BİA Medya
Gözlem Masası'nın yayımladığı 2008 yılının ilk üç aylık
raporuna göre, 60'ı
gazeteci toplam 110 kişi 70 davada, düşünceyi ifade
özgürlüğü kapsamında yargılandı.
Toplam 295
kişinin yargılama ve mücadelesine yer veren rapor,
ifade özgürlüğüne yönelik ihlalleri "saldırı
ve tehdit", "gözaltı ve tutuklamalar", "dava
ve girişimler", "düzenleme ve hak aramalar",
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi",
"Sansüre tepkiler" ve "RTÜK uygulamaları"
başlıklarıyla sunuyor.
Rapor eksiksiz olmayıp, basın ve ifade özgürlüğünü hedef alan uygulamalar konusunda çeşitlilik ve yoğunluk açısından fikir vermeyi amaçlıyor.
Giresun'dan
yayın yapan Tempo televizyonunun muhabiri Fırat Akyol,
29 Mart'ta belediye başkanlığı seçimini kaybeden AKP'nin il binası
önünde partili oldukları iddia edilen bir grubun saldırısına uğradı.
Parti teşkilatlarını gezerek seçim ortamını telefonla çalıştığı
Tempo TV'ye aktarmaya çalışan Akyol, başına ve yüzüne darbeler
aldıktan sonra Giresun Prof. Dr. İlhan Özdemir Devlet Hastanesi'nde
tedavi altına aldı. Sağlık durumu iyi olan Akyol, "AKP il binasından
çıkarken kalabalık bir grubun saldırısına uğradım. Saldırıdan
önce AKP'li Başkan Hurşit Yüksel'in makam şoförlüğünü yapan
Alpaslan'ın 'durun yapmayın' dediğini duydum. Polis ve bazı AKP'lilerin
beni kurtarmak için çaba sarf ettiklerini gördüm. Gözümü de hastanede
açtım, AKP'lilerden böyle tavır beklemiyordum" dedi.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Mart'ta kabul ettiği ikinci "Ergenekon"
İddianamesi'nde, şüpheli Yüksel Dilsiz'den elde edildiği ifade
edilen siyah renkli ajandan söz ediliyor. Ajandanın 167. sayfada el
yazısıyla "Doğan Güreş, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hrant Dink,
B.... G Aydın Doğan, Eski Hava Kuvvetleri Komutanı, Veli Küçük,
K ve =R." notlarının yazıldığı, notları Dilsiz' in "Örgütün
Eylemlerine yönelik yaptığı çalışmalar içerisinde" yazdığı,
ajandada, "Genelkurmay Başkanlığı yapanlar, Öldürülen Gazeteci,
Kuvvet Komutanları, İşadamları ve Ergenekon Silahlı Terör Örgütü
üyelerinin isimleriyle birlikte not edildiği"ne yer verildi.
Sanık Levent Temiz ile ilgili bölümde, Temiz'in 21 Eylül 2006'da
Beyoğlu Adliyesi'nde Büyük Hukukçular Birliği'nin "Küresel
BOB Projesi çerçevesinde askeri işgal ve parçalanma tehlikesi ile
karşı karşıyadır" konulu protesto eyleminde de yer aldığı,
bu eylemde Dink'in de aralarında bulunduğu yazarların tehdit edildiğine
yer verildi. Halil Behiç Gürcihan ait hard diskte yapılan incelemede,
Temiz'in, Dink ile ilgili basın açıklaması yapması sonrasında
hakkında dava açılmasıyla destek talebiyle [email protected]'a bir e-mail gönderdiğinin tespit
edildiği kaydedildi. Eski İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı
Levent Temiz, 26 Şubat 2004'te Agos gazetesi önünde yapılan
eylemde, "Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin
hedefidir" sloganları atmıştı. Bunun ardından Şişli Savcığı
Temiz hakkında, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'ndan
dava açılmıştı. Davanın ne şekilde sonuçlandığı bilinmiyor.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 29 Haziran 2008'de Teknik Takip
kararıyla ATO'da alınan ve Sinan Aygün'e ait olduğu iddia edilen
dokümanda, "Bölüm 5 Suikastlar (Danıştay-Hrant Dink) Çeteter-
Hedefleri- Bundan Sonraki Stratejileri" başlıklı bölüme
de yer verildi. Dosyada "Hrant Dink" başlıklı bölüm içeriğinde;
yıllar öncesinden Veli Küçük'ün hedefi olduğunu, hedefin kendini
büyüttüğünü, önemli ve ses getirecek bir zat olduğunu ve öldürüldüğünü,
düğmeye yine aynı parmağın bastığını, bu konu da uzunca yazmaya
gerek olmadığını ve her şeyin belli olduğu savunuluyor. Tutuklanan
yazar Neriman Aydın'ın 24 Ocak 2007'de [email protected]
isimli şahsa gönderdiği e postada; "Harbiyeli, bir Ermeni'nin
(Hrant Dink) hangi emeller için neden ve kimlerce vurulduğunu elbette
tahmin edecek ferasettedir Türk Milletinin evlatları... Türk'ten
boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeninin ermenistan
ile kuracağı asil damarında mevcuttur" ifadelerine yer verildiği
iddia ediliyor. 22 Ocak 2008'de X Şahıs (Necmi Ç.) ile Emin Gürses'in
görüşmesinde özetle; X Şahsın "Bi kısmını Hırant DİNK
meselesinden gözaltına almışlar" dediği, Emin'in "Tamam
Hrant Dink meselesi olursa onu anlarım." "... Erol Mütercimler
beni aradı. Böyle bişey var dedi. Ben aradım tabi Veli Paşayı
aradım cevap vermedi telefonu."
Türkiye Belediyeler
ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası'nın (Belediye-İş) bir toplantını
izlemek isteyen Kanal D muhabiri İbrahim Gündüz ile Star TV
muhabiri Özden Erkuş, 25 Mart'ta Atatürk Spor Salonu'nda saldırıya
uğradı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve AKP'nin Büyükşehir
Belediyesi adayı Melih Gökçek'e bağlı kişilerce hedef alındıklarını
savunan gazeteciler, Solmaz Kılıktepe Karakolu'nda şikayetçi oldu.
Gündüz, kendilerine "çıkın dışarı" diyerek çıkışan
bir kişiyi ikna ederken bir grubun saldırısına uğradıklarını
aktardı: "Salon doluydu ve beş bin kişi vardı. Başkan gelmeden
önce bir kişi gelerek 'çıkın dışarı' dedi. Biz de, 'Neden çıkalım,
kameralarımız dışarıda, sizler izin verdiniz' dedik. O sırada
15-20 kişilik bir grup doğrudan üzerimize atladı ve saldırı eşliğinde
dışarı atıldık..."
Muğla'nın
Bodrum İlçesi´nde bazı kişiler, Gümüşlük Çevre ve Eğitim
Vakfı'nın düzenlediği panelde soru yönelten yazar Latife Tekin'in
üzerine yürüdü."Gümüşlük'ün ortak çevre sorunları ve
Myndos kazıları" konulu panelde Myndos kazılarında gelinen
son durumu masaya yatıran uzmanlara, arazilerin kamulaştırılmasıyla
ilgili soru yöneltmek isteyen yazar Tekin, panelden atılmak istendi.
24 Mart'ta Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP)
Dönem Sözcüsü Berrin Esin Kaya,
olaydan iş insanı Mehmet Durmaz'a bağlı kişilerin sorumlu olduğunu
savundu. Kaya, "Latife Tekin'in suçu, antik Myndos kentine yani
kültürel mirasımıza sahip çıkmak. Tıpkı Allianoi'ye, Hasankeyf'e
sahip çıkanlar gibi Latife Tekin de rantçıların hedefi olmuştur"
dedi.
23 Mart'ta
TGC, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in Sincan'daki
konuşmasında sarf ettiği "Seçimden sonra, ben Melih Gökçek
isem, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar'a bu Türkiye
dar gelmezse, bana yazıklar olsun" sözlerini kınadı. Yayın
organlarıyla gazetecilere yönelik suçlamaların son günlerde tehdit
niteliğindeki bir yaklaşıma dönüşmesinin endişe yarattığını
açıklayan TGC, Gökçek'in konuşmasının "tehdit ve hedef gösterme
niteliğinde" olduğunu bildirdi. ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay,
"adi bir suç" olarak nitelendirdiği Gökçek'in sözlerine
karşı savcıları kendilerinden harekete geçmeye çağırmıştı.
AKP'nin Sincan mitinginde Gökçek, "Seçimden sonra, ben Melih
Gökçek isem, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar'a bu Türkiye dar
gelmezse, bana yazıklar olsun" dediği; "Seçimlerden sonra
bunları da tarih yapmak bize nasip olur" demişti. Gökçen'i
şikayet eden Star Haber Grup Başkanı Uğur Dündar, Gökçek'in Sincan
konuşmasıyla kendisini açıkça tehdit ettiğini savundu: "Başımıza
bir şey gelirse, sorumlusu Melih Gökçek'tir."
DTP'nin Adana
Dağlıoğlu Mahallesi'nde 7 Mart'ta gerçekleştirdiği eylemi görüntülemek
isterken Show TV muhabirleri Ediz Alıç
ve Rengin Gültekin ile kameraman Kadir Puslu, bir grubun
saldırısına uğradı. Kameraları kırılan Alıç, Gültekin ve
Puslu, hastanedeki tedavilerinin ardından Adli Tıp Kurumu'ndan rapor
alıp Dağlıoğlu Polis Merkezi'ne giderek saldırganlardan şikayetçi
oldu. Saldırıyı kınayan
Çukurova Gazeteciler Cemiyeti
(ÇGC), "Saldırganların belirlenmesi ve gerekli hukuki sürecin
başlatılması noktasında DTP'nin parti yöneticilerinin de emniyet
güçlerine yardımcı olmasını bekliyoruz" dedi. Açıklamada,
"DTP'nin Genel Merkez ve Adana İl Örgütü'ne mensup parti yöneticilerinin
de onaylamayacaklarını umduğumuz bu çirkin saldırıyı bir kez
daha kınadığımızı belirterek, meslektaşlarımıza geçmiş olsun
diyoruz" denildi.
Milliyetçi
Hareket Partisi (MHP) Mersin Milletvekili Prof. Dr. Akif Akkuş'un,
Tarsus Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Tarsus Merhaba gazetesi
Yazı işleri müdürü Cemal Dolaşmaz'ı telefonla arayarak
tehdit ettiği öne sürüldü. İddiaya göre Akkuş, Cemal Dolaşmaz'ın
23 Şubat 2009 tarihinde Merhaba gazetesinde yayımlanan köşe yazısına
istinaden Dolaşmaz'ı telefonla arayarak "Senin soyadın Dolaşmaz,
ben seni Tarsus'ta dolaştırmam" şeklinde sözler sarf ettiği
öğrenildi. Akkuş'un bu sözleri üzereni Dolaşmaz Tarsus Cumhuriyet
Savcılığına giderek şikayette bulundu.
Agos gazetesi
Yayın yönetmeni Hrant Dink,
19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul'un Şişli İlçesi'nde bulunan gazete
bürosunun önünde öldürülmüştü. Cinayetle ilgili 5'i tutuklu
toplam 20 kişi, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.
26 Ocak'ta görülen davanın 8. duruşmada, tutuklu sanıklardan Tuncay
Uzundal, Mustafa Öztürk ve Zeynel Abidin Yavuz tutuksuz yargılanmak
üzere tahliye edilmişti. Yargılamaya 20 Nisan'da devam edilecek.
17 Şubat'ta
Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink'in yaşamının tehlikede
olduğu yönündeki uyarılara rağmen tedbir almadıkları gerekçesiyle
dönemin Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz
ve beş görevlinin Ağır Ceza Mahkemesi'nde değil Sulh Ceza Mahkemesi'nde
yargılanmalarına karar verdi. 18 Şubat'ta gündeme gelen karara göre,
Öz ve diğer görevliler, Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi'nde "görevi
kötüye kullanmak"tan değil "görevi ihmal"den yargılanacaklar.
Trabzon 2.Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Şevki Uluçam'ın daha ağır
bir suçu tespit ederek dosyayı gönderdiği 3. Sulh Ceza Mahkemesi
bu istemi reddetmiş, dosya itiraz üzerine Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
önüne gelmişti. Albay Ali Öz ile istihbarat şubesi görevlileri
Yüzbaşı Metin Yıldız, Astsubaylar Gazi Günay ve
Hüseyin Yılmaz ile Uzman Çavuşlar Hacı Ömer Ünalır
ve Önder Araz da Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve
Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin ile aynı mahkemede yargılanmaları
bekleniyor. Dosyaların 6 Mayıs'ta birleştirilmeleri bekleniyor.
Şubat ortasında,
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye getirilişinin
yıldönümünde Diyarbakır'da gerçekleştirilen eylemlerde Anadolu
Ajansı (AA) muhabiri Meral Özdemir,
NTV muhabiri Mahmut Bozarslan ve Habertürk kameramanı Mehmet
Emek saldırıya uğradı.
Siirt'te yayımlanan
Birlik gazetesinin sahibi Diya Yarayan, 17 Şubat gecesi Bahçelievler
Mahallesi'ndeki evinin önünde eli sopalı ve kar maskeli dört kişinin
saldırısına uğrayarak ağır yaralandı. 23 yıldır gazetecilik
yapan Yarayan'ın hangi nedenle saldırıya uğramış olabileceği
yönündeki soruya eşi, "Gazetecilik yapması sizce yeterli bir
neden değil mi?" karşılığını verdi. Eşi, "Ben evdeydim
ancak bir şey duymadım. Komşularımız, yerde yatan ve eliyle başını
tutan bir kişiyi görmüşler ve bu kişiye bir aracın çarptığını
sanmışlar. Öldürülesiye vurmuşlar, sonra da orada bırak bir araçla
kaçmışlar. Eşim şimdi Siirt Devlet Hastanesi'nde yoğun bakımda
tutuluyor ve beni görüştürmüyorlar. Kimseye zararı olmayan eşimden
ne istediler?" dedi. Gazeteci, saldırıdan Siirt Belediye Başkanı
Mervan Gül'ü sorumlu tuttu: "Tekrar aday gösterilmeyince
öcünü bu şekilde aldığını düşünüyorum. Destek bekliyorum.
Biz, iktidardan değil yurttaştan yana gazetecilik yapıyoruz, bağımsız
bir çizgimiz var. Ne valinin ne de belediye başkanının borazanıyız".
İddialarla ilgili Gül'ün basın danışmanı Diyaddin Temiz,
"Bizler de saldırıyı kınıyoruz. Sayın Mervan Gül'ün 4,5
yılı aşkın görev süresinde basınla ilgili herhangi bir problemi
olmadı. Aleyhimizde haberler çıktı, eleştiri dozajı yüksek yayınlar
oldu ama her zaman basına ihtiyaç duyduk. Şiddet, hiçbir zaman için
uygun göreceğimiz bir anlayış değil. Korkunç derecede üzüldük"
diye konuştu.
1978'deki Maraş
Katliamı'nda adı geçen Ökkeş Şendiller'e Hrant Dink'i "Maraş
katliamının sorumlusu" olarak göstermesine olanak verdiği için
TRT 1 televizyonu ve yapımcı şirket 11 Şubat'ta şikayet edildi.
İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'ne sunulan şikayet dilekçesinde,
24 Aralık 2008'de yayımlanan "Şahların Labirenti"
Belgeseli'nde Hrant Dink'e haksız suçlamalar yoluyla hakaret edildiği
ve iftirada bulunulduğuna yer verildi. Tazminat talepli dava, TRT Genel
Müdürlüğü, belgeseli hazırlayan yapımcı şirketi ve "Maraş
Katliamı" davasının sanığı Şendillere hakkında açıldı.
Avukatlar, "iftira" ve "hakaret" ile
TCK'nın "halkın bir kısmını diğerine karşı tehlikeli şekilde
kin ve düşmanlığa tahrik etmek" ile ilgili 216. maddesinden
de ceza davası açtılar. Şendiller'in, "Alevi-Sünni çatışması
yoktu. İşin içinde Hrant Dink ve arkadaşlarının kurduğu sol örgütler
vardı. Hrant Dink ve arkadaşlarının örgütleri bu işleri yaptı.
Zaten olaylarda ölenlerin arasında yer alan 6-7 tane sünnetsiz cesedin
Alevilerle, Sünnilerle ne alâkası var?" sözlerini Haber-Sen
de kınamıştı. Sendika TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'den
özür dilemesini talep etmişti.
11 Şubat'ta
İçişleri Bakanlığı'nın, Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun (BTK)
raporu doğrultusunda, Hrant Dink'e koruma sağlamakta ve suikastı
önlemekte ihmal gösterdikleri gerekçesiyle dönemin Trabzon Emniyet
Müdürü Ramazan Akyürek ile dönemin İstihbarat Dairesi'nde
şube müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında yeniden inceleme
başlattığı öğrenildi. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat
Daire Başkanı Ramazan ve Yılmazer ile ilgili başlatılan inceleme
çerçevesinde, Trabzon il emniyetinin bütün faaliyetleri incelemeye
alındı. İdarenin işlemlerinden haberdar edilmedikleri, olup bitenlerden
bakanlığa sunduklarına dilekçelere yanıt aldıkça haberdar olduklarını
açıklayan müdahil avukatlarından Deniz Tuna, "Süreç müfettişlerin
yeniden ifade almasıyla başlayacak. Bu kez sürece müdahil avukatlar
olarak dahil edilmezsek sonuç değişmez" dedi.
Bizim Kocaeli
gazetesinin bulunduğu büroya gelen yaklaşık 15 kişilik bir grup,
"Suadiye'de silahlı çatışma"
haberine tepki olarak büro girişindeki eşyaları dağıttıktan sonra
işyerinden ayrıldı. Gazetenin girişindeki oturma grubunu dağıtan,
sandalyeleri etrafa fırlatan, camları ve kapıları kıran saldırganlar,
geldikleri hızla ortadan kayboldu. Olaydan sonra soruşturma başlatan
polis, bina girişindeki güvenlik kamerasının incelenmesiyle saldırganları
tespit etti. Emniyet güçlerince yakalanan saldırganların 2 Şubat'ta
adli makamlara sevk edildiğini açıklayan editör İlker Akşit,
saldırganların savcı talimatıyla serbest bırakıldığını söyledi:
"Muhalif yayın yaptığımızdan bazen bu türden saldırılarla
karşılaşıyoruz. Şikayetlerimizi de yapıyoruz. Ancak son saldırıda
yakalananların savcılıktan serbest bırakıldığını öğrendik."
Başbakan Erdoğan'ın
İstanbul Beyoğlu'nda 30 Ocak'ta yaptığı Metro hatları açılış
töreni sırasında gazeteciler, AKP'ye bağlı bazı seçmenlerin saldırısına
uğradı. Başbakanın medyaya yönelik eleştirileri üzerine "Vur
de, vuralım. Öl de ölelim!" şeklinde sloganlar atan kalabalıktan
bazı kişiler görev yapan gazetecileri yumrukladı; bazıları ellerindeki
bayrak sopalarını gazetecilere attı. Başbakanı izlemeye çalışırken
hakaretlere uğrayan 70 kadar gazeteci, saldırıdan kendilerini korumaya
çalıştı. Basın Konseyi Başkanı ve Hürriyet gazetesi başyazarı
Oktay Ekşi, metro açılış töreninde gazetecilere yapılan saldırıyla
ilgili, "Meslektaşlarımızın özgürce görev yapmasını engelleyen
her saldırının sorumluluğunun Başbakan Erdoğan'a ait olduğunu
kamuoyu önünde tekrar haykırıyoruz. Başbakanın istisnasız herkese
dönük kızgınlık mesajları, nihayet fiili sonuçlarını ortaya
koymaya başladı" dedi. Gaziantep'te Başbakanın AKP'nin yerel
seçim adaylarını tanıttığı açılışta üç kurban kesilmesi
ve "kentin en işlek caddesinin kan gölüne çevrilmesi"
ile ilgili Radikal gazetesinin "Durmak Yok, Kesmeye Devam"
başlıklı haberi de Başbakan Erdoğan'ı kızdırdı. Başbakan,
habere gazetede tam sayfa ve fotoğraflı olarak ve durum da "kan
gölü" olarak nitelendirilerek verilmesini eleştirdi: "...atılan
başlık ve tam sayfa bunu oraya vermek çok çirkin. Biz, durmak yok
hizmete devam diyoruz. Size ve onlara rağmen diyoruz bunu. Onların
bu yalanı, bizi durdurmayacak. Onlar da diyor ki 'Durmak yok yalana
devam.'"
Başbakan Erdoğan'ın
bazı medya kuruluşlarının boykot edilmesine dönük olarak yaptığı
çağrıları kınayan gazeteci örgütlerinin ortak platformu G-9,
"Gazeteleri, gazetecileri, okurlarıyla birlikte hedef haline getirebilecek
bu tutum asla kabul edilemez. Asıl olan ifade özgürlüğüdür. Halkın
gerçekleri öğrenme hakkı herkes tarafından her koşulda korunmalıdır"
açıklaması yaptı: "Yürütme organı, haber, düşünce ve
kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı
siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar dayatamaz ve bu yönde kanun
dahi yapamaz, basın-yayın organlarını işletmekten alıkoyamaz."
Erdoğan, 27 Ocak'ta, "Yaşanan başka, bunların yazdıkları,
söyledikleri başka. Aynı şeyi bizim için Brüksel'de yapılan toplantılarda
söylüyorlar. Bakın orada da söylediler: 'Siz basına yasaklar getiriyorsunuz!'
Hayır ben basına yasak getirmiyorum, böyle bir şeyi asla söylemedim.
Ama ben burada 'gelin sivil inisiyatif kullanalım' diyorum. Nedir o?
'Yalan yanlış haber yapan medyaya karşı gelin almama kampanyası
yapalım' diyorum. Söylediğim benim bu. Boşuna paranızı niye veriyorsunuz,
zaten yalan yanlış haber" demişti.
26 Ocak'ta
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayetine katılmaktan
yargıladığı sanıklar Tuncay Uzundal, Mustafa Öztürk ve
Zeynel Abidin Yavuz’un tutuksuz yargılanmasına karar
verdi. Mahkeme, müdahil avukatlara hakaret, gazetecilere dağıttığı
Dink'e hakaret eden ve adalet talebini dillendiren aydınları tehdit
eden, ırkçı ifadelerle dolu bir metin dağıtan sanık avukatlarından
Fuat Turgut'un, Ergenekon davasında sanık olarak yargılanması nedeniyle
sanıklarla ilgili olarak müdafilik ve vekilliğinin üstlenmesinden
yasaklanmasına hükmetti. Turgut, Ergenekon soruşturması kapsamında
22 Ocak 2008'de gözaltına alınmış, tutuklandıktan sonra serbest
bırakılmıştı.
20 Ocak'ta
Başbakan Erdoğan, emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca'nın intiharıyla
ilgili,"Öncelikle Kırca'ya rahmet diliyorum. Hukuka saygı duyulması
gerekir ve yargı süreci bitmeden kimseyi suçlu ilan etmeye hiç kimsenin
hakkı yoktur. Ülkemizde maalesef yargısız infaz yapmaya alışmış
bazı kurum ve kuruluşlar olduğu gibi, bazı şahıslar hatta köşe
yazarları da var" dedi. Erdoğan,Avrupa Dostları adındaki düşünce
kuruluşunun verdiği yemekte "İşgalci Türk askeri Kıbrıs'tan
ne zaman çekilecek?" diyen Avrupa Parlamentosu'nun Güney Kıbrıslı
üyesi Mario Matsakis'e sert yanıt verirken de, "Ne kadar güzel.
Tam bir gazeteci gibi konuşuyorsun, ben bir gazeteci gibi konuşmuyorum.
Ben olayın içerisinde, olayı yaşayan birisi olarak konuşuyorum.
AB'yi aldatan Güney Kıbrıs olmuştur...Başını istediğin kadar
salla. Bizim ülkemizde güzel bir laf var da buraya uymaz. Yakışmaz
bize. Çok güzel bir laf var, tam oturuyor buraya da..." diye
konuştu. TGC Başkanı Orhan Erinç, gazetecileri "yargısız
infaz yapmak"la suçlayan Erdoğan'ın önce Ergenekon Davası'nın
"savcısı" olduğunu söylediğini hatırlattı. ÇGD Başkanı
Ahmet Abakay da, Ergenekon davasının daha başında Başbakanın yargının
iç işlerine karıştığını savunarak, "Yargısız infazı
Başbakanın kendisi yapıyor" dedi. Erinç "Sayın Erdoğan'ın
açıklamalarını Adalet ve Kalkınma Partisi'nin genel başkanı olarak
mı, yoksa Türkiye Cumhuriyet Başbakanı olarak mı yaptığını
anlamak giderek zorlaşıyor. Bunun nedenle, siyasetle ilgilenmeme konusundaki
ilkelerimizi de zorlamak durumunda kalıyoruz" dedi.
Ailesi, yakınları
ve sevenleri, gazeteci Hrant Dink'i, öldürülüşünün 2.
yıldönümünde Zeytinburnu Balıklı Ermeni Mezarlığı'ndaki mezarı
başında andı. Törende konuşan Gedikpaşa Kilisesi papazı Der Zaven,
"O doğrulukla ve barışla yaşıyor" dedi. Londra merkezli
UAÖ, Dink'in 2. ölüm yıldönümünde yetkililerin, cinayette sorumluluğu
bulunanları adalet önüne çıkarmaya yaklaştığını bildirdi.
"Hrant Dink şiddet karşıtı görüşlerini açıkladığı için
öldürüldü. Bu cinayetin kolluk kuvvetlerinin içindeki bazı yapıların
zımni onayıyla gerçekleştiği çok açık." Cinayeti planlamak
ve gerçekleştirmek suçlamasıyla 20 sanığın yargılaması sürerken
sekiz jandarma görevlisine "ihmal"den dava açıldığına
işaret eden UAÖ, Dink'in bir suikastin hedefi olduğuna dair uyarıları
dikkate almayan emniyet görevlileriyle ilgili soruşturmada ilerleme
kaydedilmediğini vurguladı. On bin kişi, Dink'i, Şişli Halaskargazi
Caddesi üzerindeki Agos gazetesi bürosu önünde, "Hrant
için, adalet için", "Çeteler halka hesap verecek"
ve "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeni'yiz" sloganlarıyla
andı. "Hrant'ın Arkadaşları" adına gazete bürosundan
kalabalığa seslenen Sanatçı Halil Ergün,
"Hrant yetim bir halkın yetim çocuğuydu. İşte biz o yetim
çocuğu kaybettik" dedi. Geçmişte yaşanan acı olayların son
dönemde Talat Paşa'nın defterlerinin en yetkili kişilerin ağzından
"1 milyon Ermeni'nin öldürüldüğü" açıklamalarıyla
bir kez daha gündeme geldiğine söyleyen Ergün, "Ergenekoncular
onun duruşmalarında sıraya dizilmişlerdi. Ama işte devlet içindeki
sorumluların cezalandırılması öyle kolay olmuyor" dedi.
Eski Susurluk
Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, bulunmadığı bir sırada
Ankara Kızılay'daki bürosuna bırakılan "Sesini kes"
yazılı bir notla tehdit edildi. Eski AKP milletvekili ve Meclis İnsan
Hakları Komisyonu'nun eski başkanı Elkatmış, kimliği belirsiz
kişilerin, 19 Ocak'ta Kızılay'daki bürosuna girerek tehdit mesajı
bıraktıklarını medyaya doğruladı ancak ayrıntılı açıklama
yapmadı. Kızılay'daki bürosuna giden Elkatmış, ortalığın dağıtılmış
olduğunu fark edince büroya hırsız girdiğini tahmin ettiğini;
masanın üzerinde bir A-4 kağıdına "Sesini kes" yazılı
mesajı da görünce polis çağırdığını söyledi. Bazı evrakların
çalınmış olabileceği ifade edilen büroya gelen polis, parmak izi
araması yaptı.
13 Ocak'ta
Ankara Büyükşehir Asfalt İşleri Koordinatörü Burhan Yazar,
evinin önünü asfaltlatırken kendisini görüntüleyen Kanal D muhabiri
Gamze Dondurmacı ve kameraman Doğan Durak'a saldırdı.
Bursa’da yayımlanan “Bursa Gündem Gazetesi”ne akşam saatlerinde
gelen 10-12 kişilik grup da, gazete sahibi Neşet Öner, genel
yayın yönetmeni Şükrü Öner ile köşe yazarı Orhan
Kaplan’a saldırıda bulundu. TGC, Kanal D muhabirlerine ve Bursa
Gündem gazetesi çalışanlarına yönelik saldırıları yazılı
bir açıklamayla kınadı. Saldırıların kabul edilemez olduğunu
belirten TGC siyasilerin gazetecileri hedef göstermekten vazgeçmelerini
istedi. Kaba kuvvetin, gazetecileri görevlerini yapmaktan hiçbir zaman
alıkoyamayacağını bir kez daha vurgulayan TGC "sorumlu siyasetçileri
de gazetecileri hedef gösterme alışkanlığından vazgeçmeye çağırıyoruz"
dedi.
Dink ailesi
avukatlarından Ergin Cinmen, Ergenekon zanlısı Ersin Gönenci,
Rahip Santoro cinayetinden mahkum olan Oğuzhan Akdin ve Dink'in
katil zanlısı Ogün Samast'ın hepsinin de bayraklı fotoğrafıyla
gündeme gelmesiyle ilgili, "Hepsi Türkiye'de yıllarca tohumları
atılan Türk İslam sentezi düşüncesinin ürünü" dedi. Dink,
Santoro ve Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerinin kaynağını "Ergenekon"la
aynı düşünceden aldığını ifade eden Cinmen,
eski Özel harekatçı İbrahim Şahin ile irtibatlı olduğu
için tutuklanan Gönenci'nin de, Samast gibi Sivas'taki bir Ermeni
yurttaşına yönelik suikast planlarıyla gündeme geldiğini söyledi.
8 Ocak'ta,
hukukçu Erdal Doğan, "Ermenilerden Özür Diliyoruz"
adlı imza kampanyasıyla ilgili bir televizyon kanalında aktardığı
düşünceleri nedeniyle meslektaşı İlhami Yelekçi'nin kendisini
ölümle tehdit ettiğini savundu. Yelekçi'yi savcılığa şikayet
eden Doğan, Ülke TV'de 18 Aralık 2008'de yayımlanan "Bıçak
Sırtı" Programında 1915 Olayları ve kampanya hakkında görüşlerini
dile getirmesinden sonra bu kişiden tehdit telefonu aldığını ve
"bunu senin yanına bırakmayacağız" diyerek kendisini tehdit
ettiğini ileri sürdü. Daha önce de Nobel ödüllü yazar Orhan
Pamuk, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun (BİHDK)
eski üyesi Prof. Dr. Baskın Oran,
Prof Dr. İbrahim Kaboğlu,
haftalık Agos gazetesi çalışanları, İstanbul Özgür
Radyo, sanatçı Ferhat Tunç, İHD eski yetkilisi hukukçu
Eren Keskin, yayıncı Necati Abay düşünceleri nedeniyle
çeşitli çevrelerce tehdit edilmişti.
Ocak ayı başında Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink'in öldürülmesinde ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle aralarında dönemin Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz'ün de bulunduğu sekiz asker hakkında açılan davada görevsizlik kararı verdi. Mahkeme Heyeti Başkanı Hakim Şevki Uluçam, "görevi ihmal" suçundan haklarında 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istenen sekiz askerin, kendilerine ulaşan istihbaratı gizlemenin yanı sıra, cinayet sonrasında gerçeğe aykırı belge düzenleyip istihbarat kaynağına baskı yaptıklarını göz önünde bulundurarak, "görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevi kötüye kullanmak" suçundan yargılanmaları gerektiğine dair görüş bildirdi. Ancak bu görüş de Dink ailesi avukatlarını tatmin etmiyor. Avukatlar, Trabzon'da o dönemde sorumluluğu olan tüm görevlilerin "bir cinayete yol açan ihmal"den TCK'nın 83. maddesi uyarınca ve Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmalarını talep ediyorlar.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Ekim 2008'de görmeye başladığı 41'i tutuklu
86 sanıklı Ergenekon Davası'nda Cumhuriyet gazeteci İmtiyaz sahibi
İlhan Selçuk, Vedat Yenerer,
Güler Kömürcü, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever,
Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Bolluk
ve Adnan Akfırat gibi gazeteciler ve
yazar Ergün Poyraz'ı
da yargılıyor. İlhan Selçuk, "Ergenekon silahlı terör
örgütü kurma ve yönetme", "Zorla Hükümeti yıkmaya teşebbüs",
"Hükümete karşı silahlı isyana tahrik" ile suçlanıyor
ve iki kez müebbet hapis ve 217 yıldan 500 yıla kadar hapsi isteniyor.
Selçuk, 21 Mart sabahı erken saatlerde gözaltına alınmış, İstanbul
Terörle Mücadele Şubesi'ndeki sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak
üzere serbest bırakılmıştı. Yenerer, Kömürcü ve Akfırat, "silahlı
terör örgütü üyeliği"yle 15 yıla kadar hapis; İlsever ve
Bolluk "silahlı terör örgütü üyeliği" ve "hükümete
karşı silahlı isyana tahrik" ile 35 yıla kadar hapsi talep
ediliyor. İddianamede 5 Şubat 2006'da gerçekleşen Rahip Santoro
Cinayeti, 5-10 ve 11 Mayıs 2006'da Cumhuriyet gazetesinin bombalanması,
17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi'ne yönelik saldırı
19 Ocak 2007'de Hrant Dink'in katledilmesi gibi bir çok olaya
gönderme yapılıyor. 10 Temmuz 2008'de kaleme alınan 2 bin 455
sayfalık iddianamede genel tespit olarak, "tüm eylemlere bir
bütün olarak bakıldığında; söz konusu eylemlerle, biran evvel
ülkede iç çatışma anarşi terör ve kaos oluşturup askeri müdahale
için gerekli ortamın hazırlanmasının amaçlandığı değerlendirilmektedir"
denildi.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Mart'ta kabul ettiği 1.909 sayfalık İkinci
Ergenekon İddianamesi'nde 1. Ordu Eski Komutanı Emekli Orgeneral Hurşit
Tolon ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı ve Jandarma
Eski Genel Komutanı Emekli Orgeneral
Şener Eruygur "Ergenekon Örgütü yöneticiliğiyle ve darbe
girişimiyle" suçlanıyor. Savcılar Tolon ve Eruygur için 1.047'şer
yıl ağır hapis, 14 kez de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
istiyor. Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay,
Tercüman gazetesi yayın yönetmeni Ufuk Büyükçelebi
ve gazeteciler Tuncay Özkan ile tutuksuz sanık olan Erol
Mütercimler ve Merdan Yanardağ da örgüt üyeliğiyle
yargılanıyor. Büyükçelebi, Aygün, Eruygur, Tolon 1 Temmuz 2008'de
gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı. Aygün tutukluluğa
yapılan itirazla tahliye edilirken, Balbay serbest bırakılmıştı.
Ancak Balbay ikinci kez gözaltına alındığında 6 Mart 2009'da tutuklandı.
Davanın görülmesine 20 Temmuz'da başlanacak.
Yazar Murat
Coşkun, Peri Yayınları'nca Ocak 2002'de yayımlanan "Acının
Dili Kadın" adlı kitapta "halkı kin ve düşmanlığa
tahrik ettiği" gerekçesiyle hakkında verilen 1 yıl 15 günlük
hapis cezası nedeniyle 22 Ağustos 2008'de gönderildiği cezaevinden
Mart sonunda tahliye oldu. PKK örgütüne üye olduğu gerekçesiyle
tutuklu bulunduğu Bursa Cezaevi'nde kitapla ilgili davadan ifadesi
alınan Coşkun, tahliye olduktan sonra ailesinin yaşadığı Adana'ya
döndü. Kitapla ilgili İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği
ceza kesinleşince yazar, 22 Ağustos'ta tutuklanarak Adana Kürkçüler
Cezaevi'ne gönderildi. Aralık 2008'de tahliye edilmesi bekleyen Coşkun,
İran'da gazetecilerin idamla tehdit edilmelerini açlık grevine girerek
protesto ettiği için üç ay daha geç cezaevinden çıkmış oldu.
Bir yazıda
İbrahim Kaypakkaya'yı anan bir yazı nedeniyle 30 Ekim 2008'de tutuklanan
Belge Yayınları teknik sorumlusu ve Uzun Yürüyüş dergisi
sorumlusu Mehmet Ali Varış, cezasını tamamlayarak 26 Mart'ta
tahliye edildi. TMY'na aykırılıktan gıyabında verilen 20 bin YTL'lik
para cezası yayınevinin yeni adresi bildirildiği halde eski adrese
tebliğ edilen Varış, karardan habersiz olduğu gibi bu nedenle itiraz
hakkını da kullanamamıştı. Beyoğlu'nda bir kimlik kontrolü sırasında
arandığını öğrenen Varış, verilen para cezasını ödeyemediği
için de tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderilmişti.
Devrimci
Demokrasi gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü
Erdal Güler, 26 Aralık 2007 tarihinde gözaltına alındığından
bu yana Amasya Cezaevi'nde bulunuyor. Hakkında "PKK veya MKP örgütlerinin
propagandası yaptığı" iddiasıyla açılmış 30'un üzerinde
davası bulunan Güler'i İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, toplam
21 ay hapse mahkum etmişti. Güler hakkında verilmiş toplam 60 bin
TL de para cezası da bulunuyor. Güler'in avukatı Ümit Hanbayat,
İstanbul'daki duruşmaları için Amasya'dan her defasında araçla
nakledilen Güler'in yakındaki bir cezaevine nakledilmesi için girişimde
bulunduklarını ancak yanıt alamadıklarını ifade etti. Avukatı,
Güler'in 11 Aralık 2009 tarihinde tahliye edilmesini umuyor ancak
kesinleşen davaları bu hükümlülük süresini uzatabilir.
25 Mart'ta,
DİHA muhabiri Abdurrahman Gök,
Siirt Emniyet Müdürlüğü'nde iki gün sorgulandıktan sonra "örgüt
propagandası yapmak" suçlamasıyla tutuklanarak, Siirt E Tipi
Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Tutuklamayı kınayan DİHA sorumlu
yazı işleri müdürü Devrim Göktaş,
tutuklu muhabirlerin serbest bırakılmasını isteyerek, basın örgütlerini
ve kamuoyunu da "bu haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı duyarlı
olmaya" çağırdı. DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş
da katılarak tutuklamadan Siirt Valisi ve Emniyet Müdürü'nü sorumlu
tuttu; "Ergenekoncu derin devletin" Siirt'te sürdüğünü
ileri sürdü. Açıklamaya İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır
Şube Başkanı avukat Muharrem Erbey,
KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Abdullah Karahan,
MAZLUMDER Şube Başkanı Seher Akçınar, Diyarbakır Demokrasi Platformu
dönem sözcüsü Ali Öncü,
Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar,
TİHV Temsilcisi avukat Sezgin Tanrıkulu, GGC Başkanı Faruk Balıkçı,
Gün TV Yayın Koordinatörü Ahmet Birsin,
Azadiya Welat gazetesi çalışanları ve DTP il yöneticileri de destek
verdi. Gök'ün tutukluluğuna itiraz edildi. Halen dört muhabirlerinin
hapiste bulunduğunu söyleyen Göktaş, Gök'ün bu yılki Newroz etkinliklerini
Ankara'dan gelerek izledikten sonra tutuklandığını ifade etti; Siirt'te
çalışanlarının sıkça polisin tehditlerine maruz kaldığını,
en son da Gök'ün, polislerce tehdit ve darp edildiğini savundu; İHD
Siirt Şubesi'ne başvurduklarını ve Siirt Cumhuriyet Savcılığı'na
suç duyurusunda bulunduklarını bildirdi. DİHA muhabiri
Celal Kalpak, "Gök gözaltına alınırken Newroz'un kutlandığı
alanın çıkışındaydık. Polis onu tartaklayarak gözaltına aldı.
Ben itiraz edince, bir polis müdürü 'arkadaşın polislere taş atmış'
dedi. Bunun inandırıcı olmadığını, onun sadece gazetecilik yaptığını,
uygulamanın keyfi olduğunu söyledim" dedi.
Gündem Gazetesi
Mersin Temsilciliği'ne 19 Nisan 2007'de yapılan baskında gözaltına
alınan ve Mersin E Tipi Cezaevi'nde tutulan DİHA Ajansı çalışanları
Ali Buluş ve Mehmet Karaaslan, "PKK örgütü üyesi
olmak" iddiasıyla mahkum oldular. Dosyaları Yargıtay aşamasında
bulunuyor. Ancak tutuklamaların kesin olarak "gazetecilik faaliyetleri"
ile ilgili olup olmadığı henüz bilinmiyor. Siirt'in Eruh İlçesi'nden
Şırnak'a giderken n DİHA muhabiri Faysal Tunç 5 Nisan 2007
tarihinde Eruh çıkışında yapılan kimlik kontrolünde gözaltına
alındı. Aynı gün Ömerli (Amara) Köyü'ne düzenlenen yürüyüşü
izledikten sonra Şırnak'a dönerken İdil'de yapılan kimlik kontrolü
sırasında gözaltına alınan muhabir Behdin Tunç
de, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "PKK örgüte bilerek
ve isteyerek yardım etmek' iddiasıyla ceza aldı. DİHA muhabirleri,
Diyarbakır'da tutuklu bulunuyorlar. 8 Ocak 2008'de Şırnak'ın Cizre
İlçesi'nde gözaltına alınan Ajansın Şırnak muhabiri Haydar
Haykır ise, 12 Ocak 2008'de tutuklanarak Batman H Tipi Cezaevi'ne
gönderildi.
10 Mart'ta
polis, Atılım gazetesinin teknik işlerinin yapıldığı Güneş
Ajans'ın Aksaray'daki bürosunda arama yaptı. Gözaltına alınan
Atılım gazetesi editörü Figen Yüksekdağ daha sonra serbest
bırakıldı.
5 Mart'ta Cumhuriyet
gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay ve ulusalcı yayın
izleyen Toplumsal Haber sitesi yazarı Neriman Aydın
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandılar. İfade vermesi
için Ankara'dan İstanbul'a getirilen Balbay ve Aydın tutuklanma istemiyle
çıkarıldıkları Nöbetçi Mahkemece cezaevine gönderildiler. Balbay
ve Aydın'ın, "Anayasayı silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs
etmek" ile suçlandığı iddia ediliyor. TGC Başkanı Orhan
Erinç, Balbay ve Aydın'ın tutuklanmaları nedeniyle üzgün olduğunu
ancak mahkeme kararıyla ilgili bir değerlendirme yapmasının olanaksız
olduğunu açıkladı. Uzun süren soruşturmanın konunun mahkemelere
aktarılması sürecini de uzattığına işaret eden Erinç, "Bu
durum, yargının işlevselliğini azalttığı gibi, yargı-siyaset
ilişkileri konusundaki iddiaların da gündemde kalması sonucunu yaratıyor.
İddianamelerin bir an önce hazırlanmasını ve davanın görülmeye
başlamasını bekliyoruz" dedi. Siyasetin medyaya son günlerdeki
yaklaşımının ifade özgürlüğü ve gazetecilerin haber verme haklarını
olumsuz etkilediğini vurgulayan Erinç "Dilerim ki hukuk devleti
kavramı eksiksiz olarak ülkemizde de geçerli olur" dedi. Tutuklama,
CMK'nın 100. maddesinde yer verilen "delil durumu" ve "kaçma
şüphesi"ne dayandırdığını ifade etti. TGC Başkanı Orhan
Erinç, tutuklamalar nedeniyle üzgün olduğunu ancak mahkeme kararıyla
ilgili bir değerlendirme yapmasının olanaksız olduğunu açıkladı.
Siyasetin medyaya son günlerdeki yaklaşımının ifade özgürlüğü
ve gazetecilerin haber verme haklarını olumsuz etkilediğini vurgulayan
Erinç "Dilerim ki hukuk devleti kavramı eksiksiz olarak ülkemizde
de geçerli olur" açıklaması yaptı. Cumhuriyet gazetesi yazarlarından
Hikmet Çetinkaya da bir televizyon kanalına, Balbay'ın sabit
bir ikametinin bulunduğunu vurgulayarak, neden tutuklandığına anlam
veremediğini kaydetti: "Bu sekiz aylık sürede ne oldu? Yeni
kanıtlara mı gidildi burasını bilmiyor. Balbay'ın evinde veya çalışma
odasında ne var? Kitapları, belgeleri, gazete kupürleri vardır.
Balbay'ın toprak altına gömdüğü ne silah vardır, ne bombası
var. Balbay, Cumhuriyetçidir, Atatürkçüdür, özgürlükçüdür,
ulusalcıdır. Bunlar suçsa bilmiyorum" dedi. ÇGD Başkanı
Ahmet Abakay da, "Bu, gazetecilere ya da muhaliflere gözdağı
vermenin parçası mıdır sorusunu akıllara getiriyor. Arkasında
kötü niyet aramak şaşırtıcı olmuyor" şeklinde konuştu.
TGS Başkanı Ercan İpekçi ise, "meslektaşlarımız hiç
ilgileri olmadığını düşündüğümüz çeteleşmelerle bağlantılıymış
gibi gösterilerek mağdur edilmektedirler. Bunlar sindirme yöntemleridir.
Bu davalarla ilişkilendirilerek gazeteciler üzerinde bir baskı oluşturulmak
isteniyor" dedi.
İzmir Demokrat
Radyo Yayın Koordinatörü Nadiye Gürbüz
ve İstanbul Özgür Radyo eski çalışanı Mine Özalp üç
gün gözaltında tutulduktan sonra 7 Şubat'ta gönderildikleri İstanbul
Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklandı. Gürbüz ve Mine
Özalp, MLKP örgütüne yönelik Eylül 2006'da başlatılan operasyonlarla
bağlantılı olarak sürdürülen mali soruşturma gerek gösterilerek
Özgür Radyo reklam bölümü çalışanı Sinan Gerçek, muhasebecisi
Metin Özalp ve Hacı Çiçek ile birlikte 4 Şubat'ta gözaltına alınmışlardı.
Özgür Radyo çalışanlarından Sinan Gerçek ve Metin Özalp
serbest bırakılırken, Mine Özalp, Gürbüz ile Hacı Çiçek
tutuklanmaları talebiyle İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne
sevk edildi. Nöbetçi Mahkeme, Nadiye Gürbüz ve Mine Özalp'ın tutuklanmasına
karar verirken, Hacı Çiçek'i ise tutuksuz yargılamak üzere serbest
bıraktı. Gürbüz ve Mine Özalp, Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'ne
gönderildi. 5 Şubat'ta bir basın toplantısı düzenleyen Demokrat
Radyonun Haber Merkezi çalışanı İsminaz Ergün, Gürbüz'ün
gözaltına alınmasıyla ilgili, "Yapılan arama tamamen hukuka
aykırı şekilde yapıldı. Biz aramaların yapılması sırasında
avukatlarımızın bulunmasını istedik ancak avukatlarımızın gelmesi
beklenmeden her tarafı aramaya başladılar. Bu hukuksuzluğu protesto
ediyoruz" dedi. Gürbüz'ün, Maliye Bakanlığı Mali Suçları
Araştırma Kurulu Başkanlığı'nın müfettiş raporunda İstanbul
9 ve 10. Ağır Ceza Mahkemeleri'nde görülen MLKP Davası sanıklarından
bazılarıyla mali ilişki içerisinde bulunmakla suçlanıyor. Gürbüz,
örgüte ait olduğu iddia edilen ve örgütün mali çalışmalarıyla
ilgili önerilerin de yer aldığı "Önderleşme" dergisi,
ölüm oruçlarının propagandasını yapan CD'ler bulundurduğu da
iddia ediliyor.
Eylül 2006'da
MLKP'ye yönelik olarak başlatılan operasyonlardan sonra tutuklanan
ve müebbet hapis istemiyle yargılanan Özgür Radyo Genel Yayın Yönetmeni
Füsun Erdoğan, haftalık Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
İbrahim Çiçek ve gazete Yayın Koordinatörü Sedat Şenoğlu'nun
da aralarında bulunduğu 23 kişinin yargılanmasına 20 Şubat'ta
devam edildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada
Erdoğan, yöneticisi olduğu Özgür Radyo'ya yönelik süren gözaltı
uygulamalarını protesto etti; gazeteci olduğunu vurgulayarak tahliye
talebinde bulundu. İbrahim Çiçek, Arif Çelebi, Naci Güner ve Seyfi
Polat da söz alarak tahliye taleplerini dile getirdiler.
Mahkeme heyeti, savcının talebiyle Bilgi Tağaç ve Soner Çiçek'in
tahliyesine karar verdi. 26 Haziran'da görülecek 6. duruşmada,
Aydınlı Nazilli'deki evde yapılan aramada bulunan polisleri, Ocaklı
köyü muhtarı ve halkı dinlenecek. 24 Ekim 2008'de mahkeme, sağlık
sorunları nedeniyle Hatice Bolat'ın tahliyesine karar vermişti. 5-6
Haziran 2008'de de üç kişi tahliye edilmişti.
Eğitim-Sen
Sivas Şubesi'nde “Ortak Düşman Amerika’dır” başlıklı
bir karikatür sergisi düzenledikleri gerekçesiyle 23 Mayıs 2008'de
gözaltına alınan Gençlik Federasyonu'ndan 24 kişiden öğrenciler
İlker Ekiz, İbrahim Karataş, Mustafa Doğan,
Elbil Çınar ve bir başka kişi halen Sivas E Tipi cezaevinde tutuluyorlar.
“Karikatür sergisini açmak”, “Tavır dergisi okumak” ve “Gençlik
Federasyonu üyesi olmak” suçlamalarıyla tutuklu bulunan beş kişinin
dosyasında gizlilik kararı alındı; tutukluluğa itiraz için yapılan
dört girişim de sonuçsuz kaldı. Tutuklamaların üniversitede gerçekleşen
saldırı ve buna demokratik kitle örgütlerinin gösterdikleri tepkilerden
sonra geldiğini ifade eden ÇHD İstanbul Şubesi üyesi ve avukat
Taylan Tanay, dosyaya Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi'nin bakacağını
ancak aradan geçen zaman zarfında hala dava açılmadığını bildirdi.
Emniyet Genel
Müdürlüğü, MİT ve Jandarma Genel Komutanlığı'na mahkeme kararıyla
verilen "genel izleme yetkisi"ni haber yaptıkları için
haklarında dava açılan Milliyet gazetesi muhabiri Gökçer Tahincioğlu
ve Vatan gazetesi muhabiri Kemal Göktaş
31 Mart'ta beraat ettiler. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi,
16 Ekim 2008'de beri gazetecileri, "yasaklanan bilgileri temin"
ve "terörle mücadelede görev yapan kamu görevlilerini hedef
göstermek" iddialarıyla üç yıla kadar hapisle yargılıyordu.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üç kuruma verdiği izleme yetkilerini
kamuoyuna duyuran gazeteciler, 24 Temmuz 2008'de TGC Basın Özgürlüğü
Ödülü'nü aldıktan sonra 10 Nisan'da da Metin Göktepe Gazetecilik
Ödülü'ne değer görüldüler. Göktaş, "Soruşturma açılması
bile basın özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehditti. Beraat etmemiz
elbette sevindirici ama Türkiye'deki iletişimin izlenmesi sürüyor"
dedi. Vatan gazetesinde 1 Haziran 2008'de çıkan "Türkiye'yi
Sarsacak Belge" haberinde, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün
25 Ocak-25 Nisan 2007 döneminde, Türkiye'de Telekom hizmeti veren
bütün şirketlerin telefon üzerinden gerçekleşen iletişimlerin
dökümlerini elde etmek için hukuksal girişimde bulunduğunu, Ankara
11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan konuyla
ilgili yapılan başvuruya onay verdiğini belirtiyordu. Tahincioğlu
da, Milliyet gazetesinin 2 Haziran 2008 tarihli sayısı için
"İzleme İtirazı" başlıklı haberi kaleme almıştı.
Şişli 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, daha önce "Allah'ın Kızları"
Romanı'yla ilgi takipsizlik kararı verilen Yazar Nedim Gürsel'i
"Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılamak"
iddiasıyla yargılıyor. Daha önce Şişli Savcılığı'nca açılan
soruşturmaya takipsizlik kararı verilmişti. Takipsizlik kararına
itirazı değerlendiren mahkeme, yazar Gürsel hakkında dava açılmasına
karar verdi. 25 Nisan 2008'de şikayetçi olan A. Emre Bulağılı'nın
müşteki kabul edildiği dava, Şişli Cumhuriyet Savcısı Muhittin
Ayata'nın 10 Kasım 2008'de düzenlediği iddianameyle açıldı.
İddianamede, Doğan Kitapçılık'ın yayımladığı romanda
"halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik edildiği" ve
"halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlerin aşağılandığı"
ileri sürülüyor. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Hakkı Yalçınkaya,
29 Aralık 2008 tarihinde başladığı yargılama kapsamında yazarın
"ihtarlı davetiyle celbine" karar verdi ve davaya 5 Mayıs'ta
devam edileceğini açıkladı.
19 Mart'ta
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi,
Ülkeye Bakış gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Bedri
Adanır'ı, gazetede yayımlanan fotoğraf ve yazılar nedeniyle
"PKK örgütü propagandası" yaptığı gerekçesiyle 3 yıl
2 ay hapse mahkum etti. Haftalık gazetenin 12 Ekim 2008 ve 18-24 Ekim
2008 tarihli sayılarında yer verilen fotoğraf ve yazılardan sorumlu
tutulan Adanır, haberleri sadece haber niteliği olduğu için yayımladığını
ve bunda herhangi bir kasıt veya propaganda niyetinin olmadığını
ifade ederek beraatını istedi. Ancak Mahkeme Başkanı Hüsamettin
Otçu, savcının görüşü doğrultusunda,
iki ayrı sayıda fiilin gerçekleştiğini bildirerek Adanır'ı iki
kez birer yıl hapis cezasına çarptırdı. Üç yıl iki ay hapse
çıkarılan karar temyiz edildi. "Tezkere ile çözüm fırsatı
kaçırabilir" başlığının üzerinde PKK yürütme Konseyi
üyesi Mustafa Karasu ve PKK örgüt üyelerinin silahlı ve üst düzey
yöneticilerinin resimlerine yer verilmesi, "Başbuğ da şansını
denemek istiyor" başlığının altında Duran Kalkan'ın resim
ve açıklamasının basılması, "Kadınlar haber ağlarını
oluşturuyor" yazısının altında PKK'nin kadın kolu PAJK'in
7. Kongresi ile ilgili açıklamaları ve kadın PKK'lilerin fotoğraflarına
yer verildiği İran'daki PKK'lileri açlık grevinde olduğunu duyuran
"Açlık grevi 47. Gününde sona erdi" yazının yayımlanması
ile "KCK: Bezele eylemi meşru müdafaadır" başlığı altında
PKK açıklamalarıyla birlikte Abdullah Öcalan'dan "Önder Apo"
olarak söz edilmesi cezalandırmaya gerekçe oluşturdu. Ayrıca, 24
Kasım 2008 tarihli iddianamede, 18 Ekim 2008 sayısında yer verilen
"İmralı'da Öcalan'a saldırdılar, ateşle oynuyorlar, Öcalan'ı
zehirlemişlerdi, AKP'ye verilen oylar savaşa gider" yazısı,
"Demokratik yöntemler tek çözüm yoludur" yazıda Murat
Karayılan'ın açıklaması ve fotoğrafına yer verilmesi, "Kürt
sorununda devlet şiddeti tırmandırırken Öcalan bir kez daha çözüm
önerdi. Gelin bu kış sorunu çözelim" yazısı, "Çözümün
adresi de muhatabı da belli" yazısı, "PKK'nin çözüm
adımları" yazısı, "İşte acil çözüm eylem planı"
yazısı, "Öcalan'dan çözüm önerileri" yazısı da mahkumiyete
dayanak oluşturmuştu.
Emniyet Müdürlüğü'nde
fuhuş, dayak ve hakaret iddialarını 12 Mart 2007'de "AB'ye
Böyle mi Girmeliydik? Görevlerini Kötüye Kullanıyorlar"
yazısıyla gündeme getirdiği için bir süre hapis yatan Afyonkarahisar
Emirdağ gazetesi sorumlu müdürü Mustafa Koyuncu 6 yıla
kadar hapis ve 440 bin TL tazminat istemiyle yargılanıyor. Emirdağ
Asliye Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemesi'nde dinlenen üç tanık
gazetecinin dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte ifade verdiler.
Ceza davasının görülmesine 17 Mart'ta devam edildi. Tazminat davasına
da Haziran ayında devam edilecek. Koyuncu, "yayın yoluyla
hakaret" iddiasıyla 13 Mart 2007'de tutuklanmış, tekzip yayımlaması
şartıyla bir hafta sonra tahliye edilmişti.
İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi, Alternatif gazetesi sahibi Cevat Düşün
ve Yayın yönetmeni Ragıp Zarakolu'nu "terör örgütü
propagandası yapmak", "halkı askerlikten soğutmak"
ve "suçu ve suçluyu övmek" iddialarıyla yargılıyor.
Savcı Bilal Bayraktar'ın 23 Eylül 2008 tarihli iddianamede 16 ve
17 Ağustos 2008 tarihli gazete sayılarında, Vicdani Retçi Mehmet
Ali Avcı’nın “Türk Askeri Olmayı Reddediyorum”adlı yazısına
yer verilmesi, “İlk kurşun tartışılmalı” yazısında PKK’den
‘Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden bir örgüt
olarak nitelenmesi ve Öcalan’a ‘Kürt halk önderi’ denilmesi,
15 Ağustos’un Güneydoğu’da kutlanışına ilişkin, "Her
yerde havai fişekli kutlama" haberine yer verilmesi, DTP’li
bir milletvekilinin Ağrı'da yaptığı konuşmaya ilişkin "Siyasi
çözüm sağlanamazsa Kürtler yüzünü dağa döner" başlıklı
haberin yayımlanması suçlamaya konu edildi.
Ergenekon Operasyonu
kapsamında 21 Mart 2008 sabahı İşçi Partisi (İP) Genel Merkezi'nde
yapılan aramada Yargıtay'a ait kroki bulunduğu haberini yazdığı
için 27 Mart 2008'de gözaltına alınan Taraf
gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu yargılanıyor. Taraf gazetesinin
24 Mart 2008 tarihinde ve "İP'de Kuşkulu Yargıtay Krokisi"
ve "Yargıtay'ı Vuracaklardı"
başlıklarıyla yayımlanan haberde, İP Genel Merkezi'nde yapılan
aramada bulunan CD'lerin birinde Yargıtay'ın ayrıntılı krokisinin
çıktığı, AKP'nin kapatılmasıyla ilgili iddianamenin Abdullah
Gül'le ilgili kısmının YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nca
İP'e önceden verdiği iddiasını gündeme getirmişti. Kadıköy
2. Asliye Ceza Mahkemesi, "iftira" (TCK 267), "adil yargılamayı
etkilemeye teşebbüs" (TCK 288) ve "gizliliğin ihlali"
(TCK 285) iddiasıyla Arıkanoğlu'nu hapisle yargılıyor. Arıkanoğlu'na
son dönemde aynı nitelikte ikinci bir dava açıldı. Dava 29 Mayıs'ta
sürecek.
Hrant Dink
cinayeti davasında azmettiricilikle yargılanan Erhan Tuncel'le
yaptığı telefon görüşmesinde, "Ne oğlum direkt kafaya sıkmışlar...Tek
farklılık. Kaçmayacaktı ama bu kaçtı" diyen polis memuru
Muhittin Zenit, bianet'ten 25 bin TL manevi tazminat talep ediyor.
12 Kasım 2008'de başlayan Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki
davada, Hakim Ömer Kızılkaya, polisten Zenit ve İPS İletişim Vakfı'nın
mali durumlarının tespit etmesine karar verdi. Yargılamaya 5 Mayıs'ta
devam edilecek. Zenit, 30 Eylül 2007'de "Vurulacak Şekil Belliydi"
başlığıyla ve 28 Nisan 2008 tarihinde "Dink Cinayetinde
Yeni Kanıt: Muhsin Başkan'la Yasin Konusunda Görüşeceğiz"
başlığıyla çıkan haberler nedeniyle bianet'ten 25 bin YTL tazminat
talep ediyor. Muhittin Zenit'in, NTV kanalına açtığı 90
bin TL'lik manevi tazminat davasının görülmesine de Ankara 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nde sürüyor.
12 Mart'ta,
Radikal gazetesi eski yazarı Perihan Mağden, "Plan Yapmayan
Plan" şarkısının klibini eleştirdiği iki yazıda Arif
Şirin (Ozan Arif) ve şarkıcı İsmail Türüt'e "basın
yoluyla hakaret ettiği" iddiasıyla yargılandığı davada 3
bin 480 TL adli para cezasına mahkum edildi. Beykoz 2. Asliye Ceza
Mahkemesi Hakimi Tamer Akgökçe, Hrant Dink'in katil zanlılarını
övdüğü gerekçesiyle Türüt'ü eleştiren, Arif'i de "faşistlik"
ile suçlayan Mağden'i suçlu buldu. Mağden, 174 gün karşılığında
3 bin 480 TL adli para cezasına çarptırılırken avukatları, tecil
edilmeyen cezayı Yargıtay'a taşıdı. Radikal gazetesinin 18 Eylül
2007 tarihli sayısında yayımlanan "Plan Yapmayın Plan/Çakal
Yesun Anani" ve 16 Ekim 2007 tarihli nüshada yer verilen
"Feci şahsi yazı" başlıklı köşe yazıları yargılama
konusuydu. Mağden, davacı avukatının müvekkillerini sahte adreslerde
göstererek davayı Beykoz Adliyesi'ne taşıdığını iddia etti;
hakkındaki davaların İsmail Türüt'e açılan davayla birleştirilmediği,
hakkında verilen cezanın ertelenmeyip temyiz edilmesi imkansız hale
getirildiğini söyledi; dosyayı da "ibret olsun diye" AİHM'e
taşıyacağını kaydetti. Mağden, "Hrant Dink'in katillerini
şereflendirmek üzere yapılan klip ve şarkı sözleri yeni katiller
yaratırken, insanları öldürmeye teşvik ederken, benim yargılanmam
ibretlik bir hikâye. Hrant Dink ve oğluna verilen adaletsiz cezalar
gibi bana da Hrant Dink'i savunduğum için ceza verildi" dedi.
AKP'ye karşı
kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman
Yalçınkaya'yı "cüppeli baykuş" şeklinde hicvettiği
için hapis istemiyle yargılanan Yeni Asya
gazetesi çizeri İbrahim Özdabak 24 Mart'ta beraat etti. Bakırköy
2. Asliye Ceza Mahkemesi, atılı suçun kasıt ve unsurları oluşmadığı
gerekçesiyle Özdabak'ı CMK'nın 223/2-a,c maddesi uyarınca akladı.
Duruşma savcısı da, sunduğu esas hakkındaki mütalaasında çizerin
beraat etmesi yönünde görüş bildirdi. 19 Mart 2008 tarihinde yayımlanan
ve "Huguk! Huguk! Huguk! Huguk!" ifadelerinin geçtiği
karikatüründen dolayı Özdabak, "yayın yoluyla hakaret"
iddiasıyla ve TCK'nın 125. maddesinden yargılanıyordu. 26 Eylül
2008'de ilk kez hakim karşısına çıkan Özdabak, 25 yıllık gazetecilik
hayatında ilk kez kendisine karşı bir hakaret davası açıldığını
ifade etmişti. Özdabak, "Yargı mensupları da eleştirilebilir.
Demokratik bir toplumda ve hukukun üstünlüğünü kabul eden bir
devlette, hiçbir kurum ve kişi eleştiri dışında kalmamalı"
diye konuşmuştu.
"Örgüt
propagandasını biz yapmıyoruz halk yapıyor" başlıklı yazısı
nedeniyle Günlük gazetesi yazarı Veysi Sarısözen
ve gazete İmtiyaz Sahibi Ziya Çiçekçi hakkında "Yasadışı
örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla dava açıldı. Gazetenin
6 Şubat 2009 tarihli sayısında yayımlanan yazının TMY'nin 7/2
maddesi kapsamına girdiğine kanaat getiren Savcı Hüseyin Ayar,
düzenlediği iddianamede Sarısözen ve Çiçekçi'nin 7,5 yıla kadar
hapsini istedi. Sarısözen ve Çiçekçi, 10 Haziran'da, İstanbul
12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başlayacak. Bugüne kadar
65 sayı çıkan gazeteye ilk dava da açılmış oldu. Sarısözen'in
yazısında, "Biz örneğin PKK'yi Erdoğan'ın tanımladığından
farklı tanımlıyoruz.... PKK eylemlerini ceza yasasında isyan ve
ayaklanma amaçlı silahlı örgütlenme yasakları kapsamına girdiğini
söylüyoruz.... Neden örgüt propagandası yapalım ki? Ortada halk
var o yapıyor yapacağını... Ben hiç bir yerde Bijî PKK diye bağırmadım
da yazmadım da... Ama Diyarbakır Newrozlarında bir milyon insanın
'Terörle Mücadele Yasası'na aykırı olarak örgüt propagandası
yaptığını gördüm" ifadeleri suç gerekçe gösterildi. Yazar
Sarısözen, 2007 yılında yazdığı ve 14 Haziran 2007 tarihinde
yayımlanan "Terör mü Savaş
mı?" yazısından "örgüt propagandası yapmak"tan
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.
PKK örgütü
yetkililerinden Murat Karayılan'la Kandil Dağı'nda yaptığı röportaj
nedeniyle gazeteci ve insan hakları savunucusu Hakan Tahmaz
ile Birgün gazetesi imtiyaz sahibi Bülent Yılmaz
ve sorumlu müdürü İbrahim Çeşmecioğlu hakkında dava açıldığı
23 Mart'ta gündeme geldi. Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık'ın
25 Eylül 2008'de yazdığı ve henüz gazetecilere tebliğ edilen iddianamede
üç kişinin, "PKK/KONGRAGEL açıklamalarını yayımlamak"tan
hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor. Belgede, Yılmaz'a 37143
Sayılı TMY'nın 6/2 ve 4 maddesi uyarınca ön ödeme ihbarından
bulunulmadığı, ancak bu kişinin ön ödeme bildirimine yanıt vermediği
gibi, ifade vermek için savcılığa da müracaat etmediğine yer verildi.
Üç kişi, 30 Nisan'da İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
üç yıl hapis istemiyle yargılanmaya başlayacaklar. "Tek
Taraflı Ateşkes Sorunu Büyütüyor" başlığıyla 9 Ağustos
2008'de yayımlanan röportaj nedeniyle gazete "PKK açıklamalarına
yer verildiği" için toplatılmıştı. Gazetenin 10, 11, 12 ve
13. sayfalarında yayımlanan röportajda, "Hakan Tahmaz'la Kandil'de
görüşen KCK Başkanı Karayılan sokaktaki insanın artık şiddet
istemediğini söylerken bir yandan da 'meşru savunma savaşı' adını
verdikleri eylemleri sürdüreceklerini açıkladı" deniyordu.
"Ayrı devlet peşinde olmadıklarını, Kürt Sorunu'nun inkarına
karşı dağda olduklarını" söyleyen Karayılan, röportajda,
DTP'nin kendileri için bir ara halka olduğunu, PKK olarak siyaset
yapmak istediklerini, "meşru savunma savaşı" olarak nitelendirdiği
eylemleri sürdüreceklerini, bunun bir çelişki olmadığını savunuyordu.
Malatya 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Malatya Yenigün gazetesi sahibi Bülent
Kutlutürk ile gazete yazı işleri müdürü Fadime Akıncı'ya
bir haberde "soruşturmanın gizliliğini ihlal ettikleri"
gerekçesiyle mahkum edildi. 19 Mart'ta öğrenilen karara göre mahkeme,
Kutlutürk ve Akıncı'yi, hurda yolsuzluğu iddiasıyla ilgili bir
tanığın poliste verdiği ifadeyi yayımladıkları gerekçesiyle
ertelemeli 1'er yıl 3'er ay hapse mahkum etti. Mahkeme, ÇGD Şube
Başkanı Kutlutürk ve ÇGD Malatya yöneticisi Akıncı ile ilgili
cezayı, gazetecileri beş yıl süreyle denetime tabi tutmaya karar
vererek erteledi. Haberciler, karara bir üst mahkeme olan Malatya 1.
Ağır Ceza Mahkemesi'ne "kararın cezaların şahsiliği ilkesine
aykırı" olduğunu savunarak başvurdularsa da talepleri reddedildi.
Gazeteciler, Basın Kanunu'nun 11. maddesine göre gazete sahibi hakkında
hapis cezası verilemeyeceğini savunuyorlardı. Kararla iç hukuk yollarının
tükendiğini ifade eden Kutlutürk, AİHM'ne başvuracaklarını söyledi.
Beydağı Devlet Hastanesi'ndeki hurda yolsuzluğu iddialarıyla ilgili
gazetenin 28 Eylül 2007 tarihli sayısında bir tanığın poliste
verdiği ifadeye yer veren haberciler, TCK'nın 285/1-3 ve 53. maddelerinden
yargılanıyorlardı.
Adana'da yayın
yapan Radyo Dünya'nın Yayın yönetmeni Mehmet Arslan,
Kasım 2007'de yer verdiği Kürtçe "Keçe Kurdan"
müzik parçasından "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla
yargılandığı davadan 17 Mart'ta beraat etti. Adana 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, "eylem suç oluşturmadığı" gerekçesiyle Arslan'ın
beraatine karar verdi. Davanın üçüncü duruşmasında tutuksuz sanık
olarak mahkemede ifade veren radyocu, "Yayın yönetmeni olarak
suçlamayı kabul etmiyorum. Halk ezgisinde kesinlikte halkı kin ve
düşmanlığa tahrik edecek herhangi bir söz bulunmuyor. Sanatçı
Aynur Doğan'ın okuduğu bu şarkı Kültür Bakanlığı'nca bandrol
almış bir kasette yer alıyor. Kasetin tercümesi de yanlış yapıldı"
dedi. Avukatı Kenan Karavil
de, dosyada bilirkişinin farklı yorumlar dahil ederek kasette sözleri
çarpıttığını, yayımlanan eserde suç unsuru bulunmadığını
dile getirdi. ÇHD Adana Şubesi, Adliye önünde, gazetecileri bilgilendirmek
için yaptığı açıklamada, Kürtçe önündeki baskılara son verilmesini
talep etti.
17 Mart'ta
Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi, "katil devlet" ve "19
Aralık gazileri" gibi nitelendirmelerden dolayı hapisle yargılanan
Ali Haydar Güneş, Esma Yavuz, Sabit Çiçek,
Şahin Kösedağı, Nadide Toker,
Ali Bozkına, Can Aydemir Sezer, Atilla Aka, Esra Sönmez
ve Nihal Samsum adlı üniversite öğrencilerinin beraatine
karar verdi. Adalet Bakanlığı, 19 Aralık 2000'deki cezaevi operasyonlarını
yedi yıl sonra protesto ederken Eskişehir'de linçe uğrayan ve gözaltına
alınan kişinin TCK'nın 301.
maddesinden yargılanmalarına izin vermişti. 19 Aralık 2000'deki
cezaevi operasyonlarını "katliam" olarak nitelendirdikleri
için iki yıl hapis istemiyle yargılanan 10 kişi, "Devleti alenen
aşağılamak" ve "suç ve suçluyu övmek" iddialarıyla
yargılanıyorlardı. Adalet Bakanı, bir süre önce "Devletime
katil dedirtmemem" sözleriyle yazar Temel Demirer
için yargılama izni vermişti. Üniversitelileri savunan üç avukat,
açlık grevine girmenin ve cezaevi operasyonlarını katliam olarak
nitelendirmenin suç oluşturamayacağını, açlık grevine destek
olmanın da "suçu övmek" olarak nitelenemeyeceğini savunarak,
suçun unsurlarının bu nedenle oluşmadığını ifade ettiler.
13 Mart'ta
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, "Her İhtimale Karşı İşkence"
haberiyle ilgili TCK'nın 301. maddesinden yargıladığı Günlük
Evrensel gazetesinden Ahmet Sami Belek ve Şahin Bayar'ın
dosyasını Adalet Bakanlığı'na göndermek yerine Anayasa Mahkemesi'ne
göndermeyi tercih etti. 23 Ağustos 2007'de yayımlanan haberle ilgili
İstanbul Jandarma İl Komutanlığı'nın şikayetçi olması üzerine
Şişli Cumhuriyet Savcısı Muhittin Ayata, iki gazete yetkilisi hakkında
4 Ekim 2007'de iddianame düzenlemişti. Hakim Hakkı Yalçınkaya,
yargılamaya devam etmek için Bakanlıktan izin almak gerektirdiğine
ilişkin hükmün kendisi için Anayasanın 8 ve 9. maddesinin 2. maddesine
"aykırı göründüğünden", konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi'ne
yazı yazılmasına karar verdi. Yargılama 14 Nisan'da sürecek.
Gazete haberinde, gözaltına alınan altı gencin Esenyurt Jandarma
Karakolu'nda sistematik işkence gördüğünü, avukatları Baran Doğan'a
dayanılarak yer verilmişti. Doğan, N.S, N.K, M.S.B, Y.S, Y.K. ve
M.F.E. adlı müvekkillerinin "gösteri yapma hazırlığında"
oldukları gerekçiyle 20 Ağustos 2007'de gözaltına alındığını,
geç muayene edilerek ve hazırlanan raporların kendilerine verilmeyerek
işkence delillerinin karartılmak istendiğini ileri sürüyordu.
Tekirdağ Şarköy'deki
sorunları "Başkan Pinokyo ve Dokuz Cüceler" başlıklı
yazı dizisiyle eleştiren Şarköy'ün Sesi gazetesi yazarı
Yakup Önal'ın, AKP Belediye Başkanı Can Gürsoy'un ve iki Belediye
Meclisi üyesinin şikayetiyle 25 yıl hapsi isteniyor. Şarköy Asliye
Ceza Mahkemesi Savcı Hüseyin Koçaslan’ın "yayın yoluyla
hakaret" iddiasıyla hapisle cezalandırılmasını talep ettiği
gazetecinin yargılanmasına 11 Mart'ta devam edildi. Bilirkişinin
"Gerçeklik unsuru varsa haberdir" tespitiyle değerlendirdiği
masallar nedeniyle Önal, 3 Haziran'da bir kez daha hakim karşısına
çıkacak. 20 Temmuz 2005'te yazı dizisine başlayan gazeteci, bunlardan
birinde, "Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin birinde, deniz kenarında
bulunan Şarki adlı kasabada Pinokyo adlı bir başkan varmış. Pinokyo'nun
her kararına emme basma tulumba gibi onay veren dokuz cücesi varmış"
demişti. Gazeteci üç yılı aşkın bir süredir yargılanıyor.
10 Mart'ta
Batman Ağır Ceza Mahkemesi, Kozluk İlçesi'nde güvenlik kuvvetlerinin
bir araca ateş açarak içlerinde 11 yaşındaki Mizgin Özbek'in
ölümüne yol açan olayla ilgili yayınlardan altı haberciyi yargılamaya
devam etti. Mahkeme, "Askeri kuvvetleri aşağılama" iddiasıyla
ve 301. madde uyarınca yargıladığı Batman Postası, Batman Barış
ve Batman Vizyon gazetelerinin sahibi Mustafa Kemal Çelik,
Vizyon gazetesi sorumlu müdürü Aytekin Dal,
Barış gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Sadık Aksoy ve Çağdaş
gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Reşat Yiğiz,
Batman Petrol gazetesinden Nedim Arslan ve Mustafa Seven
ile dosyayı Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Gazeteciler, "adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamasından beraat etmişlerdi.
Olayla ilgili düzenledikleri rapor nedeniyle sanık olan Batman Barosu
Başkanı Sedat Özevin ve MAZLUMDER Şube Başkanı Ahmet
Sevim de 16 Eylül 2008'de beraat etmişlerdi. Aktivistlerin 301'den
yargılanmalarına da Bakanlık izin vermemişti.
Anadolu'da
Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, kapatılan Türkiye'de
Cuma dergisinin
29 Ağustos-3 Eylül 2003 sayısında yayımlanan "Paşalar Laf Dinlemezse"
başlıklı yazıdan beş yılı aşkın bir süredir hapisle yargılanıyor.
Ancak 3. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde yargılanmaya
başlayan Dilipak, Askerî Ceza Kanunu'nun (ACK) 95/4 maddesi uyarınca,
"astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara
karşı görev hissini yok etmeye matuf olarak basın yoluyla alenen
tahkir ve tezyif edici fiil ve harekette bulunmak"tan yargılanıyordu.
Ancak Dilipak, ACK'da değişiklik yapılmasıyla sivil mahkemelerin
önüne gelen dosyasına hangi mahkemenin bakacağını bilemiyor. Dosyası
Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen Dilipak, bu mahkemenin
Bakırköy'e taşınmasıyla da Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'nde
yargılanmaya başladı. Ancak dosya, Bakırköy 2. Asliye Ceza ile
17. Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki da yetki itilafıyla karşılaştı.
Sonunda Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nin bakmasında karar kılındı.
Dilipak ile birlikte Mustafa Karahasanoğlu ve üç emekli
subay da sanık olarak yer alıyor. İddianamede, tüm sanıkların,
6 ay ile 3'er yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
Ayrıca, Anadolu'da Vakit gazetesi yazarı Dilipak, 13 Şubat
2008'de çıkan "Cübbe Sarık" yazısından "askeri
kuvvetlerini yayın yoluyla aşağıladığı" gerekçesiyle TCK'nın
301. maddesinden de yargılanıyor. Son olarak dosya Adalet Bakanlığı'na
gönderilmişti. 11 Nisan 2008'da hazırlanan iddianamede, cımbızlama
yöntemiyle "Evlerinde görünür bir yere, subay şapkası yerine
yeşil fes üzerine beyaz sarık sarıp koyabilirler. Kızıl Ordu'nun
bir gecede nasıl dağıldığını hatırlayın....Türkiye'de toplum
Türkiye'de toplum brifinglerle, faili meçhullerle, fişlemelerle korkutulmuş
ve baskı altına alınmıştır....Ülkeyi karıştırmak için eylemler,
doğuda JİTEM'le, batıda STK'larla yürütüldü. Vatanseverlerin
yöneticisi, 'Dört bin askeri sivil kıyafetlerle yürüttük. Kimse
fark etmedi" ifadelerine yer verildi.
Başbakan Erdoğan,
29 Mart yerel seçim kampanyasında sıklıkla hedef aldığı ve "yandaş
medya" olarak nitelendirdiği gazetecilere karşı "kişilik
haklarına saldırı" iddiasıyla da tazminat davaları açmaya
devam ediyor. Erdoğan, 8 Şubat'ta ART TV'de çıkan "Ankara Rüzgarı''
programındaki sözlerinden Emin
Çölaşan'dan, Cumhuriyet gazetesinin 6 Şubat 2009 tarihli sayısında
çıkan ''El Atına Binen Tez İner'' başlıklı yazısı nedeniyle
Cüney Arcayürek'ten 10'ar bin TL istiyor. Yeniçağ gazetesine
10 bin TL; Ortadoğu gazetesine AKP adına 35 bin TL, Erdoğan
adına 25 bin TL'lik davalar açıldı.
Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin, "Türkiyelilik" kavramını önerdikleri
"Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu" nedeniyle
yargılanan dönemin İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) Başkanı
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Alt Komisyon Başkanı Prof. Dr.
Baskın Oran'ın 301. maddeden yargılanmalarını izin vermedi.
İki öğretim üyesinin avukatı Oya Aydın, Adalet Bakanlığı'nın
raporda geçen ifadeleri eleştiri mahiyetinde gördüğü ve ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirdiğini, Bakanlık kararında
Anayasanın 26. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10.
maddesine de atıf yapıldığını kaydetti. 17 Aralık 2008'de Ankara
28. Asliye Ceza Mahkemesi, Oran ve Kaboğlu'nun TCK'nın 301. maddesine
ilişkin dosyalarını, yargılamanın sürdürülmesinin bir şartı
olarak izin alınması için Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Hakim
Avni Mis'in başkanlık ettiği mahkeme, dört yıldır tutuksuz
sanık olarak hapis istemiyle yargılanan Oran ve Kaboğlu ile dosyayı,
avukat Oya Aydın'ın "301'i, Anayasa Mahkemesi'ne gönderin"
talebini geri çevirmiş, Bakanlık iznine öncelik vermişti. Mahkeme,
Bakanlığın kovuşturulmasına izin vermediği dosyayla ilgili kararını
1 Nisan'da vermesi bekleniyor. 301'in Türkiye'yi krize sokan
bir madde olduğunu, kişilerin özgürlüklerini kısıtlayan bir düzenleme
olduğunu vurgulayan Kaboğlu ve Oran da, duruşmada, Bakanlık izin
şartıyla ilgili, "İzin şartı bizi, Bakan lütfuna maruz kalmış
gibi gösteriyor" diyerek rahatsızlıklarını dile getirmişlerdi.
Haftalık Çoban
Ateşi gazetesi yazı işleri müdürü Yasin Yetişgen, 8 Kasım
2007'de yayımlanan Berkant Coşkun'a ait "Anne beni askere
yollama" başlıklı yazıdan "halkı askerlikten soğutma"
ve "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret" iddiasıyla
yargılanıyor. Yargılama 15 Nisan’da sürecek. Gaziantep
2. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı M. Yalçın Arı,
9 Mayıs 2008'de görülmeye başlanan davada Yetişgen'in 7,5 yıl
hapsini talep etti. Ayrıca, 3 Ağustos 2007'de çıkan "Antep
ve Çoban Ateşi" yazısında "Antep Kuzey Kürdistan'ın
bir sanayi kentidir" ifadesi geçtiği için açılan dava sürüyor.
Hakkında tutuklama kararı çıkarılan yazar Hurşit Kaşıkkırmaz,
"kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla yargılanıyor.
20 Şubat'ta
Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi, haksız yere tutuklanmasına neden
olduğu ve adil yargılamadığı gerekçesiyle gazeteci Hacı Boğatekin'in
Gerger Asliye Ceza Mahkemesi'yle ilgili yaptığı reddi hakim başvurusunu
yerinde gördü. Gazetecinin 4 Şubat'ta yaptığı reddi hakim talebini
görüşen Hakim Habib Atasoy
başkanlığındaki mahkeme, Boğatekin'in Gerger Mahkemesi Hakimi
Ayşe Gül Şimşek ile ilgili reddi hakim talebinin kabulüne,
dosyasının da Kahta Asliye Ceza Mahkemesi'ne nakledilmesine karar
verdi. Mahkeme, Hakim Abdullah Günakın'ın askerlik görevini yapıyor
olması nedeniyle gazetecinin yargılandığı iki davada, gazetecinin
davalı olduğu Şimşek'in görev yaptığını anımsattı: "Sanığın,
Hakimin objektiflik ve tarafsızlık ilkelerinden endişe duymaması,
verilecek kararın hakkaniyete uygun olması gerektiği kanaatine varılarak,
bu yönüyle reddi hakim talebinin kabulünün hak ve nesafet açısından
daha uygun olacağı düşünülmüştür.." "Feto ve Apo"
yazısından ifadesini almak isteyen Savcı Sadullah Ovacıklı'yı
Fethullah Gülen'e yakın durmakla eleştirdiği için 109 gün Kahta
Cezaevi'nde tutulan, hakkında da "hakaret", "iftira"
ve "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" iddialarıyla
dava açılan gazeteci Boğatekin, 5 Şubat'ta Hakim Şimşek'i reddetmişti.
Artık tutuksuz yargılanan gazetecinin avukatları, Mustafa Köroğlu,
Zeynel Fırat, Osman Süzen
ve ÇHD İstanbul Şubesi'nden Taylan Tanay,
son duruşma öncesinde, adil yargılama yapılacağına inanmadıkları
için müdafilikten çekilmişlerdi. Gazeteci, Adıyaman Ağır Ceza
Mahkemesi'nin aldığı bu son kararıyla birlikte, Hapiste yattığı
Kahta'da yargılanacak.
Başbakan Erdoğan
için "Zerre kadar utanması olsaydı Kars'a gelmezdi. Türk, Kürt
bütün halklara hayatı cehennem eden özgürlük düşmanı Erdoğan'ı
Kars'ta istemiyoruz. Kars'ın havasını ve toprağını bu kan siyasetçisi
padişahın kirletmesini protesto ediyoruz" diyen siyasetçi
Mahmut Alınak, ceza olarak fidan dikecek ve dört ay süreyle fidanlığın
bakımını yapacak. 3 Mart'ta Kars 2. Asliye Ceza Mahkemesi, bu sözler
nedeniyle Alınak'ı "hakaret" suçlamasıyla 11 ay 20 gün
hapse mahkum ettikten sonra CMK'nın 231. maddesi uyarınca, bu hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. Mahkeme, CMK'nın
231/8-c maddesine dayanarak, "denetimli serbestlik" altında
geçireceği beş yıllık süre içerisinde Alınak'ın, denetimlik
serbestlik şube müdürlüğünün belirleyeceği bir alanda, 500 adet
fidan dikerek ve dört ay süreyle bakım ve gözetimini yerine getirmesine
hükmetti. Hakim Erkan Tımbıl'ın başkanlık ettiği mahkeme,
Alınak'ın Kars yerel medyasına gönderdiği bildirinin Başbakan
Erdoğan'a hakaret niteliği taşıdığına kanaat getirdi. Alınak,
Kars Ağır Ceza Mahkemesi'nde 7 gün içinde itirazda bulunabilecek.
Alınak, savunmasında, "Sosyal devlet kuralına göre bir vatandaşın
ayağı taşa değse bile bundan Başbakan ve hükümetler sorumludur.
Başbakan devletin başındadır. Kars ise hükümete iki milletvekili
kazandıran bir şehirdir. AKP hükümeti ise Kars'a bir tek çivi çakmamıştır.
Hizmet getirmeyen bir başbakanı eleştirmekte en doğal hakkımızdır.
Hakaret kastım yoktur, tabiatıma aykırıdır. Sert eleştiri söz
konusudur. Dava da düşünce özgürlüğüne, AİHM kararlarına aykırıdır"
sözleriyle kendisi savundu. Alınak, bundan önce de sivil itaatsizlik
yönünde yaptığı çağrılar nedeniyle verilen idari para cezalarını
ödemeyi reddettiği için geçen yıl iki kez cezaevine girmişti
27 Şubat'ta
Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Başbakan Erdoğan
hakkında "Ampul Tayyip" sloganının atıldığı iki eylemden
Dumlupınar Üniversitesi'nde öğrenim gören Berna Özaslan,
Eğitim-Sen Bursa Şubesi yöneticisi olan öğretmenler Hasan Özaydın
ve Betül Öztürk ile Halkevleri Genel Merkez üyesi Mehmet
Emre Battal'ı "hakaret" iddiasıyla 11'er ay 20'şer
gün hapse mahkum etti; O.B.
hakkındaysa Bursa Çocuk Mahkemesi'nde dava açıldı. Liselilerin
ÖSS'yi protesto için 29 Mart 2008'de düzenledikleri diğer bir eylemde
atılan sloganlar nedeniyle dokuz kişi daha halen yargılanıyor. Bursa
polisinin olay tutanağına göre "Liseli Genç Umut" adlı
40 kişilik grup geçen yıl Setbaşı'nda toplanıp Ahmet Vefik Paşa
Tiyatrosu önüne yürüyüşe geçti. Grubun önünde iki trampet çalınıyor,
dövizler taşınıyor, sloganlar atılıyordu. Polis tutanağında
şu not düşüldü: "Amerikancı, işbirlikçi, önce dinci, sonra
liboş, eğitimi satan' sloganlarına topluluk tarafından hep bir ağızdan
her cümlenin arasında 'Ampul Tayyip' sloganları atılmıştır. Devamında
topluluk tarafından önde bulunan iki kişinin trampetleriyle tempo
tutturarak 'Ampulsün sen Tayyip, ampulsün sen Tayyip, ampulsün sen
Tayyip' sloganı iki defa atılmıştır." 1 Nisan 2008'de, DİSK
ve KESK öncülüğündeki başka bir protesto eyleminde "Ampulsün
sen Tayyip" diye slogan atan dokuz kişiye aynı maddeden 7. Sulh
Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Bu davanın görülmesine de
18 Mart'ta devam edildi.
Vicdani retçi
Mustafa Karayay, vicdani redde ilişkin düşüncelerinden TCK'nın
318. maddesi uyarınca "halkı
askerlikten soğutmak" iddiasıyla yargıladığı davanın
ilk duruşmasında beraat ettirdi. Üç yıl hapis istemiyle karşı
karşıya bulunan Karayay, 10 Ekim 2008'de Ankara Kızılay'daki Yüksel
Caddesi'nde, "Türkiye'de doğmuş bir erkeğin sadece Türkiye'de
dünyaya geldi diye askerlik yapmak gibi bir vatan borcu olamaz. Bu
sadece Türkiye için söz konusu da değil. İnsanlar çıplak, günahsız,
borçsuz ve en önemlisi de silahsız doğar. Hiçbir kurum ve kuruluşun
özgür bir insanın hayatının belli veya belirsiz bir bölümünün
tutsaklık altına almaya hakkı yoktur" demekle suçlanıyor.
Karayay'ın yargılanmasına 1 Nisan'da devam edilecek.
Haftalık
Atılım gazetesi yazı işleri müdürü Sibel Bulut, Deniz
Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'yı anan bir yazı
nedeniyle "suç ve suçluyu
övmek" iddiasıyla yargılanıyor. En son Fatih 2. Asliye
Ceza Mahkemesi, davada görevsizlik kararı vererek dosyayı Ağır
Ceza Mahkemesi'ne gönderilmeye karar vermişti. Gazetenin "Gündem"
köşesinde çıkan "İbo Mahir Deniz, zafere kadar izinizdeyiz"
başlıklı yazı nedeniyle açılan dava 3 Kasım 2008'de başlamıştı.
68 hareketinin 40. yılında Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya, yargı tarafından
"suçlu" görülmeye ve TCK'nın 215. maddesi kapsamına sokulmaya
devam ediyor. İddianamede, Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya 68 ve '71
devrimci gençlik yöneticileri olarak "terörist", yaptıkları
eylemler de "terör eylemleri" olarak nitelendiriliyorlar.
26 Şubat'ta
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı, Britanya'nın başkenti
Londra'daki Suas Üniversitesi'nde yaptığı konuşmadan hakkında
"PKK örgütü propagandası yapmak"tan dava açılan Leyla
Zana'nın cezalandırılmasını talep etti. Üniversitenin 24 Mayıs
2008 tarihinde düzenlenen bir seminerinde "İnsan için beyin
ve yürek neyse Kürt halkı için PKK ve Öcalan o demektir. Kürt
halkı için yeni bir yaşam kurdu öyle ki varlığından utanır hale
gelmiş halka özgürlük ve direniş ruhu kazandırdı" dediği
iddia edilen Zana'nın TMY'nin 7/2
maddesinden beş yıl hapis isteniyor. 26 Şubat'taki duruşmada suçlamalara
yanıt veren Zana, suça gerekçe gösterilen sözleriyle PKK'nin hapisteki
lideri Abdullah Öcalan'dan söz edip etmediğini hatırlamadığını,
ancak dile getirdiği görüşlerini düşünce özgürlüğü kapsamında
ifade ettiğini kaydederek, hakkında beraat kararı verilmesini istedi.
Zana'nın sözlerinin Roj TV'nin haber bülteninde yayınlanan ve Emniyet
Müdürlüğü'nden gönderilen çözüm metninin mahkemede okunmasından
sonra söz alan duruşma savcısı, sunduğu esas hakkındaki mütalaasında
Zana için mahkumiyet istedi. Yargılama, Zana'nın avukatlarının,
esas hakkında savunmalarını hazırlamaları için ileri bir tarihe
bırakıldı. Milletvekili olarak TBMM'de yaptığı Kürtçe yemin
nedeniyle 1994 yılında tutuklanan, 15 yıl hapse mahkum edilen ve
2004'te de tahliye edilen Zana için Türkiye'de ve Fransa'da bir kampanya
düzenleniyor.
PKK örgüt
üyelerini "gerilla" olarak nitelendirdikleri için Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve DTP İl Başkanı
Nejdet Atalay'ın yargılandığı dava 21 Nisan'a kaldı.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşma savcısının cezalandırma
istediği davada yerel seçimlerin yarattığı yoğunluk nedeniyle
Baydemir ve avukatı Muharrem Erbey'in esas hakkındaki savunmalarının
hazırlayamamaları için süre verdi. Savcı Mustafa Şahin, 16 Aralık
2008'de görülen duruşmada iki kişinin, "Örgüt propagandası
yapmak" başlıklı TMY'nin 7/2. maddesi uyarınca 5'er yıl hapisle
cezalandırılmasını talep etmişti. TSK'nin Kuzey Irak'a başlattığı
kara harekatını protesto etmek ve operasyonların durdurulması için
25 Şubat 2008'de düzenlenen basın açıklamasındaki sözler suç
gerekçe yapıldı. Baydemir, savunmasında, "Bu konuşmayı yaparken
amacım ülkedeki acının son bulması için beklentilerimi, umutlarımı
dile getirmek, eleştirilerimi yapmaktır. Suç işleme kastıyla hareket
etmedim. Duyarlı bir vatandaş olarak ölen polislerin, askerlerin,
askerlerin, sivil vatandaşların ve gerillaların ölümünden dolayı
duyduğum üzüntüyü dile getirmekti" demişti. Atalay da, amacının
"30 yıldır bölgede yaşanan olaylar ve akan kanın devletin
düşündüğü şekilde çözülemeyeceğini belirtmek" olduğunu
söylemişti. Belediyenin İnternet sitesinde yer verilen aylık Metrepor
Bülteni'ndeki Kürtçe yazılar yoluyla Baydemir, Diyarbakır 3. Asliye
Ceza Mahkemesi'nde "Şapka ve Türk harflerine muhalefet etmek"ten
de yargılanıyor. Diğer bir suçlama da, "Görevi kötüye
kullanmak" suçlamasıyla ilgili.
Birgün gazetesi
yazarı Yalçın Ergündoğan,
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı ve Kadiri Tarikati
şeyhi Haydar Baş'ın "hakaret" iddiasıyla açtığı davada
hem hapis hem de tazminat istemiyle yargılanmaya devam ediyor. Birgün
gazetesinde 26 Nisan 2005'te çıkan haber yayımlanan "Müritleri
Haydar Baş'a baş kaldırdı"
haberi nedeniyle Beyoğlu 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin yazarı bin 500
TL tazminata mahkum etmesine ilişkin karar Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nce
bozulmuştu. Yazar hakkında üç yıl hapis istemiyle açılan dava
da Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde sürüyor. Yazar hakkında
İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde devam eden 20 bin YTL'lik, Sulh
Ceza Mahkemesi'nde de 5 bin TL'lik tazminat davaları bulunuyor.
Aralarında
eski dört kuvvet komutanının da bulunduğu 312 generalin, Vakit
gazetesi sahibi Nuri Aykon, yazı işleri müdürü Harun
Aksoy ve eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan
aleyhine açtığı manevi tazminat davasına, Yargıtay'ın cezanın
bozulması yönünde verdiği kararın ardından devam ediliyor. Ankara
20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen dava, davacılardan Şahap
Tuncer'in mirasçıcı Elçin Tuncer adına masraf tebligatının çıkartılması
ve Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi'nde süren ceza davası dosyasının
istenmesi için yazı yazılması için 2 Haziran'a bırakıldı.
Gazetenin 25 Ağustos 2003 tarihli nüshasında "Asım Yenihaber"
takma adıyla yayımlanan Mehmet Doğan’ın IP adresinden gazeteye
gönderilip gönderilmediğini tespit etmeye çalışıyor. Daha önce
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2004 yılında mahkemenin verdiği 1
milyon TL’lik tazminat cezasını “yazının Doğan tarafından
gönderilip gönderilmediği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açığa
kavuşturulması gerektiğine hükmederek bozmuştu.
Adalet Bakanlığı,
Protestanlığı yayma faaliyetlerinde bulunurken "Türklüğü
aşağıladıkları" iddiasıyla suçlanan Hakan Taştan
ve Turan Topal'ın, TCK'nın 301.
maddesinden yargılanmalarına izin verdi. Dava dosyasının 301. maddesiyle
ilgili kısmı ayırarak 24 Haziran 2008'de Bakanlığa gönderen, gelen
izin üzerine de dosyayı yeniden birleştiren Silivri 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, iki tutuksuz sanığı yargılamaya 24 Şubat'ta devam etti.
Mahkeme, misyonerlik faaliyetlerinin örgütlü bir yapıyla gerçekleştirildiği
ve bu nedenle de soruşturmanın genişletilmesi gerektiğini savunan
şikayetçi taraf avukatlarının ilettiği talebi, gelecek duruşmanın
görüleceği 28 Mayıs'a kadar değerlendirecek. TCK'da "misyonerlik
yapmak" veya "dini yaymak" diye tanımlı bir suç bulunmuyor.
Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamede,
jandarmaya yapılan bir telefon ihbarında, Silivri'nin bazı tarihi
mekanları gerekçe gösterilerek Hıristiyanların kutsal bir beldesi
haline getirilmek istendiği, buradaki okullarda örgütlenmeye çalışıldığı,
Türklüğü, askerlik hizmetini ve İslamiyet'i aşağılayıcı konuşmalar
yapıldığı savunuluyor.
Adana Radyo
Dünya'nın Yayın yönetmeni Mehmet Arslan, iki yıl önce
Şivan Perwer"in sesinden Kürtçe "Mihemedo"
Türküsü'ne yer vermekten yargılandığı davadan 23 Şubat'ta
beraat etti. Kararı memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden radyonun
yönetim kurulu üyesi Kenan Karavil,
yaşadıklarının bu yargılamayla sınırlı olmadığını kaydetti
ve Aynur Doğan Kürtçe seslendirdiği Keçe Kurda (Kürt Kızı)
parçasından Adana Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandıklarını,
oysa aynı parçanın ulusal medyada sorunsuz şekilde yayımlandığına
işaret etti. TRT Şeş'in (TRT 6) 1 Ocak 2009'da Kürtçe yayına başlamasından
sonra yer verdiği "Mihemedo" parçasını 16 Ekim 2007"de
yayımlayan yerel radyo, Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şube Müdürlüğü suç duyurusunda bulununca davalık olmuştu. Savcı
Duran Yılmaz'ın kaleme aldığı iddianameyle Adana 2. Asliye
Ceza Mahkemesi, 8 Ocak 2008'de "kin ve düşmanlığa tahrik"
iddiasıyla açılan davada yayın sorumlusu Arslan'ı hapis istemiyle
yargılıyordu. Mahkeme, suç kastı bulunmadığına hükmetti. Mahkemenin
başvurduğu bilirkişiyse müzik parçasında bundan farklı ifadeler
yer aldığı yönünde görüş bildirdi. Sonunda mahkeme,"Türkü
içinde bir takım imalı sözler yer almışsa da bunun bir türkü
olduğu, kasten halk arasında nefret duygularına yol açmak amacıyla
yayınlandığı ve suç kastının varlığı belirlenememiştir"
diyerek Arslan'ın beraatine hükmetti.
Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığı, Evrim Teorisinin savunucularından Richard Dawkins'in
"Tanrı Yanılgısı" adlı kitabına "halkı kin
ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak" iddiasıyla
dava açtı. Emre Bukağılı adlı bir kişinin şikayetiyle açılan
davadan geçen yıl beraat eden kitabın yayıncısı, Kuzey Yayınları
sahibi Erol Karaaslan, kitabın Musevilik dinine, Allah'a ve
peygamberlere hakaret ettiğini savunan Sonia Eskinazi'nin şikayetiyle
bir kez daha hapis istemiyle yargılanacak. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi,
2 Nisan 2008'de beraat ettirdiği Erol Karaaslan 16 Haziran'da
bir kez daha aynı gerekçeyle yargılayacak. Şişli Cumhuriyet Savcısı
Muhittin Ayata, 10 Kasım 2008'de kaleme aldığı iddianamesinde, yayıncının
TCK'nın 216/1-3 maddesi ve 54. maddesi uyarınca dört yıla kadar
hapsini istedi. Eskinazi, 30 Ekim 2008'de Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı'na
sunduğu dilekçesinde, 360 sayfalık kitabın beş ayrı sayfasında
yer verilen bazı nitelendirmelerin mensubu olduğu Musevilik dinine,
Allah'a, Musevilerin çok sevdiği peygamberlere karşı hakaret niteliği
taşıdığını savundu. Kitabın 36., 42., 234., 235 ve 295. sayfalarında
yer alan ve iddianameye de cımbızlanarak yansıtılan ifadelerin "eleştiri
sınırlarını aştığı ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve
aşağılama suçu oluştuğu" savunuldu.
DTP Diyarbakır
İl Başkanı Hilmi Aydoğdu'nun "Kerkük'e yapılan saldırılar
Diyarbakır'a; Diyarbakır'a yapılan saldırı Kerkük'e yapılmış
sayılır" sözlerine destek veren Belediye başkanı Hüseyin
Kalkan 16 Şubat'ta 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarpıtıldı.
Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesi, cezayı yargı sürecindeki davranışları
nedeniyle 1 yıl 3 aya indirdi. Mahkeme, "halkı kin ve düşmanlığa
alenen tahrik etmek" ile yargıladığı Kalkan'ın daha önce
kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması nedeniyle cezasının ertelenmesine
karar verdi. Keskin, son iki yılda düşünceleri nedeniyle yargılandığı
altı davadan toplam 3 yıl 9 ay hapis ve 10 bin 875 TL para cezasına
çarptırılmış oldu. Kalkan'ın dört dosyası, temyiz edildiği
için Yargıtay'da bulunuyor. Roj TV'nin kapatılmaması için Danimarka
Başbakanı'na mektup gönderen DTP'li belediye başkanları arasında
yer alan Kalkan, "suç ve suçluyu övmek"ten bin 875 TL para
cezasına mahkum olumuştu. Kalkan, 2 bin TL'den az olduğu için Diyarbakır
5.Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği cezayı temyiz edememişti.
Ceza kesinleşmişti.
13 Şubat'ta
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Dağlıca baskınında PKK örgütünün
rehin aldığı askerlerin serbest bırakılmasını duyuran Milliyet
gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü Hasan Çakkalkurt'u,
"soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği" gerekçesiyle
1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına çarptırdı. Gazete avukatları,
haberin Jandarma Genel Komutanlığı Van Askeri Mahkemesi'nin aldığı
yayın yasağı kararıyla aynı tarihli olduğundan bu karara aykırılıktan
söz edilemeyeceği, haberlerin yer verilmenin gazetecilik görevinin
bir gereği olduğu ve halkın haber alma hakkına dayandığını vurgulaması
sonucu değiştirmedi. Mahkeme, TCK'nın 285/1 maddesi uyarınca Çakkalkurt'u
mahkum etti. Milliyet gazetesi, 21 Ekim 2007 tarihinde meydana gelen
Dağlıca baskınındaki gelişmeyi 12 Kasım 2007 tarihinde, "Kaçırılan
8 askere tutuklama" ve "Çatışma gecesini anlattılar"
başlıklarıyla duyurmuştu. Jandarma Genel Komutanlığı Van Jandarma
Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi, 12 erin yaşamını
yitirdiği, 17'sinin de yaralandığı saldırıyla ilgili, 8 şüpheli
askerin soruşturulmasını gerekçe göstererek, tüm yazılı ve görsel
basın ve medya kuruluşlarına yayın yasağı getirmişti.
Ceza, bir yılın üzerinde olduğu için para cezasına çevrilmedi.
Gazete avukatları, kararın temyiz edilmesi için Yargıtay'a başvurdu.
Muş Sulh Ceza
Mahkemesi, eski İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Sadettin Yıldırım
ile ilgili "hakaret eden yayınlara devam ettiği" iddiasıyla
Haber 49 gazetesi sahibi Emrullah Özbey'i iki yıl hapis
istemiyle yargılıyor. 17 Ocak 2005'de çıkan "İmza Skandalı"
haberinde engellilerin katıldığı sınavın sahte imzayla iptal edildiğini
savunan gazeteci, dört engellinin Danıştay kararıyla eski görevlerine
geri dönmesiyle Yıldırım'ı, Muş Turizm ve Kültür Müdürlüğü'ne
atanması dolayısıyla da eleştirmeyi sürdürünce yeniden sanık
oldu. Gazeteci 6 Nisan'da bir kez daha hakim karşısına çıkacak.
Özbey, haberinden iki bin YTL tazminata mahkum edilmişti. Dava kesinleşmeden
Yıldırım, Özbey'in bürosunda bulunan taşınmazların bir kısmına
haciz koymuş ve bazı banka hesaplarını da dondurmuştu. Haberde
sınava giren dört engellinin tepkisine de yer veren gazeteci, engelli
personel alım sınavının Milli Eğitim Şube Müdürü Yıldırım'ın
Muş Milli Eğitim Müdürü Yavuz İçyer'in imzasını taklit ederek
iptal edildiğini "Sahte İmzayla Özürlü Sınavı" haberi
yapmıştı. Bu haberden Özbey hakkında açılan ve ertelemeli
854 YTL para cezası verilen dosyası ikinci kez Yargıtay'a taşındı.
Kararda Muş Asliye Ceza Mahkemesi, 28 Kasım 2005'te, şikayetçi Yıldırım'ın
hakarete "kendi haksız hareketiyle sebebiyet verdiği"ni
kabul ettiyse de gazeteciyi mahkum etmişti. Gazeteci, tazminat davasından
da iki bin TL'ye mahkum edilmişti.
16 Şubat'ta,
Bakırköy, 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Posta gazetesi foto-muhabiri
Ahmet Cumalı'yı, Derin Mermerci ile ilgili çektiği defile
fotoğrafı nedeniyle "özel hayatın gizliliğini ihlâl ettiği"
iddiasıyla mahkum oldu; cezasının açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verdi. Mahkeme, beş yıl süreyle aynı nitelikte bir fiilden
sorumlu tutulması halinde Cumalı hakkında, TCK'nın 134/2 maddesinden
verdiği ancak saklı tuttuğu cezayı yüzüne karşı okuyacak. 4
Kasım 2008'de de bu kez Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi, teknesinde
Sanatçı Sezen Aksu'nun mayolu fotoğrafını çektiği gerekçesiyle
Cumalı'yı ertelemeli 1 yıl 3 ay hapse mahkum etmişti.
DİHA Van muhabirleri
Oktay Candemir ve Ercan Öksüz,
geçen yıl yaptıkları "Zilan Katliamı'nın Tanığı Konuştu"
başlıklı röportaj nedeniyle "kin ve düşmanlığa tahrik"
iddiasıyla üçer yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Gazeteciler,
Van'ın Erciş İlçesi'nde yer alan Zilan Deresi'nde 1930 yılında
yaşanan katliamın 94 yaşındaki tanığı Kakil Erdem'ın
tanıklığını haberleştirmişti. Eylül 2007 sonunda basında yer
bulan haberde olaylar yaşandığı sırada 17 yaşında bir genç olan
Erdem'in Kündük Köyü'nde oturduğu ve yaşananların tek tanığı
olduğuna da yer verilmişti. Haberde, söz konusu tanıktan, insanlara
işkence yapılmasına yönelik çok ağır ifadeler aktarılıyordu.
Askerlerin 35 yakınını öldürdüğünü iddia eden Erdem, tanıklığında
hamile kadın ve üç akrabasına yönelik yapıldığı iddia ettiği
muameleyi anlatıyordu. Gazeteciler, 9 Eylül 2008'den beri Van 2. Asliye
Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyorlar.
Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin, bir yazılı soru önergesine verdiği yanıtta,
2006 ve 2007 yıllarında TCK'nın 301. maddesinden toplam 742 dava
açıldığını, bu davalardan bin 42 kişinin yargılandığı bilgisini
verdi. DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş'ın
yazılı soru önergesine 6 Şubat'ta alınan yanıttan, yargılananlardan
16'sının çocuk olduğu anlaşılıyor. Bu dönemde 301'den 6'sı
çocuk 309 kişi mahkum edildi. Ay dönemde açılmış olan 742 davadan
sadece bir tanesi Diyarbakır'da açıldı. Bu davada da toplam 9 kişi
yargılandı ancak ceza almadı. Bu iki yıllık dönemde Türkiye'de,
3713 sayılı TMY kapsamında toplam 4 bin 784 dava açıldı, bu davalarda
toplam 11 bin 720 kişi yargılandı. Aynı dönemde "suç işlemek
amacıyla örgüt kurma", "örgüt üyeliği" ve "örgüt
propagandası"nı düzenleyen TCK'nın 220. maddesi kapsamında
toplam 2 bin 469 dava açıldı. Bu davalarda 422'si çocuk 17 bin 510
kişi yargılandı. Bu dönemde TCK'nın "silahlı örgüt kurmak
ve yönetmek" suçunu düzenleyen 314. maddesi kapsamında toplam
2 bin 239 dava açıldı; bu davalarda toplam 6 bin 582 kişi yargılandı.
Yargılananlardan 413'ü çocuk.
15 Ocak'ta
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink'in cenazesindeki
"Hepimiz Ermeniyiz" sloganları ve "Katil 301"
pankartları nedeniyle Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül
hakkında yaptığı şikayette takipsizlik kararı verdi. Sinop'ta
Haber 57 gazetesi köşe yazarı Mete Çağdaş, sloganı
ve pankartlarla TCK'nın 301. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek
cenaze tertip komitesi ve katılımcılar hakkında Sinop Cumhuriyet
Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu. "Sayın Savcı"
başlıklı bir yazıyla eyleme katılanların yargılanması gerektiğini
savunan Çağdaş, "Böyle bir karar için iki yıl beklemek mi
gerekiyor? İtiraz hakkımı kullanacağım" dedi. Dedesinin Ermeni
çetelerince öldürüldüğünü belirten Çağdaş, bir gazeteci olarak
meslektaşı Dink'in bir cinayete kurban gitmesini kınadığını,
ancak atılan sloganların Türklüğe hakaret olduğunu savunmuştu.
Milas Önder
gazetesi ve yazı işleri müdürü Melih Kaşkar,
"Başbakana basın yoluyla hakaret" iddiasıyla açılan dava
kapsamında Milas 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Fıkra
yoluyla Erdoğan ve Gül hakkında "şerefsiz" denildiği
iddiasıyla açılan davada, Kaşkar'ın iki yıl 8 aya kadar hapsi
isteniyor. Davalı avukatı Mustafa İlker Gürkan, Gül ve Erdoğan'ın
açtığı davaların birleştirilmesi ve dosyanın bilirkişiye gönderilmesi
yönünde girişimde bulundu. Mahkeme, davalı avukatı Mustafa İlker
Gürkan'ın, Gül ve Erdoğan'ın açtığı davaların birleştirilmesi
ve dosyanın bilirkişiye gönderilmesine ilişkin taleplerini yargılamanın
görüleceği Nisan ayında değerlendirecek. Gazetenin yayın
yönetmeni Coşkun Efendioğlu, haftada bir Cumartesi günleri okurlardan
gelen fıkralara yer verdikleri hatırlatarak, "Aslında yayın
politikalarımızda bu yok ve buna da dikkat ediyoruz. Dikkatimizden
kaçarak da olsa yayımlanan bir fıkra için dava açılmasına gereken
yoktu. Ancak fıkra tekniği açısından aslında güzel bir fıkra"
dedi..
Adıyaman'da
yazar Naif Karabatak, Güne Bakış
gazetesinde 28 Şubat 2008 tarihli yazısında anayasa değişikliği
sonrası genç kadınların başörtüsüyle üniversiteye alınmasını
savunduğu için hapisle yargılanıyor. "Savcılar Nerede"
başlıklı bir yazı nedeniyle Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Mustafa Gündüz'ün şikayetiyle hapisle yargılanan yazar Karabatak,
27 Kasım 2008'de hakim karşısına çıktı. Adıyaman Sulh
Ceza Mahkemesi'ndeki yargılamaya 22 Nisan'da devam ediliyor.
Karabatak, savunmasında iddianamede yer alan cümlelerin kendisine
ait olmadığını, kullandığı kelimelerden farklı anlam taşıyan
cümleler oluşturulduğunu savundu. Soruşturma sürecine de itiraz
eden yazar, Savcı Kerem Uçkan'ın resen soruşturma açma hakkı olmadığını
ileri sürdü.
Ankara 2. Asliye
Ceza Mahkemesi, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in Yazar Temel Demirer'in
TCK'nın 301. maddesinden yargılanmasıyla ilgili verdiği iznin iptali
hakkında Ankara 4. İdare Mahkemesi'nin vereceği kararı bekliyor.
6 Şubat'ta mahkeme, "Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama"
iddiasıyla suçlanan Demirer'in iki yıl hapis tehdidiyle kaldığı
dosyada, İdare Mahkemesi'nin kararını beklemeye karar verdi ve yargılamayı
bunun için 29 Mayıs'a bıraktı. Bakan Şahin'in, "Hrant
Dink Ermeni olduğu için değil soykırımı tanıdığı için katledildi"
sözü nedeniyle Demirer'in yargılanmasına izin vermesi üzerine yazarın
avukatları, 10 Kasım 2008'de İdare Mahkemesi'ne başvurarak işlemin
iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açmışlardı.
24 Aralık 2007'de açılan davada Demirer, "(...) Gerçekleri
haykırmamanın cinayete ortak olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hrant
sadece Ermeni olduğu için değil bu ülkede soykırım olduğu gerçeğini
ifade ettiği için katledildi.Türkiye aydınları eğer 301 kere 301
suçu işlemezlerse Hrant'ın cinayetine ortak olmuş demektir. Tarihimizde
bir soykırım var. Adı Ermeni Soykırımı. Hrant bu gerçeği hepimize
kanı canı pahasına anlattı. Katil devlet karşısında suç işlemeyenler
Dink cinayetine ortak olanlar. Dün Ermenileri katledenler bugün Kürt
kardeşlerimize saldırıyor. Halkların kardeşliğini isteyenler bu
tarihle hesaplaşmak zorunda. Ermeni kardeşlerimizin başına gelenin
Kürt kardeşlerimizin de başına gelmemesi için suç işlemeliyiz.
Hepinizi suç işlemeye çağırıyorum. Evet bu ülkede Ermeni soykırımı
oldu" sözlerinden sorumlu tutuluyor.
5 Şubat'ta
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP Diyarbakır Milletvekili
Aysel Tuğluk'u, Şubat 2007'de Batman'da "Sayın Başbakan,
PKK'yı terörist ilan edin sizinle görüşelim diyor. Biz PKK'yı
terörist ilan etsek de bu sorun çözülmez" sözlerinin de geçtiği
bir konuşması nedeniyle 1 yıl 6 ay hapse mahkum etti. DTP Batman
İl Başkanlığı'nın genel kurulunda yaptığı konuşma nedeniyle
Tuğluk'u gıyabında "PKK örgütü propagandası yaptığı"
iddiasıyla mahkum etti; cezayı ertelemeyi reddetti. Mahkeme, Tuğluk'un
davasını, milletvekili seçilmesi nedeniyle durdurmuştu. Ancak Yargıtay
kararı bozunca yargılamaya yeniden başlanmıştı. Konuşmanın bütünlüğünden
koparılarak, bir iki cümlesi cımbızlanarak suçlama yöneltildiği
ve hüküm kurulduğunu savunan Tuğluk'un avukatları Sabahattin Acar
ve Fethi Gümüş, kararı temyiz ettiler. DTP Grup Başkanvekili
ve Diyarbakır milletvekili Selahattin Demirtaş,
yazılı bir açıklamayla, iktidarın ve Başbakan Erdoğan'ın hedef
gösteren politikaları nedeniyle Kürt siyasetçiler üzerindeki baskıların
yoğunlaştığını kaydederek, bunu "bizzat Başbakan Erdoğan'ın
verdiği bir ceza" olarak kabul ettiklerini açıkladı: "Yakın
zamanda Sayın Leyla Zana'ya ve şimdi de Sayın Aysel Tuğluk'a
verilen hapis cezalarının ilk hesap sorma yeri 29 Mart'ta ki seçim
sandıkları olacaktır. Bizi cezalandırarak susturacağını sananları
utandıracak bir zaferle hem bu gerici çevrelere en anlamlı cevabı
vereceğiz, hem de özgürlüğe susamış halkımıza hak ettiği armağanı
sunacağız."
19 Mart'ta
Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesi, vicdani retçi Doğan
Özkan'ı "halkı askerlikten soğuttuğu" iddiasıyla
iki ay hapis ve 440 TL para cezasına mahkum etti. Mahkeme, ardından
cezayı iyi halden ve başkaca hafifletici gerekçelerle önce para
cezasına çevirip sonra da erteledi. Yazılı savunmasını sunan Özkan,
"Halkı askerlikten ve öldürmekten soğutmak faydalı ‘işlerdir’.
Her zaman her yerde beni dinleyen sivil asker herkese, askere gitmenin
kötü olduğunu, başka yaşam olanakları da bulunduğunu anlattım
ve anlatacağım. Bu ifadelerimden dolayı bana verilecek hiç bir cezai
yaptırıma uymayacağım" dedi. Avukatı Birsen Atakan ise sözlü
savunma yaparak; Özkan'ın şiddet karşıtı olduğunu, ölme ve öldürmeye
karşı bir kişi olduğunu, açıklamanın düşünce özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, vicdani ret hakkının
uluslararası sözleşmelerde bir insan hakkı olarak tanındığını
ve 318. maddenin anayasaya aykırı olduğunu bu nedenle davanın Anayasa
Mahkemesi'ne gönderilmesini ve Özkan'ın beraatini istedi. Ancak hakim;
Özkan'ın görüşlerinde ısrar ettiğine kanaat getirerek mahkumiyet
yoluna gitti. Özkan, gerekçeli kararın açıklanmasının ardından
temyize gideceğini açıkladı.
Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı, "Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum"
kampanyasıyla ilgili TCK'nın 301. maddesine muhalefet edildiği iddiasıyla
başlatılan soruşturmada izin için Adalet Bakanlığı'na başvurdu.
Ankara'da yaşayan altı kişi, ortak dilekçeyle kampanyayı düzenleyenlerin
ve bildiriye imza atanların, "Türk milletini alenen aşağılama"
suçundan cezalandırılmalarını istemişlerdi. Sincan 1. Ağır Ceza
Mahkemesi, kampanyasıyla ilgili Ankara Başsavcılığı'nın verdiği
takipsizlik kararını kaldırmıştı. Kampanyaya bugüne kadar yaklaşık
30 bin kişi imza atmıştı. Bildiride, "1915'te Osmanlı Ermenileri'nin
maruz kaldığı Büyük Felaket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkar
edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi
payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan
özür diliyorum" deniyor.
Diyarbakır
5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin "PKK örgütü örgüt üyesi olmak"
suçlamasıyla 10 yıl hapse mahkum ettiği eski DEP milletvekili
Leyla Zana ile ilgili verdiği hükmü duruşma savcısı az buldu.
Savcı, Diyarbakır, Batman ve Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı ve
PKK lideri Abdullah Öcalan için "Kürt Halk Önderi" dediği,
PKK eylemlerini de "Özgürlük mücadelesi" olarak nitelendirdiği
dokuz ayrı konuşmadan Zana'nın bir de "örgütün propagandasını
yapmak"tan her bir konuşma için beşer yıl hapis talep etti.
2 Şubat'ta
Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 15 Mayıs 2008 tarihinde yer verilen
"Aktütün baskını" görüntülerden "PKK örgütü
propagandası yapmak" ile suçlanan Yüksekova Haber sitesi
Genel Yayın Yönetmeni Erkan Çapraz'ı beraat ettirdiği öğrenildi.
Mahkeme, örgüt propagandası
yapmakla ilgili "suçun unsurlarının oluşmadığı" gerekçesiyle
beraat ettirdiği Çapraz ile ilgili kararı 31 Ekim 2008'de aldı.
Beraat kararının gerekçesinde, "Örgüt üyelerinin Şemdinli
ilçesi Aktütün Jandarma Karakolu'na düzenlediği silahlı saldırı
ile ilgili haber yapıldığı, olayın bundan ibaret olduğu, örgüt
propagandası içermediği, aynı zamanda suç işlemeye alenen tahrik
suçunun da unsurlarının kasıt yokluğu nedeni ile de oluşmadığı
haberin ayrıntısından anlaşılmakta" denildi. Çapraz hakkında;
"Türkiye Cumhuriyeti askeri teşkilatını alenen aşağılama",
"halkı kin ve düşmanlığa tahrik" ve "örgüt propagandası
yapmak ve terör faaliyeti kapsamında suç işlemeye tahrik" gerekçeleriyle
Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'nca beş ayrı soruşturma da
başlatılmıştı. Ancak başsavcılık, aralarında TCK'nın 301.
maddesi dahil çeşitli maddelerden açılan bu soruşturmalarda takipsizlik
kararı verdi. Beş soruşturmadan 3'ü ile ilgili Yüksekova Cumhuriyet
Başsavcılığı, Eylül 2008'de takipsizlik kararı vermişti.
Tevn Yayınları
sahibi ve DTP Fatih ilçe yöneticisi Mehdi Tanrıkulu, Kürtçe
suç duyurusu yaptığı için "Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki
Hakkında Kanuna aykırı davranmaktan" yargılandığı davada,
yine aynı suçlamayla hakkında bir başka dava daha açıldığını
öğrendi. Tanrıkulu, "Astsubayken Er Olmak"
adlı kitapta adı geçen ve işkencede yer aldığı iddia edilen asker
ve polis kişilerle ilgili Kürtçe suç duyurusu yaptığı için açılan
yeni davanın, mevcut davayla birleştirildiğini, 27 Ocak'ta öğrendiğini
söyledi. Davaysa, Tanrıkulu'nun, iddianamesinde "sözde Kürt
halkı" diye yazan Diyarbakır Savcısı Muammer Özcan
hakkında Kürtçe yazılmış dilekçeyle suç duyurusunda bulunmasının
ardından açılmıştı. İstanbul'daki 1. Sulh Ceza Mahkemesi Tanrıkulu'na
bu davada 6 Şubat 2008'de altı ay hapis cezası vermiş, Tanrıkulu
kararı temyiz etmişti. Dava şimdi Sultanahmet 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde
görülüyor. Tanrıkulu, savunmasını çevirmen aracılığıyla Kürtçe
yapabiliyor. Ancak önceki günkü durulmada da yargıcın kendisine
"Türkçe biliyorsun, niye konuşmuyorsun" diye bağırdığını
söyledi. Dava sürecinde, Tanrıkulu hemen her yargıçtan bu sözü
işitmişti. Tanrıkulu, yargı sürecinde, anadili olan Kürtçe'yi
kullanmaya devam edeceğini söyledi.
Taraf
gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Adnan Demir,
4 Ekim 2008'de Hakkari Aktütün Karakolu'na PKK örgütünün
düzenlediği saldırıyla ilgili yayınlar nedeniyle İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak. İstanbul Cumhuriyet Savcısı
Fikret Seçen, Genelkurmay Başkanlığı'nın şikayetiyle ilgili soruşturmasını
tamamlayarak Demir hakkında iddianame düzenledi. Seçen, haberlerde
"orduya ait gizli bilgileri açıkladığı" iddiasıyla Demir'in
TCK'nın 329. maddesi uyarınca 5 yıl hapisle cezalandırılmasını
talep etti. Demir, 21 Nisan'da hakim karşısına çıkacak.
PKK'nin Şemdinli İlçesi'ne bağlı karakola düzenlediği saldırıda
17 asker ölmüştü. Taraf gazetesi, saldırıda yetkililerin ihmali
olduğunu iddia etmişti. Gazete, bugünkü sayısında Demir hakkında
açılan davanın, "17 askerin hesabının sorulacağı kürsü
olacağı" ve "Aktütün sınırlarının ortaya çıkaracağı"nı
söyledi. İddianamede, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi'nin,
14 Ekim 2008 tarihli sayıda yayımlanan "Aktütün'ü İtiraf
Edin Demiştik...Biz Açıklıyoruz"haberine yayın yasağı
koyduğu da belirtildi.
Taraf
gazetesinin 28 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan "Büyükanıt
da hedefti" başlıklı manşet haber nedeniyle Yayın yönetmeni
ve yazar Ahmet Altan hakkında, "Gizliliğin ihlali"
ve "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamalarıyla
dava açıldı. Altan'ın hapis istemiyle yargılandığı Kadıköy
2. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki yargılamaya 12 Haziran'da devam
edilecek. Çoğu Ergenekon Soruşturma kapsamında ve Ahmet Altan,
Yasemin Çongar, Nevzat Çiçek, Mehmet Baransu, Bahar Kılıçgedik,
Başar Arslan, Bibel Hürtaş, Adnan Keskin
ve Adnan Demir'e yönelik olarak 2008 yılında, "soruşturmanın
gizliliğini ihlal", "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs"
ve "yargıyı yapanı etkilemek" gibi suçlamalarla 70'in
üzerinde ceza davası açıldı. Ergenekon Soruşturması'nın başladığı
Haziran 2007'den bu yana aynı suçlamalarla Doğan Grubu'na bağlı
medya kuruluşlarına 200'ün üzerinde dava açıldı.
"Hayat
Üç Saatlik Sınava Sığmaz" kampanyası için toplanan imzaları
TBMM'ye gönderdikten sonra 20 Mayıs 2008'de eylemde slogan atan Emek
Gençliği'nin üç üyesi Şerafettin Gökdeniz,
Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık,
"İstanbul'da doğdu, ABD'li oldu, katil Bush'un oğlu Tayyip Erdoğan"
sloganı nedeniyle "Başbakana hakaret"ten yargılanıyor.
2911 Sayılı Yasa uyarınca yargılandıkları davadan beraat eden
üç genç, diğer suçlamayla ilgili 14 Nisan'da Beyoğlu 1.
Sulh Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacaklar.
Tunceli Asliye
Ceza Mahkemesi, 1 Mayıs 2008'de hazırlanan Kürtçe "Yaşasın
1 Mayıs" (Bijî Yek Gulan) yazılı afiş ve el ilanları nedeniyle
DTP İl Başkanı Murat Polat ve beş parti yerel yetkilisini
hapisle cezalandırdı. 22 Ocak'ta gündeme gelen karara göre, kitleye
dağıtılan el ilanları ve DTP İl binasına da asılan afiş nedeniyle
Polat ile parti yöneticileri Ufuk Sünger,
Hüseyin Özdenk, Nurcan Kasun,
Zeki Yıldırım ve İbrahim Halil Ateş, 2820 Sayılı Siyasi
Partiler Yasası'nın 81/c maddesi uyarınca 5'er ay hapis cezasına
çarptırdı. Mahkeme, cezayı beş yıllık denetim serbestliğine
çevirerek, sanıkların bu süre içinde hapis cezasını gerektirecek
kasıtlı bir suçtan mahkum olmaları halinde, söz konusu cezanın
da uygulanacağı konusunda sanıkları uyardı. Mahkumiyetler, Adalet
Bakanlığı'nın tutukluların aileleriyle Kürtçe konuşabilmelerini
kolaylaştırmaya dönüş çalışma yaptığı ve TRT Şeş'in (TRT
6) tam gün Kürt yayına başladığı bir sürece rastlıyor.
İskenderun'da
PKK örgütü lideri Abdullah Öcalan için "sayın" ifadesinin
kullanıldığı DTP'nin basın toplantısını haberleştiren Demokrat
İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz hakkında dava
açıldı. 20 Ocak'ta gündeme gelen davaya, gazetenin 18 Kasım 2008
tarihli sayısında yayımlanan "İmralı
Cezaevi ve uygulamalarına son verilmesi toplumsal barışa büyük
katkı sunması açısından önemsenmelidir" başlıklı haber
dayanak oluşturdu. İskenderun Cumhuriyet Savcısı Mustafa Tarsuslu,
24 Aralık 2008'de kaleme aldığı iddianamesinde, DTP İskenderun
İlçe Başkanı Mahmut Aydıncı ve Korkmaz'ın, TCK'nın 215.
maddesi uyarınca ve "suç ve suçluyu övmek"ten cezalandırılmalarını
talep etti. Aydıncı ve Korkmaz'ın yargılanmalarına İskenderun
2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 13 Mayıs'ta başlanacak. Korkmaz,
15 Aralık 2008'de verdiği ifadede, basın toplantısını basın özgürlüğünün
bir gereği olarak haberleştirmekle yetindiklerini ve yorumda bulunmadıklarını
savunmuştu. Korkmaz, TKP'nin bir panelini izledikten sonra "Kürtlerin
Önderi Alındı Faşistlere Teslim Edildi" başlığıyla
haberleştirdiği için de eski TCK'nın 159. maddesi uyarınca da yargılanıyor.
"Askeri ve emniyet kuvvetlerini tahkir ve tezyif" iddiasıyla
Korkmaz ve TKP yetkilisi Necmettin Salaz'ın, üç yıl hapsi
isteniyor.
Manisa 2. Sulh
Ceza Mahkemesi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Manisa'nın Emek Partisi'nden
"Bin Umut" Adayı Şah İsmail Özocak'ı, Kürtçe
bilmediği halde bu dilden seçim propagandası yaptığı gerekçesiyle
hapisten 3 bin TL adli para cezasına mahkum etti. Seçimler öncesi
15 Temmuz 2007'de yapılan mitingde Kürtçe propagandanın söz konusu
olmadığını aktaran Özocak, "Delil olarak gösterilen CD'ler
bende de var. Sadece misafirler Kürtçe ve Türkçe olarak halka tanıtıldı.
Bundan propaganda suçu çıkarılır mı?" dedi. Aralık 2008'da
alınan ve 8 Ocak'ta tebliğ edilen kararı Özocak, 12 Ocak'ta temyiz
etti. Kürtçe bilmediği halde mahkum edilmesini şaşkınlıkla karşıladığını
söyleyen Özocak, "Hükümet, TRT Şeş üzerinden alelacele Kürtçe
yayını başlattı. Demokratik açılımlar getirilecekse öncelikle
antidemokratik düzenlemeler kaldırılmalı ve bu açılımlar Anayasal
zemine de taşınmalı. Bu olmadığı sürece bizler, bilmediğimiz
bir dilde propaganda yapmaktan daima suçlanırız" diye konuştu.
Özocak'ı, Siyasi Partiler Yasası
uyarınca 6 ay hapisle cezalandıran mahkeme, cezayı 5 aya indirdikten
sonra da 3 bin TL para cezasına çevirdi. Aralık ayı ortasında aldığı
ve 8 Ocak'ta tebliğ ettiği kararını Özocak, 12 Ocak'ta temyiz ederek
Yargıtay'a taşıdı.
İstanbul Savcılığı, 4 Ekim 2008'de Hakkari'ye bağlı Aktütün Karakolu'na PKK örgütünün düzenlediği saldırıyla ilgili yayınlardan Taraf gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Adnan Demir hakkında beş yıl hapis istemiyle dava açtı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen, Genelkurmayın şikayetiyle Demir hakkında, "orduya ait gizli bilgileri açıkladığı" iddiasıyla TCK'nın 329. maddesi uyarınca iddianame düzenledi. Demir, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak. PKK'nin Şemdinli İlçesi'ne bağlı karakola düzenlediği saldırıda 17 asker öldürülmüştü. Taraf gazetesi, saldırıda yetkililerin ihmali olduğunu iddia etmişti. Gazete, davanın, "17 askerin hesabının sorulacağı kürsü olacağı" ve "Aktütün sınırlarının ortaya çıkaracağı"nı yazdı. İddianamede, Aktütün saldırıyla ilgili 14, 15, 16, 17, 18, 26 ve 28 Ekim 2008 tarihlerinde çıkan haberlerde "gizli" bilgilere yer verildiğine işaret edildi; Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi'nin, 14 Ekim 2008'de yayımlanan "Aktütün'ü İtiraf Edin Demiştik...Biz Açıklıyoruz" haberine yayın yasağı koyduğu da belirtildi. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, iddialara yanıt vermemiş, gazeteyi ve medyayı bu yayınları nedeniyle tehdit etmişti: "Bölücü terör örgütünün eylemini başarı gibi gösterenler de akan kandan sorumludur. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendine güveni tamdır. Bilgi sızdıran, gizli bilgiyi kullananlar cezalandırılacaktır. Bölücü terör örgütünün eylemini başarı gibi gösterenler de akan kandan sorumludur.. Herkesi dikkatli olmaya doğru yerde bulunmaya davet ediyorum" demişti. Aynı gün yayın yasağı kararı çıkmıştı.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, Danıştay 2. Dairesi'ne silahlı saldırı ve
Cumhuriyet gazetesine el bombası atılmasıyla ilgili davanın
Ergenekon Davasıyla birleştirilmesi yönünde görüş bildirmedi.
31 Mart'ta öğrenilen habere göre mahkeme, birleştirme konusunda
önce Danıştay davasına bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
görüş bildirmesini istedi. Danıştay baskını davası, Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde Yargıtay'ın "Ergenekon davasıyla birleştirilmesinde
zorunluluk var" yönündeki bozma kararının ardından yeniden
görülmeye başlanmıştı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Alparslan Arslan'ın
da aralarında bulunduğu sekiz sanık hakkında Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesi'nce verilen kararı oy birliğiyle bozmuştu: "(Ergenekon)
davası ile bu dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun
iddia edilmiş olması karşısında, öncelikle davaların birleştirilmesinde
zorunluluk var"
26 Mart'ta
Star Haber Grup Başkanı Uğur Dündar, İkinci Ergenekon İddianamesi'nde
"Eşinin yalnız başına Brezilya'ya gittiği" şeklinde
asılsız iddiaya yer verildiği gerekçesiyle "Ergenekon"
Savcılarını Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) şikayet
etti. Dündar, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Mart'ta kabul
ettiği ikinci iddianamede "özel yaşamına ihlal edici nitelikte
bilgilere yer verdikleri" gerekçesiyle
soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcıları Ercan Şafak, M. Ali
Pekgüzel, Fikret Seçen, Mehmet Murat Yönder, Zekeriya Öz
ve Nihat Taşkın'ı şikáyet etti. Cumhuriyet gazetesi sahibi
İlhan Selçuk da, 10 Temmuz 2008'de kaleme alınan ilk iddianamede
""karalamak ve küçük düşürmek amacıyla davayla ilgili
bazı saptama ve özel yaşına dair bilgilere yer verildiği"
gerekçesiyle savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve
Nihat Taşkın hakkında dava açmıştı.
İnternet üzerinden
yayın yapan Nor Radyo, Nor Zartonk'un 17 Ocak'ta Tütün Deposu'ndan
düzenlediği "Unutmak Kaybetmektir" etkinliğiyle
yayına başladı. 19 Ocak 2007'de katledilen gazeteci Hrant Dink'in
anmasını canlı yayınlayan radyonun gönüllülerinden Sayat Tekir,
"Çok dilli ve çok kültürlü bir yayın anlayışımız var"
dedi ve ekledi: "Sadece Ermenice'nin ve Ermenilerin değil, Anadolu'nun
diğer kültürlerinin ve halklarının da kendilerini ifade edebilecekleri
bir platform oluşturmayı amaçlıyoruz. Türkiye'de Ermeniler de diğer
halklar da dillerini konuşamıyor. Bu da yavaş yavaş asimile oluyorlar.
Bunun sonucunda bir radyonun olması, bu radyoda farklı dillerde yayın
yapılıyor olması dillerin de varlıklarını sürdürmelerine katkı
sunacak" dedi. Her gün www.norradyo.com adresinden dinleyebileceğiniz
radyo her akşam saat 20.00'de yayına başlıyor ve saat 01.00'e kadar
yayın sürüyor. 20 kişinin gönüllü olarak katkı sunduğu radyoda
kültür sanat programından haftalık yorumlardan çocuk öykülerine
kadar çeşitli programlarını dinlemek mümkün.
Gazeteci
Faruk Balıkçı, Güneydoğu'da görev yaptıktan sonra Ergenekon
Soruşturması kapsamında gözaltına alınan şahısların, 23 Mart
1992'te Cizre'de Newroz sonrası olayları izleyen Sabah gazetesi
muhabiri İzzet Kezer'in ölümüyle bağlantılarının araştırılması
gerektiğine inanıyor. Erzincan Depremini yerinde izledikten sonra
Cizre'de Newroz kutlamalarını takip etmesi için Ankara'dan görevlendirilen
Kezer, bir grup gazeteciyle birlikte elinde beyaz bayrakla otele sığınmaya
çalışırken öldürülmüştü. TİHV, 1992 Raporu'nda gazetecinin
bir polis panzerinden açılan ateşle yaşamını yitirdiği yazılıydı.
Cinayetin ardından bazı gazetecilerin ifadeleri alındıktan sonra
soruşturma dosyasının "faili meçhuller rafı"na kaldırıldığını
ifade eden DHA Diyarbakır büro şefi, Doğu ve Güneydoğu Gazeteciler
Cemiyeti Başkanı Balıkçı, "O dönemde, insanların olaylara
tanık olmalarını ve fotoğrafların bugüne taşınmasını istemeyen
Ergenekon zihniyetinin öncelleri vardı" dedi.
Vicdani retçi
Mehmet Bal'a işkence uygulayan ve yaralayan dört kişinin yargılanmasına
3 Şubat'ta Hasdal Askeri Cezaevi'nde dördüncü duruşmayla devam
edildi. Duruşmada, Bal'a haber verilmeden yapılan ilk duruşmada dinlenen
beş askeri tutuklu yeniden dinlendi. 17 Mart'ta yargılamaya devam
edecek olan Bal, duruşmada tanıkların avukatların sorularına çelişkili
yanıtlar verdiklerini savundu: "Tanıklar ya 'bilmiyorum' dediler
ya da hatırlamadıklarını söylediler. Bir kaçı da 'Bal ve avukatlarının
seviyesine inmeyeceğim' diyerek avukatların sorularını yanıtlamayı
reddetti." Tanıklarından birinin "Bal'dan nefret ediyorum.
O kadar kin duyuyorum ki mahkemede boğabilirim" dediği ileri
sürüldü. Bal, davanın savcısı olan Askeri Binbaşı Ertan Aydın'ın
aynı zamanda kendisi hakkında TCK'nın 301. maddesinden suç duyurusunda
bulunan savcı olduğunu söyledi.
Aralarında
Aydın Karahasan, Dr. Mustafa Kibaroğlu,
Sadık Varer, Selma Çakır Koçiva
gibi aydınların da yer aldığı bir grup Başbakanlığa dilekçe
vererek UNESCO’nun Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda yer alan
Lazca’nın yok olmaması ve Lazca’nın varlığını sürdürebilmesi,
muhtaç duyduğu yaşam ortamının yaratılabilmesi için devletten
destek olmasını istedi. Anadilde -iki dilli- eğitim, Lazca okuma
yazma etkinliklerinin düzenlenmesi, Lazca yer adlarının iadesi, Laz
kültürünün araştırılması, Lazca ve diğer yerel dillerde basın
yayın özgürlüğü ve vatandaşlık statüsü ilgili konularda net
bir düzenleme yapılması gerekliliğini vurgulayan grup, Başbakanlığa
gönderdiği “ Demokratik Hak olarak Anadil ve Lazcanın geleceği”
başlıklı dilekçede taleplerini dile getirdi.
4 Mart'ta TGS
İstanbul Şube Başkanı Rüya Özkalkan,
atv, Sabah gazetesi ve bazı dergilerin de bağlı olduğu Turkuvaz
Medya Grubu'ndaki grevin beklentilerin de üzerinde ilgi gördüğünü
ifade etti. Özkalkan, işveren baskısının greve katılımın düşük
kalmasına yol açtığını ama grevcilere dışarıdan, emek örgütleri,
meslek örgütleri ve çeşitli gruplardan artan şekilde gelen desteğin
"morallerini yüksek tutmalarını sağladığını" belirtti.
20. gününe giren grevin 10 kişiyle sürdürüldüğünü ifade eden
Özkalkan, işverenin 17 Şubat'ta işten çıkardığı sendika üyelerinin
işe iade davalarını açtıklarını, "usulsüz işlem"
nedeniyle de ayrıca hukuki işlem yapacaklarını ekledi.
27 Şubat'ta
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 30 yıl önce gazeteci Abdi İpekçi
cinayetine karıştıkları gerekçesiyle yargılanan gıyabi tutuklu
Yalçın Özbey ve cezaevinden yazdığı itiraf mektubuyla yıllar
sonra davanın açılmasında etkili olan Yusuf Çelikkaya hakkında
açılan davayı zamanaşımından düşürdü. Cumhuriyet Savcısı
Fethi Türkmen, Özbey hakkında kaçak olması nedeniyle tutuklama
kararı verildiğinden davanın zamanaşımının durmuş olduğunu
ve davanın sürenin dolmadığı kanaatinde olduğunu belirtti. Mahkeme
heyeti, TCK'nın öngördüğü asli zaman aşımı süresinin 20 yıl,
104/2 maddesi gereğince uzatılmış zaman aşımı süresinin ise
30 yıl olduğunu belirtti. Heyet, suç tarihi itibariyle kamu davasının
zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verdi. Milliyet
gazetesi genel yayın yönetmeni İpekçi, 1 Şubat 1979'da aracıyla
İstanbul Nişantaşı'daki evine giderken öldürülmüştü. Ayrıca
mahkeme, Özbey hakkındaki yakalama kararının da kaldırılmasını
kararlaştırdı; 7 gün içinde temyiz yolunun açık olduğunu belirtti.
Gazeteci meslektaşları,
30 yıl önce İstanbul Nişantaşı'nda uğradığı suikast sonucu
yaşamını yitiren Milliyet gazetesi Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi'yi
mezarı başında andılar. Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki kabri başında
1 Şubat 2009'da İpekçi'yi anan TGC Başkanı Orhan Erinç,
"Türkiye'de bu tür cinayetlerde sınırlı şekilde yol alınabiliyor.
Yakalanabilirse tetikçiler yakalanıyor ama onları yönlendirenler,
destek ya da güç verenler etrafındaki karanlık giderilemiyor"
dedi. Törene katılan Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat
Ergin, "Bu cinayetler tam olarak aydınlatılmadığı sürece
biz yakın tarihimizi de tam anlamıyla objektif bir şekilde öğrenemeyeceğiz"
dedi. Gazeteciler, Türkiye'de son 30 yılda öldürülen meslektaşlarının
katillerinin genelde bulunsa da, cinayetlerin arkasındaki güçlerin
hiçbir zaman ortaya çıkarılamadığını vurguladı. İpekçi'nin
katili ve Papa 2. Jean Paul'ün suikastı hükümlüsü Mehmet Ali
Ağca, Türkiye'deki iki ayrı gasp olayına ilişkin daha önce
36 yıl hapis cezasına çarptırıldığı davanın yeni TCK'ya göre
Şubat 2006'da yapılan yeni yargılamada 21 yıl 8 ay hapse mahkum
edilmişti. Mart 2006'da kamuoyuna yansıyan bu karara göre Ağca,
18 Ocak 2010 tarihinde tahliye olamayacaktı; bu tarihe Ağca'nın iki
ayrı gasp suçundan alacağı hapis cezası da
eklenecekti.
25 Şubat 2007'de
tutuklanan ve "Ergenekon Silahlı terör örgütüne üyelik",
"Hükümete karşı silahlı isyana tahrik etmek" ve "hukuka
aykırı kişisel verileri kaydetmek" ile suçlanan Ümit Sayın'ın
da ek ifadesinde, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili msn haberleşmeleri
soruldu. Araştırmacı-yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da
evinin önünde, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu
hayatını kaybetmişti. Mumcu ve diğer aydınların öldürülmesiyle
ilgili açılan Umut Davası’nda tek bir kişi cezaevinde.
Eski hükümlü
ve yeminli Kürtçe tercüman Mehdi Tanrıkulu,
Adalet Bakanlığı'nın tutuklu ve hükümlü ziyaretlerinde Kürtçe
konuşulmasını kolaylaştırmak için başlattığı girişimi "çok
gecikmiş" de bulsa destekliyor. Tanrıkulu, "Gönül ister
ki, bu düzenleme TRT Şeş'in Kürtçe yayına geçmesi gibi seçim
malzemesi haline getirilmesin" dedi. 12 Eylül döneminde Diyarbakır
E Tipi Cezaevi'nde Kürtçe konuştuğu için ağır saldırılara uğradığını,
1987 yılında Eskişehir Cezaevi'nde de "konuşma yasağı"yla
karşılaştığını ifade eden Tanrıkulu, üçüncü kez tutuklanarak
gönderildiği Kandıra F Tipi Cezaevi'nde herhangi bir Kürtçe konuşma
yasağıyla karşılaşmadığını söyledi.
Diyarbakır
ve bölgesinde dört yılı aşkın bir süredir günde 45 dakika Kırmançi
yayın yapan Gün TV, TRT6 gibi günde 24 saat yapabilmek için
RTÜK'e başvurdu. TRT Şeş'in Kırmançi olarak gün boyu yayın yapmasına
"şaşırdıklarını" ifade eden televizyonun genel yayın
koordinatörü Ahmet Birsin, Kürtçe yayın nedeniyle geçmişte
birçok baskıyla karşılaştıklarını ve yayınlarının uzun süre
durdurulduğunu hatırlatarak, "Bizim serüvenimiz ortada. Yayına
geçmek için sadece yazışmalarımız iki yıl sürdü" dedi.
TRT Şeş'e sağlanan hakların kendilerine de verilmesini isteyen Birsin,
"Devletin kendisinde gördüğü hakkı yurttaşa devretmesini
istiyoruz. Böyle yapılmadığı taktirde, bu özgürlük ve demokrasi
açısından bir kabul görmez. Anadilde yayın, herkesin kullanabileceği,
bir siyasi partinin lütfunda olmayan ve kesin bir şekilde güvenceye
kavuşmuş Anayasal bir hak olmalı" dedi.
Hukukçu-yazar
Hüseyin Aygün, Kürtçe Kırmançi yayına başlayan TRT Şeş'in
Türkiye'de Zazaca konuşan yaklaşık 2 milyon yurttaşa yönelik
de yayın yapmasını beklediklerini söyledi. Aygün, Zazaca'nın Tunceli
ve civar kentlerde yoğun olarak kullanılan bir dil olduğunu ifade
ederek, "Araştırmalar iki milyon kişinin bu dili konuştuğuna
işaret ediyor. Bu rakam daha az da olabilir. Bu dilin yaşatılması
lazım. Zazacaya ilgi gösterilmediği için Dersim'de TRT Şeş'le
ilgili görüş bile öne sürmüyorlar" dedi. Tij Yayınları'nca
yayımlanan Zazaca "Eve Tanxe Ho Teri Amaene" kitabının
da yazarı olan Aygün, TRT'den Zazaca eser kazandıran veya bu dil
alanında araştırma yapan kişi ve kuruluşlarla temas kurmasını
bekliyor: "Bu alanda çalışan, eser yazan, uydu üzerinden program
yapan özel televizyonlardan görüş istenebilir. Ben avukatım, mesleğim
var zaten. Ama gönüllü olarak TRT'ye çalışmaya, devlete ücretsiz
olarak hizmet etmeye hazırım."
Türkiye'deki
56 Çerkes derneğinin çatı örgütü Kafkas Dernekleri Federasyonu
(KAFFED) Çankaya Köşkü'nde görüştükleri Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül'e, Çerkesçe (Adıgece ve Abazaca) yayın taleplerini iletti.
5 Ocak'ta yapılan görüşmeye KAFFED Başkanı Cihan Candemir,
Federasyon Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Erol Taymaz,
Genel Sekreteri Rahmi Aksu ve Genel Koordinatörü Cumhur
Bal katıldılar. KAFFED heyeti, "Türkiye'de yaşayan 6 milyon
Çerkesin de kendi ana dillerinden yayın zevkini yaşamak istediğini"
söyleyerek, üniversitelerde Kürtçe için düşünülen dil ve edebiyat
bölümleri ile enstitülerin Kafkas dilleri için de açılmasını
istedi. Çerkesler, bu bölümler için de, YÖK'ün Kürtçe için
düşündüğü Ankara ve İstanbul üniversitelerini işaret etti.
Cumhurbaşkanıyla, güncelikli sorunlar olarak Abhazya'ya doğrudan
seyahat imkanı sağlanması, TRT'de Çerkesçe yayınların yer alması
ve üniversitelerde Adıge-Abhaz Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılması
gibi konular paylaşıldı. Bal, "Taleplerimiz yeni değil. Kürtçe
veya başka bir yayınla da ilgisi yok, misilleme de değil. Amaç pişmiş
aşa su katmak değil. O kadar dil konuşuluyorsa bir ülkede, kaldırabilecekleri
kapasitede, tüm kesimlerin sesi yansıtılmalı" diye konuştu.
TRT 3'de Çerkesçe yayının da perşembe günleri saat 7.00'ye alındığını
anımsatan Bal, Haziran 2004'ten itibaren haftada yarım saat yayımlanan
Çerkezceye ilginin, bir hafta öncenin bayat haberlerine yer verilmesi
ve Çerkezlerin kültür ve gelenekleriyle ilgisi olmayan yayınlar
nedeniyle olmadığını, bu yayının özendirilmesi gerektiğini söyledi.
TRT Şeş'i
kamu yayıncılığı bağlamında değerlendiren Galatasaray Üniversitesi'nden
Prof. Dr. Özden Cankaya, CHP lideri Deniz Baykal'ın
"70 milyonun parasıyla Kürtçe TV olmaz" açıklamasıyla
ilgili, "Politikacılar dar görüşlerinden kurtulmalı ve hukukun
tanıdığı vatandaşlık haklarını tanıma, eşitlik ve hak kavramlarını
hukuk devleti ölçütleriyle bir kez daha gözden geçirmeliler"
dedi. Dilin bir toplumun zenginliği olduğunu söyleyen Cankaya "Çok
kültürlülüğün yaşamın gereği ve gerçeği olduğu göz ardı
edilerek Kürtçe yayına eleştiri yöneltmek anlaşılması güç
bir durum" şeklinde konuştu.
2 Ocak'ta DTP,
seçim yatırımı olarak gördüğü ve hükümetin resepsiyonuna katılmayarak
tepki gösterdiği TRT'de Kürtçe yayın açılımının genişlemesi
için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) bir yasa teklifi sundu.
Ayrıca DTP, Kürtçe'nin önündeki diğer yasal ve Anayasal engellerin
kaldırılıp kaldırılmayacağına dair Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na bir
yazılı soru önergesi verdi. DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
Kürtçe'de yer alan x, w, q
harflerinin alfabeye alınması, DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak da Kürtçe'nin kamusal alanda kullanılmasını öngören
yasa teklifi hazırladı.
TRT, 7 Haziran 2004'ten bu yana günde yarım saat sürdürdüğü Kürtçe yayını, 1 Ocak'tan itibaren tahsis ettiği TRT Şeş (TRT6) adlı televizyon kanalı aracılığıyla 12 saate çıkardı. TRT Şeş, Kürtçe yayınına saat 19:00'da TRT Arı Stüdyosu'nda canlı olarak gerçekleştirdiği ve Nilüfer Akbal ve Rojin'in sundukları ve şarkılar söyledikleri bir programla başladı. Yayınla, İstiklal Marşı'nın okunmasıyla bir süre önce başladığı deneme yayını sonlandırılmış ve resmen yayına geçilmiş oldu. Cumhurbaşkanı Gül, Kürtçe programda yayımlanan mesajında, "TRT'nin halkımızın konuştuğu farklı dil ve lehçelerde yayın yapıyor olmasını büyük memnuniyetle karşılıyorum" derken Başbakan Erdoğan'ın mesajlarına da Kürtçe dublaj ve Türkçe alt yazıyla yer verildi. Yayınların şimdilik Kırmançi ile başlayacağını ancak daha sonra da Zazaca ve Sorani lehçelerinde de yapılacağını duyuran Başbakan Erdoğan, TRT'nin bu yıl da Arapça ve Farsça yayın yapan kanallarını hayata geçireceğini söyledi; mesajını Türkçe ve Kürtçe "TRT 6 hayırlı olsun" (TRT Şeş, li ser xere be) diyerek tamamladı. Ancak resepsiyona, TRT'de Kürtçe yayın Kürt Sorunu'nu çözümünde bir aşama olarak yasal güvenceye kavuşturulmadığı gerekçesiyle DTP'liler katılmadılar. Beyoğlu Galatasaray Meydanı'nda bir basın açıklaması düzenleyen MKM ve kuruluşa bağlı sanatçılar, "Kürt sorununun çözümünde önemli olabilecek TRT'deki Kürtçe yayına ilişkin adımın günlük politikalara kurban edildiğini" ileri sürdü. Açıklamayı okuyan Murat Batgi, "Kürt sanatçılar olarak, anadilimiz, kimliğimiz ve kültürümüzü geliştirme, halkımız ve insanlıkla paylaşma yönünde bunca baskı mekanizması dururken, kurumlarımız ve bizler üzerinde sayısız soruşturma sürerken, devletin Kürtçe televizyon girişimini hukuksal ve ahlaki olarak samimiyetten, inandırıcılıktan uzak görüyor ve hiçbir biçimde bu çalışmaya destek sunmayacağımızı ifade ediyoruz" dedi. Diyarbakır'daki Kadın Merkezi'nin (KA-MER) Başkanı Nebahat Akkoç ise, "Kadının yasal haklarını kendi dilinde öğrenme hakkını hep savundum. Yayının devlet televizyonunda yapılıyor olmasını da önemsiyorum" diye konuştu.
Türkiye Yayıncılar
Birliği (TYB) Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp
Zarakolu, son iki yılda yasaklanan kitapların ivmesinde artış
gözlemlendiğini ifade etti. 2009'daki en önemli olumsuz gelişmesi
olarak, Abdullah Öcalan'ın Aram Yayınları'nca yayımlanmak
istenen "Kültür ve Sanat Devrimi"
adlı kitabına, daha basım sürecinde matbaada el konulmasını örnek
olarak veren Zarakolu, "1989 yılında "Devrimci Yol Savunması
-12 Eylül Öncesi ve Sonrası" (Simge Yayınları) adlı kitap,
Ankara'da daha kitaplaşmadan toplatılmıştı. Ancak yargılama beraat
ile bitmişti. Sonuç olarak yayınlama özgürlüğü bakımından,
tam 20 yıl geriye gitmiştik. Böylece TYB'nin, bandrolün Kültür
Bakanlığı tarafından sansür amacıyla kullanılabileceği uyarısı
da haklı çıkmış oldu" dedi. Zarakolu'ya göre, "Büyükler
İçin Masal, Hırsızistan" adlı oyunun engellenmesini eleştiren
Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) Türkiye Merkezi'nin eski başkanı
ve Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Türkiye Başkanı
Üstün Akmen hakkında Keşan Kaymakamının açtığı hakaret
davası da, "özel hukukun, eleştiri özgürlüğünü engellemek
için kötüye kullanımının tipik bir örneği" olarak nitelendirdi.
İrfan Karaca'nın Berçem Yayınları'nca çıkarılan "Ape
Musa'nın Generalleri" adlı kitabın yargılanmasında da
1 yıl 3 ay hapis cezası çıktığını açıklayan Zarakolu, Do Yayınları
sahibi Hüseyin Gündüz'e, Sertaç Doğan’ın “Şırnak
Yanıyor 1992” adlı kitabını yayınladığı için, "örgüt
propagandası" iddiasıyla 16 bin 660 TL ödemeye mahkum edildiğini
kaydetti. Do Yayınevi'nden çıkan Medeni Ferho'nun "Sayın
Başkan" adlı kitabı ise 9 Mayıs 2008'de yayınevine polis
ekiplerinin düzenlediği baskınla toplatılmış ve Gündüz iki gün
gözaltında kalmıştı.
İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık yayın yapan Özgür Yorum gazetesinin
yayınını, 14-20 Mart 2009 tarihli sayısında yer alan tüm haberler
gerekçe göstererek bir ay süreyle durdurdu.
Haftalık
Politika gazetesinin yayını, 14-20 Şubat 2009 tarihli sayıda
yayımlanan yazı ve haberlerde "PKK örgütü propagandası yapıldığı"
iddiasıyla 30 gün süreyle durduruldu. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi,
gazetede yer alan "Özgürlük talebi", "Komplo lanetleniyor",
"Yurtdışında da protesto edildi" ve "Komplo barışa,
çözüme ve demokrasiye karşıdır" başlıklı haberleri suça
gerekçe yaptı. 28 Şubat 2009'da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi,
28 Şubat-6 Mart 2009 tarihli sayısında çıkan yazılar gerekçe
göstererek Analiz gazetesine bir ay yayın durdurma cezası
verdi. Gazetenin yayını, 27 Aralık 2008'de de, KCK Yürütme Konseyi
Başkanı Murat Karayılan ile yapılan "Sorun af değil, özgürlük
sorunudur" başlıklı röportaj nedeniyle İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesi kararıyla 15 gün süreyle durdurulmuştu. İstanbul
11. Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Kasım 2008'de yayın hayatına başlayan
Analiz gazetesine, 22-28 Kasım 2008 tarihli sayıda yayımlanan "PKK
ve otuzuncu yıl" ve "Otuz yıl" başlıklı yazılar
gerekçe gösterilerek, 3713 Sayılı Kanunu'nun 6/son maddesi gereğince
bir ay yayın durdurma cezası vermişti. Aralık 2008'de açıklama
yapan gazeteci Ragıp Zarakolu, 2006 yazından bu yana Kürtçe
yayın yapan veya Kürt Sorunu'nu merkez alan gazetelerden 21'iyle ilgili
46 kapatma kararı verildiğini duyurdu.
26 Ocak'ta
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Ayrıntı gazetesinin
yayınını, 24-30 Ocak tarihli 5. sayısında yer alan haber ve yazılarda
"Terör örgütü propagandası yaptığı" gerekçesiyle
bir ay süreyle durdurdu. 29 Kasım 2008'de İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi, gazeteye 29 Kasım - 5 Aralık sayılı gazetede yayınlanan
"PKK sosyalizme itibar kazandırdı" başlıklı yazı nedeniyle
3713 Sayılı Kanunu'nun 6/son maddesi gereğince bir ay yayın durdurma
cezası vermişti.
Gaziantep Gazeteciler
Cemiyeti (GGC), 29 Mart Yerel Seçimleri'nin ardından yerel Telgraf,
Hakimiyet ve Güneş gazeteleri çalışanlarının Büyükşehir
Belediyesi'ne girişlerinin yasaklanacağı duyumunu aldıklarını,
bunun gerçek olmadığına inandıklarını, aksi takdirde bu kararı
kınadıklarını bildirdi. Seçime kadar belediyeyi eleştiren üç
gazeteye ait nüshaların Gaziantep Belediyesi'ne alınmadığına dönük
iddiaları sormak için belediye giden Hakimiyet gazetesi muhabiri
Hakan Yağlı ve Telgraf gazetesi muhabiri Hasan Akpınar'ın
da belediye alınmadığından şikayet edilmişti. GGC Yönetim Kurulu
Başkanı ve Hakimiyet gazetesi imtiyaz sahibi Abdullah Sabri Kocaman,
bundan sonra kamu denetiminin gereğini yerine getirmeye ve üçüncü
göz olmayı sürdüreceklerini dile getirdi: ''Daha önce olduğu gibi
seçim döneminde de haksızlıkları gündeme taşıdık. Halkın büyük
kesiminin onay vermediği işlerin yapılmasını istemiyoruz. Yanlışlara
meydan vermeyecek, haksızlıklara çanak tutmayacağız." Bu açıklamanın
ardından geri adım atan Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım
Güzelbey, bir açıklamayla konunun yanlış anlaşıldığını
savundu: "Bir bürokratımızın kişisel bir söylemi olduğunu
öğrendim. Öğrenir öğrenmez karşı çıktım. Benim memurum siyaset
yapamaz. Siyaset yapılacaksa bunu sadece ben yaparım. Bu gazetelerin
toplantılarımızı takip etmekte bir sıkıntıları oluşursa bunları
çözeriz." Bu arada, Güzelbey'in seçim sonrası ilan verdiği
13 gazete arasında Telgraf, Güneş ve Hakimiyet bulunmuyor.
Ankara'da bir
basın toplantısı yapan insan hakları savunucuları, Kürtçe kitap
ve yayınların içeri alınmaması, ortak havalandırmaların engellenmesi,
aileleriyle yaptıkları Kürtçe telefon görüşmelerinin engellenmesi
gibi gerekçelerle 23 Şubat'ta süresiz açlık grevine başlayan
Cihan Alkan, Bozo Açlan, Aydın Atalay ve Abdulvahap
Karatay'ın durumlarının kötüye gittiğini belirterek, Adalet
Bakanlığı'nın bir an önce çözüm için harekete geçmesini istediler.
Tutukluların, Kürtçe kitap ve yayınların içeri alınmaması, ortak
havalandırmaların engellenmesi, aileleriyle yaptıkları Kürtçe
telefon görüşmelerinin engellenmesi, tutukluların ara koridorlarda
birbirlerine selam vermesinin dahi disiplin cezası kapsamına alınması
gibi uygulamalara karşı başlattıkları açlık grevi 39. gününde.Erzurum
H Tipi cezaevinde yaşananlara dikkat çekmek için ortak bir bildiri
kaleme alan Esra Çiftçi, Yüksel Mutlu, Murat Çelikkan
ve Yusuf Alataş'a, Ataol Behramoğlu, Adil Okay, Ahmet
Telli, Baskın Oran, Ercan Kanar, Gün Zileli, Hicri İzgören,
Metin Bakkalcı, Nihat Behram, Oral Çalışlar, Şanar yurdatapn,
Şükrü Erbaş ve Temel Demirer de destek verdi. 150 siyasi tutuklunun
da dönüşümlü olarak destek verdiği açlık greviyle ilgili Mülkiyeliler
Birliği'nde yapılan toplantıda hapishanelerde yaşanan hak gaspları
ve keyfi uygulamalara dikkat çeken aydınlar Bakanlığın yayınladığı
genelgeye kendisinin uymadığına dikkat çekti.
Diyarbakır
İl Seçim Kurulu, siyasi partiler arasında bir fırsat eşitsizliğine
neden olduğunu iddia ederek Diyarbakır ve bölgesinde yayın yapan
Gün TV'ye, 19.30 Ana Haber bültenini altı kez yayınlamama cezası
verdi. Yenişehir İlçe Seçim Kurulu'nun 11 Mart'ta verdiği cezaya
televizyon yayın yönetmeni Diren Keser'in yaptığı itirazı
görüşen Diyarbakır İl Seçim Kurulu, verilen kararın yerinde olduğunu
14 Mart'ta kararlaştırdı. Kararda, DTP lehine ve partiye ait belediyelerle
ilgili taraflı ve yanlı haber yapıldığı, tarafsızlık, gerçeklik
ve doğruluk ilkelerine aykırı yayın yapılmadığı iddia edildi.
Gün TV'ye, 3984 Sayılı Radyoların ve Televizyonları Kuruluşları
ve Yayınları Hakkındaki Kanunun 4. maddesinin "Siyasi partiler
ve demokratik gruplar arasında fırsat eşitliği sağlanması; tek
yönlü, taraf tutan yayın yapılmaması; seçim dönemlerinde belirlenen
seçim yasaklarıyla ilgili ilkelere aykırı davranılmaması"nı
öngören (n) bendine dayandırılarak verilen ceza, 15 Mart'ta uygulamaya
geçti. Kurul Başkanı Cüneyt Galip İpek, asil üyeler
Abdurrahman Kavun ve Gül Melek Subaşı ile Seçim müdürü Zülküf
Tayfur'un imzalarıyla alınan kararla Gün TV, 21 Mart'ta kadar Ana
haber bülteni yayımlayamayacak.
Aralarında
yazarlar Bilgesu Erenus, Murathan Mungan, Şeyhmus Diken
ve Ragıp Zarakolu, insan hakları savunucuları Hürriyet Şener,
Eşber Yağmurdereli ve Şebnem Korur Fincancı,
gazeteciler İnci Hekimoğlu ve Ragıp Duran'ın da bulunduğu
aktivistler, 16 Mart'ta 10 yıl hapis cezasına mahkum edilen Leyla
Zana için özgürlük kampanyası başlattı. "Leyla Zana'ya
özgürlük" konulu kampanyasını Makine Mühendisleri Odası'nda
düzenledikleri bir basın toplantısıyla başlatan insan hakları
savunucuları, Yargıtay'ı Zana'ya ilişkin verdiği kararını bozmaya,
TBMM üyeleri de "düşünceyi ifade" önündeki her türlü
yasal engeli kaldırmaya davet ettiler. Kampanya, hukukçu Eren Keskin,
İHD yetkilisi Leman Yurtsever, hukukçular Ergin Cinmen
ve Ayşe Batumlu, yazarlar Erol Özkoray ve Necmiye
Alpay ile vicdani retçi Halil Savda'nın katıldığı basın
açıklamayla duyuruldu. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10 yıl
hapisle cezalandırdığı Zana için girişimde yer alan Eren Keskin,
"Kampanyanın amacı, Türkiye'nin kırmızı noktaları konusunda
farklı her düşüncenin özgür olmasını sağlamaktır. Bir yandan
da Kürt sorununda yerleşik çözümsüzlük politikalarının değişmesini
düşünce suçluları ve siyasi mahpusların serbest bırakılmasını
talep etmektir. Farklı düşünceleri nedeniyle yargılanan insanlar
oldukça demokratikleşme söz konusu olmayacak" dedi.
Hürriyet gazetesi
başyazarı Oktay Ekşi'nin başkanlığını yaptığı Dünya Basın
Konseyleri Birliği (World Association of Press Councils - WAPC),
Doğan Medya Grubu'na verilen 490 milyon dolar tutarındaki vergi
cezasını protesto etti. WAPC Genel Sekreteri Chris Conybeare,
"Doğan Medya grubuna verilen para cezasının haklı olup olmadığından
kuşku duyan Uluslar arası Basın Enstitüsü (IPI) ve öteki
uluslar arası kuruluşları destekliyoruz" şeklinde açıklama
yaptı. Açıklamada, "Başbakan Erdoğan'ın medya organlarını
kamuoyu önünde azarlama kampanyasıyla birlikte gelen bu büyüklükteki
bir vergi cezasının aslında medyayı boğma teşebbüsü olduğu
aşikardır" ifadesine de yer verildi. Cumhuriyet gazetesi
de, Başbakan Erdoğan'ın medyaya yönelik yaygınlaşan müdahalelerini
protesto etmek amacıyla, dünkü nüshasının ilk ve son iki sayfasını
bembeyaz ve habersiz olarak basmıştı.
Genelkurmay
Başkanlığı'nın haftalık basın bilgilendirme toplantısında Tuğgeneral
Metin Gürak, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk'ün Meclisteki
grup toplantısında Kürtçe konuşmasını gazeteciler sorunca, "Herkesin
anayasa ve yasalara uygun şekilde hareket etmesi gerekir. Hukuk devletinde
yasalara aykırı hareket edenler karşısında yargının harekete
geçmesi de doğal bir husustur'' dedi. Gazeteciler Gürak'a TRT 6'nın
Kürtçe yayın yapmasını da sordu. Gürak bunu da "Üniter devlet
ve ulus devlet yapısına zarar vermeyecek tedbirleri de göz önüne
almak kaydıyla devlet kültürel alanda bazı açılımlarda bulunabilir"
diye yanıtladı.
Milletvekili
olarak TBMM'de yaptığı Kürtçe yemin nedeniyle 1994 yılında tutuklanan,
15 yıl hapse mahkum edilen ve 2004 yılında da tahliye edilen Leyla
Zana için Türkiye'de ve Fransa'da bir kampanya düzenlendi. Türkiye'deki
kampanyada, "Leyla'ya yaptığı konuşmalar nedeniyle 10 yıl
hapis cezası daha verildi. Dosyası Yargıtay'da. Bu kez izin vermeyelim!
Çünkü Leyla Zana ve onun gibi sistemden farklı olan, düşüncelerini
dile getiren diğer insanlar hapishanede oldukça, bizler de özgür
olamayacağız. Bu metne imza vererek Yargıtay'ı Leyla Zana'ya ilişkin
vermiş kararı bozmaya, TBMM milletvekillerini de, "düşünceyi
ifade" önündeki her türlü yasal engelli kaldırmaya davet edelim"
denildi. Fransa'ya 10 Şubat'ta başlatılan
kampanyada da çok sayıda aydının imzaları toplandı. Avrupa
Parlamentosu (AP), Dış İlişkiler Komisyonu, Türkiye'de basın ve
ifade özgürlüğüne yönelik ihlallere yer verdiği raporunu kabul
ederken, TCK'nın 301. maddesinin yol açtığı sakıncalara, AP'nin
1995 yılında Sakharov Ödülü'nü verdiği Leyla Zana'ya açılan
dava gösterilmişti.
ABD bu yıl
yayımladığı İnsan Hakları Raporu'nda Türkiye'de ifade ve basın
özgürlüğünün tehdit altına alan etkenlerden TCK'nın 301.
maddesi ve TMY'ye ağırlık verdi. Türkiye'de kamusal alanda korkusuz
şekilde ve baskıdan endişe etmeden devlet ve hükümetin eleştirilemediğine
işaret edilen 2008 Türkiye İnsan Hakları Raporu'nda, "Hükümet,
bir takım dini ve siyasi aidiyetten insanların ifade özgürlüğü
haklarını kısıtlamayı sürdürdü" tespitine yer verildi.
19 Ocak 2007'de işlenen Hrant Dink cinayetine ilişkin sürecin de
yer aldığı raporda, 2008 yılında Kürt Sorunu'nu ele alan kitaplara
baskıda artış yaşandığına dair TYB'nin açıklamasına da atıf
yaptı. TYB'nin, AB üyeliği perspektifi dahilinde girişilen yasal
reformlara rağmen ifade özgürlüğüne yönelik ciddi engellerin
sürdüğü yönündeki tespit de raporda yer aldı. Raporda, yazarlar
Temel Demirer ve Orhan Miroğlu,
yayıncı Ragıp Zarakolu, çevirmenler Atilla Tuygan
ve Mehdi Tanrıkulu, sanatçı Bülent Ersoy, üniversite
öğrencisi Durmuş Şahin, DTP'li belediye yetkilileri Hilmi
Aydoğdu ve Hüseyin Kalkan,
gazeteciler Lale Sariibrahimoğlu, Ahmet Şık, Alper Görmüş,
Cengiz Kapmaz, Sakine Aktan,
Sebati Karakurt, Necdet Tatlıcan
ve Hasan Kılıç ile ilgili vakalar da bulunuyor. Ankara'da
Radyo İmaj'ın yaşadığı yayın engeli, Kürt Sorunu'nu temel
alan Yedinci Gün ve Azadiya Welat
gibi gazetelerine verilen yayın durdurma cezalarını da işleyen raporda,
"Atatürk aleyhinde içerik bulundurduğu" gerekçesiyle Mayıs
2008'den bu yana erişimine mahkeme kararlarıyla engel konan youtube.com
isimli küresel video paylaşım sitesinden de söz edildi.
Başbakan Erdoğan'ın
24 Şubat'ta yaptığı Çorum mitingi öncesi, Günlük Evrensel
gazetesi muhabiri Taner Şimşek'in de aralarında bulunduğu
beş gazeteciye yasak getirildi. Miting öncesinde Başbakanlık Koruma
Müdürlüğü'nün talebi doğrultusunda gazetecilerin kimlik bilgilerini
isteyen Çorum Valiliği, Şimşek ile birlikte, Dost Haber gazetesi
yayın yönetmeni Servet Mete,
gazetenin muhabiri Buğra Kıhtır,
Yayla Haber gazetesi yayın yönetmeni Hacı Odabaş ve Kanal
19 kameramanı Erkan Araz'a Başbakanlığın etkinliğini izlemelerine
onay vermediğini duyurdu. Başvurulara, "GBT'nize bakıldı. Başbakanlık
Koruma Müdürlüğü'nden Mehmet Bey, bu beş kişiye kart verilemeyecek
dedi" karşılığı verildi. Dost Haber gazetesi sahibi ve Çorum
Gazeteciler Cemiyeti başkan yardımcısı Sadık Örgel, görevlendirdikleri
üç çalışandan bir tek Ebru Çalış'a izin verildiğini
söyledi. Örgel, "Böyle bir durumla ilk defa karşılaştık.
Geçmişte yaşananlar ve kentimizin özelliği gereği ayrımcılık
yapmamaya ve yapılmamasına daima dikkat ederiz. Her çevreden destek
görmekten memnunuz" dedi.
Maliye Bakanlığı,
2006'da, kendisine ait televizyon şirketinin hisselerinin yüzde 25'inin,
Almanya merkezli Axel Springer Grubu'na satmasıyla süreçte
usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle Doğan Grubu'na toplam
826 milyon 300 bin TL vergi cezası kesti. DYH, işlemlerin usulüne
uygun olduğunu öne sürerek Maliye'ye tepki gösterdi; mahkemeye gideceklerini
belirtti. IPI Türkiye Komitesi
Başkanı Ferai Tınç, Çukurova Grubu'nun başındaki Mehmet Emin
Karamehmet'in mahkemece dinlenmesi, Doğan Grubu'na bir hisse satışının
ardından ağır ceza verilmesi ve Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK)
Cumhuriyet gazetesinin ortaklık yapısını incelemeye almasının
aynı günlere denk gelmesinin "tesadüf olamayacağını"
söyledi: "Başbakan özgür basın istemediğini ortaya koyuyor.
Ekonomiyi elinde bir sindirme silahı olarak kullanıyor." Başbakan
Erdoğan'ın partilileri medya boykotu çağırdığı, son dönemde
sıklıkla ağır bir dille eleştirdiği ve CHP'nin yanında yer almakla
suçladığı Doğan Grubu şirketlerine şimdi de çok ağır vergi
ve cezalar kesildi. DYH, Maliyenin bu uygulamasını mahkemeye taşıyacaklarını
açıkladı. Axel Springer'e yüzde 25 hisse satış işleminin Kasım
2006'da başladığını ama 2 Ocak 2007'de sonuçlandığını belirten
Doğan Grubu, bu yüzden ilgili verginin 2007 içinde ödendiğini söyledi;
işlemin usulüne uygun yapıldığını belirtti.Şirket, buna karşın
Maliye Bakanlığı'nın soruna, satışın 2006'da yapıldığı, verginin
de aynı yıl ödenmesi gerektiği şeklinde yaklaştığını duyurdu.
Başbakan Erdoğan ise, "Devletin bir kurumu yasal bir işlem yapıyor.
Hemen hükümete yüklenmeye başlıyorlar. Başınıza ne gelse hükümetten
AKP'den biliyorsunuz..." dedi. Maliye Bakanlığı
da, "husumet ve hakaret" içerdiği" ifade edilen DYH
açıklamasıyla ilgili bakanlık ve personelinin yasal yollara başvuracağını
bildirdi. TGS Başkanı Ercan Sadık İpekçi de, "İktidar
medya kuruluşlarını hizaya sokmaya çalışıyor. Bu ceza da bunun
bir parçası. Bu durum medyanın bağımsızlığını zedeliyor: "Köklü
bir geleneği olan Maliye Bakanlığı'mızın tarihinde bir gruba ait
7 şirketin aynı anda beş yılının 40 küsur vergi inceleme elemanı
ile 11 aydır incelendiği görülmemiştir. Bunun siyasi ortamdan tetiklenen
bir inceleme olduğu konusunda ciddi şüphelerimiz vardır."
Polis, PKK
lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanmasının 10. yıldönümünde
birçok kentte yapılan ve DTP milletvekillerinin de katıldığı eylemlere
engel oldu. Batman'daki basın açıklamasına milletvekilleri Ayla
Akat Ata, Bengi Yıldız, Belediye Başkanı Hüseyin
Kalkan, İl Başkanı Özcan Erdem'in aralarında bulunduğu
çok sayıda kişi katıldı. Polis yürüyüşe engel olunca, Sanat
Sokağı'nda yapılan basın açıklamasında Yıldız "Biz buraya
gelirken yasadışı bir gösteri de yapabiliriz. Suçluyu da övebiliriz.
Güvenlik güçleri gaz sıkarak müdahale edemez. Tespit eder, görevini
yapar. Bizi baskıyla yıldıracaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar"
dedi. DTP'liler daha sonra Devlet Hastanesi'ne kaldırılan yaralıları
ziyaret etti.
Sendikaların
15 Şubat'ta düzenlediği "Krizin Bedelini ödemeyeceğiz; İşsizliğe
ve Yoksulluğa Karşı Birleşik Mücadele için Emek ve Demokrasi Mitingi"ni
izlemek isteyen gazetecilerden polis, "sarı basın kartı"
sordu; tanıtım kartlarını kabul etmedi. DİSK, KESK ve Türk-İş
sendikalarının miting düzenledikleri Kadıköy Meydanı'ndaki alana
girmek isteyen gazetecilere polis, belediye otobüs duraklarının arkasını
adres olarak gösterdi. Bir kaç muhabir ve kameramanla birlikte platformun
yanında, basına ayrılan bölüme girmek istediklerini ifade eden
bianet muhabiri Bawer Çakır, "Buraya vardığımızda
kurum kartlarımızı gösterdik. Polis elimizdeki kartlarıyla bizi
miting alanına sokmayacaklarını söyledi. Emir var, içeriye kamera
da sokamayız dediler. Polis şefine İnternet haber sitelerinin çalışanlarına
sarı basın kartı verilmediğini filan anlattık. Ancak bizi hiç
dinlemeden, biraz da başından atmak amacıyla konuşmayı bitirdi"
dedi. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Mustafa
Özbek'in genel başkanı olduğu Türk-İş'e bağlı Türk Metal
Sendikası ile DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası üyeleri
arasında yaşanan kavgada bu bölgede görev yapmaya çalışan gazetecilerin
de zarar görmesine neden olduğunu belirten Çakır, "bazı arkadaşlarımız
darp edilirken, bazılarımıza da atılan sopalar ve şemsiyeler isabet
etti" diye konuştu. Göğsüne sopa darbesi alan Kızıl Bayrak
gazetesi muhabiri Özgün Çetin de, "Türk Metal Sendikası'na
bağlı gruptan 70-80 kişi, girmemeleri gerektiği halde gazeteciler
ve görevlilere ayrılan bölüme girdi. Sorun, sendikal bir amaçları
olmayan ve sadece Özbek'i savunmak için orada bulunan bu grupla diğer
sendikaların aynı yerde bulunmasıydı" dedi.
Avrupa Parlamentosu,
Hollandalı Parlamenter Ria Oomen-Ruijten'in kaleme aldığı
ve Türkiye'de ifade ve basın özgürlüğünün durumundan endişe
edildiğinin vurgulandığı Türkiye raporunu kabul etti. Avrupa Birliği
reformlarında üç yıldır yavaşlama gözlendiğine işaret edilen
rapor Parlamento Dışişleri Komisyonu'nda bir çekimser oyun kullanıldığı
oylamada 4'e karşı 65 oyla kabul edildi.
Türkiye'nin geçen yıl yaptığı ilerlemeye ilişkin raporunda AP,
"Parlamenterler, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün
hala tam anlamıyla güvence altına alınamamış olmasını üzüntüyle
karşılar" deniliyor. Raporda, "301 değişikliği, şiddet
içermeyen düşünceler dile getirenlerin yargılanmasının önüne
geçmediğinden yeterli görülemez" deniliyor; bu kişilere örnek
olarak da AP'nin 1995'te Sakharov Ödülü'nü verdiği Leyla Zana
gösterildi. AP, İnternet sitelerine sıklıkla getirilen yasaklarla,
eleştiride bulunan basına yönelik baskının ve açılan davaların,
demokratik ve çoğulcu bir toplumda basın özgürlüğüne hizmet
etmediği görüşündedir" denildi Özellikle DTP'nin kapatılması
endişe konusu oluşturduğuna işaret edilen raporda, Siyasi Partiler
Yasası'nın değiştirilmesi isteniyor. Türkiye hükümetinden,
yeni bir Laik Anayasa oluşturulması çalışmalarına yeniden başlaması
ve kadınların hedef olduğu "namus cinayetleri"ne karşı
mücadele etmesi talep ediliyor. AP'li vekiller, Kürt Sorunu'na kalıcı
bir çözüm bulunmasına vurgu yaparak, "Bu girişim, Kürt kökenli
yurttaşlara, ekonomik ve sosyal yaşamda daha iyi entegrasyon sağlamalarından
geçer, ki buna, özel ve kamuya ait okullarda Kürtçe öğrenmeleri
için gerçek imkanların sağlanmasını, bu dili radyo ve televizyon
yayıncılığında, günlük yaşamda ve kamu hizmetine erişimlerinde
kullanabilmelerini da içerir. Bu anlamda, 1 Ocak 2009 itibariyle bir
kamu televizyonunda (TRT Şeş) Kürtçe
yayına başlanmış olmasını kutlarız" dedi.
Ergenekon Soruşturması'nın
11. operasyon dalgasında Ankara merkezli Avrasya Radyo Televizyonu'nda
(ART) ve TÜRK-İŞ Konfederasyonu'na bağlı Türk Metal Sendikası'nda
sabahın erken saatlerinde arama yapılması TGS ve ÇGD'nin tepkisine
yol açtı. Yargı bağımsızlığına inandıklarını ancak siyasi
iktidarın aynı hassasiyet içerisinde olmadığını savunan TGS,
"Demokrasinin geleceği hakkında endişeliyiz, temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edilmesinden dolayı endişeliyiz, basın ve ifade özgürlüğü
üzerindeki artan baskılardan kaygılıyız" açıklaması yaptı.
TGS, Ergenekon Davası'nın devlet içindeki çeteleri ortaya çıkarmak
ve yargılamak yerine, siyasi iktidarca aydınlar, medya kuruluşları,
demokratik kitle örgütleri ve son olarak da sendikalar ile işçi
hareketi üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasıyla ilgili
bir endişeye neden olduğunu açıkladı. Sendika açıklamasında,
"Soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilmesi önceden gözaltına
alınacak olan kişilerin isimlerinin bazı medya organlarında yazılması,
verilen ifadelerin aynı anda medyaya servis edilmesi endişelerimizi
daha da güçlendiriyor" denildi. ÇGD ise güvensizliklerini başka
bir açıdan dile getirdi: "Uygulamalar gösteriyor ki, iktidar
bu yapıyı (Ergenekon) yok etmek yerine, onu koruyarak kendi siyasal
çıkarları için kullanacak şekle sokmak istiyor."
Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi’nin 75. kuruluş yıldönümü törenlerine 30 Ekim
2008’de katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü protesto eden
öğrencilerden üçünün bursu kesildi. Rektörlük ayrıca protesto
gösterisine katılan Veterinerlik ve Ziraat fakültelerindeki dokuz
öğrenci hakkında disiplin soruşturması açtı. Tarım Bakanı Mehdi
Eker'in de katıldığı törende öğrenciler Gül’ün, rektör atamaları
konusundaki tutumunu protesto amacıyla kampüse gelişi sırasında
oturma eylemi yapmıştı. “AKP’ye bırakma üniversitene sahip
çık, AKP defol üniversiteler bizimdir” sloganları atarak eylem
yapan öğrencilerden üçü gözaltına alınmıştı. Kameraların
önünde yaka paça dışarı çıkarılan öğrenciler daha sonra savcılık
tarafından serbest bırakılmıştı. Ancak söz konusu üç öğrencinin
bursu kesildi. İki yıldır üniversitede yarı zamanlı çalışarak,
200 YTL burs alan öğrenciler, ayrıca yemek bursundan da yararlanıyordu.
TRT 6 (Şeş) televizyonunda 1 Ocak'ta başlayan gün boyu Kürtçe yayın, 23 Mart 2006 tarihinde çeşitli yerel ve bölgesel medya kuruluşlarının başlattığı anadilde yayın standartlarını aştı. TRT Şeş Kürtçe yayınını, örneğin Diyarbakır'dan yayın yapan Gün TV'nin aksine, Türkçe altyazısız, çocuklara yönelik ve ta gün yayın yapabiliyor. Oysa Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) 25 Ocak 2004 tarihli "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmeliği"ni iki yıl bekleyen 10 kadar yerel ve bölgesel medya kuruluşu, birçok kısıtlamayla karşılaştılar. Buna göre, radyolar ancak günde bir saat haftada beş saat, televizyonlar da günde 45 dakika, haftada dört saat anadilde yayın yapabilecekti; televizyonlar yayına alt yazılı olarak, radyolar da yayın sonrası Türkçe çevirisini yayımlayacaklar. Örneğin, TRT Şeş'te bugün saat 15.00'te yer verilen ve Yönetmen Şerif Gören'in "Yol", "Kurbağalar" ve "Amerikalı", Yılmaz Güney'in "Umut" filmlerinin de tanıtıldığı "Perda Spi" Programı'nda Türkçe altyazı yer almadı. Bu yönelik, yerel medya kuruluşlarının, çocuklara ve anadilin öğretilmesine yönelik yayın yapmasını da yasaklıyordu. TRT Şeş'te "Korsane Reş" (Kara Korsan) çizgi filmi de yer aldı. TRT Şeş yayına geçmeden RTÜK Yönetmeliği'nin bu kanalı bağlayıp bağlamayacağı merak ediliyordu. Ancak bugüne kadar yapılan yayınlar, TRT Şeş'e diğer özel yayınlara göre daha geniş yetki verildiğini gösteriyor. Bu durumda, özel yayınlarına sağlanan haklarının TRT'nin gerisinde kalmaması için RTÜK'ün "Anadil" Yönetmenliği'nin özel ve kamu yayını farkı gözetmeden hakları geniş tutacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) "Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı"na dair ilkesine göre, "Ulusal azınlık mensubu olanlar dahil herkes, ifade özgürlüğünden yararlanma, kimliklerini koruma ve geliştirme, medya yayıncılığından adil ve ayrım görmeksizin yararlanma hakkına sahiptir"
Alternatif
gazetesinin avukatı Özcan Kılıç, İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin, sorumlu yazı işleri müdürü Cevat Düşün
hakkında "PKK propagandası" ve "örgüt açıklamalarına
yer verdiği" gerekçesiyle verdiği toplam 4 yıl 2 ay hapis cezasına
ilişkin kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı.
Gazetenin 25 Mayıs 2008 tarihli nüshada yer alan haber ve yazıların
TMY'nin 7/2 ve 6/2 maddelerini ihlal ettiği savunuluyor. AİHM'e ulaştırılan
diğer bir dava da, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Gelecek gazetesinde
27 Eylül 2008'de yayımlanan yazılar nedeniyle Düşün'e 1 ay 15
gün hapis ve 740 TL para cezası vermesiyle ilgili oldu. İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Eylül 2008'de Alternatif gazetesinde yayımlanan
PKK kaynaklı açıklamalar nedeniyle Düşün'ü 10 ay hapis cezasına
mahkum etmişti. Bu dosya da AİHM'e taşındı. Gelecek ve Alternatif
gazetesi yetkilileri, yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle açılan
bir kısmı birleştirilmiş 11 davadan toplam 10 yıl hapis ve 2 bin
220 TL'ye mahkum edildiler.
AİHM, kapatılan
Türkiye'de Cuma dergisinin 29 Ağustos-3 Eylül 2003
sayısında çıkan "Paşalar Laf Dinlemezse"
başlıklı yazıdan beş yıldır hapisle yargılanan gazeteci-yazar
Abdurrahman Dilipak'ın başvurusuyla ilgili Türkiye hükümetine
sorular yöneltti. Dilipak, Türkiye'de adil yargılanacak bir ortam
bulamadığı gerekçesiyle dört yıl önce AİHM'e başvurmuştu.
"astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara
karşı görev hissini yok etmeye matuf olarak basın yoluyla alenen
tahkir ve tezyif edici fiil ve harekette bulunmak" suçlamasıyla
önce 3. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde dava açılan,
ardından ACK'da değişiklikle dosyası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesi'ne,
oradan da Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'na gönderilen Dilipak, Bakırköy
2. Asliye Ceza ile 17. Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki yetki itilafı
giderildikten sonra son olarak Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nin
gündemine geldi. Ancak dosyada zamanaşımı da söz konusu olabilir.
Altı ay ile üçer yıl arasında hapsi istenen Dilipak ile birlikte
Mustafa Karahasanoğlu ve üç emekli subay da sanık olarak
yer alıyor.
10 Mart'ta
AİHM, Türkiye'yi, Günlük Evrensel gazetesinden Adana'da Demokratik
Halk Partisi (DEHAP) üyelerinin düğününe saldırı haberine yer
veren İstanbul Özgür Radyo'ya 4 bini avrosu (8 bin 800 TL)
manevi, 3 bin 500'ü (7 bin 700 TL) mahkeme gideri olmak üzere toplam
16 bin 300 TL ödenmesine karar verdi. RTÜK'ün "kin ve düşmanlığa
tahrik" iddiasıyla bir bir ay yayın durdurma cezası verdiği
Özgür Radyo, idari yargıdan da sonuç alamayınca Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (AİHS) ifade özgürlüğü hakkını düzenleyen
10. maddeye aykırılıktan AİHM'e başvurmuştu. Handuside-Britanya,
Radio France-Fransa, Radşo Twist-Slovakya gibi kararlarına atıf yapan
AİHM, rahatsız edici bir içeriğe sahip olsa da şiddet kullanımını
özendirecek bir niteliği olmayan haber nedeniyle, yer verildiği gazeteye
herhangi bir işlem yapılmadığı halde, radyonun cezalandırıldığını
tespit etti. AİHM, yayın durdurmanın ayrıca "cezada orantılılık"
ilkesine de aykırılık taşıdığına hükmetti. 24 Şubat 2004'te
RTÜK, 27 Ağustos 2003 tarihli "Konuşan Sayfalar"
programından radyoya 30 gün yayın durdurma cezası vermişti.
17 Şubat'ta
AİHM, PKK örgütüne bağlı tutukluların açıklamalarına yer veren
Yeni Evrensel gazetesinin cezalandırılmasında ifade özgürlüğünün
ihlali görmedi. Ekim 2000'de yayımlanan açıklamalar nedeniyle yerel
mahkemenin para cezasına mahkum ettiği gazetesini sahibi Fevzi
Saygılı ve sorumlu müdürü Bülent Falakaoğlu ifade
özgürlüğü ihlal edildiği ve adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle
AİHM'e başvurmuşlardı. Ancak AİHM, 2'ye karşı 5 oyla ifade özgürlüğünün
hukuka aykırı şekilde kısıtlanmadığına hükmetti. AİHM, gazete
yetkililerinin "Özellikle çatışma ve gerginlik dönemlerinde
şiddet yoluyla karşılık verilmesine ortam sağlayacak haberler yayımlanmamasına
dair sorumluluklarını yerine getirmediklerine" hükmetti. AİHM,
"Terör propagandası yaparak örgüte yardım ve yataklık ettiği"
gerekçesiyle suçlu bulunan ve hapis cezası sonunda paraya çevrilen
gazetenin yazı işleri müdürü Hünkar Demirel'in açtığı davada,
"Biri sizi öldürmek istese ona karşı meşru müdafaa hakkınızı
kullanırdınız" ve "Eğer dünya bizi ortadan kaldırmak
için birleşiyorsa, meşru müdafaa hakkımızı kullanırız"
şeklindeki sözleri şiddet kullanımının teşviki olarak değerlendirmişti.
Temmuz 2001'de haftalık gazetede çıkan ve "örgüt üyeliğinin
nedenlerini" inceleyen bir yazı nedeniyle Demirel, Haziran 2002'de
3 yıl 9 ay hapse mahkum olmuştu.
Bağımsız
milletvekili adayı olduğu 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri sırasında
Mersin'deki seçmenlerine Kürtçe konuşan Kürt siyasetçi Orhan
Miroğlu mahkum olduğu davayı AİHM'e taşıdı. Miroğlu, AİHM'in
Kasım 2008'de yapılan başvuruyu 27 Ocak'ta kabul ettiğini ve bu
nedenle dosyayı esastan görüşeceğini aktardı; "Bu karar lehimize
sonuçlanırsa muhtemelen Kürtçe'nin yasal bir statüye kavuşturulması
ve yasal engeller arasında örneğin Siyasi Partiler Yasası'nın ve
Anayasanın 42. maddesinin değiştirilmesi gündeme gelebilecek ve
tartışmalar da son bulacak" dedi. Eylül 2008'de Mersin 2. Sulh
Ceza Mahkemesi, Miroğlu'yla ilgili gizli tuttuğu mahkumiyet kararının
"açıklanmasının geri bırakılmasına" ve beş yıl süreyle
"denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına' karar vermişti.
Mahkeme, Seçim Kanunu'nun 58, 60 ve 61. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle
Miroğlu'nu suçlu buldu. Kararın "beş yıl süreyle Kürtçe
konuşmasının yasaklanması anlamına geldiğini ve tepesinde Demokles'in
kılıcı gibi duracağını açıklayan Miroğlu yüzlerine karşı
herhangi bir mahkumiyet kararı okunmadığı için karara itiraz edemediklerini
ve kararın böylelikle kesinleştiğini" belirtti.
10 Şubat'ta
AİHM, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR) eski Başkan yardımcısı
İbrahim Güçlü'nün açtığı davada ifade özgürlüğünü
hukuka aykırı şekilde kısıtladığı gerekçesiyle Türkiye'yi
5 bin avro (yaklaşık 10 bin TL) maddi ve manevi tazminat ve 2 bin
avro da (4 bin TL) mahkeme gideri karşılığında ödeme yapmaya mahkum
etti. "Demokrasi ve Kürt Sorunu" başlıklı bir basın toplantısında
yaptığı konuşmada "bölücülük propagandası yapmak"tan
mahkum olan Güçlü, Ankara'da tutukluyken AİHM'de başlattığı
hukuki mücadelesini kazandı. AİHM, Güneydoğu'da yürürlüğe koyulan
politikaları eleştiren, politik ve tarihi sorunları tartışmaya
açmak isteyen Güçlü'nün cezalandırılmasıyla, genel kamuoyunu
ilgilendiren bir meseleyle ilgili olarak Türkiye yetkililerinin halkın
haber alma hakkını yeterince dikkate almadıklarını açıkladı.
20 Ocak'ta
AİHM, PKK örgütünün açıklamalarını yayımladığı gerekçesiyle
cezalandırılan aylık Özgürlük Dünyası
dergisi yetkilisi Sedat İmza'nın ifade özgürlüğü hakkının
çiğnendiğine hükmetti. AİHM, kamuoyunu ilgilendiren bir konunun
dergide işlenmesine yasak getirilemeyeceğine, dergi yayınının da
durdurulamayacağını oybirliğiyle işaret etti ancak tazminat tutarı
bildirmemiş olduğundan İmza'ya tazminat ödenmesine gerek olmadığını
duyurdu.
13 Ocak'ta
AİHM, hukukçu Ayhan Erdoğan ve Yeni Asya gazetesi Ankara temsilcisi
Mehmet Cevher İlhan'ın açtığı ifade özgürlüğü davalarından
Türkiye'yi toplam 13 bin 911 avro (yaklaşık 27 bin 822 TL) tazminata
mahkum etti. İstanbul'un bir ilçesinin belediye başkanına "acımasız
ve sekter" eleştirisini yönelttiği için tazminata mahkum edilen
avukat Ayhan Erdoğan'ın açtığı davada AİHM, Türkiye'ye ifade
özgürlüğünü kısıtladığı için mahkum oldu. Dosyada, oybirliğiyle
AİHS'nin 10. maddesinin ihlal edildiğini duyurdu; Erdoğan'a 8 bin
800 avrosu maddi, bini avrosu manevi tazminat ve 2 bin 111 avrosu da
mahkeme gideri olmak üzere toplam 11 bin 911 avro (23 bin 822 TL) ödemeye
mahkum etti. Gazeteci İlhan da, AİHM'de açtığı davayı kazandı.
Çeşitli tarihlerde yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle ceza davaları
kapsamında mahkum edilen gazetenin Ankara temsilcisine Türkiye, mahkeme
gideri dahil 2 bin avro (4 bin TL) ödeyecek.
Aynı gün AİHM, İstanbul Üniversitesi'nde yapılan öğrenim yılı açılışında polis müdahalesiyle kötü muamele gören ve açıklama yapmalarına izin verilmeyen Öğrenci Koordinasyonu üyesi sekiz kişiyi haklı buldu. AİHM, oybirliğiyle Türkiye'nin "işkence ve kötü muamele yasağı"nı ve "ifade özgürlüğü hakkı"nı çiğnendiğine hükmetti. AİHM, Rüya Kurtuluş, Erdinç Gök, Haşim Özgür Ersoy ve İnci Açık'a kötü muamelede bulunulduğu gerekçesiyle Türkiye'yi toplam 4 bin avro (yaklaşık 8 bin TL) tazminat ödemeye mahkum etti. Ancak AİHM, Ekim 2002'de düzenlenen ve iş insanları, siyasetçiler ve gazetecilerin katıldıkları açılışta açıklama yapmalarına izin verilmeyen, darp edilen ve kolları bükülerek polis karakoluna götürülen bu dört öğrenci ve Serpil Ocak, Ayfer Çiçek, Nuri Günay ve Murat Kaya'ya ifade özgürlüğünü ihlalden tazminat ödenmesine gerek olmadığını, bu yöndeki tespitin uğradıkları zararı gidermek için yeterli olduğunu bildirdi. AİHM, konferans katılımcılarının konuşmasını engelleyen, slogan atan ve pankart taşıyan üniversitelilere, hakaret etmedikleri ve şiddete başvurmadıkları halde bu şekilde konferans salonundan çıkartılması ve gözaltına alınması yerine daha orantılı bir şekilde davranılabileceğine kanaat getirdi.
Yüksek Seçim
Kurulu (YSK) Başkanı Muammer Aydın, yerel seçimlerin düzenli, tarafsız,
herkesin güvenebileceği bir Seçim olduğunu savunarak, televizyonların
Seçim yayın yasaklarına uymadıklarını belirterek, kuralları çiğneyenlere
gereken cezaların uygulanacağını kaydetti. Bir gazetecinin, yasaklara
uymayan bazı televizyon kanalları olduğunu ifade etmesi üzerine
Aydın, ''Bazı değil hepsi. Bütün televizyon kanalları maalesef
yasanın ilgili maddesine uymadılar. Bunu özellikle mi yaptılar,
nasıl yaptılar bilmiyorum, tabii ki o konuda gereken cezalar uygulanacak.
Biz kanalların hepsini tespit ettik. Evimizdeki televizyonda o gün
biz de izliyorduk. Ona göre tespit ettik. Herhalde RTÜK de bunları
tespit edip bize gönderecek. Biz de ona göre sonucunda gereken kararı
vereceğiz'' yanıtını verdi.
Bilgi: BİA Medya Gözlem Masası, Tel. (0212) 251 15 03, Faks. (0212) 251 16 09, E-mail. [email protected]