcü, Ulusal Kanal genel yayın yönetmeni
Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi genel yayın yönetmeni Serhat
Bolluk ve Adnan Akfırat
gibi gazeteciler ve yazar Ergün Poyraz'ı
da yargılıyor. İlhan Selçuk, "Ergenekon silahlı terör
örgütü kurma ve yönetme", "Zorla Hükümeti yıkmaya teşebbüs",
"Hükümete karşı silahlı isyana tahrik" ile suçlanıyor
ve iki kez müebbet hapis ve 217 yıldan 500 yıla kadar hapsi isteniyor.
Selçuk, 21 Mart sabahı erken saatlerde gözaltına alınmış, İstanbul
Terörle Mücadele Şubesi'ndeki sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak
üzere serbest bırakılmıştı. Yenerer, Kömürcü ve Akfırat, "silahlı
terör örgütü üyeliği"yle 15 yıla kadar hapis; İlsever ve
Bolluk "silahlı terör örgütü üyeliği" ve "hükümete
karşı silahlı isyana tahrik" ile 35 yıla kadar hapsi talep
ediliyor. İddianamede 5 Şubat 2006'da gerçekleşen Rahip Santoro
Cinayeti, 5-10 ve 11 Mayıs 2006'da Cumhuriyet gazetesinin bombalanması,
17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi'ne yönelik saldırı
19 Ocak 2007'de Hrant Dink'in katledilmesi gibi bir çok olaya
gönderme yapılıyor. 10 Temmuz 2008'de kaleme alınan 2 bin 455
sayfalık iddianamede genel tespit olarak, "tüm eylemlere bir
bütün olarak bakıldığında; söz konusu eylemlerle, biran evvel
ülkede iç çatışma anarşi terör ve kaos oluşturup askeri müdahale
için gerekli ortamın hazırlanmasının amaçlandığı değerlendirilmektedir"
denildi. "Örgüt kurmak, yönetmek ve hükümete karşı silahlı
isyana tahrik etmek"ten tutuksuz yargılanan Prof. Kemal Alemdaroğlu'nun
avukatı Metin Çetinbaş, Orhan Pamuk
ve Fehmi Koru gibi kişilere karşı suikast konuşmalarıyla ilgili
"Öldürmeyi düşündüğünü söyleyen birini adam öldürmekten
yargılayabilir misiniz? Can güvenliği tedbiri alınır ama bu telefon
geyiklerini suikasta teşebbüs gibi göstermek ya önyargıdır ya
da bilememezliktir" diye savunmuştu. Davanın tutuksuz sanıkları
İlhan Selçuk, Ferit İlsever ve avukat Fuat Turgut ile haklarında
yakalama kararı bulunan iki sanığın ifadelerinin alınması bekleniyor.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, bin 909 sayfalık ikinci Ergenekon iddianamesi
kapsamında 56 sanığı darbecilik suçlamasıyla yargılamaya 20
Temmuz'da başlayacak. 1. Ordu Eski Komutanı Emekli Orgeneral Hurşit
Tolon ve Jandarma Eski Genel Komutanı Emekli Orgeneral
Şener Eruygur "Ergenekon Örgütü yöneticiliğiyle ve darbe
girişimiyle" suçlanıyor. Savcılar Tolon ve Eruygur için 1.047'şer
yıl ağır hapis, 14 kez de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
istiyor. Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay,
Tercüman gazetesi yayın yönetmeni Ufuk Büyükçelebi
ve gazeteciler Tuncay Özkan ile tutuksuz sanık olan Erol
Mütercimler ve Merdan Yanardağ da örgüt üyeliğiyle
yargılanıyor. Büyükçelebi, Aygün, Eruygur, Tolon 1 Temmuz 2008'de
gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı. Aygün tutukluluğa
yapılan itirazla tahliye edilirken, Balbay serbest bırakılmıştı.
Ancak Balbay ikinci kez gözaltına alındığında 6 Mart 2009'da tutuklandı.
Devrimci
Demokrasi gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü
Erdal Güler, 26 Aralık 2007 tarihinde gözaltına alındığından
bu yana Amasya Cezaevi'nde bulunuyor. Hakkında "PKK veya MKP örgütlerinin
propagandası yaptığı" iddiasıyla açılmış 30'un üzerinde
davası bulunan Güler'i İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, toplam
21 ay hapse mahkum etmişti. Güler hakkında verilmiş toplam 60 bin
TL de para cezası da bulunuyor. Güler'in avukatı Ümit Hambayat,
İstanbul'daki duruşmaları için Amasya'dan her defasında araçla
nakledilen Güler'in yakındaki bir cezaevine nakledilmesi için girişimde
bulunduklarını ancak yanıt alamadıklarını ifade etti. Avukatı,
Güler'in 11 Aralık 2009 tarihinde tahliye edilmesini umuyor ancak
kesinleşen davaları bu hükümlülük süresini uzatabilir.
Erzurum 2.
Ağır Ceza Mahkemesi, Eğitim-Sen Sivas Şubesi'nde “Ortak
Düşman Amerika’dır” başlıklı bir karikatür sergisi düzenledikten
sonra tutuklanan Gençlik Federasyonu'ndan İlker Ekiz, İbrahim
Karataş, Mustafa Doğan ve
Elbil Çınar'ı 18 Ağustos'ta yargılamaya başlayacak. Mahkeme,
“Karikatür sergisini açmak”, “Tavır dergisi okumak” ve “Gençlik
Federasyonu üyesi olmak” ile suçlanan ve bu nedenle Sivas E Tipi
cezaevinde bulunan beş kişi, "örgüt üyeliği", "örgüt
propagandası yamak" ve Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na
muhalefet etmek" ile yargılanacaklar. ÇHD İstanbul Şubesi üyesi
ve avukat Taylan Tanay, tutuklamaların üniversitede gerçekleşen
saldırı ve buna demokratik kitle örgütlerinin gösterdikleri tepkilerden
sonra geldiğini savundu.
Cihan Haber
Ajansı (CİHAN), bir grup öğrencinin Boğaziçi Köprüsü'nde
zincirli eylem yapacağını öğrenen ekiplerinin 11 Haziran'da polislerin
saldırı ve hakaretlerine uğradığını bildirdi. Ajans, kameraman
Muharrem Özder ve muhabir Uğur Öztürk'ü tartaklayan
biri komiser yaklaşık 10 polis memurunun ağza alınmayacak küfürler
savurduğunu iddia etti. İddiaya göre polis, habercilerin kamera ve
teçhizatına el koymakla kalmadı; uzun süre Özder'in kolunu bükerek
kelepçe takmaya çalıştı. Gazetecilerin tepki göstermeleri üzerine
kelepçeden vazgeçen polisler, bu kez habercileri polis otosuna bindirerek
Köprü Koruma Şube Müdürlüğü'ne götürdü; iki saat burada tuttuktan
sonra serbest bıraktı. Ancak görevliler, polislerin küfürlerinin
de yer aldığı kayıtları gazetecilere iade etmedi. Muhabir Öztürk,
kasetlerde polislerin ağır küfürlerinin kayıtlı olduğunu söyledi.
Gazeteciler, Köprü Koruma Şube Müdürü Bülent Kurt'un,
söz verdiği halde kasetleri iade etmediğini belirtti. Ajans, İçişleri
Bakanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nü sessiz kalmakla
suçladı. Polis telsizinden eylem anonsu duymaları üzerine harekete
geçtiklerini belirten Öztürk, "Olay yerine gelen ikinci ekibin
kamerasına da el konulmuş. Arkadaşımız Ersan San'ın da kasetinin
olmadığını gördük. Kurt, arkadaşları adına özür dilediğini
söyledi. Kasetlerin bulunacağı sözünü verdi. Ancak iki saat beklememize
rağmen kasetler bize verilmedi" dedi. Olayı öğrenen gazeteciler,
Köprü Koruma Şube Müdürlüğü'ne gelerek meslektaşlarına destek
verdi.
Hakkari'nin
Şemdinli İlçesi'nde 5 Kasım 2005'te sahibi olduğu Umut Kitabevi
bombalanan Seferi Yılmaz, Bursa'daki bir panelde, PKK lideri
Abdullah Öcalan için "Kürt Halk Önderi" dediği için
15 Mayıs'ta tutuklandı. Hakkari E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderilen
Yılmaz, "suçu ve suçluyu övme" suçundan bir yıl hapis
cezasına çarptırılmıştı. Cezasının dokuz ay 20 günlük kısmını
daha önce Van F Tipi Cezaevi'nde çeken Yılmaz, cezasının geri kalan
kısmı olan 79 gününü çekince tahliye olacak.
İstanbul Bostancı'da
üç kişinin ölümüne yol açan "Devrimci Karargah" örgüte
yönelik operasyon sonrası gözaltına alınan Vatan gazetesinin İnternet
sitesi gazetevatan.com'un yayın müdürü Aylin Duruoğlu
30 Nisan'da tutuklanarak Bakırköy Kadın Tutukevi'ne gönderildi.
27 Nisan'da gözaltına alındıktan üç gün sonra İstanbul Nöbetçi
12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklanan Duruoğlu için meslektaşları
Vatan gazetesi önünde destek eylemi yaptı. Tutukluluğunun 15. gününde
"Aylin'imiz Seni Seviyoruz Arkandayız" pankartı açarak
fotoğraf çektiren çalışma arkadaşları ve dostları bu fotoğrafı
Duruoğlu'na moral amaçlı göndereceklerini açıkladılar. Avukatı
Naime Kılıç, müvekkili Duruoğlu'nun, yıllar önce İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde aynı sınıfta okuduğu
Yılmazkaya ile "Türk Hamımı" kitabının yazarı
olması nedeniyle görüştüğü, müvekkilinin örgütle hiçbir bağlantısının
olmadığını, Duruoğlu'nun daha polis sormadan ayrıntılı beyanda
bulunduğunu belirtti. Kılıç, başvurusunda, "Dosyada da hiç
bir delil ve emare yok. Gazetenin yanındaki Astoria adlı alışveriş
merkezinde yenilen yemekte tutulan tutanak dışında bir şey yok.
Müvekkilim mağdur. Yılmazkaya’nın dokunduğu, gördüğü herkes
suçlu ilan edildi. Örgüt suçlaması çok ciddi bir suçlamadır.
Müvekkilim ilerde beraat edecektir. Tutuklu yargılanmasına gerek
yok. Sosyal konumu böyle bir örgütle çalışması için uygun değil.
Bu şahsın kitabı 5N 1K programında da tanıtıldı. Bu kişiyi çok
kişi tanıyor, yazar olarak biliniyor. Son olarak 3 Mart 2009’de
görüşmüştür. Onun dışında herhangi bir görüşmesi olmamıştır"
dedi. Avukat, müvekkilinin tedbir olarak tutuklamasının gereksiz
olduğunu vurgulayarak serbest bırakılmasını talep etti. Ancak mahkeme,
8 Mayıs'ta, “Delil toplanma aşamasında bulunulduğundan, ayrıca
olayın toplumda meydana getirdiği büyük sarsıntı ve infial de
nazara alınarak tahliye talebinin reddine" karar verdi. ÇGD başkanı
Ahmet Abakay, "En büyük dileğimiz arkadaşımızın özgürlüğüne
kavuşmasıdır. Bu tür karamboller zaman zaman yaşanıyor ve sonunda
olan tutuklanan ve işinden olan arkadaşlarımıza oluyor. Suçsuz
çıksa bile onun rüzgarı, gazetecinin işini kaybetmesi veya mesleğinden
uzaklaşması riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Gazeteci aylar
sonra özgür bırakılsa ve beraat etse de onarılmaz izler bırakan
o tür tehlikeler şimdiden önlenmeli" dedi. RSF, Duruoğlu'nun
derhal serbest bırakılması ve gazetecinin tutuksuz yargılanmasını
istedi. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbul Şubesi, aynı
operasyondan tutuklanan üyeleri Abdülselam Sultan ve Mehmet
Yeşiltepe'nin serbest bırakılmalarını istedi. Şube başkanı
Erhan Karaçay, "Aylardır teknik takip altında tutuldukları
açıklanan üyelerimizin suçlu ilan edilerek gözaltına alınmaları,
tutukluluk hallerinin kendilerinin yaratmadığı 'infial' nedeniyle
devam ettirilmesinin, toplumun vicdanını zedelediğini düşünüyoruz"
dedi. Devrimci Hareket dergisi de, çalışanları Mehmet Yeşiltepe'nin
örgütle ilişkilendirilmesini "komplo" olarak nitelendirdi.
Diyarbakır
Gün TV Genel Yayın Koordinatörü Ahmet Birsin,
PKK örgütüne yönelik olduğu ifade edilen ve birçok kentte yürütülen
operasyonlar sonucu 14 Nisan'da gözaltına alınarak tutuklandı. Diyarbakır
Başsavcılığı, operasyonun "PKK üyesi sekiz kişilik 'Türkiye
koordinasyon Birimi"ne yönelik olarak, bir yıldır "teknik
takip, telefonların dinlenmesi ve banka hesap hareketliliği"nden
hareketle yapıldığını duyurdu. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
arama-el koyma kararı vermesinden sonra polis, Gün TV bürosuna gelerek
arama yaptı. Diyarbakır dışında, İstanbul, Ankara, Batman, Mardin,
Adana, Elazığ, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi kentlerde de operasyon
yürütüldü. Birsin, Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde.
Siirt'te Newroz
Bayramı'nı izlerken önce tartaklanarak gözaltına alınan ardından
da tutuklanan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Abdurrahman
Gök'ün tutukluluğuna yapılan itiraz Nisan başında reddedildi.
Gazeteciyle ilgili henüz yayımlanmış bir iddianame bulunmuyor.
Bilal Aşkara, Resul Yıldız, Cihan Obuz,
Teyfik Yılmaz, Ahmet Tiryaki,
Ziyarettin Akın ve Yakup Akça isimli kişilerle birlikte gözaltına
alınan, 25 Mart'ta Siirt Cumhuriyet Savcılığı'na, ardından da
tutuklama talebiyle Siirt Sulh Ceza Mahkemesi'ne sevk edilen Gök, "PKK
örgütü propagandası" iddiasıyla tutuklanarak Siirt E Tipi
Kapalı Cezaevi'ne gönderilmişti. DİHA muhabiri Celal Kalpak,
"Gök gözaltına alınırken Newroz'un kutlandığı alanın çıkışındaydık.
Polis onu tartaklayarak gözaltına aldı. Ben itiraz edince, bir polis
müdürü 'arkadaşın polislere taş atmış' dedi. Bunun inandırıcı
olmadığını, onun sadece gazetecilik yaptığını, uygulamanın
keyfi olduğunu söyledim" dedi. Kalpak, Gök'ün önce "polise
taş atmak" ile, bu suçlama tutmayınca 'kitleyi yönlendirmekle,
ardından not defterinde pankart, döviz ve sloganlar yazılı olduğu
gerekçesiyle, son olarak da Roj TV'ye bağlandığı gerekçesiyle
"örgüt propagandası" iddiasıyla tutuklandığını ifade
etti. Avukat Servet Özen'in, kötü muamele iddiasında suç duyurusunda
bulunacak. DİHA Ajansı, daha önce de yaptığı açıklamada, ajans
çalışanları Ali Buluş,
Mehmet Karaaslan, Faysal Tunç ve Behdin Tunç'un da "PKK
ile bağlantılı olmak" suçlamasıyla hapiste bulunduğunu açıklamıştı.
Ancak tutuklamaların kesin olarak "gazetecilik faaliyetleri"
ile ilgili olup olmadığı henüz bilinmiyor.
Azadiya
Welat Gazetesi eski Yazı işleri Müdürü Vedat Kurşun,
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan bir davada ifade
vermediği gerekçesiyle 29 Ocak 2009’da İstanbul Atatürk Havalimanı’nda
gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. 30 Ocak'ta tutuklanarak
Diyarbakır D Tipi Cezaevi'ne gönderilen Kurşun, 10 Eylül'de
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak.
Hakkında 20'nin üzerinde dava açılan Kurşun, gazetenin birçok
sayısında yayımlanan haberlerde "PKK örgütünün propagandasını
yaparak yardım ve yataklık etmek" ile suçlanıyor.
Gaziantep 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, haftalık Çoban Ateşi
gazetesinde 8 Kasım 2007 tarihinde yayımlanan Berkant Coşkun'a
ait "Anne beni askere yollama" başlıklı yazıdan yazı
işleri müdürü Yasin Yetişgen'i yargılamaya 1 Ekim'de
devam edecek. Cumhuriyet Savcısı Mahmut Yalçın Arı,
9 Mayıs 2008'deki duruşmada, Yetişgen'in 5816 sayılı Atatürk Aleyhinde
İşlenen Suçlara İlişkin Kanun ve TCK'nın "halkı askerlik
soğutma" fiilini düzenleyen 318. maddesinden cezalandırılmasını
istemişti. Arı, Yazının son paragrafında yer alan "tırmandırılan
savaş rantçılığı teşhir edilmeli ve kirli bir savaşın parçası
olmamak için askerlik yapma konusunda vicdani ret kullanılmalıdır"
ve "Mustafa Kemal'in bizzat dersim katliamı emrini vermesinden
tutun da" şeklindeki sözleri suça gerekçe yapmıştı. Son
duruşmada Yetişgen ek savunma verirken mahkeme, ek savunmamın incelenmesi
ve gazetecinin basın suçlarından oluşan sabıkasına dair dosyasının
incelenmesi için yargılamayı 1 Ekim'e bıraktı. Yetişgen'in, 3
Ağustos 2007'de çıkan "Antep ve Çoban Ateşi"
yazısında "Antep Kuzey Kürdistan'ın bir sanayi kentidir"
ifadesi geçtiği için yargılandığı dava da aynı görülecek.
Hakkında "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla dava
açılan yazının yurtdışında yaşayan yazarı Hurşit Kaşıkkırmaz
hakkında da tutuklama kararı çıkarılmıştı.
İskenderun
2. Asliye Ceza Mahkemesi, Abdullah Öcalan için "sayın"
ifadesinin kullandığı için DTP İskenderun İlçe Başkanı Mahmut
Aydıncı, sözleri haberleştirdiği için de Demokrat
İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz'ı "suç ve
suçluyu övmek"ten yargılıyor. 18 Kasım 2008'de çıkan "İmralı
Cezaevi ve uygulamalarına son verilmesi toplumsal barışa büyük
katkı sunması açısından önemsenmelidir" sözlerinden dolayı
Korkmaz ve Aydıncı, bir daha 18 Eylül'de hakim karşısına
çıkacak. İskenderun Cumhuriyet Savcısı Mustafa Tarsuslu, 24 Aralık
2008'de açtığı davada, Aydıncı ve Korkmaz'ın, TCK'nın 215. maddesi
uyarınca cezalandırılmasını talep etmişti. Korkmaz, TKP'nin bir
panelini izledikten sonra "Kürtlerin Önderi Alındı Faşistlere
Teslim Edildi" başlığıyla haberleştirdiği için de eski TCK'nın
159. maddesi uyarınca da yargılanıyor. "Askeri ve emniyet
kuvvetlerini tahkir ve tezyif" iddiasıyla Korkmaz ve TKP yetkilisi
Necmettin Salaz'ın, üç yıl hapsi isteniyor. Eski belediye başkanının
Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açtığı davada 10 bin TL tazminat istemiyle
yargılanan gazeteci, 21 Ekim'de hakim karşısında olacak.
Başbakan Erdoğan'ı
eski ABD Başkanı George W. Bush'un köpeği şeklinde tasvir
ettiği için bir süre tutuklanan Britanyalı kolaj sanatçısı
Michael Dickinson hakkında Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin
verdiği beraat kararı Yargıtay'ca bozuldu. 23 yıldır Türkiye'de
yaşanan ve bir süre Yeditepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak
da görev yapan Dickinson, Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin verdiği bozma
kararından sonra Türkiye'den ayrıldı. Yargıtay'ın 25 Mayıs'ta
oybirliğiyle verdiği kararında, "İngiliz vatandaşı olup 20
yıldır Türkiye'de yaşayan ve çeşitli eğitim kurumlarıyla üniversitelerde
hocalık yaptığı anlaşılan sanığın, Türk örf ve adetlerinden
uzak olmayan bir yaşantı içinde olduğu ve eylemin ülke kamuoyundaki
etkisini bilebilecek durumda bulunduğu gözetilmeden suça konu kolajın
siyasi eleştiri ve mesaj içerdiği, sanığın suç kastının bulunmadığı
biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle hükümlülüğü yerine beraat
kararı verilmesi yasaya aykırı ve Cumhuriyet savcısının temyiz
nedenleri yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verildi"
deniliyor. Mahkeme, Dickinson'u TCK'nın 125. maddesi uyarınca hapis
istemiyle yargılamış, sonunda beraat ettirmişti. Britanya'dan
Daily Mail gazetesi, Dickinson'un, "Şok oldum önce inanamadım.
Eşyalarımı toplayarak ilk uçağa bindim, İngiltere'ye geldim. 23
sene sonra Türkiye'den ayrıldığım için üzgünüm ama Türk konukseverliğini
cezaevinde tekrar tatmayı arzulamıyorum" sözlerini yansıttı.
Bakırköy
10. Sulh Ceza Mahkemesi, İzmir'de "seçimde Kürtçe propaganda
yaptıkları", iddiasıyla DTP Karabağlar Belediye Başkan adayı
Cemal Coşgun ile Gaziemir Belediye Başkan adayı Şehmuz Seyhan'ı
Siyasi Partiler Yasası'na muhalefet etmekten yargılamaya 31 Temmuz'da
başlayacak. İzmir Sulh Ceza Mahkemesi, 29 Mart Yerel Seçimleri'nden
iki gün önce Kürtçe propaganda çalışması yürüttükleri gerekçesiyle
yargılanan iki DTP'linin talimatla ifadesini alacak. 10 Nisan 2009
tarihinde iddianame düzenleyen İzmir Cumhuriyet Savcısı Zafer Sercan
Yetişer, belgede "Sanık, Anayasa ve yasaların toplumsal ihtiyacı
karşılayacak yasalar olmadığı için Kürtçe konuştuğunu ifade
ederek suçlamayı kabul ettiğini açıkça beyan etmiştir" ifadesine
yer vermişti. Kendi tabanlarına Kürtçe olarak partilerinin hükümet
politikalarına yönelik eleştirilerini dile getirdiklerini ifade eden
Coşgun, Digor Savcısı Ömer Tütüncü'nün benzer bir davada kovuşturmaya
gerek görmediğini de hatırlatarak, "Ben bir Kürdüm, dilimden
dolayı yargılanıyorsam bu kendisi demokratik olarak nitelendiren
bir devlet için bir utançtır. Gerçek demokrasi için devletin kendi
Kürdüyle, Alevisi'yle, işçisi emekçisi ve dindarıyla barışması
zorunludur" dedi.
26 Haziran'da
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayetinde polis ve
jandarma ihmallerinin anlatıldığı "Dink Cinayeti ve
İstihbarat Yalanları" kitabından gazeteci Nedim Şener'i
yargıladığı davada şikayetçi polislerin müdahillik taleplerini
kısmen kabul etti. Şener, "terörle Mücadelede görev almış
kileri hedef gösterdiği, gizli bilgileri temin etmek ve açıkladığı,
yargıyı etkilemeye teşebbüs ettiği" suçlamalarıyla 28 yıla
kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Mahkeme, şikayetçi polisler
Ramazan Akyürek, Muhittin Zenit, Fatih Sarı ve Ali Fuat
Yılmazer'in "hedef gösterme" suçlamasıyla ilgili müdahillik
taleplerini kabul etti. Diğer suçlamalarla ilgiliyse doğrudan zarar
görmedikleri gerekçesiyle talebi reddetti. Şikayetçilerden Muhittin
Zenit'in katıldığı duruşmada konuşan Şener, "Şikayetçilerin
ileride sanık olmak ihtimalleri de var. Başbakanlık Teftiş Kurulu
raporunun ardından görevlendirilen iki mülkiyet müfettişi soruşturma
yürütmekteler ve rapor hazırlayacaklar. Bu şikayetler, ileride sanık
olmamak için, kurumsal değil şahsi kaygılarla yapıldı. "İstihbarat
Yalanları gibi cüretkar bir başlık kullanmaya beni zorladılar.
Cinayetin siyasi boyutları ve amaçları vardı. Suç işlenmeden bu
cinayeti aydınlatmanın yolu yok. Toplumun bilgi alma hakkı ve evrensel
insan haklarının gereğini yaptım" dedi. Şener'in avukatı
Şeyhnaz Yüzer de, "Şikayetçi, hangi terör örgütüyle
mücadele ediyormuş, biz bunu bilemeyiz. İstihbaratçı olması, terörle
mücadelede bulunduğu anlamına gelmez. Görevini yapan hiç kimse
cezalandırılamaz. AİHM içtihatları göz önünde bulundurulmalı"
dedi. Dava 23 Ekim'e ertelendi. Basın Enstitüsü Derneği-IPI
Ulusal Komitesi, Türkiye'de basın üzerindeki baskıların her
geçen gün arttığına işaret etti; "Şener'in 28 yıl hapis
cezası istemiyle yargılanması bunun en çarpıcı örneği"
dedi. 301 değişikliğinin basın özgürlüğünü güvence altına
almaya yeterli olmadığını duyuran Komite, "Tüm itirazlarımıza
rağmen, Türk Ceza Yasası, Basın Yasası ve Terörle Mücadele Yasasında
ifade ve basın özgürlüğünü tehdit eden maddeler olduğu gibi
duruyor" açıklaması yaptı.Örgüt, Dink'in 19 Ocak 2007'de
öldürülmesinde sorumlu tutulan sanık Ogün Samast için bile bu
kadar ağır ceza istenmediğine dikkat çekti. TGC, Şener'in
iki ayrı davadan yargılandığı, bunun endişe verici olduğunu bildirmişti:
"İfade özgürlüğünün sağlanması için öncelikle zihniyetler
değişmeli. Bu her açılan dava ile yeniden ortaya çıkıyor."
CHP lideri Deniz Baykal, "Henüz aydınlatılamamış bir
olayla ilgili görüşlerini ifade eden gazeteci için hapis cezası
istenmesi aykırı bir durum. CHP davayı yakından takip edecektir"
dedi.
Sanatçı
Ferhat Tunç, "Yeniden Özgür Gündem" gazetesine yazdığı
"Bir Devrimci Leyla ve Bir Şarkı" başlıklı yazıda
"Adliyeyi tahkir ve tezyif" ettiği iddiasıyla yargılanıyor.
Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 19 Ocak 2004'te çıkan ve "Derin
Yargı"dan söz eden yazıdan sanatçı ve yurtdışında yaşayan
sorumlu müdürü Mehmet Çolak'ı hapis istemiyle yargılıyor.
Ayrıca Tunç, 22 Temmuz 2006'da Antalya'nın Alanya İlçesi'nde verdiği
bir konserde "Bu ülkede ölen askerler nasıl bu ülkenin evladı
sayılıyorsa, öldürülen her gerilla da bu ülkenin evladıdır"
dediği için de yargılanıyor. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, "örgüt
propagandası yaptığı" iddiasıyla yargılanan davadan beraat
etti ancak duruşma savcısı kararı temyiz edince dosya Yargıtay'a
taşındı. Tunç, konuşmasında "Bu ülkede ölen askerler nasıl
bu ülkenin evladı sayılıyorsa, öldürülen her gerilla da bu ülkenin
evladıdır. Ölen her asker için yüreğim yanıyor, öldürülen
her gerilla için yüreğim kanıyor" demişti.
MAZLUMDER
Van şube başkanı Abdulbasit Bildirici hakkında Yerel Prestij
Haber gazetesine Kürt sorunuyla ilgili verdiği röportajdaki sözleri
nedeniyle açılan dava düştü. Karar 26 Haziran'da öğrenildi. Savcılık
"suçu ve suçluyu övmek"le yargılanmasını istediği Bildirici
hakkında hazırladığı mütalaada, davanın süresi içinde açılmadığı
söyledi ve davanın düşürülmesini istedi. Bildirici'nin röportajı
2 Aralık 2008'de yayınlanmış, davaysa Mart ayında açılmıştı.Basın
Kanunu'nun 26. maddesine göre, "Basılmış eserler yoluyla işlenen
veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının
günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler
yönünden dört ay içinde açılması zorunlu". Yerel gazete,
Kasım ve Aralık 2008’de “…Sorununa Sivil Bakış” başlıklı
bir yazı dizisi yayınlamıştı. Bildirici’nin röportajı 2 Aralık
2008’de yayımlandı. Kürt sorununun 2004-05’ten itibaren nitelik
değiştirdiğini söyleyen Bildirici, PKK şiddetinin yanı sıra halkın
da işin içine girmeye başladığını, devletin de çözüm bulunamazsa
“dağa çıkacak o kadar çok insan olduğunu” anladığını söylemişti.
25 Haziran'da
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, kaleme aldığı Allah'ın Kızları
Romanı'nda "dini değerleri aşağıladığı" ve "halkı
kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" iddiasıyla yargılanan yazar
Nedim Gürsel'i beraat ettirdi. Ali Emre Bukağılı adlı bir kişinin
şikayetiyle tutuksuz sanık olarak yargılanan Şener, romanının
ikinci baskısı nedeniyle yapılan şikayet 26 Mayıs'ta birleştirilmişti.
Mahkeme, "roman bütününde suç kastının bulunmadığı ve
suçun yasal unsurları oluşmadığı" gerekçesiyle beraat kararı
verdi. Mahkeme, şikayetçinin dilekçesinde suçladığı ifadelerin
kitapta yer almadığını belirterek, "Çırılçıplak uzanmış
Allah'ın kızları" ifadesinin ne kitabın 120. sayfasında ne
de başka bölümlerinde yer almadığını, "Allah sevgili kulları"
ifadesi 120. sayfada yer aldığı halde "Allah'ın sevgilileri"
olarak suçlama yöneltildiğini açıkladı. Mahkeme, İstanbul Emniyeti
yazısında kitabın yayımlanmasıyla kamu düzenini bozucu eylemin
resmi kayıtlara yansımadığı, kitabın genelde bir roman havası
içerisinde yazıldığı, Hazret-i Muhammet döneminde yaşanmış
kimi olayların kopyalanmaya çalışıldığı, daha sonraki 1. Dünya
Savaşı sırasında yaşanan olaylara kadar kısmi olayların roman
tarzında anlatılmaya çalışıldığını bildirdi. "Peygamber
Efendimizin pek çok kez haksızlıklara maruz bırakıldığı gerçeği
karşısında hukuksal olarak TCK'nın 216. madde gerekçelerinde dine
salt yüz çevirme, soyut ret veya saygısızlık ifade eden bir davranışta
bulunma veya bu yönde sözler sarf etme suçunun gerçekleşmesi bakımından
yeterli olmadığı, fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde
ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin varolması
gerektiği, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara
dayalı olarak varlığı gereklidir."
24 Haziran'da
Ardahan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, kişilik haklarına hakaret iddiasıyla
yargıladığı Kuzey Doğu Anadolu Gazetesi sorumlu müdürü Fakir
Yılmaz ile Kuzey Doğu Anadolu ve Son Vilayet Gazeteleri Sahibi
Selmi Yılmaz'ın dosyalarını bilirkişiye göndermeyi reddetti.Ardahan
Adliyesi Hakimi Dilek Şen ve yine Ardahan Savcılarından
Emrah Ünal, gazetenin 14 Mayıs 2009 tarihli sayısında "Reddi
hakim mi yapsaydım!" başlığıyla bir yazıda hakaret niteliğinde
ifadeler yer aldığı iddiasıyla iki haberci hakkında 40 bin TL tutarında
tazminat talebiyle dava açmışlardı. www.kuzeyanadolugazetesi.com haber sitesinde de yer verilen şikayet
konusu yazıda Fakir Yılmaz, "neden yargılandığını bilmediğini
söylediği için mahkeme başkanından eşi ve kardeşinin yanında
aşağılayıcı muamele gördüğünü savunuyordu; Şen ile aralarında
geçen diyalogu özetliyordu. 10 Haziran'da başlayan yargılama
3 Temmuz'da sürecek. İki gazeteci, duruşmanın ardından şikayetçileri
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu'na
(HSYK) şikayet ettiklerini açıkladılar. Yazısında Fakir Yılmaz,
"neden yargılandığını bilmediğini" ifade ettiği mahkeme
başkanının yaklaşımını eleştiriyordu; kendini neden yargıladığını
bilmeden yargıladığını savunarak, aralarında geçen diyalogu özetliyordu.
Duruşmaya geç alındığını yazan Yılmaz, iş yoğunluğu nedeniyle
hakimin gergin olduğunu, iddianameden haberi olmadığını söylemesi
üzerine hırsını kendisinden çıkardığını, eşi ve kardeşinin
yanında kendisini küçük düşürdüğünü savunuyordu. Gazeteci,duruşma
salonun girerken "salonun teknolojik donanımı karşısındaki
hayranlığına, hakime hanımın güzelliğine ve savcının saçlarının
dökülmesi"ne ilişkin anlatımlarda bulunuyordu. Gazetecilere
bir başka dava da, Taraf gazetesinde 11 Ocak 2009'da da yayımlanan
"Ardahan'da yetkililer 'Çıldır'mış olmalı" haberi
nedeniyle Çıldır Kaymakamı Önder Çan'ın şikayetiyle açıldı.
Ankara 25.
Asliye Hukuk Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti sanığı
Erhan Tuncel'le yaptığı telefon görüşmesiyle gündeme gelen polis
memuru Muhittin Zenit'in şikayetiyle bianet
sitesini yargılamaya 24 Haziran'da devam etti. Dink öldürülmeden
hemen sonra Tuncel ile yaptığı görüşmede sarf ettiği "Ne
oğlum direkt kafaya sıkmışlar...Tek farklılık. Kaçmayacaktı
ama bu kaçtı" sözleri nedeniyle eleştirilen dönemin Trabzon
Emniyeti istihbarat görevlisi Zenit, bianet'ten 25 bin TL manevi tazminat
talep ediyor. Zenit şikayetini, 30 Eylül 2007 tarihinde "Vurulacak
Şekil Belliydi" başlığıyla
ve 28 Nisan 2008 tarihinde "Dink
Cinayetinde Yeni Kanıt: Muhsin Başkan'la Yasin Konusunda Görüşeceğiz" başlığıyla bianet'te çıkan haberler
nedeniyle yapmıştı. Mahkeme başkanı Hakim Ömer Kızılkaya,
vakfın mali durumunun araştırılarak en son bilançosunun bir suretinin
dosyaya sağlanması için Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'ne yazı
yazılmasına karar vermiş; yayınla ilgili suç duyurusu olup olmadığının
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sorulmasına karar vermişti. Mahkeme,
yayınlardan İPS İletişim Vakfı'nın sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle
"husumet" yönünden davanın reddedilmesi için vakıf avukatlarının
ilettiği başvuruyu reddetmişti. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi,
Zenit'in, NTV'ye açtığı 90 bin YTL'lik tazminat davasını
kısmen kabul ederek 5 bin TL tazminata hükmetti. NTV'nin avukatları,
kararı temyiz ettiler.
19 Haziran'da
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı, Evrim Teorisinin savunucularından
Richard Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" adlı kitabını
Türkçe'ye kazandıran Kuzey Yayınları sahibi Erol Karaaslan
hakkındaki davanın reddedilmesini istedi. Emre Bukağılı
adlı bir kişinin şikayetiyle açılan davadan geçen yıl önce beraat
eden Karaaslan, kitabın Musevilik dinine, Allah'a ve peygamberlere
hakaret ettiğini savunan Sonia Eskinazi'nin şikayetiyle bir
kez daha "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak"
iddiasıyla hapis istemiyle yargılanıyor.Yakışan, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinin din ve vicdan özgürlüğünü
de kapsadığını vurguladıktan sonra, "Bilimin gelişebilmesi
için her konuda eleştirileri ve şüpheci yaklaşımı olması gerektiği
tarafımızca da kabul edildiği, aksi taktirde bütün toplumun dogmaların
esiri olur" dedi. Karaaslan da, "Herhangi bir dine inanmadığını
müteakip defalar kitapta anan yazar (Dawkins), dinleri eleştirmiş,
mantıksız yönlerini ortaya koymuş, iddialarını desteklemek için
bilimsel çalışmalardan yararlanmıştır. İfade ve düşünce özgürlüğü
kapsamında dinlerin ve inançların eleştirilebilmesi bir haktır"
dedi. Eskinazi'nin avukatı Pervin Bıyıklıoğlu'nun mahkeme
başkanı Hakim Hakkı Yalçınkaya ile ilgili yaptığı reddi hakim
başvurusu, savcının da karşı çıkmasıyla reddedildi. Yargılamaya
7 Temmuz'da devam edilecek. Bu arada, kitapla ilgili İstanbul Emniyeti'nden
herhangi bir kamu düzenine bozucu genel bir olayın meydana gelip gelmediğini
sorulacak.
18 Haziran'da
Anayasa Mahkemesi, yıllardır gazetelerin bir aya kadar kapatılmasına
zemin oluşturan Terörle Mücadele Yasası'nda 29 Haziran 2006'da
yapılan değişiklikleri korumaya karar verdi. Bazı hükümleri Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in
iptalini istediği düzenlemeleri esastan görüşen Anayasa Mahkemesi,
"Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak 15 günden bir
aya kadar yayın durdurulmasına" olanak sağlayan düzenlemenin
iptalini reddetti. Buna göre, "Terör örgütünün faaliyeti
çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları
ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandasını içeren
süreli yayınlar hâkim kararı ile; gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak 15 günden
bir aya kadar durdurulabilir. Cumhuriyet savcısı, bu kararını en
geç 24 saat içinde hâkime bildirir. Hâkim 48 saat içinde onaylamazsa,
durdurma kararı hükümsüz sayılır" düzenlemesi yürürlükte
kalacak. Basın ve yayın organlarının sahipleri ve yayın sorumluları
için, terör örgütünün propagandası yapılması hallerinde, "suçun
işlenişine iştirak etmemiş olsalar dahi" bin günden on bin
güne kadar adlî para cezası verilmesine dair düzenleme ise, "yayın
sahipleri" için iptal edildi. Karara göre, yayın sahipleri "terör
örgütü propagandası"ndan sorumlu tutulamayacaklar. Ayrıca,
"Yukarıdaki fıkralarda belirtilen fiillerin basın ve yayın
yoluyla işlenmesi hâlinde, basın ve yayın organlarının suçun
işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları
hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin
gündür" düzenlemesinden "basın organ sahipleri" ifadesi
çıkarıldı. Buna göre, "İsim ve kimlik belirterek veya belirtmeyerek
kime yönelik olduğunun anlaşılmasını sağlayacak surette kişilere
karşı terör örgütleri tarafından suç işleneceğini veya terörle
mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklayanlar
veya yayınlayanlar veya bu yolla kişileri hedef gösterenler bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" düzenlemesinden
medya sahipleri muaf tutulacak. Günlük gazetesi yayın yönetmeni
Filiz Koçali, Anayasa Mahkemesi'nin yargılama yapılmadan dahi
yayın durmaya olanak sağlayan düzenlemeyi iptal etmemesiyle ilgili,
"vahim bir durum" dedi.
17 Haziran'da
Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesi, üniversite harçlarını protesto
ederken "Ampul Tayyip" sloganı attıkları gerekçesiyle
yargılanan Halkevleri ve KESK üyeleri Murat
Şenol, Hüseyin Sevgi, Mehmet Emre Battal,
Taylan Uztürk, İbrahim Koyuncular,
Pınar Koyuncular, Ahmet Keskin
ve Onural Keskin'i beraat ettirdi. Mahkeme atılı "suçun
unsurlarının oluşmadığı" gerekçesiyle tutuksuz sanıkları
akladı. Bu davada beraat eden iki sanığın da aralarında bulunduğu
toplam altı sanık, katıldıkları bir başka eylemde aynı sloganı
attıkları için 11'er ay 20'şer gün hapis cezasına çarptırılmıştı.
Mahkeme verilen bu cezayı daha sonra ertelemişti. 1 Nisan 2008 tarihinde,
Sosyal Güvenlik Reformu'nu eleştirmek için Altıparmak Caddesi'nden
Heykel'e kadar protesto yürüyüşü yapan eylemciler, "Ampul
Tayip" yazılı pankart açıp slogan atmıştı. Polis, sekiz
sanığı gözaltına aldıktan sonra serbest bırakılmıştı. Mart
2008'de üniversite harçlarını protesto eden ve Başbakan için "Ampul
Tayyip" sloganları atan Betül Öztürk, Hasan Özaydın, Berna
Özaslan ile O.K. hakkında Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nde
de 'hakaret' suçundan dava açılmıştı. 4 Mart'ta mahkeme, Battal,
Ahmet Keskin, Betül Öztürk, Hasan Özaydın ve Berna Özaslan'a 11'er
ay 20'şer gün hapis cezası verirken, O.K.'nin dava dosyasını ise
Çocuk Mahkemesi'ne göndermişti. Mahkeme hakimi sanıklara verilen
hapis cezasını daha sonra ertelemişti.
Hukukçu
Erdal Doğan, gazeteci Hrant Dink'in katledildiği 19 Ocak 2007
günü NTV, Habertürk ve STV kanallarında yaptığı açıklamalar
nedeniyle Ergenekon sanığı Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün
açtığı 10 bin YTL'lik tazminat davasından yargılanıyor. Dava
önce müşteki avukatlarının mazeret bildirilmeden katılmadıkları
gerekçesiyle düşen dava, ek girişimle yeniden açılmıştı. Beyoğlu
1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde yargılanan Doğan, müvekkili Dink'in
öldürülmeden önce 301. maddeden yargılandığı davaya Veli Küçük'ün
müdahil olmak istediğini ifade etmişti. Doğan, "Bu davada Veli
Küçük kendi el yazısıyla davaya taraf olmak için dilekçe sundu.
Bu olaydan sonra ise Hrant kendini daha çok tedirgin hissederek, bunu
aile ve yakın çevresine ve tarafıma iletti. Çünkü Veli Küçük
sokaktan geçen herhangi bir kişi değil. Bunu herkes iyi bilir"
demişti. Dava 5 Kasım'da devam edecek.
Eylemlere katılan
çocukların tutuklanıp ağır cezalara mahkum edilmelerini Roj TV
yayınında eleştiren İHD Adana Şube Başkanı Ethem Açıkalın
hakkında "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla dava
açıldığı 17 Haziran'da öğrenildi. Çocukların hukuki durumuyla
ilgili 29 Kasım 2008'de Roj TV'ye bilgi veren ve yargılamalara tepki
gösteren Açıkalın, 27 Ekim'de Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nde
hakim karşısına çıkacak.Adana Valisi İlhan Atış'ın,
"gösterilere katılan çocukların ebeveynlerinin yeşil kartları
iptal edilsin" önerisini eleştirdiği için ve "kirli savaş"tan
söz ettiği için hedef alındığını söyleyen Açıkalın, yakıcı
bir sorunla ilgili düşüncelerini paylaşmaktan başka bir şey yapmadığını,
bugüne kadar Adana'da yedisi tutuklu 84 çocuğun toplam 382 yıl 11
ay hapis cezasına çarptırıldığını ifade etti. Açıkalın, DTP
il binasına yönelik polis baskına tepki gösterdiği için "polise
mukavemet"ten de yargılanıyor.
Sincan 2. Ağır
Ceza Mahkemesi'nin, "Dünya Anadil Günü"nde Türkiye Büyük
Millet Meclisi'ndeki grup toplantısında Kürtçe konuşan DTP yetkilileri
Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş'ın yargılanmasını
istediği 15 Haziran'da öğrenildi. Mahkeme, Türk ve Demirtaş hakkında
Ankara Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik kararını kaldırarak,
DTP'lilere soruşturma açılmasını istedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
soruşturmanın ardından Anayasa'da ve Meclis İçtüzüğü'nde Türkçe'den
başka bir dil kullanmanın suç teşkil etmediği gerekçesiyle takipsizlik
kararı vermişti. Bu kararın alınmasını yaptığı itirazla sağlayan
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Digor Savcısının üç DTP'liyle
ilgili takipsizlik kararını da incelediklerini söyledi.
Kars Digor
Cumhuriyet Savcısı Ömer Tütüncü,
seçim kampanyasında Kürtçe konuştukları için Digor Emniyeti Müdürlüğü'nün
şikayeti üzerine başlattığı soruşturmada DTP Dağpınar Belediye
Başkanı Ayhan Erkmen, Kars İl Başkanı Veli Mükyen
ve partinin Genel Merkez Yöneticisi Cemal Coşğun'la ilgili
takipsizlik kararı verdi. 12 Haziran'da öğrenilen kararı, seçmenlere
Kürtçe seslenince Siyasi Partiler Kanunu uyarınca mahkum edilen ve
bu nedenle AİHM'e başvuran siyasetçi Orhan Miroğlu olumlu karşıladı.
25 Mayıs'ta alınan kararında Tütüncü, "Her ne kadar her iki
kanun içeriğinde Türkçe'den başka dil ve yazı kullanılması yasaklanmış
ise de, 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren TRT Kurumu'nun 6. kanalında,
TRT Şeş adı altında Kürtçe diliyle yayın hayatına başlandığı
gibi medya organlarında da görüldüğü üzere devletin üst düzey
noktasında bulunan yönetici ve bürokratların dahi Kürt ırkına
mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile görüşmeleri sırasında
Kürtçe hitap ettikleri gerçeği karşısında artık bu iki kanunda
'Türkçeden başka dil kullanılması yasaktır' hükmünü taşıyan
maddelerin hükümsüz kaldığı ve uygulama olanağının bulunmadığının
kabulü gerekmekle, şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildi" dedi.
12 Haziran'da
Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 Şubat'ta TBMM Grup toplantısındaki
konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapan DTP lideri Ahmet
Türk, Grup Başkanvekili ve Diyarbakır milletvekili Selahattin
Demirtaş hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın verdiği
takipsizlik kararı kaldırdı. Takipsizlik kararına MHP Grup Başkanvekili
Oktay Vural'ın yaptığı itirazı görüşen Sincan 2. Ağır Ceza
Mahkemesi, Başsavcılığın, konuşmalara ilişkin dosyadaki CD'lerin
çözümlerini yaptırmadığı ve konuşmaların içeriği belirlenmeden
böyle bir karar verildiği gerekçesiyle takipsizlik kararını kaldırdı.
Mahkeme, soruşturma yürütülmesi gerektiğine hükmetti.
Taraf
gazetesinin 28 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan "Büyükanıt
da hedefti" başlıklı manşet haberi nedeniyle Yayın yönetmeni
ve yazar Ahmet Altan Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 12
Haziran'da yargılanmaya başladı.
Altan hakkında, "Gizliliğin ihlali" ve "adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamalarıyla dava açılmıştı.
Çoğu Ergenekon Soruşturma kapsamında olmak üzere, Ahmet Altan,
Yasemin Çongar, Nevzat Çiçek, Mehmet Baransu, Bahar Kılıçgedik,
Başar Arslan, Sibel Hürtaş, Adnan Keskin
ve Adnan Demir hakkında "soruşturmanın gizliliğini ihlal",
"adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ve "yargıyı
yapanı etkilemek" gibi suçlamalarla 80'in üzerinde ceza
davası sürüyor. Avukat Ergin Cinmen, "Henüz bir karar
çıkmadı ancak eğer mahkemeler bu davalarda cezalandırmaya giderse
ve bu hükümler Yargıtay'da onanırsa bu dosyalar AİHM'e gider. Türkiye
yeniden 95'lerin Türkiye'sine döner, bu da Türkiye'nin yeniden insan
haklarını sistemli olarak ihlal eden ülkeler kategorisine girmesi
demektir. Yargıçlar mutlaka AİHM ile ilgili kriterleri gözetmeli.
Aksi taktirde, yargıç kararlarıyla Avrupa Birliği süreci tehlikeye
girer, Türkiye Avrupa Konseyi nezdinden çok zor durumlara düşer"
dedi. Ergenekon Soruşturması'nın başladığı Haziran 2007'den bu
yana aynı suçlamalarla Doğan Grubu'na bağlı medya kuruluşlarına
200'ün üzerinde dava açıldığı biliniyor.
11 Haziran'da
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Kandil Dağı'nda PKK örgütü
yöneticileriyle röportaj yapan hak savunucusu Hakan Tahmaz'dan
sonra yazılara yer veren Birgün gazetesi sorumlu müdürü
İbrahim Çeşmecioğlu'nun savunmasını aldı. Çeşmecioğlu,
suç unsuru olmadığına ve yapılanın bir gazetecilik çalışması
olduğuna kanaat getirerek yazılara yer verdiklerini söyledi; PKK
örgütünün propagandasının yapılmadığı, Kürt Sorunu'nun çözümüne
etkisi olabilecek insanların görüşlerine başvurulduğunu ifade
etti. Mahkeme, gazetenin 9 Ağustos 2008 tarihli sayısında yayımlanan
"Tek Taraflı Ateşkes Sorunu Büyütüyor" başlıklı röportaj
nedeniyle Tahmaz, Birgün gazetesi imtiyaz sahibi Bülent Yılmaz
ve Çeşmecioğlu'nu "PKK örgütü açıklamalarına yer verdikleri"
gerekçesiyle hapisle yargılıyor. Yargılamaya 15 Eylül'de
devam edilecek. Savcının mütalaasını sunmasından sonra sanıklar
esas hakkında savunmalarını yapacaklar.
10 Haziran'da
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Günlük gazetesinin yazarı
Veysi Sarısözen ve imtiyaz sahibi Ziya Çiçekçi'yi "PKK
örgütünün propagandasını yaptıkları" iddiasıyla yargılanmaya
başladı. 6 Şubat 2009'da yayımlanan "Örgüt propagandasını
biz yapmıyoruz halk yapıyor" başlıklı yazısından Sarısözen
ve Çiçekçi'nin, TMY'nin 7/2 maddesi uyarınca 7,5 yıla kadar
hapisleri isteniyor. Mahkeme, Çiçekçi'ye bin gün adli para cezası
karşılığında 20 bin TL'lik ön ödeme cezasının 10 gün içerisinde
yatırılması halinde davanın düşürüleceğini bildirdi. Süre
içerisinde ceza ödenmezse Çiçekçi'nin yargılamasına devam edileceği
uyarısında bulunan mahkeme, 26 Ekim'de görülecek bir dahaki
duruşmada Sarısözen'in ifadesine başvuracak. Bu arada gazetenin
periyodik yayın durumu da araştırılacak.
4 Haziran'da
Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Gaziantep Çoban Ateşi gazetesi
yazı işleri müdürü Yasin Yetişgen'i, q,
w, x harflerinin de geçtiği yazılar nedeniyle yargıladığı davadan
"suçun unsurları oluşmadığı" gerekçesiyle beraat ettirdi.
"Şapka ve Türk harfleri"ne dair TCK'nın 222. maddesi uyarınca
yargılanan Yetişgen, iki aydan altı aya kadar hapis istemiyle yargılanıyordu.
Savcı Mahmut Yalçın, "Yasa, Arap harflerinin kullanılmasını
önlemeye yönelik çıkarıldığı gözönüne alınmalı" dedi.
Gazetenin 17 Ocak 2008 tarihli 40. sayısında Kürt şair Abdula Pêşew,
31 Ocak 2008 tarihli 41. sayısında ise Ahmed Arif'in Kürtçe biyografisi
ve şiiri gerekçe gösterilerek Gaziantep C. Başsavcılığı'nın
talebiyle toplatılmıştı. Gaziantep 2. Sulh Ceza Mahkemesi, iki sayı
için açılan iki davayı birleştirmişti. Yargılamanın üçüncü
duruşmasında ise beraat kararı çıktı.
Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, bu yılki Newroz Bayramı'nda Bağlar
İlçesi'nde yaptığı konuşma nedeniyle DTP lideri Ahmet
Türk'ün dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke
hazırladığı 29 Mayıs'ta gündeme geldi. Başsavcılık, Türk'ün
''terör örgütü propagandası yapıldığı" iddiasıyla düzenlediği
fezleke, TBMM Başkanlığı'na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı'na
gönderildi. 21 Mart 2009'da yaptığı konuşmada PKK örgütünün
cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan'ı Güney Afrika'da ırkçılığa
son veren ve siyahlara özgürlük getirmek için yıllarca hapiste
kalan Nelson Mandela'ya benzeten Türk hakkında Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı inceleme başlatmıştı.
Diyarbakır
4. Ağır Ceza Mahkemesi, Britanya'nın başkenti Londra'daki Suas Üniversitesi'nde
yaptığı konuşmada, "İnsan için beyin ve yürek neyse
Kürt halkı için PKK ve Öcalan o demektir. Kürt halkı
için yeni bir yaşam kurdu öyle ki varlığından utanır hale gelmiş
halka özgürlük ve direniş ruhu kazandırdı" dediği iddiasıyla
Leyla Zana'yı "PKK örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla
yargılıyor. 26 Şubat'ta duruşma savcısı eski DEP'linin cezalandırılmasını
talep etmişti. 24 Mayıs 2008 tarihinde düzenlenen bir seminerinde
yaptığı konuşmadan Zana'nın beş yıl hapsi isteniyor. Yargılamaya
28 Temmuz'da devam edilecek. Suçlamalara yanıt veren Zana, suça
gerekçe gösterilen sözleriyle PKK'nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan'dan
söz edip etmediğini hatırlamadığını, ancak dile getirdiği görüşlerini
düşünce özgürlüğü kapsamında ifade ettiğini kaydederek, hakkında
beraat kararı verilmesini istedi. Zana'nın sözlerinin Roj TV'nin
haber bülteninde yayınlanan ve Emniyet Müdürlüğü'nden gönderilen
çözüm metninin mahkemede okunmasından sonra söz alan duruşma savcısı,
sunduğu esas hakkındaki mütalaasında Zana için mahkumiyet istedi.
Yargılama, Zana'nın avukatlarının, esas hakkında savunmalarını
hazırlamaları için ileri bir tarihe bırakıldı. Milletvekili olarak
TBMM'de yaptığı Kürtçe yemin nedeniyle 1994 yılında tutuklanan,
15 yıl hapse mahkum edilen ve 2004'te de tahliye edilen Zana için
Türkiye'de ve Fransa'da bir kampanya düzenleniyor. Zana hakkında
açılmış 10'u aşkın dava var.
28 Mayıs'ta
Silivri 1. Asliye Ceza Mahkemesi, Hakan Taştan ve Turan Topal'ın
"Protestanlığı yaydıkları" gerekçesiyle yargılandığı
davada soruşturmanın genişletilmesi ve "misyonerliğin adliyelerdeki
yaygınlığına tanıklık etmeleri" için İstanbul ve Beyoğlu
adliyesinden iki çalışanın dinlenmesine karar verdi. Dava, jandarmaya
Silivri'nin Hristiyanlar için "kutsal bir yerleşim haline getirilmek
istendiği, misyonerlerin buradaki okullarda örgütlenmeye çalıştığı;
Türklüğü, askerlik hizmetini ve İslamiyet'i aşağılayıcı konuşmalar
yapıldığı" yönündeki bir ihbar üzerine açılmıştı. Taksim'deki
Türk Protestan Kilisesi üyesi sanıklara yönelik suçlamalar arasında
"misyonerlik faaliyetinde bulunmak, çoğu öğrenci olan müştekilere
ücretsiz İncil, Hıristiyanlık'la ilgili kitap ve CD verilmesi"
de var. Üç yıldır süren davada Taştan ve Topal, "kin ve düşmanlığa
tahrik ettikleri" ve "hukuka aykırı şekilde veri topladıkları"
iddiasıyla yargılanıyorlar. Adalet Bakanlığı, devlet kurumlarını
eleştirdikleri gerekçesiyle iki gencin TCK'nın 301. maddesinden yargılanmalarına
izin vermişti. Mahkeme, operasyonu yapan iki jandarma görevlisini
tanık olarak dinlemek de istiyor.
DİHA muhabirleri
Sertaç Kayar ve Yunus Tosun, Beyoğlu Dolapdere'de, eylem
izlerken gözaltına alındıktan sonra şimdi de eyleme katıldıkları
gerekçesiyle yargılanıyorlar.20 Ekim 2008'de savcılıkça serbest
bırakılan iki muhabirin, "Yasadışı gösteri sırasında yanıcı
madde kullanmak ve kamu malına zarar vermek" iddiasıyla cezalandırılmaları
isteniyor. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada
iki kişi, eylemi izlerken haberci olarak gözaltına alındıklarını
ve haber materyallerine de el konduğunu söylediler. Kayar ve Tosun,
söylediklerinin savunma yerine geçmesini istemediklerini, durumu izah
etmeye çalıştıklarını ifade ederek suçlamaları reddettiler.
Yargılamaya 1 Ekim'de devam edilecek. Polis, Dolapdere'de bir
inşaat bölgesinde iş makinelerine yönelik molotoflu saldırı düzenleyen
grubu izlerken "çevredeki evlerin, pencere ve balkonlardaki vatandaşların
bağırarak işaret etmeleri üzerine, kaçan grubun arkasından ayrılan"
DİHA stajyer muhabiri Tosun ile muhabir Kayar'ı, üzerlerindeki fotoğraf
makinesi, el kamerası ve gaz maskeleriyle birlikte gözaltına aldı.
28 Mayıs'ta
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Maoist Komünist Partisi üyesi olduğunu
ileri sürülen Ökkeş Karaoğlu'nu "örgütü övdüğü"
gerekçesiyle yazar Temel Demirer'i beş ay hapse mahkum etti;
cezayı ertelemedi. Tunceli 7. Munzur Kültür ve Doğa Festivali'nde
konuşma yapan Demirer'in, "Bu salonda en son 30 Nisan 2005 bu
yerde yine ben oturuyordum. Yanımdaki arkadaşımın yerinde Sinan
oturuyordu. Arkadaki üçüncü arkadaşın yerinde Ökkeş oturuyordu.
Ökkeş dedim tanırsınız, 17'lerden, Mercan'da kurşunlanarak, gerçekten
tüylerimi diken diken olmaması mümkün değil. Önce onun anısı
önünde saygıyla eğildiğimi, TCK'nın suç sayması karşısında
bile saygıyla eğildiğimi söylemeyi bir borç bilirim" dediği
iddia ediliyor. Yazarın avukatı Şiar Rişvanoğlu, tam 74
kez "anlaşılamadı" denilen ve hatalarla dolu Emniyetin
çözüm tutanağına itiraz ettiklerini ifade etmişti.
Alınteri dergisi
yazı işleri müdürlüğü yaptığı dönemde hakkında
birçok ceza davası açılan Sakine Yalçın, eski Adalet
Bakanı Hikmet Sami Türk'e için "katil" dediği için Şişli
2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hapisle yargılanıyor. Derginin 1 Şubat
2002 tarihli sayısında "Hücre tipi yaşama hayır" başlıklı
haber nedeniyle Yalçın, 4 Kasım'da bir kez daha hakim karşısına
çıkacak. İlk yargılamada 884 YTL'ye mahkum edilen gazeteci, karar
Yargıtay yolu açık olmak üzere verilmesine karşın, 2006 yılında
pasaport almaya gittiğinde gözaltına alındı. Yalçın'a serbest
bırakılması için para cezası ödettirildi ancak dava sürüyor.
Gazeteci, 16 Temmuz 2003'te yer alan “Darbenin kesintisizliği” başlıklı yazıdaki “köylülerin yüzlerine bok süren ve kadınlara tecavüz eden askerler” ifadesi ve TBMM'ye “ahır” denmesi gerekçeleriyle 159. maddeden Şişli
2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Adalet Bakanlığı'nın 301 değişikliği nedeniyle yargılanmasına izin vermediği Yalçın, eski TCK'nın 159. maddesinden hala sanık
olduğunu,
son olarak para cezasına mahkum edildiğini ve cezasının da tekrar suç işleyebileceği kanaatiyle ertelenmediğini
ifade etti. Dosyası Yargıtay'da. Yalçın, 14 Ekim 2003'te yayımlanan
“Sınıfa karşı. sınıf” yazısından, "orduya hakaret ettiği"
iddiasıyla bin 620 TL idari para cezasına mahkum edildi. Halen eski
TCK'nın 159. maddesinden yargılandığını açıklayan Yalçın,
kararı temyiz ettiklerini bildirdi.
Diyarbakır'ın
Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş hakkında, PKK
örgüt üyesi Burhan Bahtiyar'ın anma etkinliğinde ifade ettiği,
"Herkesin göz rengi ayrı olabilir, gerilla annesinin ve asker
annelerinin gözyaşları aynıdır. Özgürlük mücadelesinde yaşamını
yitirenlere minnet duyuyoruz" sözlerinden dava açılmıştı.
Demirbaş, "örgüt propagandası yapmak"la suçlanıyor.
27 Mayıs'ta
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın avukatı
olduğu dönemde basında çıkan haberler nedeniyle İstanbul'da yargılanan
DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'ın talimatlı ifadesi
almak için TBMM'ne yazılan müzekkere cevabının beklenmesine karar
verdi.Mahkeme, savcının "Meclisin yanıtı beklensin" talebine
uygun olarak karar aldı. 27 Nisan'da Meclise yazdığı talimat yazısına
yanıt bekleyen mahkeme, Tuğluk'un durumunu 30 Eylül'de bir
daha değerlendirecek.Mahkeme, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
Tuğluk'un, Yargıtay'ın bozma kararından sonra talimatla ifadesinin
alınması için gönderdiği talimatın gereğini yerine getirmek istiyor.
27 Mayıs'ta İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi de, 6 Ağustos'a
kadar ifadeyi beklemeye karar verdi. Avukat Özcan Kılıç,
Abdullah Öcalan'ın avukatı olduğu dönemde müvekkilinin basına
yansıyan haberler nedeniyle yargılanmakta olduğunu, Tuğluk ve Öcalan'ın
diğer avukatları hakkında İstanbul'da görülen onlarca dava bulunduğunu,
bunların bir bölümünün birleştirildiğini söyledi. Kılıç,
Tuğluk'un talimatla ifadesinin alınmaya çalışıldığı ve DTP
milletvekili Ayla Ata Akat ile Kanal D yapımcısı Mehmet
Ali Birand'ın da sanık olarak gözüktüğü İstanbul 9. Ağır
Ceza Mahkemesi'ndeki bir davayı örnek olarak gösterdi. İstanbul
9., 11. ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri'nde görülen ancak 9. Ağır
Cezada birleşen bu dosyada Tuğluk, bir yıl 6 ay hapis ve avukatlıktan
yasaklama cezası almıştı. Ancak Yargıtay bu cezayı bozmuştu.
26 Mayıs'ta
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP lideri Ahmet Türk, DTP
eş başkanı Emine Ayna ve Diyarbakır milletvekili Selahattin
Demirtaş'ın talimatla ifadelerinin alınmasıyla ilgili süreci
29 Eylül'e bıraktı. Mahkeme, TBMM'nin mahkemeye gönderdiği
yanıtın beklenmesine karar verdi. Mahkemenin ifadesini almak istediği
milletvekillerinden birisi de Demirtaş. Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesi, 5 Temmuz 2005'te ROJ TV'ye yaptığı açıklamalar nedeniyle
Demirtaş'ı ertelemeli bir yıl üç ay hapse mahkum etmişti.Mahkeme,
bunun dışında, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talebiyle Türk'ün,
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talebiyle de Ayna'nın ifadesini
almak istiyor.Demirtaş, Roj TV'de PKK lideri Abdullah Öcalan'a
yönelik "tecridin gözden geçirilmesinin, hükümet ve ordunun
tecritin kaldırılmasına dönük taleplere duyarlı yaklaşmasının,
asker ve PKK'li cenazelerine son vereceği"ne dair sözleri nedeniyle
yargılanıyor. Mahkumiyet kararını hem Demirtaş hem de savcılığın
temyiz etmesi üzerine dosya Yargıtay'a taşındı.Ancak Yargıtay
9. Ceza Dairesi, 4 Şubat 2008'de kararı bozdu.Yargıtay, TCK'nın
220/8 maddesi yerine TMY'nin "terör örgütü propagandası yapmak"
fiilini düzenleyen 7/2 maddesinden hüküm kurulması gerektiğini
belirtti. Yüksek mahkeme, Demirtaş'ın milletvekili dokunulmazlığından
yararlanamayacağına dair tespitte de bulundu. Şimdi yerel mahkeme,
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nden Demirtaş'ın ek savunmasını
almasını istiyor.
Adana 6. Ağır
Ceza Mahkemesi, “Kürt Halkı Ayakta... Bu Sese Kulak Verin”
başlıklı yazıda “suç ve suçluyu övdüğü" iddiasıyla
İşçi Mücadelesi gazetesi yazı işleri müdürü Şiar Rişvanoğlu'nu
yargılamaya 26 Mayıs'ta devam etti. 29 Mart seçimlerinde Adana Büyükşehir
Belediye başkanlığı için solun ortak adayı Avukat Şiar Rişvanoğlu
hakkında Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Rişvanoğlu,
gazetenin Kasım 2008 tarihli sayısında yer alan yazıdan dolayı
yargılanmaya 30 Nisan'da başlamıştı. Rişvanoğlu “PKK talimatıyla
sokakta eylem yapan çocukları ve ‘terör örgütü lehine, yasa
dışı slogan atmak, kamu görevlilerine ve kamu ve şahıs mallarına
zarar verme’ suçlarını övmekle suçlanıyor. Bu ilk duruşmada
savcı, Rişvanoğlu’nun daha ağır bir ceza gerektiren “örgüt
propagandası yapmak"tan cezalandırılmasını talep etti.
25 Mayıs'ta
Diyarbakır 6. Asliye Ceza Mahkemesi savcısı, Sur Belediyesi'ndeki
hizmetleri Türkçe dışında Kürtçe, Ermenice ve Süryanice verdiği
için Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, belediye başkan
yardımcısı Hüseyin Kaya, Satın alma müdür vekili Resül
Baran ile kültür işleri müdürü Mehmet Ali Altunkaynak'ın
hapsini istedi. Demirbaş ve ona bağlı üç müdürünün, bu hizmetlerde
bulundukları ve belediye kaynaklarını bu faaliyetlere ayırdıkları
gerekçesiyle, TCK'nın 257. maddesi uyarınca "görevi
kötüye kullanarak kamuyu zarara uğratmak" ve 222. maddesi
gereğince de "Şapka ve Türk harflerine aykırı hareket etmek"
iddiasıyla 3 yıl 6 aya kadar hapisleri isteniyor.Demirbaş, "Bizim
ceza alıp almamız Türkiye'nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok
inançlı ve çok dilli olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir"
dedi."Hükümet kendisine hak gördüğünü bize suç görüyor.
Bizi yargılayan mahkeme, ben Kürtçe konuşsaydım bana tercüman
sağlaması gerekecekti. Ben aynı şeyi yapıp, belediye bütçesinden
kaynak aktardığım için suçlanıyorum". Mahkeme 30 Eylül'de
görülecek bir dahaki duruşmada kararını açıklayabilir.
17 Mayıs'ta
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, Taraf gazetesinde birlikte yazılar
kaleme alan başkomiser Emrullah Uslu ile Polis Akademisi öğretim
üyesi Doç. Dr. Önder Aytaç hakkında TCK'nın 301/2.
maddesi uyarınca suç duyurusunda bulunduğu gündeme geldi. İki yazar
polis, paylaştıkları "Apoletika" adlı köşede TSK, emniyet
teşkilatı, yargı ve devlet görevlilerini "küçük düşürücü
ve eleştiri amacını aşan ifadelere yer verdikleri gerekçesiyle
müfettiş incelemesinin ardından şikayet edildi.Müfettiş raporunda
Uslu ve Aytaç'ın 301/2 ve "hakaret" başlıklı 125.
maddeleri uyarınca yargılanmaları isteniyordu. Milli İstihbarat
Teşkilatı (MİT), polis, koruculuk gibi sistemler üzerinde hükümetin
kararlarını incelediklerini belirten Aytaç, "Avrupa Birliği
uyum çalışmalarının yapıldığı bir dönemde, bizim gibi bu tür
konuları inceleyen kişilerin tam tersine takdir edilmesi gerekir.
Böyle bir uygulamanın yapılacağına inanmak istemiyorum" dedi.
Köşenin asıl sahibi kendisinin olduğu, Uslu'nun da bazı konularda
kendisine yardımcı olduğunu kaydeden Aytaç, Sadece dışarıdan
bakarak eleştiri yapmıyoruz. Olayın içine girmeye çalışarak aynı
zamanda çözüm önerileri de ifade etmek için çabalıyoruz. Bu da
gurur duyulacak bir şeydir" şeklinde konuştu.Adalet Bakanı
Sadullah Ergin soruşturma izni verirse, soruşturma süreci başlayacak.
Dava açılmasına da gerek duyulursa Aytaç ve Uslu, iki yıla kadar
hapis istemiyle yargılanmaya başlayacaklar.
Diyarbakır
2. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkçe ve Kürtçe yazılan 2007 ajandası
nedeniyle, eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu ve
avukat Nesip Yıldırım'ı "suçu övmek" iddiasıyla
yargılıyor. 15 Mayıs'ta savunmasını sunan Yıldırım, "Bu
benim meşru hakkım. Anadilim Kürtçe. Bu suçlamanın kendisi insan
haklarına aykırı" dedi. Savcı, avukatlığın kamu hizmeti
olduğunu, baronun da bu ajandayla Türkçe dışında kamu hizmeti
sunarak "devletin dili Türkçe'dir" ilkesini ihlal ettiğini,
ayrıca Türkçe alfabesi dışında harfler kullandığını, dolayısıyla
Tanrıkulu'nun "görevi kötüye kullandığı"nı iddia ediyor.
Yıldırım'sa, bu ajandayla ilgili bir yerel gazetenin hedef gösteren
yayınından sonra verdikleri "baroma ve ajandama sahip çıkıyorum"
dilekçesi nedeniyle, "suçu övmek" suçlamasıyla yargılanıyor.
Dava 2 Ekim'de sürecek.
14 Mayıs'ta
İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi, PKK'nin hapisteki lideri Abdullah
Öcalan için getirilen "Sayın Öcalan" yasağını protesto
eden DTP'li Mehdi Tanrıkulu ve Hasan Özgüneş'i, "suçluyu
övmek"ten yargıladığı davada beraat ettirdi. Tanık olarak
dinlenen iki polis memurundan Hanifi Erdoğan, "Basın açıklamasının
içerğini bildiğimiz için Tanrıkulu'nu ayırdık ancak açıklama
devam etti. Öcalan kelimesi geçince biz şahsı gözaltına aldık"
dedi.Diğer polis Yaşar İnal ise, "Basın açıklaması yapmamaları
için kendilerini uyardık. Sayın Öcalan demek suçsa biz kendimizi
ihbar ediyoruz şeklinde açıklama yapılması üzerine şahsı gözaltına
aldık" dedi. Tutuksuz sanık olarak savunmasını sunan Tanrıkulu
da, "Her vatandaşın hakkı olan basın açıklaması yapmak üzere
toplanmıştık. Gazeteciler de vardı. Yasadışı bir slogan da atmadık.
Basın açıklaması yapınca polisler haksız yere müdahale ettiler.
Bazı arkadaşlar darp ve cebire maruz kaldılar. Suç olamayan bir
şeyden dava açıldı. Beraatimi talep ediyorum" diyerek kendisini
savundu. Cumhuriyet savcısı Muzaffer Pişirici'nin beraat yönünde
sunduğu mütalaasına katılan mahkeme başkanı Fatih Kapan, suçun
yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle Tanrıkulu ve Özgüneş
hakkında beraat kararı verdi.
14 Mayıs'ta
Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, geçen yıl Seyit Rıza'nın
resmi ve "Senin yalanlarınla hilelerinle baş edemedim bu bana
dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun.
Seyit Rıza" yazısı pankartı şehir merkezindeki Kışla Meydanı'na
asan Tunceli Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Özkan Tacar
ve Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Mehmet Gülmez
ve Tunceli Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Kasun hakkında
beraat kararı verdi. Üç yetkili, geçen yıl Munzur Kültür ve Doğa
Festivali öncesinde pankartın asılmasındaki sorumluluğu gerekçe
gösterilerek, TCK'nın 215. maddesi uyarınca ve "suçu ve suçluyu
övme" iddiasıyla yargılanıyorlardı.
14 Mayıs'ta
Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek'in şikayetiyle AKP Adana Milletvekili Dengir
Mir Mehmet Fırat ve Hürriyet
gazetesini 50 bin TL tazminat talebiyle yargılamaya başladı. Mahkeme,
19 Aralık 2008 tarihinde yayımlanan haberde yer alan "şıllık"
kelimesinin sözlük ve argo anlamının Türk Dil Kurumu'ndan sorulmasına
karar verdi. Duruşmada Fırat, avukatı Hayri Haköver aracılığıyla
mahkemeye sunduğu dilekçede, "Bu beyanın kötü anlamda kullanıldığı
nereden bellidir?" diye sordu.Gökçek ise dilekçesinde, "Şıllık
sözcüğü 'hafif meşrep kadın, aşırı boyanmış, yosma' anlamındadır.
TDK Türkçe Sözlüğü'nde 'şıllık aşırı ve bayağı biçimde
süslenmiş boyanmış kadın'a verilen ad olarak tanımlanır. Görüldüğü
üzere, Dengir, sövmüştür, suç işlemiştir" demişti.Hürriyet
gazetesi, "Şıllık" adında Şanlıurfa mutfağında "hamuruna
süt, yumurta, un ve fıstık içi konulup, şerbet ile sunulan Şanlıurfa
yöresine özgü bir yöresel bir tatlı" bulunduğunu yazdı ve
tarifine de yer verdi.
Mayıs ortasında
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Ben Mila'nın yazdığı
"Perinin Sarkacı", Fransız P.V.'nin yayına hazırladığı
"Görgülü ve Bilgi li bir Burjuva Kadınının Mektupları"
ve Guillaume Apollinaire'in "Genç Bir Don Juan'ın Maceraları"
başlıklı kitaplardan üçünde "müstehcenliğe rastlandığı"
iddiasıyla dava açtığı kamoyuna yansıdı. Savcılık, Juan Manuel
de Prada'nın "Kukular Kitabı"na ise dava açılmasına
gerek görmedi. Sel Yayınevi sahibi İrfan Sancı, üç yıla
kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası öngören TCK'nın
226. maddesinden dava açılmadan önce, daha soruşturma sırasında
"ailecek okunamaz" şeklinde rapor veren bilirkişinin tutumunu
eleştirdi: "Biz soruyoruz; edebiyatta 'ailecek birlikte okunur'
diye yeni bir kıstas mı var? Bilirkişi raporu insanın zeka düzeyiyle
alay eder derecede bir yaklaşıma sahip. Kitabın bütününden koparıp
bir paragraf alıyor, alıntıladığının yanına parantez açıp,
'lezbiyen ilişki' diyor. Başka sayfadan başka bir paragrafa, 'ters
ilişki' diyor. Biz de bilirkişiye soruyoruz, nasıl kategorize ediyorsun?"
Bilirkişinin "ailecek okunamaz" raporu ile ilgili eleştirmen
Ömer Türkel, müstehcenliğin görece bir kavram olduğunu ve
dönemden döneme değişebildiğini söyledi; "Bu durum özgürlükleri
hala yasakladığımızı gösteriyor" dedi.
Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu, İsviçre'de verdiği röportajıda "Bu topraklardan
30 bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldürüldü" diyen yazar
Orhan Pamuk'un "kişilik haklarına saldırı" gerekçesiyle
tazminatla yargılanmasında ısrar ettiği 14 Mayıs'ta öğrenildi.
İstanbul Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel
Başkanı Pakize Alp Akbaba, "Ergenekon" soruşturmasından
tutuklanan avukat Kemal Kerinçsiz ve dört kişinin açtığı 36 bin
TL'lik manevi tazminat davasını iki kez reddeden Şişli 3. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nin kararında üçüncü direnip direnmeyeceği merak
ediliyor. Pamuk, TCK'nın 301. maddesinden ve "Türklüğe hakaret"
iddiasıyla açılan dava Adalet Bakanlığı'ndan izin gelmediği için
düşmüştü. Yerel mahkeme, salt Türk milletinin bir ferdi olmaları
nedeniyle davacıların yansıma yoluyla "kişilik haklarına saldırı"dan
tazminata hak kazanamayacaklarına hükmederek, davanın aktif husumet
yönünden reddine karar vermişti.
Adıyaman
Gerger Fırat gazetesi yetkilisi Özgür Boğatekin, babası
Hacı Boğatekin'in hukuka aykırı şekilde cezaevinde tutulduğunu
savunduğu bir haber nedeniyle 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına mahkum
edildi. 13 Mayıs'ta Gerger Asliye Ceza Mahkemesi, babasının kelepçeli
olarak getirildiği duruşmada tutukluluk halinin devamına karar verilmesini
"Tutukluluk Halinin Devamına" başlıklı haberle işleyen
Özgür Boğatekin'a verdiği cezada ne indirim yaptı, ne erteledi
ne de paraya çevirdi. Hacı Boğatekin'in yargılandığı davalarda
tarafsızlıklarını yitirdikleri gerekçesiyle Mahkeme Hakimi Ayşegül
Şimşek'in söz konusu davalarından el çektirildiğini ve dosyalarının
da Kahta Asliye Ceza Mahkemesine aldırıldığını savunan Özgür
Boğatekin, reddi hakim talebinde bulundu. Boğatekin, babasının mahkeme
heyeti hakkında Kahta Sulh Hukuk Mahkemesi'nde birer TL manevi tazminat
talebiyle dava açtığını ve Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda
bu kişiler hakkında ön inceleme başlattığını ifade etti. Ancak
mahkeme, reddi hakim talebini reddetti. 30 Haziran 2008'de çıkan haberdeki,
"Bu karardan sonra pencereden olayı seyreden Pegur yürüyüşlü
Savcı Ovacıklı ve onun emrindeki Kovelhayat polislerin başlarını
eğerek kıs kıs güldükleri görüldü" ifadeleri ceza nedeni
oldu. Adıyaman Adliyesi Zabıt katibi Mustafa Erdil'in "Pegur"
kelimesiyle ilgili verdiği "Pegur, kurt yürüyüşlü, kurtlarla
yürüyüş, kurdun ayak izi, kurdun ardından gibi farklı anlamlar
için söylenmiş bir söz olabilir. Pegur yürüyüşlü kelimesinden
anladığım, bir nevi karşıdaki insanı rencide etmek için söylenmiş
bir söz olabilir. Kurdun arkasında yürüyen, kurt yürüyüşlü,
kurdun ayak izine basan gibi anlamlar kazanabilir. Bu kelimenin hangi
cümlede kullanıldığına bağlıdır. Bu kelimenin nasıl anlaşıldığı
yöreden yöreye değişebilir" şeklindeki "bilirkişi tespiti"iyle
Boğatekin mahkum oldu.
Mayıs başında
Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesi, eski milletvekili Mahmut Alınak'ı,
"Hükümet ve Genelkurmay çocuklarımızı yaşatma görevini
yerine getirmiyorlar" dediği için "kin ve düşmanlığa
tahrik ettiği" gerekçesiyle bir yıl hapse mahkum etti. DTP Kars
İl Başkanı, partililerin 12 Aralık 2006'da Kafkas Üniversitesi
Öğrenci Derneği ile ortaklaşa düzenledikleri basın açıklamasında
""Kürtlerin inkarı tüm şiddetiyle sürüyor, devletin
Kürt Sorunu'nun silahla çözme yöntemi büyük yıkımlara neden
oluyor...Hükümet ve Genelkurmay çocuklarımızı yaşatmakla görevliyken
bu görevlerini yerine getirmemektedirler. Gençlerimizin ölümlerinden
sorumludurlar, cinayet suçlamasıyla yargılanmalıdırlar. Onlar gençlerin
kanı üzerinde siyaset yapıyorlar, ölenler Türk ve Kürt halkının
çocuklarıdırlar...Tüm aydınları, anne ve babaları 'insanım'
diyen herkesi sesini yükseltmeye ve bu kanı durdurmaya çağırıyoruz"
demekle suçlanıyor. Alınak'ın sözleri, Çağdaş Kars Haber gazetesinin
13 Aralık 2006 tarihli sayısında da yer almıştı. Bu durumu protesto
ettiğini açıklayan Alınak, bugüne kadar yaptığı her sivil itaatsizlik
çağrılarının hapisle cezalandırıldığını anımsatarak, "Hükümete
karşı sosyal, siyasal ve ekonomik grev başlatıyorum" dedi.
Dur ihtarına
uymadığını gerekçesiyle Baran Tursun'u öldüren polisin ilk duruşmada
tahliye edilmesine tepki gösterdikleri için Tursun Ailesi'nin üç
üyesini "adil yargılamaya etkilemeye teşebbüs" ve
"kamu görevlisini tehdit iddiasıyla yargılayan Hakim Arif
Atılgan davadan çekildi. 7 Mayıs'ta Karşıyaka 3. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi Atılgan, Tursun’un ölümüne neden olduğu öne
sürülen polis Oral Emre Atar’ın yargılandığı Karşıyaka
1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın ilk duruşmasında üye hakim
olarak görev yaptığını anımsatarak, bu mahkemeye yeni atandığını
ve CMK ile ilgili maddeleri uyarınca davaya bakmasının mümkün olmadığını
açıklayarak davadan çekildi. Dosyanın Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesi bekleniyor. Talep reddedilirse aynı mahkeme Atılgan
ile birlikte yargılamayı sürdürecek. Çekilme kabul edilirse mahkemeye
başka bir hakim atanacak. Tursun Ailesi'nin üç üyesi ve hak savunucularının
TCK'nın 301. maddesinden yargılanmalarına eski Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin izin vermemişti.
7 Mayıs'ta
Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesi, vicdani retçi Mehmet Bal'a
bir basın açıklamasıyla destek verdikleri için tiyatro oyuncusu
Mehmet Atak ve Oğuz Sönmez, Gürşat Özdamar, Serkan
Bayrak isimli savaş karşıtlarını, "halkı askerlikten
soğutmak" iddiasıyla yargılamaya devam etti. Altı ay cezaevinde
yatan Bal’ın tekrar tutuklanarak askeri hapishanede işkence görmesini
protesto eden dört kişi, TCK'nın 318.
maddesinden iki yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Atak, kendisini
suçlayan savcı hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, kendisini
suçlu görmediği için okuduğu metnin bir savunma olarak algılanmaması
gerektiğini ifade etti: "Hakkımda dava açan savcı, ihbarnamede
çekilen video filminde 'slogan attığım ve pankart tuttuğumu' iddia
etmiş. Videonun seyredilmesini talep ediyorum. Kolay karıştırılacak
bir fiziğim yok. İnandığım bir pankartsa tutabilirim ama mevzu
bahis videoda pankart tutan bir görüntüm olamaz çünkü tutmadım.
Slogan atma konusuna gelince, meşrep olarak slogan atmayan, atmamış
bir insanım..." Sönmez de, Bal'ın gördüğü muameleye tepki
gösterdiği ve tüm militarist uygulamalara, anlayış ve kültürlere
karşı olduğunu ifade ettiği ifadesinde, bu anlamda halkın askerlikten
soğutulmasının da iyi bir şey olduğunu düşündüğünü ifade
etti. Özdamar ve Bayrak da basın açıklamasına katılıp slogan
attıklarını, polisin "her zaman yaptığı gibi yalan"
söyleyerek, GBT araştırması yapıyoruz diyerek önce kimliklerini
aldığını daha sonra da gözaltına alındıklarını söylediler.
Avukat Eren Keskin ise, basın açıklaması yapmanın izne tabi
olmadığını, slogan atmanın da yasak olmadığını, esas sorunun
vicdani ret olduğunu, devletin AİHM kararlarına rağmen yasal değişime
direndiğini söyledi. Mahkeme, yargılamaya 8 Temmuz'da devam
edecek.
7 Mayıs'ta
Anayasa Mahkemesi, "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini,
Devletin kurum ve organlarını aşağılama"
başlıklı TCK'nın 301. maddesinden soruşturma ve kovuşturma yürütülmesini
Adalet Bakanı'nın iznine tabi kılınmasını öngören 8 Mayıs 2008
tarihli düzenlemeyi esastan görüşerek, Bakanlık iznini öngören
yasal düzenlemenin iptalini reddetti. Bu durumda yargı bağımsızlığına
Bakanlık eliyle siyasi müdahaleye kapı araladığı yolundaki eleştirilere
karşın, 30 Nisan 2008'de TBMM'de kabul edilen ve 8 Mayıs 2008'de
yürürlüğe giren 301 değişikliği uyarınca soruşturma ve kovuşturma
yürütülmesinde Bakanlık izninin aranmasına devam edilecek. 159.
maddenin uzun yıllar düşünce sahiplerini baskı altında tutmasının
ardından 1 Haziran 2005'ten itibaren yürürlüğe giren 301. madde,
binlerce kişinin üç yıl hapisle yargılanmasına neden oldu. Mart
2008'de eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 2006 yılında
301. maddeden 12'si çocuk toplam bin 533 kişiye 835 dava açıldığını,
2006'da ve 2007'nin ilk üç ayında 14 çocuğun yargılandığını
açıklamıştı. Şahin, 2007'nin ilk üç ayında, toplam bin 189
kişiye 744 dava açıldığını belirtmişti. Şubat 2009'da bir başka
soru önergesini yanıtlayan Şahin, verdiği yanıtta, 2006 ve 2007'de
bu maddeden 742 dava açıldığını, bunlardan bin 42 kişinin yargılandığı
bilgisini vermişti. Bu dönemde 301'den 309 kişi mahkum edildi; bunlardan
altısını yine çocuklar oluşturuyordu. 742 davadan sadece bir tanesi
Diyarbakır'da açılmıştı. Bu davada da 9 kişi yargılandı ancak
ceza almadı.
5 Mayıs'ta
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP'li Sur Belediye Başkanı
Abdullah Demirbaş'ı, Roj TV'ye katılarak PKK örgütünün hapisteki
lideri Abdullah Öcalan'dan "Sayın Öcalan" diye söz
ettiği için 2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum etti. "Terör
örgütü propagandası" yaptığı iddiasıyla TMY'nin 7/2 maddesi
uyarınca suçlu bulunan Demirbaş, kamu haklarının kullanılmasından
da men edildi. MAZLUMDER, DTP'ye yönelik operasyonların ardından
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir,
Batman Belediye başkanı Nejdet Atalay ve Demirbaş'ın mahkum
edilmesini eleştirdi. MAZLUMDER Şube başkan yardımcısı Abdurrahim
Ay, "Yaşanan süreci hak ve özgürlükler açısından son
dönemde edinilen kazanımlardan geriye dönüş olarak nitelendiriyoruz
ve kaygı verici buluyoruz" dedi. Demirbaş, "Ben de Sayın
Öcalan diyorum. Kendimi ihbar ediyorum. Kürt halkına, kültürüne,
dili ve kimliğine saldırılar artıyor ve Sayın Öcalan'ın fikirleri
ve düşünceleri Kürt halkı için çok önemlidir. Sağlık durumu
iyi değil. Özellikle Sayın Öcalan Kürt halkı için zaten çok
önemlidir. Bu önemi de göz önünde bulundurmuyorlar. Bu gün de
yaklaşık 30 bin kişi bu dilekçelerini postaneden gönderdiler. Ben
inanıyorum ki kim eylemle Türkiye'nin kanunlarını, Türkiye'nin
ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarırsa bu sivil bir inisiyatif haktır.
Roj TV Kürt halkının ve Ortadoğu'nun sesidir, halkların bahçesidir
halkların rengidir. Halklarının dilidir" sözleri nedeniyle
yargılanıyordu.
22 Nisan'da
Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi, anayasa değişikliği sonrası
genç kadınların başörtüsüyle üniversiteye alınmamasını
eleştiren gazeteci Naif Karabatak'ın yargılandığı dosyada
görevsizlik kararı verdi.Adıyaman Güne Bakış gazetesinin 28 Şubat
2008 tarihli sayısında yayımlanan "Savcılar Nerede"
başlıklı yazı nedeniyle Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Mustafa Gündüz'ün şikayetiyle hapis istemiyle yargılanan
Naif Karabatak'ın dosyası "basın yoluyla hakaret" iddiasıyla
suçlandığı ve fiilin basın yoluyla işlenmesi ceza artırım öngördüğünden
Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. 10 Mart 2008'de savcılığa
ifade veren Karabatak, yazısında "başörtülü kızların"
okullara alınmasını savunduğunu, Gündüz'ün üslubu üzerine alınmış
olabileceğini ancak bu üslubun kişilere yönelik olmayıp bir anlayışa
yönelik olduğunu söylediğini aktarmıştı.
Taraf gazetesi
sorumlu müdürü Adnan Demir, 17 askerin yaşamını yitirdiği
Aktütün Karakolu'na baskında "askeri ihmal" bulunduğunu
iddia eden yayınlarda "Genelkurmaya ait gizli belgelere yer verdiği"
gerekçesiyle yargılanmaya başladı. 22 Nisan'da İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi, haberler yayımlanana kadar PKK örgütünün Aktütün
Karakolu'na kaç saldırı düzenlendiğinin ve Aktütün Karakolu'nun
halen faaliyet gösterip göstermediğinin Genelkurmay Başkanlığı'ndan
sorulması yönünde Demir'in avukatı Ergin Cinmen'in ilettiği talebi
reddetti. Mahkeme, duruşma savcısına 15 Eylül'e kadar esas
hakkındaki mütalaasını sunması için süre verdi. Demir, Basın
Kanunu'nun 12. maddesinin kendisine haber kaynağını açıklamama
hakkı tanıdığını ifade ederek, "Genelkurmayın bu saldırı
hakkında bilgisi olduğunu haber konusu yapmak basının görevidir.
Basın özgürlüğü insan hakkı özgürlüğüdür" dedi. Genelkurmay
Başkanlığı'nın şikayetiyle, "orduya ait gizli bilgileri açıkladığı"
iddiasıyla Demir hakkında, TCK'nın 329. maddesi uyarınca
ve beş yıl hapis istemiyle dava açılmıştı. İddianamede, 3 Ekim
2008 gecesi yapılan saldırıyla ilgili gazetenin 14, 15, 16, 17, 18,
26 ve 28 Ekim 2008 tarihli sayılarında çıkan haberlerde "gizli"
bilgilere yer verildiğine işaret edilmişti. İddianamede, Genelkurmay
Başkanlığı Askeri Mahkemesi'nin, gazetenin 14 Ekim 2008 tarihli
sayısında yayımlanan "Aktütün'ü İtiraf Edin Demiştik...Biz
Açıklıyoruz" başlıklı haberine ertesi gün yayın yasağı
koyduğu da hatırlatılmıştı.
21 Nisan'da
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanı Osman Baydemir ve DTP İl Başkanı Nejdet
Atalay, PKK örgüt üyelerini "gerilla" olarak nitelendirdikleri
için "örgüt propagandası yapmak" suçlamasıyla hapse
mahkum edildi. Mahkeme, Baydemir ve Atalay'ı 10'ar ay hapisle cezalandırdı;
herhangi bir indirim veya ertelemeye gitmedi. İHD, yapılacak ilk Anayasa
değişikliği paketinde ifade özgürlüğü hakkının tam anlamıyla
güvence altına alınmasını talep etti Avukatları Muharrem Erbey
"gerilla" sözcüğüne propaganda anlamı yüklenemeyeceğini,
bu sözcüğü kullanmanın da suç olarak nitelenemeyeceğini söylerken
Meral Danış Beştaş, "Konuşmanın bütünü ve dile
getirilmek istenen düşünce dikkate alınmadı. 'Bu ülkede artık
polis, asker, gerilla ve siviller ölmesin. Yüreğim acıyor. Artık
kimse ölmesin' sözlerine ceza verildi" dedi.
21 Nisan'da
Gebze 3. Asliye Ceza Mahkemesi, devlet kaynaklı cinsel şiddeti
konu eden kitabını tanıtırken "Kürdistan"dan
söz ettiği için "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla
yargıladığı hukukçu Eren Keskin
hakkında beraat kararı verdi.
Ağustos 2007'de Gebze'deki Bilge Kültür Merkezi'nde kitabını tanıtan
Keskin, ""Hiçbir asker veya polise tecavüzden ceza verecek
yüreklilikte bir hakim tanımıyorum" sözlerinden dolayı TCK'nın
216. maddesi uyarınca ve üç yıl hapis istemiyle yargılanıyordu.
Esas hakkında mütalaasını sunan Cumhuriyet savcısı Orhan Güngör,
eyleminin "fikir tehatisinden ibaret olduğu"nu söylediği
Keskin'in "müsnet suçtan beraatine" karar verilmesini istedi.
Keskin de, düşüncelerini açıklamaktan başka bir şey yapmadığını,
Güneydoğu bölgesinde yaşayan vatandaşların büyük bir çoğunluluğu
Kürt olduğu için o bölgeye coğrafi olarak Kürdistan deyimini kullandığını
söyledi.Keskin, "Yargıçların, savcıların ve adalet görevlilerinin
vatandaşa karşı suç işleyen güvenlik kuvvetlerine karşı baskı
altında olduklarından gerekli cezayı veremediklerini söylemiştim.
Düşüncelerimi şu şekilde açıklamıştım. Düşüncemi ifade
etmek maksadıyla tamamen kendi düşüncelerimi şiddete başvurmadan
açıklama gereğini duydum." dedi.
17 Nisan'da
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in,
kendisine "şıllık" dediğini savunduğu AKP Adana Milletvekili
Dengir Mir Mehmet Fırat ve bu sözleri yansıtan Hürriyet
gazetesine 50 bin TL'lik manevi tazminat davası açtığı öğrenildi.
Gökçek, Fırat'ın sözlerini yayımlayan Hürriyet gazetesini, "Basın
yoluyla kişilik haklarına ağır bir biçimde saldırıda bulunmak"
ile suçluyor. Dilekçede, "şıllık" sözcüğü için,
"hafif meşrep kadın, aşırı boyanmış, yosma" karşılığına
yer verildi. Kemal Kılıçdaroğlu ile Melih Gökçek'in yapacağı
toplantı öncesi gazetecinin sorusu üzerine Fırat'ın, 'Valla Melih
daha şıllıktır, Melih PKK'dan girer genelevden çıkar" demesi
suça gerekçe gösterildi.
"Hayat
Üç Saatlik Sınava Sığmaz" kampanyası için toplanan
imzaları TBMM'ye gönderdikten sonra 20 Mayıs 2008'de de eylem
yapan ve slogan atan Emek Gençliği'nin üç üyesi Şerafettin
Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık "Başbakana
hakaret"ten yargılanıyor. 14 Nisan'da Beyoğlu 1. Sulh Ceza Mahkemesi,
hakim değişikliği ve tutuksuz sanıklardan Kınık'ın ifadesinin
alınması için davaya 7 Temmuz'da devam edecek. Dosyanın gönderildiği
bilirkişi de davaya konu sözlerde suç unsuru bulunmadığına dair
tespitlerde bulunmuştu. "İstanbul'da doğdu, ABD'li oldu, katil
Bush'un oğlu Tayyip Erdoğan" sloganı nedeniyle gözaltına alınan
üç genç, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet
etmekten beraat ettiler; ancak
Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret etmekten yargılanıylar.
Kürt siyasetçi
Mahmut Alınak, Başbakan Erdoğan'a gönderdiği ve kendisini Kürtçe
ifade ettiği mektubunda, "Kars halkını kandırdınız"
dediği için hapisle yargılanıyor. Başbakana hakaret ettiği iddiasıyla
11 ay ve 20 gün hapisle 500 fidan dikerek bakımını yapmaya mahkum
edilen Alınak, Erdoğan'a Kürtçe mektup göndererek eleştirdiği
için 7 Nisan'da Kars 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına
çıktı. Tutuksuz sanık olarak iki yıl hapsi istenen Alınak, savunmasında,
"Mektubumda Başbakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin halkı
kandırdığını, Kars'a sömürge gözüyle bakıldığını yazdım.
Bu sözlerin neresinde hakaret olduğunu anlamış değilim. Öyle ki,
bir eleştiriden dahi söz edilemez. Bu halde bizim ağzımıza mühür
vurup sokakta öyle dolaşmamız gerekecektir. Nasıl bir düşünce
özgürlüğüdür ki, kandırma sözcüğü dahi suç olmaktadır.
Görünen o ki, bizim bu ülkede özgür olduğumuz tek yer hapishanedir"
dedi. Mahkeme, sanığın sabıkasındaki mahkumiyet kararlarının
istenmesine ve yargılamaya 23 Temmuz'da devam edilmesine karar
verdi.
1 Nisan'da
Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi, "halkı askerlikten soğutmak"
iddiasıyla yargıladığı vicdani retçi Mustafa Karayay'ı
beraat ettirdi. Karayay, "Türkiye'de doğmuş bir erkeğin sadece
Türkiye'de dünyaya geldi diye askerlik yapmak gibi bir vatan borcu
olamaz. Bu sadece Türkiye için söz konusu da değil. İnsanlar çıplak,
günahsız, borçsuz ve en önemlisi de silahsız doğar. Hiçbir kurum
ve kuruluşun özgür bir insanın hayatının belli veya belirsiz bir
bölümünün tutsaklık altına almaya hakkı yoktur" sözlerinden
yargılanıyordu. 10 Ekim 2008'de Ankara Kızılay'da vicdani retçi
olduğunu açıklayan ve "Birçok genç, askerlik adı altında
hayatlarının baharında ölüp gitti. Bu insanların hakkını kim
nasıl ödeyebilir'" şeklinde eleştirisini dile getiren Karayay,
üç yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordu. Vicdani retle ilgili
düşüncelerinden gazeteciler Perihan Mağden, Gökhan Gençay,
İbrahim Çeşmecioğlu, Birgül Özbarış, Yıldırım Türker
ve Yasin Yetişgen, Sanatçı Bülent Ersoy ve yazar
Cezmi Ersöz de yargılanmıştı.
1 Nisan'da
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP genel başkan yardımcısıyken
2007 Newroz mitingi sırasında yaptığı konuşmalarda "PKK
örgütü propagandası yaptığı" gerekçesiyle Orhan Miroğlu'nu
iki yıl bir ay hapis cezasına mahkum etti. TMY'nin 7/2 maddesinden
suçlu bulunan Miroğlu'ya, 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi; ceza,
TCK'nın 62. maddesi uyarınca 2 yıl bir aya indirildi. Birkaç dosyanın
birleşmesiyle oluşan davada, Miroğlu'nun 25 Mart 2008'de sarf ettiği
"Sayın Öcalan'ın sağlığıyla oynanamaz. Türkiye'yi çatışmaya
sürükleyebilecek bu iddialar araştırılmalıdır" şeklindeki
sözleri de yargılandı. Mahkemenin paraya çevirmediği ve ertelemediği
ceza Yargıtay'ca onanırsa Miroğlu, hapse girmek zorunda kalacak.
Avukatı Can Kayhan kararı temyiz etti. Miroğlu, mitingde "PKK
bu ülkenin gerçeğidir. Bu sınır ötesi operasyonlarıyla çözülemez.
Türkiye bu gerçekle yüzleşmelidir" şeklinde sözler söylediğini,
Öcalan'ın zehirlendiğine ilişkin iddianın "çatışmaların
önüne geçilmesi" için TTB ve hak örgütlerinin yer aldığı
kuruluşlarca incelenmesini istediğini ve 1982 yılında Diyarbakır
Cezaevi'nde tutukluluk koşullarının protesto etmek için yaşamına
son veren PKK'nin kurucularından Mazlum Doğan'ı "cezaevi arkadaşı"
olarak andığı için cezalandırıldığını ifade etti.
1 Nisan'da
Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi, "Türkiyelilik" kavramını
öneren "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu"
nedeniyle dönemin İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) Başkanı
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu
ve Alt Komisyon Başkanı Prof. Dr. Baskın Oran hakkında açılan
301 dosyasını Adalet Bakanlığı izin vermeyince kapattı. Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin, "Türkiyelilik" kavramını
önerdikleri gerekçesiyle rapor nedeniyle "kin ve düşmanlığa
tahrik" ve "Türklüğü aşağılamak" iddialarıyla
hapisle yargılanan öğretim üyeleri hakkında 301'den yargılanmasına
izin vermemişti. 17 Aralık 2008'de yerel mahkeme, dosyayı yargılamanın
sürdürülmesinin bir şartı olarak izin alınması için Adalet Bakanlığı'na
göndermişti. 10 Mayıs 2007'de mahkeme, 301 yönünden Bakanlık izin
şartı oluşmadığı gerekçesiyle davanın düşürülmesine ve sanıkların
"halkı kin ve düşmanlığı tahrik" suçundan beraatine
karar vermişti. Ancak Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 216 ile ilgili beraat
kararını, suçun maddi ve manevi unsurları ile oluştuğu gerekçesiyle
bozmuştu. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 28 Nisan'daki toplantıda, mahkemenin
beraat kararının onanmasına hükmetmişti.
Emniyet Müdürlüğü'nde
fuhuş, dayak ve hakaret iddialarını 12 Mart 2007'de "AB'ye
Böyle mi Girmeliydik? Görevlerini Kötüye Kullanıyorlar"
yazısıyla gündeme getirdiği için bir süre hapis yatan Afyonkarahisar
Emirdağ gazetesi sorumlu müdürü Mustafa Koyuncu 6 yıla
kadar hapis ve 440 bin TL tazminat istemiyle yargılanıyor. Emirdağ
Asliye Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemesi'nde dinlenen dört tanık
gazetecinin dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte ifade verdiler.
Ceza davasını ele alan mahkeme, 7 Temmuz'da dosyanın bilirkişiye
gönderilip gönderilmeyeceğine karar verecek. Tazminat davasına da
Ekim ayında devam edilecek. Koyuncu, "yayın yoluyla hakaret"
iddiasıyla 13 Mart 2007'de tutuklanmış, tekzip yayımlaması şartıyla
bir hafta sonra tahliye edilmişti.
İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi, Alternatif gazetesi sahibi Cevat Düşün
ve Yayın yönetmeni Ragıp Zarakolu'nu "terör örgütü
propagandası yapmak", "halkı askerlikten soğutmak"
ve "suçu ve suçluyu övmek" iddialarıyla yargılıyor.
Savcı Bilal Bayraktar'ın 23 Eylül 2008 tarihli iddianamede 16 ve
17 Ağustos 2008 tarihli gazete sayılarında, Vicdani Retçi Mehmet
Ali Avcı’nın “Türk Askeri Olmayı Reddediyorum”adlı yazısına
yer verilmesi, “İlk kurşun tartışılmalı” yazısında PKK’den
‘Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden bir örgüt
olarak nitelenmesi ve Öcalan’a ‘Kürt halk önderi’ denilmesi,
15 Ağustos’un Güneydoğu’da kutlanışına ilişkin, "Her
yerde havai fişekli kutlama" haberine yer verilmesi, DTP’li
bir milletvekilinin Ağrı'da yaptığı konuşmaya ilişkin "Siyasi
çözüm sağlanamazsa Kürtler yüzünü dağa döner" başlıklı
haberin yayımlanması suçlamaya konu edildi.
Kadıköy 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Ergenekon Operasyonu kapsamında 21 Mart 2008
sabahı İşçi Partisi Genel Merkezi'nde yapılan aramada Yargıtay'a
ait kroki bulunduğu haberini yazdığı için Taraf
gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu'yu, "iftira" (TCK
267), "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" (TCK 288)
ve "gizliliğin ihlali" (TCK 285) iddiasıyla yargılamaya
devam etti. Gazeteci, haberinde, İP Genel Merkezi'nde yapılan aramada
bulunan CD'lerin birinde Yargıtay'ın ayrıntılı krokisinin çıktığı,
AKP'nin kapatılmasıyla ilgili iddianamenin Abdullah Gül'le ilgili
kısmının YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nca İP'e önceden
verdiği iddiasını gündeme getirmişti. Gazeteci, 24 Mart 2008 tarihinde
"İP'de Kuşkulu Yargıtay Krokisi" ve "Yargıtay'ı
Vuracaklardı" başlıklarıyla çıkan haber nedeniyle 27
Mart 2008'de gözaltına alınmış, ardından serbest bırakılmıştı.
Arıkanoğlu'na son dönemde aynı nitelikte ikinci bir dava açıldı.
Batman Ağır
Ceza Mahkemesi, Kozluk İlçesi'nde güvenlik kuvvetlerinin bir araca
ateş açarak içlerinde 11 yaşındaki Mizgin Özbek'in ölümüne
yol açan olayla ilgili yayınlardan altı haberciyi yargılamaya devam
ediyor. Mahkeme, "Askeri kuvvetleri aşağılama" iddiasıyla
ve 301. madde uyarınca yargıladığı Batman Postası, Batman Barış
ve Batman Vizyon gazetelerinin sahibi Mustafa Kemal Çelik,
Vizyon gazetesi sorumlu müdürü Aytekin Dal,
Barış gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Sadık Aksoy ve Çağdaş
gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Reşat Yiğiz,
Batman Petrol gazetesinden Nedim Arslan ve Mustafa
Seven ile dosyayı Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Gazeteciler,
"adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamasından
beraat etmişlerdi. Düzenledikleri rapor nedeniyle sanık olan Batman
Barosu Başkanı Sedat Özevin ve MAZLUMDER Şube Başkanı
Ahmet Sevim de 16 Eylül 2008'de beraat etmişlerdi. Aktivistlerin
301'den yargılanmalarına da Bakanlık izin vermemişti.
Haziran ayında
Adalet Bakanlığı'nın, "Cübbe Sarık" başlıklı
yazıda "Devletin askeri kuvvetlerini yayın yoluyla aşağıladığı"
gerekçesiyle yargılanan Anadolu'da
Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak için yargılama
izni vermediği öğrenildi. Dilipak'ın davası düşmüş oldu. 13
Şubat 2008'de çıkan yazıdan TCK'nın 301. maddesinden yargılanan
Dilipak'la ilgili, 11 Nisan 2008'da hazırlanan iddianamede, cımbızlama
yöntemiyle "Evlerinde görünür bir yere, subay şapkası yerine
yeşil fes üzerine beyaz sarık sarıp koyabilirler. Kızıl Ordu'nun
bir gecede nasıl dağıldığını hatırlayın....Türkiye'de toplum
Türkiye'de toplum brifinglerle, faili meçhullerle, fişlemelerle korkutulmuş
ve baskı altına alınmıştır....Ülkeyi karıştırmak için eylemler,
doğuda JİTEM'le, batıda STK'larla yürütüldü. Vatanseverlerin
yöneticisi, 'Dört bin askeri sivil kıyafetlerle yürüttük. Kimse
fark etmedi" ifadelerine yer verilmişti. Yazar, kapatılan
Türkiye'de Cuma dergisinin 29 Ağustos-3 Eylül 2003
sayısında yayımlanan "Paşalar Laf Dinlemezse"
başlıklı yazıdan beş yılı aşkın bir süredir hapisle yargılanıyor.
3. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde yargılanmaya başlayan
Dilipak, Askerî Ceza Kanunu'nun (ACK) 95/4 maddesi uyarınca, "astlık-üstlük
münasebetlerini zedelemek" ile suçlanıyordu. ACK'nın değişmesiyle
dosyası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen oradan da Bakırköy
Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen Dilipak, bu kez yargılanmak için
Bakırköy 2. Asliye Ceza ile 17. Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki
da yetki itilafının çözülmesini bekledi. Sonunda Bakırköy Ağır
Ceza Mahkemesi'nin bakmasında karar kılındı. Dilipak ile birlikte
Mustafa Karahasanoğlu ve üç emekli subay da sanık olarak
yer alıyor. İddianamede, tüm sanıkların, 6 ay ile 3'er yıl arasında
hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, 4 Ekim 2008'de Hakkari Aktütün Karakolu'na
PKK örgütünün düzenlediği saldırıyla ilgili yayınlar nedeniyle
Taraf gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Adnan Demir'i
yargılamaya 21 Nisan'da başladı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fikret
Seçen, Genelkurmay Başkanlığı'nın şikayetiyle ilgili soruşturmasını
tamamlayarak Demir hakkında iddianame düzenledi. Seçen, haberlerde
"orduya ait gizli bilgileri açıkladığı" iddiasıyla Demir'in
TCK'nın 329. maddesi uyarınca 5 yıl hapisle cezalandırılmasını
talep etti. PKK'nin Şemdinli İlçesi'ne bağlı karakola düzenlediği
saldırıda 17 asker ölmüştü. Taraf gazetesi, saldırıda yetkililerin
ihmali olduğunu iddia etmişti. İddianamede, Genelkurmay Başkanlığı
Askeri Mahkemesi'nin, 14 Ekim 2008 tarihli sayıda yayımlanan "Aktütün'ü
İtiraf Edin Demiştik...Biz Açıklıyoruz"haberine yayın
yasağı koyduğu da belirtildi.
Bursa 2. Çocuk
Mahkemesi, Liselilerin ÖSS'yi protesto için 29 Mart 2008'de düzenledikleri
diğer bir eylemde Başbakan Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle
17 yaşındaki O.K.'yi hapisle yargılıyor. Mahkeme, "Ampulsün
sen Tayyip", "Önce dinci sonra liboş eğitimi satan!"
sloganları nedeniyle O.K'yi yargılamaya 31 Temmuz'da devam
edecek.
Deniz Gezmiş,
Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'yı anan bir yazı nedeniyle
"suç ve suçluyu övmek" iddiasıyla hakkında iddianame
düzenlenen haftalık Atılım
gazetesi yazı işleri müdürü Sibel Bulut'u yargılayacak
mahkeme bulunmuyor. En son Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi, "terör
suçu olduğu" iddiasıyla görevsizlik kararı vererek dosyayı
Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmeye karar vermişti. Ancak bu mahkemeden
aylardır haber yok. "İbo Mahir Deniz, zafere kadar izinizdeyiz"
başlıklı yazı nedeniyle açılan dava 3 Kasım 2008'de başlamıştı.
68 hareketinin 40. yılında Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya, yargı tarafından
"suçlu" görülmeye ve TCK'nın 215. maddesi kapsamına sokulmaya
devam ediyor. İddianamede, Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya 68 ve '71
devrimci gençlik yöneticileri olarak "terörist", yaptıkları
eylemler de "terör eylemleri" olarak nitelendiriliyorlar.
Van 2. Asliye
Ceza Mahkemesi, 2007'de yapılan "Zilan Katliamı'nın Tanığı
Konuştu" başlıklı röportajı nedeniyle DİHA Van
muhabirleri Oktay Candemir ve Ercan Öksüz'ü "kin ve
düşmanlığa tahrik" iddiasıyla yargılıyor. Bir daha
16 Temmuz'da hakim karşısına çıkacak olan haberciler, "asılsız
ve hayal mahsulü söylemler kullanarak maksatlı itiraflarda bulunmak
suretiyle halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek" ve
"Türklüğü, cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını aşağılamak"
iddiasıyla yargılanıyorlar. Gazeteciler, Van'ın Erciş İlçesi'nde
yer alan Zilan Deresi'nde 1930 yılında yaşanan katliamın 94 yaşındaki
tanığı Kakil Erdem'ın tanıklığını haberleştirmişti.
Eylül 2007 sonunda basında yer bulan haberde olaylar yaşandığı
sırada 17 yaşında bir genç olan Erdem'in Kündük Köyü'nde oturduğu
ve yaşananların tek tanığı olduğuna da yer verilmişti. Haberde,
söz konusu tanıktan, insanlara işkence yapılmasına yönelik çok
ağır ifadeler aktarılıyordu. Askerlerin 35 yakınını öldürdüğünü
iddia eden Erdem, tanıklığında hamile kadın ve üç akrabasına
yönelik yapıldığı iddia ettiği muameleyi anlatıyordu.
Milas Önder
gazetesi ve yazı işleri müdürü Melih
Kaşkar, "Başbakana basın yoluyla hakaret" iddiasıyla
açılan dava kapsamında Milas 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.
Fıkra yoluyla "şerefsiz" denildiği iddiasıyla hem Başbakan
Erdoğan ve de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şikayetiyle açılıp
birleştirilen davada, Kaşkar'ın iki yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor.
Nisan ayında mahkeme, gazete avukatı Mustafa İlker Gürkan'ün, dosyanın
bilirkişiye gönderilmesi yönünde ilettiği talebini reddetmişti.
Gazetenin yayın yönetmeni Coşkun Efendioğlu, haftada bir Cumartesi
günleri okurlardan gelen fıkralara yer verdikleri hatırlatarak, "Aslında
yayın politikalarımızda bu yok ve buna da dikkat ediyoruz. Dikkatimizden
kaçarak da olsa yayımlanan bir fıkra için dava açılmasına gereken
yoktu. Ancak fıkra tekniği açısından aslında güzel bir fıkra.
Mahkum olmamız durumunda Yargıtay'a, oradan da sonuç alamazsa AİHM'e
gideriz" dedi..
Avukatları,
"Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilere Yönelik Muamele,
1915-1916" isimli kitap nedeniyle Pencere Yayınları yetkilisi
Muzaffer Erdoğdu, tercüman Ahmet Güner
ve kitapta makalesi yayınlanan tarihçi Taner Akçam ile ilgili
tazminat cezasına ilişkin kararı temyiz etti. Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) milletvekili ve emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ'ın
açtığı tazminat davasında Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi, 17
Eylül'deki karar duruşmasında, 20 bin TL tutarında açılan davayı
kısmen kabul ederek 7 bin 500 TL tazminata hükmetmişti. Kitap, İngiliz
hükümetinin, Şubat 1916'da "Ermenistan'da son zamanlarda yaşanan
olaylar" hakkındaki delilleri toplamaları için görevlendirdiği
James Bryce ve Arnold Toynbee'nin yaptıkları araştırmaları içeriyor.
Bu iki kişinin çalışmaları sonucunda hazırlanan ve "The Treatment
of Armenians in the Ottoman Empire" adı verilen rapor, İngiliz
Parlamentosu'nun mavi kitaplar serisinde yayımlandı.
Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi, Asım Yenihaber imzasıyla yayımlanan "Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke" başlıklı köşe yazısından Vakit gazetesini tazminatla yargılamaya 30 Temmuz'da devam edecek. Aralarında dört eski kuvvet komutanının da bulunduğu 312 generalin "hakaret" iddiasıyla açtığı davada, gazete sahibi Nuri Aykon ve haberin sahibi olduğu iddia edilen Mehmet Doğan'dan toplam 624 bin TL manevi tazminat talep ediliyor. Davacılar, suça gerekçe gösterilen yazıyı eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan'ın yazdığını savunuyorlar.
15 Haziran'da
Taraf gazetesi, üç gün önce yayımladığı “İrtica Mücadele
Eylem Planı” belgesine ilişkin Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nce
verilen yayın yasağına itiraz etti. Gazete avukatı Ergin Cinmen,
İstanbul Nöbetçi 9. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yayın yasağının
kaldırılması için dilekçe verdi. Dilekçede, Taraf gazetesinde
karara konu olan yayının, Basın Kanunu'nun 3. maddesinde yer alan
''basın özgürlüğü'', Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ''düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti'' ile 28. maddesindeki ''basın hürriyeti''
çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği ve bu hakların Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nin 10. maddesine göre düzenlendiği belirtildi.
Cinmen, Askeri Mahkemenin bu kararı vermeye yetkisi olmadığını
ve yayın yasağının hukuka aykırı olduğunu düşündüklerini
söyledi.
4 Haziran'da
Siirt Ağır Ceza mahkemesi, Siirt Birlik gazetesi sahibi gazeteci
Diya Yarayan'a saldıranlar olduğu iddia edilen dört tutuklu sanığı
yargılamaya başladı. Yarayan, 17 Şubat gecesi Bahçelievler Mahallesi'ndeki
evinin önünde kar maskeli kişilerin sopalı saldırısına uğrayarak
ağır yaralanmış, başından aldığı yaralar nedeniyle haftalarca
Siirt Devlet Hastanesi'nde tedavi görmüştü. 23 yıllık gazeteci,
duruşmada saldırıyı Siirt Sosyal Hizmetler İl Müdürü Hifzullah
Canpolat'ın azmettirdiğini savundu. Bu kişinin daha önce de
aynı sanıklara benzer suçlar işlettirdiğini ve bu yolla yandaşlarına
kurumundaki yemek ve temizlik ihalelerini verdiğini ileri süren gazeteci,
mahkeme heyetinin "bu müdürle ilgili daha önce haber yaptınız
mı?" sorusuna "evet" yanıtını verdi. Gazeteci, "Dul
kadınlardan telefon numarası isteyen müdür kim?" başlıklı
haberi gazetelerine gelen ihbarları değerlendirerek yaptığını
ifade ederek, "haberde müdürün adını yazmasam da hedefim oydu.
Zaten Siirt'te herkes bu konuyu biliyordu. kendisi fırsatını kolladı
beni dövdürdü" dedi. Davaya 23 Temmuz'da devam edilecek.
İfadelerde masum olduklarını ileri süren tutuklu zanlılar duruşmanın
ardından Siirt Kapalı Cezaevi'ne geri gönderildi.
28 Mayıs'ta
Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesi, 25 Ocak 2007'de gönderdiği e-mail
mesajında, Agos gazetesi çalışanları ve Ermenileri tehdit
ettiği gerekçesiyle Muhammet Karay'ı 3 yıl 3 ay üç gün
hapis cezasına mahkum etti. Karay'ın, Hrant Dink'in öldürülmesinin
ardından gönderdiği mesaj nedeniyle gazete avukatları, gazete eski
imtiyaz sahibi Serkis Seropyan'ın şikayetiyle Şişli Başsavcılığı'na
başvurmuşlardı. Mahkeme, "tehdit içerikli sözleri katılanda
derin bir korku ve endişe yarattığı" gerekçesiyle, TCK'nın
106/2 (b) maddesinden düzenlenen "tehdit" suçundan Karay'ı
cezalandırdı. Mahkeme, Karay'ın "kendisini tanınmayacak bir
hale koyarak imzasız mektupla veya özel işaretlerle tehdit yönelttiğini"
vurguladı. Davacı avukatlar, iki yıl olan alt sınırdan uzaklaşarak
ve ceza ağırlaştırarak verilmesini olumlu karşıladı. Daha önce
de Şişli Mahkemeleri, gazeteye yönelik ölümle tehdit ve ırkçı
söylem içeren mesajlardan Zafer Filiz ve Rıdvan Doğan'ı
cezalandırmıştı.
Vicdani retçi
Mehmet Bal'a işkence yapmak ve Bal'ı yaralamakla suçlanan dört
kişinin yargılandığı davaya avukat Eren Keskin ve İHD İstanbul
Şube Başkanı Gülseren Yoleri'nin tanık olarak dinlenmesiyle
22 Mayıs'ta devam edildi. Hasdal 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde
görülen davada savcı, Keskin'e "işkencenin tanımını"
sordu ve "Bal'a yapılanların küçük bir darp olayı olduğunu"
söyledi. Keskin, "Bal'a Askeri Cezaevinde işkence yapıldığına
dair bilgilerin kendilerine ulaştığını, bunun üzerine bir avukat
arkadaşıyla birlikte 11 Haziran 2008'de cezaevine giderek bir albayla
görüştüğünü" anlattı. Tutuklu sanıklar Necati Polat,
Erhan Öz ve Bekir Uğurlu'yla tutuksuz sanık Mehmet Emin
Karadağ'ın yanı sıra sanık avukatlarının da katılmadığı
dava 6 Temmuz'a ertelendi. "Üzerinde askeri kıyafet bulunan
Bal'ın iki kişinin kollarında yanlarına getirildiğini" belirten
Keskin, "Bal'ın çok bitkin olduğunu ve ayakta duramadığını"
aktardı; "Kendisiyle kısa bir görüşme yaptık. Bir astsubayın
zorla saçlarını kestiğini, koğuşta Necati Polat adlı bir mahkumun
arkadaşlarıyla birlikte kendisini dövdüğünü söyledi" dedi.
30 Nisan'da
Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay'ın örgütlenme
özgürlüğüne vurgu yapan gerekçelerini de katılarak Lambdaistanbul
Derneği'nin kapatılmasını reddetti. Derneğin avukatı Fırat
Söyle, "Kararın Türkiyeli lezbiyen, gey, biseksüel, travesti
ve transseksüellerin (LGBTT) sürdürdüğü mücadelenin sonucu
olduğunu" söyledi.Yargıtay kararındaki "teşvik etme"
ve "özendirme" ifadelerine de itiraz ettiklerini kaydeden
Söyle, açıklanacak resmi kararda bununla ilgili bir tespit bulunmasını
umduklarını ifade etti. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 25 Kasım 2008
tarihinde aldığı ancak dernek avukatlarına 23 Ocak'ta tebliğ ettiği
altı sayfalık kararda, "cinsel kimlik ve yönelim kişilerin
kendi istekleriyle seçtikleri bir olgu olmayıp, doğuştan veya yetiştiriliş
tarzından kaynaklanan ve kişilerin istemeyerek karşı karşıya kaldığı
bir olgudur" demişti.
DTP milletvekili
Hasip Kaplan yaklaşık 70 bin kişinin dinlendiğini söyleyen
Adalet Bakanına bir soru önergesiyle "Bu kararlar yasaya uygun
mu?" diye sordu. Dinleme kararları için kaç mahkeme kararı
verildiğini soran Kaplan "Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı,
sadece partimize yönelik 40 bin dinleme yapıldığını söyledi.
Bu dinlemeler sadece partimize yönelik mi?" diye ekledi.Bakan
Mehmet Ali Şahin, dinleme kararlarının Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı'na (TİB) iletildiğini, dinlemelerin bu kurum aracılığıyla
yapıldığını belirtti. Şahin, 12 bin 841 dinleme kaydının "suç
unsuruna rastlanmadığı için" silindiğini ekledi. TİB başkanı
Fethi Şimşek de Aralık 2008'de Meclis araştırma komisyonuna
verdiği bilgide yargı kararıyla iletilen numaraların sadece kaydını
yaptıklarını belirtmişti.
"Bizden isteyen kurum hangisiyse, MİT, Emniyet veya Jandarmaya
gönderiyoruz. Kaydın dinlenmesi, çözülmesi, imha edilmesi tamamen
bizim dışımızdadır. Eğer bunlarla ilgili bir sızma oluyorsa bizimle
ilgisi yok. Biz olduğu gibi kurumlara veriyoruz. Biz kimleri kayda
aldığımızı da bilmeyiz. Yani verilen numara milletvekiline mi ait,
bakana mı ait biz bunu bilmeyiz. Bize sadece numara gönderilir. Teknik
takip tamamen bizim dışımızda. MİT, Emniyet ve Jandarma özel izinle
teknik takip ve ortam dinlemesi yapıyorlar. Bazı kurumlarda mobil
dinleme cihazları olduğunu da duyuyoruz." Geçen yıl, bir Diyarbakır
mahkemesinin Emniyet, Jandarma ve Milli İstihbarat'a herkesi dinleyebilmelerini
sağlayacak "genel dinleme yetkisi" verdiği ortaya çıkmıştı.
Bunu ortaya çıkaran gazeteciler yargılanmış; daha sonra beraat
etmişlerdi.
İçişleri
Bakanlığı, 1 Mayıs 2008'de gerçekleşen ve yaralanmalarına yol
açan polis şiddeti nedeniyle Cumhuriyet gazetesi muhabirleri Esra
Açıkgöz ve Ali Deniz Uslu'ya 3 bin 500 TL tazminat ödemeye
mahkum oldu. 1 Mayıs 2008'de eylemleri izlerken gazete binası önünde
ve yakınında polislerce darp edilen Açıkgöz bakanlığı 2 bin
500 TL tazminat ödemeye mahkum ederken, görevliler hakkında cezai
işlem yapılması için yaptığı girişimlerden sonuç alamadı.
İstanbul 1. İdare Mahkemesi, saldırılarda kolu kırılan muhabir
Ali Deniz Uslu'ya da bin TL manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Ancak 1 Mayıs 2007'de benzer koşullarda darp edilen gazetenin diğer
muhabiri Alper Turgut, 21 Nisan 2008'de Bakanlığı bin TL tazminata
mahkum ettirdiyse de aradan geçen süre içerisinde kazandığı tazminatı
tahsil edemedi. 2007 eylemlerinde 10'un üzerinde haberci polis şiddetine
uğramıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Turgut dahil
38 kişinin yaptıkları şikayeti, polis şiddetini "yasal zor"
olarak nitelendirerek ve "delil yetersizliğinden" söz ederek
takipsizlikle sonuçlandırmıştı.
23 Mart 2008'de
Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde bir kişinin polis kurşunuyla yaşamını
yitirdiği Newroz kutlamalarını izleyen altı haberci
polisin saldırısı cezasız kaldı.
Kafasından sert bir cisimle darbe alan İhlas Haber Ajansı (İHA)
muhabiri Senar Yıldız Yüksekova devlet Hastanesinde kafa filmi
çekildikten sonra tıbbi kontrol altına alınırken DHA muhabirleri
Hamit Erkut ve Erkan Çobanoğlu,
Anadolu Ajansı (AA) muhabiri Necip Çapraz,
Cihan Haber Ajansı (CHA) muhabiri Şevket Yılmaz, DİHA muhabiri
Sami Yılmaz çevik kuvvet ekiplerince dövülerek göstericilerin
içine sürülmüştü.
21 Nisan'da
Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın,
ATV ile Sabah gazete ve dergi gruplarının bağlı olduğu Turkuvaz
işyerlerinde 13 Şubat'tan bu yana sürdürdüğü grevini desteklediğini
açıkladı; Türkiye'nin "en temel sendikal hakları ihlal eden
tutumunu sürdürmesi"ni eleştirdi. EFJ Başkanı Arne König,
"Türk hükümeti temel hakların korunacağını teyit etmelidir.
Sendika üyesi olmak ve toplu sözleşme hakkına sahip olmak, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nin bir süre önce aldığı kararda açıkça
vurgulandığı üzere temel bir haktır" dedi. Hükümetin grevle
ilgili olarak harekete geçmemesi durumunda, AB ile Türkiye arasında,
müzakere anlaşmasının 19. faslında belirtilen sosyal haklar konusundaki
görüşmelerin engelle karşılaşacağını kaydeden König, ATV-Sabah
grevini, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu temsilcileriyle gündeme
taşıyacaklarını bildirdi.
Türkiye Radyo
ve Televizyonu (TRT), Kürtçe radyo yayınına 1 Nisan'da, "Türkiye'nin
Sesi" radyosunda dil çeşitliliğine dahil edilen Ermenice
radyo yayınına da 2 Nisan'da başladıklarını açıkladı. Sabah
yayına başlayan ve 24 saat kesintisiz dinlenebilecek Radyo 6, FM bandından
yayın yapan vericilerle antene ulaştırılacak. Türkiye'nin Sesi
Radyosu kapsamında başlayan Ermenice yayınlarsa Türkiye saatiyle
sabahları 07.00-07.30, akşamları ise 18.00-18.30 saatleri arasında
gerçekleşiyor. Radyo 6 ve Türkiye'nin Sesi Radyosu'nun yayınları,
TÜRKSAT uydusuyla İnternet üzerinden dinlenebiliyor. TRT'nin Kürtçe
yayın yapan kanalı TRT 6 da 1 Ocak'ta yayına başlamıştı.
Diyarbakır
Asliye Ceza Mahkemesi'nin, Mart 2004 Yerel Seçimleri gecesinde resmi
üniformalı bir polisin oy sandığını değiştirdiği
iddiasını araştıran gazetecilerden dokuzuna yönelik sivil
polis saldırısını akladı. Olaydan dört yıl sonra bir polis memuruna
“kasten yaralama” ve “mala zarar verme” gerekçesiyle dava açılmıştı.
Yargının bu kadar geç harekete geçmesiyle bir sonuç alamayacağını
açıklayan dönemin SKY Türk kanalı bölge temsilcisi Nevzat Bingöl,
"Tek sanık polis de beraat etti. Şikayetçi olarak yer alamama
rağmen duruşmaya davet etmediler. Yediğimiz dayakla kaldık. Olan
kırılan kameralarımıza oldu. Kimvurduya gittik" dedi. 28 Mart
yerel seçimleri gecesinde Show TV muhabiri Şaban Boz,
Söz gazetesi ve Söz TV muhabiri Beşir Arız ve Faysal Karadeniz,
Ahmet Bulut ve Bayram Bulut,
DİHA kameramanı Mehmet Şirin Hatman ve muhabiri Bahire
Karataş ve Gün TV muhabiri Fırat Düzgün saldırısına
uğramış, yaralananlardan Hatman, Boz ve Karataş tedavi altına alınmıştı.
Kameraların kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle gazetecilerin 27 bin
doları bulan zararı karşılanmamıştı. Habercileri hastanede ziyaret
eden dönemin polis müdürü, sorumluların cezalandırılacağı sözü
vermişti. Ancak bu sözler tutulmadı.
1 Şubat'ta
Bizim Kocaeli gazetesine saldıranlar cezasız kaldı. Büroya gelen
yaklaşık 15 kişilik bir grup, "Suadiye'de silahlı çatışma" haberine tepki olarak büro girişindeki
eşyaları dağıttıktan, sandalyeleri fırlattıktan ve camları kırdıktan
sonra işyerinden ayrılan grup gözaltına alındıktan sonra serbest
bırakılmıştı. Gazete yazı işleri müdürü Ahmet Tükenmez,
"Bugüne kadar dava açıldığına ilişkin bir bilgi bize gelmedi.
Üstelik, büromuzu korumak için özel bir güvenlik şirketiyle anlaşmaya
kalkıştığımızda bize bunun önünde yasal engel olduğu bildirildi.
Bizi kim koruyacak?" dedi.
Dünya Bankası'nın
yayımladığı "Dünya Yönetişim Göstergeleri: 1996-2008”
isimli rapora göre Türkiye, 212 ülke içerinde, ifade, örgütlenme
ve basın özgürlüğünün yanı sıra, vatandaşların hükümet
seçimlerine ne derece katılabildiğinin değerlendirildiği kriterde,
122. oldu. 12 yıllık süre içerisinde Türkiye, bu konuda en iyi
performansı 2005 yılında sergilerken, bu tarihten sonra sıralamada
gerilemeye başladı. Rapora göre Madagaskar, Endonezya ve Tanzanya
gibi ülkeler, bu konuda 2008 yılında Türkiye’den daha iyi performans
gösterdi.
İPİ Ulusal
Komitesi başkanı Ferai Tınç
ve ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay, Genelkurmay Başkanı Orgeneral
İlker Başbuğ'un "Medya üzerinden asimetrik bir psikolojik
harekat yapılıyor" sözlerini eleştirdi. Başbuğ, geçtiğimiz
cuma günü düzenlediği toplantıda "kağıt parçası"
diye nitelediği "İrticayla Mücadele Planı"nın yayınlanmasını
"Medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekat yapılıyor"
diye tanımlamıştı. Tınç, "Kimi çevrelerin beklentilerine
cevap vermeyen yayınları amaçlı görmeleri doğaldır ancak doğru
bir yaklaşım değil. Yanlışın sorumluluğu, medya organının kendi
güvenilirliğini sarsar...Bu tamamen medyanın tasarrufundadır. Medyaya
haberler, bazen Genelkurmay, bazen siyaset bazen de farklı kaynaklardan
gelir. Bu haberlerin yayımlanması bir psikolojik savaş olarak nitelendirilemez"
dedi. Abakay da, "Medyayı hedef almasını doğru bulmuyorum.
Bu çok derinlikleri olan siyasal bir tartışmadır. Belgenin kendisi
de ciddi bir tartışmadır. Şimdi mahkeme gerekli kararı verecek,
bunun sonucunu beklemek gerek. Kesinleşmiş bir durum da yok. Ancak
sadece basının üzerine atarak bu işten sonuç çıkaramayız"
açıklaması yaptı.
Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) Medya Özgürlüğü
Temsilcisi Miklos Haraszti, Türkiye yetkililerini, "Dink
Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" başlıklı kitabı nedeniyle
gazeteci Nedim Şener hakkında 28 yıla kadar hapis istemiyle
açılan iki davaya son vermeye çağırdı.İfade özgürlüğünü
kısıtlayan düzenlemelerin acil olarak gözden geçirilmesi çağrısı
da yapan Haraszti, "Şener hakkındaki yargılama, hem AGİT hem
de Avrupa Konseyi'nce eleştirel yayınlara tanınan özgürlük standartlarını
yok sayarak yapılmıştır" dedi. AGİT Medya temsilcisi, Türkiye'de
ifade özgürlüğünün daha fazla kısıtlanmaması için TCK, TMY,
Basın Yasası ve 5651 Sayılı İnternet Suçlarına İlişkin Yasası'nın
günün koşullarına göre değiştirilmesi gerektiğini savundu. "Yetkililer,
Şener'e yönelik suçlamaları düşürerek, Türkiye'de hoşa gitmeyen
haberleri verenleri cezalandırmaya son verebilir ve bunun yerine ifade
özgürlüğü alanında çok ihtiyaç duyulan yasal reformları yapabilirler."
Başbakan Erdoğan'ın
Kars ziyareti öncesinde Kars Belediyesi, belediye önündeki iki kadın
heykelini 14 Haziran'da kaldırdı. AKP Belediye Başkanı Nevzat
Bozkuş, "Belediyenin girişinde iki kadın heykelinin olmasını
uygun bulmadım. Heykelleri başka bir yerde de değerlendirmeyeceğiz"
dedi. 2006 yılında İstanbul'da yaptırılan iki kadın heykeli, belediyenin
girişine konmuştu. Çağdaş Kars Haber gazetesi, heykellerin Bozkuş'un
talimatıyla depoya kaldırıldığını yazdı.Antalya'da çıkan Kemer
Gözcü gazetesi de, Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül'ün, sanatçı
Zafer Sarı'nın 2007'de yaptığı ancak Kemer ilçe merkezindeki Çınarlı
Kavşağı'na monte edildikten sonra depoya kaldırılan Aşk Yağmuru
isimli heykeli Kuğulu Park'taki havuza monte ettirdiğini bildirdi.
Gazete, işlemi, Gül'ün "yerel seçimler öncesi verdiği sözün
yerine getirilmesi" olarak nitelendirdi.
12 Haziran'da
Genelkurmay Askeri Mahkemesi, 12 Haziran 2009 tarihli Taraf Gazetesinde
yer alan "AKP ve GÜLEN'i Bitirme Planı" başlıklı
habere konu iddia edilen belgeyle ilgili haberler milli güvenliği,
kamu düzenini ve kamu güvenliğini ilgilendirdiği, ayrıca Genel
Kurmay Harekat Başkanlığınca hazırlandığı iddia edilen gizli
belgenin sızdırılması ve yayınlanması hususlarında soruşturma
yapıldığı, bu konuya ilişkin haberlerin yargı gücünün otorite
ve tarafsızlığını etkileme ihtimali bulunduğu, ayrıca
CMK'nun 157. maddesinde düzenlenen soruşturmanın gizliliğini ihlal
etme ihtimalinin bulunduğu gerekçeleriyle Anayasanın 28/4 maddesi
ve Basın Kanunun 3/2. maddesi uyarınca "soruşturma tamamlanıncaya
kadar soruşturmayla ilgili belgelerin içeriği hakkında yayın yasağı
getirdi.
9 Haziran'da
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 1 ve 2 Haziran 2009 tarihli nüshalarında
"PKK örgütünün propagandasının yapıldığı" iddiasıyla
Günlük gazetesinin yayınının bir ay süreyle durdurdu. Karar,
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne
taşıdığı TMY'nin 6/son maddesine dayanılarak verildi. 1 Haziran
1009 tarihli sayıda, Diyarbakır Kültür Sanat Festivali'nin kapanış
konseriyle ilgili "Görkemli final" başlıklı haberde kullanılan
ve bir bölümünde PKK lideri Abdullah Öcalan'ın posterinin de yer
aldığı "Bu halk rüyasını gerçekleştirecek" yazılı
olan fotoğraf nedeniyle gazete bir ay süreyle kapatıldı. Mahkeme,
kapatmaya, 2 Haziran 2009'da yayımlanan Hüseyin Ali imzalı
"Operasyonlara Dur Denilmeli" başlıklı köşe yazısı
ve Teoman Deprem'e ait "PeKeKe mi, PeKaKa mı?" başlıklı
yazıları da gerekçe gösterdi. Aralık 2008'de gazeteci Ragıp Zarakolu,
2006 yazından bu yana Kürtçe yayın yapan veya Kürt Sorunu'nu merkez
alan gazetelerden 21'iyle ilgili 46 kapatma kararı verildiğini duyurmuştu.Aralarında
Cevat Düşün, Ragıp Zarakolu, Ziya Çiçekçi ve Veysi
Sarısözen'in de bulunduğu gazetenin bir çok çalışanı hapis
istemiyle halen yargılanıyor. DTP lideri Ahmet Türk, traji-komik
olarak nitelendirdiği kapatma kararıyla ilgili, "Barışın sesini
kesersek, savaşın dili egemen olur. Bundan kesinlikle kaçınılması
gerekir. Ama ne yazık ki, nerede bir barış sesi yükseliyorsa, anında
susturmaya çalışıyorlar" açıklaması yaptı. Gazete yayın
yönetmenleri Ayhan Bilgen ve Filiz Koçali de, kararın politik
yanı bulunduğunu, gazetenin, Cumhurbaşkanı'ndan gazetecisine kadar
her kesim Kürt sorununda çözüm yollarını tartışırken, her medya
kuruluşunda konuyu ele aldığı bir sırada susturulduğunu bildirdiler.
TGC'de yapılan bir basın açıklamasında kararı kınayan gazete
yayın yönetmeni Filiz Koçali "Gazete Kürt sorununun
çözümü için tüm çevrelerin diyalog kurması için attığı adımlar
nedeniyle kapatıldı" dedi; ifade ve basın özgürlüğüne karşı
yapılan bu saldırıyı teşhir edeceklerini duyurdu. DTP Diyarbakır
milletvekili Gülten Kışanak da "TBMM'ye soru önergesi
vererek Terörle Mücadele Yasası'nın Anayasaya aykırı gazete kapatmayı
imkanlı kılan maddesinin iptalini isteyeceğiz" dedi. IPI
Ulusal Komite, kapatma kararına tepki gösterdi; gazetelerin kapatılmasına
ve gazetecilerin hapisle cezalandırılmalarına izin veren yasaların
basın özgürlüğüyle bağdaşmadığına işaret etti; "bu
maddelerin yasalarımızdan çıkartılması gerektiğini sorumlulara
hatırlatırız" dedi.
Türkiye Yayıncılar
Birliği (TYB) bu yıl Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'nü
Allah'ın Kızları Romanı'ndan "dini değerleri aşağıladığı"
ve "halkı kin ve düşmanlığa sevk ettiği" iddiasıyla
yargılanan yazar Nedim Gürsel, yayımladığı kitaplar müstehcen
bulunduğu için yargılanan Sel Yayınları sahibi İrfan Sancı
ve Şanlıurfa'da 54 yıldır kitapçılık yapan Naci İpek'e
verdi.
Düşünce
Suçuna Karşı Girişimi'nin 22-24 Mayıs günlerinde İstanbul Bilgi
Üniversitesi'nde düzenlediği Düşünce
Özgürlüğü için 6. İstanbul Buluşması, düşünceleri nedeniyle
Türkiye'de baskılarla karşılaşanları, Avrupalı ve Karadeniz bölge
ülkelerindeki hak savunucularını bir araya getirdi. Eski milletvekili
Mahmut Alınak, Agos gazetesi eski imtiyaz sahibi Serkis Seropyan,
yazar Temel Demirer, yazar Abdurrahman Dilipak, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Ceren Baykal, vicdani
retçi Doğan Özkan, karikatürist Halil İbrahim Özdabak,
polisin öldürüldüğü oğlu için mücadele veren Mehmet Tursun,
Taraf muhabiri Mehmet Baransu, Lambdaİstanbul Derneği'nden
Bora Bengisu, Mısır Çarşısı davasından müebbet hapsi istenen
Sosyolog kızı Pınar Selek ile ilgili durumu babası ve avukatı
Alp Selek anlattı.
Video paylaşımı
için yararlanılan DailyMotion sitesine Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın 24 Mart'ta aldığı kararla getirilen erişim
yasağı 12 Mayıs itibariyle kaldırıldı. Siteye girmek isteyenler,
"Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir. T.C.Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 24.03.2009 tarih ve 2009/25 sayılı
kararı gereği erişime kapanmıştır" yazısıyla karşılaşıyorlardı.
DailyMotion sitesine, Ağustos 2008'de de gerekçesi ve hangi yargı
kararına dayandığı dahi belirtilmeden hizmete kapatılmıştı.
Çeşitli gerekçelerle erişime kapatılan siteler arasında da geçmişte
Myspace, Wordpress sitelerine de yer alıyordu. Ayrıca, geocities.com sitesi, Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi'nin
4 Şubat 2008'de erişim yasağı kararı aldığından beri erişilmez
durumda. Türkiye'den ve uluslararası alandan ifade özgürlüğü
savunucuları, akademisyenler, hukukçular, gazeteciler ve İnternet
kullanıcıları yasaklara tepki göstermişti. Harun Yahya mahlasını
da kullanan ve yaratılışçılığı savunan Adnan Oktar, evrim
teorisi üzerine çalışan bilim insanı Richard
Dawkins'in, Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim-Sen)
sitelerinin yanı sıra Google'ın e-posta iletişim grubu Google
Groups ve ardından da bir okur yorumu nedeniyle Vatan gazetesinin
internet sitesini
Türkiye'den erişime kapattırmıştı. Mahkemeler bugüne kadar Oktar'ın
yanı sıra çok çeşitli şikayetler üzerine aralarında YouTube,
EkşiSözlük, DailyMotion, blogger.com, geocities.com gibi paylaşım alanlarının
da bulunduğu onlarca siteyi erişime kapattı.
9 Mayıs'ta
İHD İstanbul Şubesi, 2009 Ayşe Nur Zarakolu Düşünce
Özgürlüğü Ödülleri'ni bu yıl Özgür Radyo'nun tutuklu Genel
Yayın Yönetmeni Füsun Erdoğan, eski DEP'li Mahmut Alınak
ve yazar Temel Demirer'e verdi. İHD Şube Başkanı Gülseren
Yoleri, "Düşünce özgürlüğünün en temel insan hakları
arasında yer aldığını" vurguladı, "Ayşe ablanın verdiği
mücadele insanların özgür olması içindi. Bize hep düşünün
eyleme geçin ve geçirin mesajı verdi" dedi.
Mayıs başında,
Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn,
Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'deki demokratikleşme süreci hakkında
düzenlenen oturumda yaptığı konuşmada, Kürt sorunu, Ergenekon
davasında adil yargılama ve ifade özgürlüğü konularını yakın
takibe aldıklarını ve sonbahardaki ilerleme raporuna yansıtacaklarını
söyledi. Rehn, bu konuyu sonbahardaki Türkiye İlerleme Raporu'nda
ayrıntılarıyla işleyeceklerini duyurdu.
İstanbul Cumhuriyet
Savcısı Zekeriya Öz, Ergenekon Soruşturması'yla ilgili
savunma avukatlarını bağlayan "dosyayı inceleme ve belgelerden
örnek alma" yasağını tebliğ ettirdi. Öz, İstanbul 14. Ağır
Ceza Mahkemesi'nin 13 Nisan'da aldığı kararı hatırlatarak dosyanın
müdafi avukatlarca incelenmesinin ve dosyadan örnek alınmasının
soruşturma bilgilerinin kamuoyuna ve basın yayın organlarına ulaşmasına
neden olacağını bildirdi. İlçe Emniyet Müdürlüklerince medya
kuruluşlarına "çok ivedi" tebliğ yapılmasını talep
eden Öz, dosyaya avukatlarının erişiminin "soruşturmanın
gizliliğinin ihlal edileceği, yargı makamlarının etkileyerek soruşturma
amacının tehlikeye düşüreceği ve suç teşkil eden yayınlar yapılmasına
olanak sağlayacağı"nı savundu. İstanbul Valiliği, işleme
dayanak olarak TMY'nin 10/d maddesinde belirtilen "Dosya içeriğini
inceleme ve belgelerden örnek alma hakkının kısıtlanması"na
ilişkin düzenlemeyi gösterdi. Kararın Cumhuriyet Başsavcılıklarına
duyurulmasıyla "Tüm yazılı ve görsel basın-yayın kuruluşlarının
(televizyon, radyo, gazete vs) yetkililerine "ÇOK İVEDİ"
olarak tebliğ edilmesi de istendi. 13 Nisan'da İstanbul 14. Ağır
Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimi Resul Çakır, TMY'nin 10/d maddesi
gereğince İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinin ilettiği talebi
kabul etmişti.
Avrupa Konseyi
genel sekreteri Terry Davis, "Medya özgürlüğü terör
karşıtı yasalara kurban edilmemeli" dedi. 3 Mayıs'ta bir açıklama
yapan Davis, "Demokratik bir toplumda haber alma ve verme özgürlüğü
vazgeçilmezdir ama kriz anlarında bu daha da önemli hale gelir"
diye ekledi.Türkiye'nin de aralarında olduğu konsey üyelerine çağrıda
bulunan Davis, yasaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10.
maddesine uygun olarak yapılmasını istedi. 28-29 Mayıs'ta, medya
ve yeni iletişim hizmetleri üzerine Reykjavik'de yapılacak bakanlar
toplantısının, üye devletlerdeki durumu değerlendirmek için fırsat
sunacağını da ekledi.
TGS ve EJF,
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü
TGS Başkanı
Ercan İpekçi, 2009`un dört aylık dönemiyle ilgili açıkladığı
Basın İhlalleri İzleme Raporu'nda, Cumhuriyet savcılıklarının
TCK'nın 301. maddesiyle ilgili 719 dosyayı Adalet Bakanlığı'na
gönderdiklerini, Bakanlığın 96 şüpheli veya sanığı ilgilendiren
73 dosyada soruşturma veya kovuşturma izni verdiğini, altı dergi
ve gazete hakkında TMY uyarınca toplatma ve yayın durdurma cezası
verildiğini, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı`nın da 1631
İnternet sitesine erişim yasağı getirdiği, RTÜK`ün dört ayda
89 radyo ve televizyona 129 uyarı, 35 medyaya 39 program durdurma cezası,
15`ine 22 kez idari para cezası uygulandığını, 1`ine de 3 gün
gelir getirici yayın yasağı getirildiğini açıkladı. Bu dönemde,
31 radyo ve televizyon kuruluşu hakkında da seçim yasaklarıyla ilgili
olarak ceza uygulanması istemiyle Yüksek Seçim Kurulu’na 41 bildirim
yapıldı.
TYB Yayımlama
Özgürlüğü Komitesi Başkanı ve yayıncı Ragıp
Zarakolu, Türkiye'de birçok yayıncının Ermeni Soykırım iddiaları
gibi konularda oto-sansüre başvurduğunu açıkladı. Birçok ülkede
"soykırım" olarak anılan 1915 olaylarının Türkiye'de
hala tüm açıklığıyla tartışılamadığını vurgulayan Belge
Yayınları sahibi Zarakolu, "Sağlıklı bir sonuca varmak ve
sorunu anlayabilmek için bütün tarafların net olarak ne düşündüğünü
bilmek zorundayız" dedi, bunu TCK'nın 301. maddesinden mahkum
edilmeden önce yaptığı savunmasında da dile getirdiğini anımsattı.
Başbakanlık
Basın Merkezi'nin akreditasyonunu iptal ettiği gazetecilerden Milliyet
gazetesi muhabiri Abdullah Karakuş hakkını idari yargıda
aradı ve kazandı. Ankara 9. İdare Mahkemesi, basın özgürlüğü
ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, işlemin yürütmesini durdurdu.
Mahkeme, gerekçeli kararında, uygulamanın gazetecilerin haber yapma
iradelerinde caydırıcı etki oluşturacağını belirtti. Kasım 2008'de
Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu etkinliklerini her zamanki gibi izlemek
isteyen "Günlük Evrensel" muhabiri Sultan Özer,
"Hürriyet" muhabirleri Hasan Tüfekçi ve Turan
Yılmaz, "Milliyet" muhabiri Abdullah Karakuş,
Star Televizyonu'ndan Fatma Çözen ile "Akşam" muhabiri
Ali Ekber Ertürk'e daha sonra "devamsızlık" olarak
gösterilen bir gerekçeyle izin verilmemişti.
Nisan ortasında,
Avrupa Parlamentosu Gey ve Lezbiyen Hakları Çalışma Grubu Başkanı
Michael Cashman, "30 Nisan'da görülecek olan Lambdaistanbul
LGBTT Dayanışma Derneği'nin kapatılması yönündeki davada yerel
mahkemenin LGBTT bireylerin örgütlenme özgürlüğünü gözeten
bir karara varacağını umduğunu" söyledi. Cashman, "Eğer
Türkiye Avrupa Birliği'ne katılacaksa, tüm insanlara eşit şekilde
davranmalı ve her vatandaşının haklarına saygı duymalı"
dedi.
17 Nisan'da
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Eylül 2008'de Belge Yayınları’ndan
çıkan ve 12 Eylül dönemini anlatan “Ölümden Zor Kararlar”
isimli romanı Basın Kanunu’nun 25. Maddesi uyarınca el koydu. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcı vekilinin talebini aynı gün karara bağlayan
mahkeme, N. Mehmet Güler’in yazdığı 111 sayfalık kitapta,
"örgüt propagandası yapıldığı" ve "halkı suç
işlemeye tahrik edildiği" iddia ediliyor.
Güler,“12 Eylül döneminin yarattığı ve çeyrek yüzyılı aşan
bir trajediyi, savaş ile aşk temasıyla anlattığım kurgusal bir
romandı yazdığım. Romandaki kahramanların sözlerini yargılamak
utanç verici” dedi.
Genelkurmay
Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, İstanbul'da Harp
Akademileri Komutanlığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'nde
15 Nisan'da yaptığı "Yıllık Değerlendirme" konuşmasını
dinlemeye bugüne kadar akreditasyon alamamış gazeteciler de davet
edildi. "Star" yazarı Mustafa Karaalioğlu, "Sabah"
yazarı Erdal Şafak, "Yeni Şafak" yazarı Fehmi
Koru'nun da aralarında bulunduğu gazeteciler, Harp Akademileri'ndeki
etkinliklere ilk kez katıldılar. Ayrıca, özellikle TSK'nın siyasi
yaşama dair müdahalelerini eleştiren "Star" yazarı
Mehmet Altan ve "Milliyet" yazarı Hasan Cemal,
"Yeni Şafak" yazarı Ali Bayramoğlu
da Bağbuğ'un konuşmasını Harp Akademileri'nde dinleyebildiler.
Ancak konuşma salonunda bundan önce de olduğu gibi, aralarında
Birgün, Günlük Evrensel, Taraf,
Zaman, Vakit ve Günlük gazeteleri ve Hayat TV'nin
de bulunduğu yayın organları ve temsilcilerinden kimse yoktu.
13 Nisan'daki
Gazetecilik Başarı Ödülleri gecesinde konuşan TGC Başkanı
Orhan Erinç, ifade özgürlüğü, gazetecilerin kimlik ve kişilik
sorunlarıyla ilgili bundan 10 yıl öncesine göre hiçbir gelişme
yaşanmadığını açıkladı. Açış konuşması olarak, önceki
başkanı Nail Güreli'nin 11 Ocak 1999 tarihinde yaptığı bir konuşmayı
aynen okuyarak başlayan Erinç, "Hiçbir gelişme olmamış. Aksine
Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink'i silahlı saldırıda,
İsmail Güneş'i de görevi başında kaybetmişiz. Saldırıya
uğrayan, tehdit edilen, yargılanan, yayın organları aranan meslektaşlarımızın
sayısı yüzleri aşıyor" diye konuştu. Erinç, "Türkiye
Basın Özgürlüğü alanında 134 ülke arasında 106. sıradadır"
cümlesinin bile Türkiye'deki demokrasi anlayışını ve ifade özgürlüğünün
durumunu göstermek için yeterli olduğunu söyledi.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, Kürtçe çıkan Özgür Mekopotamya
gazetesinin yayını da, Azadiya Welat
gazetesi gibi, "PKK örgütü propagandası" iddiasıyla bir
ay süreyle durdurdu. Azadiya Welat gazetesi yayınının yasaklandığı
11 Nisan'da haftalık yayın başlatan Özgür Mezopotamya gazetesi,
mahkeme başkanı Hakim Ömer Diken'in aldığı bir kararla bir ay
süreyle durduruldu. Azadiya Welat gazetesi sahibi Emine Demir,
bu kararın hükümetin Kürtlere ne kadar samimi yaklaştığını
bir kez daha gösterdiğini söyledi. Haftalık yayın yapan Özgür
Mezopotamya Gazetesi de aynı mahkemece aynı gün ve aynı gerekçelerle
kapatıldı. Mahkeme, sekiz sayfalık gazetenin yedi sayfasında, "Örgüt
açıklamalarına yer verildiği" ve "örgüt propagandası
yapıldığı"na kanaat getirdi. Gerekçe olarak, Abdullah Öcalan'ın
60. doğum gününde yapılan Amara Yürüyüşü'ne müdahalede ölen
Mustafa Dağ ile Mahsum Karaoğlan'ın aileleriyle yapılan röportaj
da gösterildi. Ayrıca, Şırnak'ın Cizre ve Silopi İlçeleri'ndeki
31 ölüm kuyusunun da yerlerini gösteren haber de suça gerekçe olarak
gösterildi. ABD'de yapılan bir anket sonucunun ele alındığı ABD
Başkanı Barack Obama'yla ilgili verilen "ABD'de sosyalizm
rüzgarı" (Bayê sosyalîzmê li Amerîkayê gur dibe) başlıklı
haberin de "örgüt propagandası" kapsamında gösterildiği
iddia edildi. Mahkeme, Azadiya Welat gazetesi için de, 11 Nisan 2009
tarihli sayının yedi sayfasında yer alan haberlerin "örgüt
propagandası" içerdiği gerekçesiyle aynı yaptırıma gitmişti.
Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşme, anma ilanları, Amara
yürüyüşü sırasında askerlerce öldürülen Mustafa Dağ'ın ailesiyle
yapılan röportajın yanı sıra 8. sayfada "Obama sadece ABD'nin
imajını güzelleştiriyor" (Obama tenê îmaja DYA'yê xweş
dike) başlıklı haber ile DTP'li belediye başkanlarının teşekkür
ilanları da suçlama yönetilen sayfalarda yer alıyor.
4 Nisan'da
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Atılım
gazetesine, son sayısında "MLKP Örgütü açıklamalarına yer
verildiği" ve "örgüt propagandası yapıldığı"
iddiasıyla bir ay yayın durdurma kararı verdi. Mahkeme, "Ezilenlerin
Sosyalist Alternatifi Atılım Gazetesi"nin 4 Nisan 2009 tarihli
son sayısında, gazeteye el konulması ve dağıtım-satış yasağı
getirmenin yanı sıra, gazetenin İnternet ortamındaki yayını
atilim.org sitesine de erişimin engellenmesine karar verdi. Mahkeme,
TMY'nin 6/2 ve 7/2. maddelerinde belirtilen suçların "açıkça
işlendiği"ne yer vererek, gazete ve tüm nüshalarına dağıtımı
ve satışına yasak getirerek, el konulmasına, 1 ay süreyle yayınının
durdurulmasına karar verdi. TMY'nin 6/son maddesinden de atilim.org
İnternet sitesinin erişimine de, "suç kasti ve yoğunluğu"
gerekçe gösterilerek engellenmesine karar verildi. Son sayıda
"Sandık çarptı, sıra sokakta"
manşetiyle yayınlanmıştı. Bursa'da bir polisi öldürmekle suçlanan
ve MLKP Örgütü üyesi olduğu iddia edilen Ender Bulhaz Aktürk'ün
gözaltında işkence gördüğüne ilişkin bir iddia da bu kişi "Komünist
savaşçı" olarak sunularak işlenmişti. 1 Mayıs öncesi açıklamalar
ve seçim sonuçlarının değerlendirilmesiyle ilgili haberler de gazetede
yer alıyordu.
ABD başkanı
Barack Obama'nın ziyaretini protesto etmek için sendika, meslek
örgütleri, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin 6 Nisan'da
Ankara'da düzenledikleri eyleme polis müdahale etti. Meclise yürümek
isteyenlere saldıran polis ÖDP üyesi 21 kişiyi gözaltına aldı.
Yaklaşık 500 kişi "Yanki go home", "Emperyalistler,
işbirlikçiler yenilecek, direnen halklar kazanacak", ABD defol
bağımsız Türkiye", "NATO'ya hayır, üsler kapatılsın",
"Katil ABD, işbirlikçi AKP" sloganları attı.
TGC Başkanı
Orhan Erinç, Medeniyetler İttifakı toplantısında dünyaya hoşgörü
mesajı gönderen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Aynı
yaklaşımı ülke içinde de bekliyoruz" mesajı gönderdi. Öldürülen
Gazeteciler Günü'nün 13'üncüsü dolayısıyla tam 100 yıl önce
katledilen gazeteci Hasan Fehmi'nin mezarı başında "bugüne
kadar öldürülen 62 gazeteciyi" anan Erinç, isim vermeden Başbakana
"Gazetecilerin işlerini yapabilme olanaklarının geliştirmelerinde
ve işlerine gelmeyen haberler yayımlandığında boykot çağrıları
yerine de hoşgörü bekliyoruz. "Tahammülsüzlük ayrışmaya
yol açar şeklindeki mesajlar, umuyoruz ki,medya özgürlüğüne yönelik
saldırılar kapsamında da değer görür" dedi.
Küresel video
paylaşım sitesi youtube.com sadece İnternet Hastası'nı değil,
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü de erişime kapalı
halde geçirdi. Siteye erişim, "Atatürk aleyhindeki içerik barındırdığı"
gerekçesiyle Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin yasak kararı aldığı
5 Mayıs 2008'den beri sağlanamıyor. 4 Şubat 2008'deyse Ankara 9.
Sulh Ceza Mahkemesi, geocities.com sitesini Türkiye'den yasaklamıştı.
Geocities.com sitesi, Harun Yahya olarak bilinen Bilim Araştırma Vakfı
temsilcilerinden Adnan Oktar'ın avukatlarının yaptırım istediği
siteler arasında yer alıyordu. Oktar nacizanebilgi.com adındaki
İnternet Sözlüğü yetkililerinden, kişilik haklarına saldırı
iddiasıyla 8 bin YTL manevi tazminat talep ediyordu. Yaratılış Teorisi'nin
savunucusu Oktar, "Atlas of Creation" adlı kitabına yönelik
hakaret içeren yayın yapıldığı iddiasıyla 3 Eylül 2008'de de
evrimci kuramın temsilcisi yazar Prof. Richard Dawkins'in richarddawkins.net
sitesini tedbiren Türkiye'den erişime kapattırmıştı. Son iki yılda
22 bin 846 vatandaş, genel ahlak ve hukuk kurallarına aykırı bulduğu
sitelerden duyduğu rahatsızlığı kuruma bildirdi. Şikâyetleri
değerlendiren Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, erişim
yasağı uygulamasının başladığı 23 Mayıs 2007'den bu yana toplam
bin 631 siteyi engelledi. Yasaklamaların bin 387'si resen, 244'ü yargı
kararıyla yapıldı.
Bilişim STK
Platformu'ndan Mustafa Akgül, 6- 21 Nisan günlerinde gerçekleştirilen
Türkiye'deki İnternet Haftası'nın 16. yıldönümünde yaptığı
açıklamada, "Dünyada 1,6 milyar İnternet kullanıcısı, 630
milyon kayıtlı bilgisayar, 180 milyon alan adı, 224 milyon web, 124
milyar civarında web sayfası, 100 milyon civarında video ve 60 milyon
civarında kişisel web/ blog olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’deyse
30 milyon civarında kullanıcı, 2,6 milyon bilgisayar, 190 bin Türkiye
içinde, 790 bin Türkiye dışında alan adı var. Halkımızın yüzde
33’ü İnterneti düzenli kullanıyor, yüzde 65’i hiç İnternet
kullanmamış, kırsal kesimde bu oran yüzde 80" dedi. Akgül,
2006-2010 Bilgi Toplumu Stratejisi kapsamında planların eylemlerin
çoğunun ya başlamadığını ya da çok az ilerleme olduğunu ekledi.
Antalya'nın
Kemer İlçesi'nde MHP'li belediye Başkanı Mustafa Gül, Çınarlı
Kavşağı'nda bulunan "Aşk Heykeli"ni kaldırdı. Kemer
Gözcü gazetesi, "Ve Heykel Kaldırıldı"
başlıklı haberinde heykeli kaldırmanın Gül'ün seçim öncesi
vaadi olduğunu, AKP Kemer İlçe Başkanı Zafer Yaman'ın heykeli
"kadın haklarına saldırı" olarak değerlendirdiği ve
eski belediye başkanı Hasan Şeker'e tepki gösterdiği, vatandaşlarınsa
"Kavşak, porno kavşağı oldu" eleştirileri yönelttiklerini
ileri sürdü. Gül, heykelin yerleştirildiği gün de tepki gösterdiğini
hatırlatarak, "Kemer'in yerli halkı ve tatil yapan turistler
heykelin kaldırılmasını talep ettiler. Heykel turistlerce ve vatandaşlarca
kabul görmedi. Biz de istenileni yaptık. Oraya turizme faydalı bir
yapı inşa edeceğiz" dedi. Heykeli yapan Zafer Sarı ise,
telif hakları yasası gereğince savcılığa suç duyurusunda bulunacağını
söyledi: "Belediye Başkanı Mustafa Gül bana sorarak da bu heykeli
kaldırabilirdi. Söyleyecek bir şey bulamıyorum. Çok üzüldüm."
Gaziantep Gazeteciler
Cemiyeti (GGC), 29 Mart Yerel Seçimleri'nin ardından yerel Telgraf,
Hakimiyet ve Güneş gazeteleri çalışanlarının Büyükşehir
Belediyesi'ne girişlerinin yasaklanacağı duyumunu aldıklarını,
bunun gerçek olmadığına inandıklarını, aksi takdirde bu kararı
kınadıklarını bildirdi. Seçime kadar belediyeyi eleştiren üç
gazeteye ait nüshaların Gaziantep Belediyesi'ne alınmadığına dönük
iddiaları sormak için belediye giden Hakimiyet gazetesi muhabiri
Hakan Yağlı ve Telgraf gazetesi muhabiri Hasan Akpınar'ın
da belediye alınmadığından şikayet edilmişti. GGC başkanı ve
Hakimiyet gazetesi sahibi Abdullah Sabri Kocaman,
bundan sonra kamu denetiminin gereğini yerine getirmeye ve üçüncü
göz olmayı sürdüreceklerini dile getirdi. Bunun ardından açıklama
yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey,
2 Nisan'da yaptığı basın toplantısında konunun yanlış anlaşıldığını
savundu: "Bir bürokratımızın kişisel bir söylemi olduğunu
öğrendim. Öğrenir öğrenmez karşı çıktım. Benim memurum siyaset
yapamaz. Siyaset yapılacaksa bunu sadece ben yaparım."
İnsan hakları
savunucuları, Erzurum H Tipi cezaevinde yaşananlara dikkat çekmek
için 23 Şubat'ta süresiz açlık grevine başlayan tutuklulardan
Cihan Alkan, Bozo Açlan, Aydın Atalay ve Abdulvahap
Karatay'ın durumlarının kötüye gittiğini belirterek, Adalet
Bakanlığı'nın bir an önce çözüm için harekete geçmesini istediler.
1 Nisan'da Ankara'da toplanan hak savunucuları, 39. gününe giren
grevin, Kürtçe kitap ve yayınların içeri alınmaması, ortak havalandırmaların
engellenmesi, aileleriyle yaptıkları Kürtçe telefon görüşmelerinin
engellenmesi, tutukluların ara koridorlarda birbirlerine selam vermesinin
dahi disiplin cezası kapsamına alınması gibi uygulamalara karşı
olduğunu açıkladılar. Yaşananlara dikkat çeken bildiriye atanlar
arasında Esra Çiftçi, Yüksel Mutlu, Murat Çelikkan
ve Yusuf Alataş'a, Ataol Behramoğlu, Adil Okay, Ahmet
Telli, Baskın Oran, Ercan Kanar, Gün Zileli, Hicri İzgören,
Metin Bakkalcı, Nihat Behram, Oral Çalışlar, Şanar yurdatapn,
Şükrü Erbaş ve Temel Demirer de bulunuyor.
Avukat Özcan
Kılıç, TMY'nın 6/son ve 7/2 maddeleri uyarınca yayınları
bir ay süreyle durdurulan Özgür Mezopotamya,
Özgür Görüş, Rojev, Siyasi Alternatif ve Süreç
gazeteleriyle ilgili dosyaları AİHM'e taşıdıklarını açıkladı.
Kılıç, AİHM'in, ifade özgürlüğünün ihlaline dayanarak son
aylarda yaptıkları yedi başvurunun birleştirilerek karara bağlanacağının
kendilerine bildirildiğini kaydetti. Kasım 2006'dan bu yana AİHM'e
Ülkede Özgür Gündem, Gündem, Güncel,
Gerçek Demokrasi, Yedinci Gün,
Haftaya Bakış, Yaşamda Demokrasi,
Toplumsal Demokrasi, Yeni Bakış,
Alternatif, Gelecek, Gerçek,
Özgür Ülke, Politika, Özgür Yorum,
Analiz, Ayrıntı, Özgür Mezopotamya,
Özgür Görüş ve Siyasi Alternatif olmak üzere toplam
20 gazetenin yayının durdurulmasıyla ilgili tam 50 başvuru yapıldı.
Bu davaların bir kısmı 7 birleşik dava haline getirildi. Diğerleri
şahsi daha olarak işlem gördü. Ayrıca, Günlük gazetesinin
yayınının 1 ve 2 Haziran 2009 tarihli sayılarındaki haber ve fotoğraflar
gerekçe gösterilerek bir ay süreyle durdurulması da AİHM'e taşındı.
30 Haziran'da
AİHM, F Tipi Cezaevlerini açlık grevi ve el bildirileriyle protesto
eden "Anadolu Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma
Derneği" (Anadolu TAYAD) yetkilisi İsmail Kara'nın ifade
özgürlüğünü kısıtladığı için Türkiye'yi mahkum etti. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesini ihlal edildiğine
oybirliğiyle karar veren AİHM; Kara'ya mahkeme gideri dahil 2 bin
613 avro (yaklaşık 5 bin 750 TL) tazminat ödenmesine hükmetti. 29
Kasım 2000'de tutuklu yakınlarıyla dayanışma için çeşitli eylemler
düzenleyen Kara, Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı'nın 8 Şubat 2001'de
düzenlediği iddianameyle 2908 Sayılı Dernekler Yasası'na muhalefetten
yargılandı. 27 Aralık 2002'de Asliye Ceza Mahkemesi, Kara'yı önce
altı ay hapse mahkum etmiş, ardından cezayı paraya çevirmişti.
Ceza Yargıtay'da onanmıştı. AİHM, Kara'nın kamuoyuna mal olmuş
F Tipi cezaevindeki tutukluluk koşullarıyla ilgili duyarlılık yaratmaya
çalıştığını, dağıtılan el bildirilerindeyse "şiddete
veya açlık grevine teşvik eden herhangi bir ifade bulunmadığını"
duyurdu.
17 Haziran'da
AİHM'in, Agos gazetesi yayın yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak
2007'de öldürülmesiyle ilgili yapılan beş başvuru nedeniyle Türkiye
hükümetine sorular yönelttiği gündeme geldi. Faklı tarihlerde
yapılan başvuruları birleştirerek değerlendirmeye başlayan AİHM,
sorulara yanıt vermesi için dört aylık süre tanıdı. Uluslararası
Hrant Dink Vakfı avukatlarından Deniz Tuna, hükümete Kasım ayının
başına kadar süre tanındığını ifade etti. Tuna, başvurularını,
AİHS'nin "yaşam hakkı ihlali", "mahkemeye etkin başvuru
hakkı", "adil yargılama hakkı", "ifade özgürlüğü
hakkı" ve "ayrımcılık yasağı"na dair maddelerine
dayandırdıklarını hatırlattı."Ermeni Kimliği" dizi
yazısından eski TCK'nın 159. maddesi uyarınca ertelemeli 6 ay hapse
mahkum edilen gazeteci Dink, sanıklığının tehditleri arttırdığı
bir dönemde ve öldürülmeden iki hafta önce kendisi AİHM'e başvurmuştu.
Cinayet sonrası da avukatları, saldırı ihbar ve istihbaratlarını
değerlendirmemekle suçladıkları Trabzon Emniyet Müdürlüğü,
Trabzon Jandarması ile İstanbul Emniyet yetkililerini yargı önüne
çıkartamayınca AİHM'e başvurmuşlardı. Son bir başvuru da, 20
Ocak 2007 gecesi Samsun Otogarı'nda yakalanan tetikçi zanlısı
Ogün Samast ile samimi ortamda "hatıra fotoğrafı"
çektiren Samsun Emniyet görevlileriyle ilgili cezai işlem yapılmamış
olması nedeniyle yapılmıştı.
16 Haziran'da
AİHM, "bölücülük propagandası yaptıkları" gerekçesiyle
2002 yılında hapisle cezalandırılan Ömer Bahçeci ve
Fikret Turan'a Türkiye'nin toplam 4 bin avro (8 bin 800 TL) tazminat
ödenmesine karar verdi. AİHM, oybirliğiyle 10. maddenin ihlal edildiğini
hükmetti; Sözleşmenin diğer maddelerine atıf yapan kısımlarının
incelenmesine yer olmadığını bildirdi.
9 Haziran'da
AİHM, Beyoğlu Galatasaray'daki PTT merkezinin şefi olarak yazdığı
bir yazısında "hakaret"ten mahkum edilen Cihan Öztürk'ün
açtığı davada Türkiye'nin tazminat ödemesine hükmetti. AİHM,
PTT'ye ait Postel dergisinde dönemin PTT başmüdürünü ağır şekilde
eleştiren Öztürk'ün tazminatla cezalandırılmasını oybirliğiyle
ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirdi. AİHM, Türkiye'nin
Öztürk'e bin avro (yaklaşık 2 bin 200 TL) manevi tazminat ödemesini
kararlaştırdı. Derginin Mayıs 2000 sayısında Galatasaray postanesinin
faaliyet gösterdiği tarihi binanın bakımsızlığa terk edilmesinde
eski PTT başmüdürünü sorumlu tutan bir yazı yazan Öztürk, yaklaşık
bin TL, derginin sorumlu müdürü de 500 TL tazminata mahkum edilmişti.
Aralık 2001'de kararın temyiz edilmesi sonucu değiştirmemişti.
AİHM, yazıda kullanılan ironik ifadelerin PKK çalışanlarından
oluşan okurları tarihi yapıların korunması amacıyla duyarlılığa
davet etmeyi amaçladığını, yazıda tartışma yaratan yönlerinde
de, kamuoyu yararı olan meşru bir tartışmanın bir parçası olarak
değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.
Dicle Üniversitesi'ne
bağlı Siirt Eğitim Fakültesinin sorunlarına dikkat çektiği
haber ve yazılar nedeniyle Dekan Cemal Ergun Çelik'in kişilik
haklarına saldırıda bulunduğu iddiasıyla tazminata mahkum edilen
53 yıllık gazeteci Cumhur Kılıççıoğlu
AİHM'e başvurdu. 17 Haziran 2008'de Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi,
dört yazıda davalıya hakaret içeren unsur bulunduğu gerekçesiyle
Siirt Mücadele gazetesi sahibi Kılıççıoğlu'yu, mahkeme giderleri
dahil 3 bin 200 TL tutarında manevi tazminat ödemesine hükmetmişti.
Kararın bozulması için 22 Temmuz'da yapılan başvurudan olumlu yanıt
alınamadı. Siirt İcra Dairesi, 23 Aralık 2008'de gazeteciye icra
emri çıkardı. Gazeteci, yazılarında eğitim alanındaki sorunlara
dikkat çekiyordu. Kılıççıoğlu, mahkumiyetiyle, "gazetecinin
iyileştirme, şehrine hizmet etme gayretinin engellendiği, diğer
meslektaşlarının da cesaretinin kırıldığını" belirtti.
Gazeteci, halkın olaylarının tartışılmasına dönük imkanların
kısıtlandığı, bilgi sağlama akışının da sekteye uğratıldığını
savundu. Yargıtay'ın ilk kararını bozduğu Asliye Ceza Mahkemesi,
böylece ikinci yargılamada yine gazeteciyi mahkum etti. 5 Haziran
2008'de de Siirt Asliye Ceza Mahkemesi, gazeteciyi eski TCK'nın 482/4
maddesinden ertelemeli bin 519 YTL adli para cezasına mahkum etmişti.
Siirt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Asaf Varol'un
şikayetiyle Kılıççıoğlu, 354 gün adli para cezası karşılığında
7 bin 80 YTL adli para cezasına mahkum edilmiş; beş yıl süreyle
"yargı denetimi" baskısıyla yaşayamaya başlamıştı.
İnternet Teknolojileri
Derneği (İNETD), iç hukuk yollarında kaldırmaya çalıştığı
küresel video paylaşım sitesi youtube yasağını AİHM taşımaya hazırlanıyor.
5 Mayıs 2008 tarihli son kapatma kararıyla birlikte Türkiye'den bir
yılı aşkın süredir erişilemeyen youtube.com'un açılması için
verdikleri hukuki mücadelenin olumsuz sonuçlandığını aktaran avukat
Nihad Karslı, İNETD Başkanı Doç. Dr. Mustafa Akgül
ile konuyu görüştükten ve gerekli hazırlığı yaptıktan sonra
AİHM'e başvuracaklarını kaydetti. Karslı'nın "Atatürk aleyhinde
video görüntüsü barındırdığı" gerekçesiyle Türkiye'deki
tüm İnternet kullanıcılarına kapatılan youtube sitesinin yeniden
açılması için yaptığı girişimler, 8 Mayıs'ta son buldu. Ankara
27. Asliye Ceza Mahkemesi, kapatılma işleminin kaldırılmasını
reddeden Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 15 Nisan'da verdiği karara
itirazı reddetti. Yargıdan "bizim yapacak bir şeyimiz yok"
mesajı aldıklarını ifade eden avukat Karslı, İnternet'in gelişimiyle
ilgili olan bir sivil toplum örgütü olarak İNETD'nin mücadelesini
uluslararası hukuka taşıyacağını söyledi.
5 Mayıs'ta AİHM, Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi sahibi ve sorumlu müdürü Aziz Özer'in ifade özgürlüğünün çiğnendiği gerekçesiyle açtığı davada Türkiye'yi mahkum etti. AİHM, Türkiye'nin Özer'e 2 bin avro manevi tazminat ve bir o kadar da mahkeme gideri olmak üzere toplam 4 bin avro (8 bin 400 TL) ödenmesine karar verdi. Aylık derginin yetkilisi Özer, bir haber ve bir bildiri nedeniyle hapse mahkum edilmesiyle, AİHS'nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğünün hakkının hukuka aykırı şekilde kısıtlandığı gerekçesiyle AİHM'ye başvurmuştu. AİHM, Özer'in ifade özgürlüğü hakkının "demokratik bir toplumda gereksiz karşılanacak bir şekilde" kısıtlandığına oybirliğiyle hükmetti; Cumhuriyet savcılığının görüşünün gazeteciye bildirilmemesini de adil yargılamaya gölge düşürdüğünü duyurdu.
30 Temmuz'da
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), 22 Ocak 2009 tarihinde yayımlanan
Güne Başlarken programı nedeniyle NTV'ye verdiği "bir
kez program durdurma cezası"nı uyguladı. RTÜK, 3984 Sayılı
Radyo ve Televizyonların Kuruluşları ve Yayınları Hakkındaki Kanunu'nun
4. maddesinin (k) bendinde tanımlanan "suç olduğu kesinleşmedikçe
kimsenin suçlu olarak gösterilmemesi" ilkesine aykırı yayın
yapılmasını gerekçe olarak gösterdi. 30 Temmuz sabahı NTV, yayımlanması
beklenen programın yerine "Mevlana ve Sema" başlıklı bir
programı yayına koymak zorunda kaldı.
13 Mayıs'ta
RTÜK, Diyarbakır’dan yayın yapan Gün FM radyosundan 12
Mart'ta istediği savunma sonrası yaptığı toplantıda radyoya ceza
verilmesine gerek olmadığına karar verdi. Radyonun, 19 Kasım 2008
tarihinde yer verdiği “Natırsım” (Korkmuyorum) isimli müzik
parçasında, 3984 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasında
belirlenen “Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne,
Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe
uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır"
ilkesine aykırı yayın yapıldığı iddia ediliyordu.
29 Nisan'da
RTÜK, bundan iki gün önce İstanbul Bostancı’da Devrimci
Karargah örgütüne yönelik düzenlenen operasyonla ilgili yayınlarını,
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek imzasıyla verilen yayın
yasağı kararına rağmen sürdürdükleri iddiasıyla Kanal D
ve Kanaltürk televizyonlarının uyarılmasına, Kanaltürk'ten
ayrıca, 3984 sayılı Kanunun 4. maddesinin (y) bendinde belirlenen
“Suç örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerinin yansıtılmaması”
ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle idari para cezası uygulamadan
önce savunma alınmasına karar verdi. Sky Türk ve Kanal
24'ün de uyarılmasına karar veren RTÜK, aynı gerekçeyle de
savunma istedi. TGRT Haber,
STV, TV5, Kanal A, Asu TV,
Ses TV, Ülke TV, NTV, Kanal B,
Olay TV, CNN Türk, 67 TV,
Bengü Türk TV, Cem TV, D Fun TV,
Show TV, TV Net, Kanal Çay, Hilal TV,
Ulusal Kanal, Samanyolu Haber,
Kanal 7 ve ATV Avrupa'yı uyarmakla yetinen RTÜK, TV 8
ve Hak TV, uyarmaya ve (y) bendinin tekraren ihlal edildiği
iddiasıyla da program durdurma cezası vermeden önce savunma istenmesine
karar verildi. Haber Türk ve Fox TV'ı uyaran RTÜK,
(y) bendinden idari para cezası uygulamadan önce savunma istedi.
Bilgi:
BİA Medya Gözlem Masası, Tel. (0212) 251 15 03, Faks. (0212) 251
16 09, E-mail. [email protected]