Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları öncülüğündeki Filistinli direniş gruplarının 7 Ekim’de İsrail’e karşı başlattığı “Aksa Tufanı” ile İsrail’in Gazze’ye yönelik “Demir Kılıçlar” operasyonları sonrası başlayan çatışmalar 11'inci gününde sürerken, kara harekâtına hazırlanan İsrail, sivillerden Gazze Şeridi'nin kuzeyini "derhal terk etmelerini" istedi.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres'in "uçurumun eşiğindeyiz" dediği bölge için Avrupa basını ne yapmak gerektiğini tartışıyor.
eurotopics'in derlediği yorum ve analizler şöyle:
Hollanda merkezli De Volkskrant, Avrupa Birliği'nin (AB) çatışmanın yayılmasını önlemekte "büyük çıkarı" olduğu uyarısında bulunuyor:
“Fransız hükümeti, çatışmanın Avrupa'ya 'ithal edilmemesi' çağrısı yaptı. Bu muhakkak engellenmeli. Avrupa'nın kendisi de dengeli bir Ortadoğu politikasıyla buna katkıda bulunabilir. Avrupa'nın bölgedeki jeopolitik etkisi sınırlı olsa da yok değil. Zira AB, İsrail'in en önemli ticaret ortağı ve Filistin topraklarındaki en büyük bağışçı. Bu konumunu, özellikle Filistinlilerin haklarının tanınması için İsrail üzerinde baskı kurarak daha aktif kullanmalı.”
İranlı ve Avrupalı bazı tanınmış kişilerden oluşan bir kolektif, Fransa merkezli Le Monde’da İran’a yönelik daha sert adımlar atılması çağrısında bulunuyor:
“İran’daki İslamcı rejimin siyaseten ve ekonomik olarak tecrit edilmesi ve Devrim Muhafızları’nın terör örgütleri listesine alınması, köktendinci ve demokrasi karşıtı akımların destek imkânlarını fiilen azaltacak ve dolayısıyla, bölgede kalıcı barışa katkı sağlayacaktır. İran'daki protesto hareketinin 'Kadın, Yaşam, Özgürlük’ sloganı, barışın hüküm süreceği Ortadoğu’ya doğru da atılmış bir adım olur.”
İtalya merkezli La Stampa’ya göre "kazanan ve kaybeden" şimdiden belli:
“Hamas’ın katliamını kutsayan ve buna bir dahli olmadığını ilan eden İran, iki sebepten ötürü kazançlı çıktı: İsrail ve Suudi Arabistan arasında imzalanan anlaşmalar askıya alındı ve Tahran’ın kadın hakları başta olmak üzere yurttaş haklarını umarsızca tırpanlaması karşısında yükselen uluslararası baskı hafifledi. Avrupa ise bir kez daha aslında var olmadığını teyit etmiş oldu. Tüm gelecek perspektiflerinin elbirliğiyle reddi ve gerici ve giderek artan boyutta milliyetçi dürtülerle imkânsız kılınan müşterek savunma ve müşterek strateji eksikliği, kayda değer bir rol oynamaya mani oluyor.”
Belçika merkezli La Libre Belgique’e göre uzun vadede şiddet sarmalından çıkmanın tek yolu var:
“Giderek şiddet dolu ama kısır bir radikalizme doğru sürüklenişe tanıklık ettiğimiz bu dönemde, iki tarafın meşru temsilcilerine artık ılımlılık yolunu seçmeleri ve müşterek bir zeminde buluşmaları gerektiğini hatırlatmak şart. Bu zemin de ancak yan yana ve barış içinde yaşayan, iki bağımsız ve kendi ayakları üzerinde durabilen devlete dayalı bir çözümden geçiyor. Her iki halkın güvenliğini sağlayacak yegâne çözüm bu. Çatışmanın sona ermesine katkıda bulunmak istediklerini belirten uluslararası aktörler, bu süreçte İsraillilere ve Filistinlilere yardım sunmalı ve hatta bu zemini bulmaları için onları motive etmeli.”
Avusturya merkezli Salzburger Nachrichten, İsrail’in ikilemine işaret ediyor:
“Kendiniz barbarlaşmadan, barbarlarla nasıl mücadele edeceksiniz? Kendiniz insanlıktan çıkmadan, Hamas’ın arkasına sığındığı canlı kalkanları nasıl aşacaksınız? Teröristlerle ve rehinelerle uğraşmak durumunda kalan bütün devletlerin karşısına çıkan sorular bunlar. İsrail ordusunun da bu sorulara yanıt bulması gerekiyor. Şu anda pek çok İsraillinin birincil önceliğinin muhtemelen Hamas’ın imha edilmesi olmasına, ordularının teröristlere tüm sertliğiyle karşılık verme hakkını kendilerinde görmelerine rağmen. Ancak İsrail’in her şeyi yapmaya da hakkı yok.”
Hamas kara harekâtına hazırlıklı, diye uyarıyor İngiltere merkezli Financial Times:
“İsrail ordusunun tünellerin yerleri, güzergâhları ve buralarda gerçekleşen faaliyetler hakkındaki istihbaratı hayli sınırlı. Geleneksel GPS, gözetleme ve gece görüş sistemleri yerin altında çalışmıyor. Tüneller sürpriz saldırılar, kaçırılmalar, bubi tuzakları ve yakın çatışma riskini artırıyor. Bu klostrofobik, karanlık ve öngörülemez ortamla çok az sayıda asker başa çıkabilir. Özetle, tüneller İsrail'in taktik, teknik ve organizasyonel üstünlüğünü ortadan kaldıran bir eşitleyici durumunda.”
(NT)