Kara Kuvvetleri Komutanı, Orgeneral İlker Başbuğ, çocukların uluslararası hukukla güvence altına alınan "anadilde eğitim hakkı"nın devletçe güvence altına alınmasının "ulus devlete" karşı olduğunu iddia etti.
Oysa uzmanlar, Kara Harp Okulu'nda konuşan Başbuğ'un savunduğu hali hazırdaki durumun hem çocukların gelişimi hem de dünya dil mirasının korunması açısından sorun yarattığını söylüyor.
Bu Genelkurmay'ın anadilde eğitimle ilgili ilk müdahalesi değil. 2004'te, askeriyenin talebi üzerine, Ankara Valiliği tüzüğünde "anadilde eğitimi savunduğu için" Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) hakkında şikayette bulundu.
Açılan kapatma davası ancak sendika tüzüğünü değiştirince düştü.
Uzmanlara göre, çocukların yaşadıkları ülkedeki baskın dile tabi kılınmasının iki sakıncası var:
Anadilde eğitim bir hak olarak tanımlanmasına ve bu hakkın devletçe güvence altına alınmaması hem çocuklar hem de dünya dil mirası açısından sorun yaratacak olmasına rağmen Türkiye bu konuda adım atmıyor. Türkiye, çocuk hakları için en yaygın ve kapsamlı metin olan BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde ilgili maddelere çekince koymuş durumda.
ÇHS, 20 Kasım 1989'da kabul edildi. Türkiye 1990'da sözleşmeyi 17, 29 ve 30. maddelerine çekince koyarak imzaladı.
Sözleşmenin kitle iletişim araçlarının çocukların gelişimi için kullanılmasını öngören 17. maddesinin (d) bendi üye devletlerin "kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda" teşvik edeceklerini söylüyor.
Eğitimle ilgili 29. maddenin (c) bendinde taraf devletlerin, eğitimin, "çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi"ne yönelik olduğunu kabul ettiği belirtiliyor.
30. maddede de "Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor.
BM Çocuk Hakları Komitesi, Türkiye'nin 1999'da sözleşmenin uygulanmasına dair verdiği ilk ulusal rapora ilişkin yaptığı değerlendirmede 17, 29 ve 30. maddelere konulan çekinceleri kaygı ile karşıladığını; Lozan antlaşmasıyla azınlık olarak tanımlanan gruplara mensup çocukların ve Kürt çocukların bundan olumsuz etkilenebileceğine dikkat çekmişti.
Öte yandan Başbuğ'un karşı çıktığı haktan pek çok ülkede pek çok çocuk yararlanabiliyor.
Örneğin Almanya'da ya da 1998'den bu yana Fransa'da azınlık okullarında azınlıklar kendi dillerinde eğitim yapabiliyor. Prof. İbrahim Kaboğlu'nun altı yıl önce, Türkiye'deki durumla ilgili söylediği sözleri hala geçerli: "Türkiye'de, azınlık haklarından faydalanabilmek için devletin azınlık kimliğini tanımış olması gerekir." (EÜ/NZ)