Uluslararası Af Örgütü İstanbul Şubesi, düzenlediği basın toplantısıyla Uluslararası Af Örgütü’nün 160 ülkede insan haklarını mercek altına aldığı 2015 raporunu paylaştı.
34 sayfalık raporda, Avrupa ve Orta Asya bölgeleri, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerinin yanı sıra Türkiye’ye dair olmak üzere üç bölüm yer alıyor.
Kampanya ve Aktivizm Koordinatörü Begüm Başdaş ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kampanyalar ve Savunuculuk Direktörü Ruhat Sena Akşener raporda yer alan başlıkları paylaştı.
Başdaş, dünyanın insan hakları açısından 2. Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük krizle karşı karşıya olduğunu söyledi.
Mültecilere dönük hak ihlalleri, cezasızlık, devletlerin ve devlet dışı aktörlerin şiddetinin yanı sıra uluslararası hukuk sisteminin insan haklarını korumaya dönük eksikliklerine de dikkat çekti.
Raporun Türkiye’ye ilişkin bölümü hakkında bilgi veren Akşener de basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkına dönük ihlaller başta olmak üzere Türkiye’de hak ihlallerinin sürdüğünü belirtti.
Rapordan öne çıkan başlıklar şöyle:
* 3 bin 700’den fazla mülteci ve göçmen Avrupa kıyılarına ulaşmaya çalışırken öldü.
* Toplam 500 bin milyon nüfusu ile dünyanın en zengin siyasi bloğu olan Avrupa Birliği bu zorluğa karşı tutarlı, insani ve haklara saygılı bir çözüm bulamadı.
* Basın üzerindeki hükümet kontrolü, internet sansürleri, protestoların kontrol altına alınması ve bu özgürlüklerin meşru şekilde kullanılmasının suç olarak kabul edilmesi neredeyse her yerde giderek arttı.
* Saldırılar - özellikle Fransa’da olmakla beraber Avrupa’nın diğer yerlerinde de - insan haklarını tehdit eden birçok önlemi canlandırdı.
* BM’ye göre, hükümetin halkın 2011’de başlayan protestolarını ve reform taleplerini sert bir şekilde bastırmasından yıl sonuna kadar Suriye’de 250.000’den fazla insan öldürüldü.
* 2015 yılının sonu itibarıyla, 1 milyon kişi Suriye'den kaçarak özellikle Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de mülteci sayısını 4,6 milyona ulaştırdı.
* Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerindeki hükümetler eleştiri ve muhalefete karşı hoşgörüsüzdü ve ifade, örgütlenme ve barışçı toplantı özgürlüklerini kısıtladı.
* Ölüm cezası Cezayir, Lübnan, Fas ve Tunus gibi yıllardır herhangi bir infaz gerçekleştirmemiş ülkeler de dahil olmak üzere bölgede yaygın olarak verilen bir cezaydı. Bu durumun aksine, İran, Irak ve Suudi Arabistan hükümetleri dünyanın başta gelen infazcıları arasında olmaya devam etti, bunlar arasında İran infazlarda rahatsız edici bir artışla başı çekti.
* Suriye, Irak, Yemen ve Libya’da hükümet güçleri ve devlet dışı silahlı gruplar herhangi bir ceza almaksızın savaş suçları işledi ve diğer uluslararası insani hukuk ihlallerinde ve ciddi insan hakları ihlallerinde bulundu.
* İnsan haklarının durumu Haziran’daki genel seçimlerin ve Temmuz’da Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve Türk silahlı kuvvetleri arasında şiddetin patlak vermesinin ardından ciddi biçimde kötüye gitti.
* İfade özgürlüğüne saygı giderek azaldı.
* Adalet Bakanı, Ceza Kanunu'nun 299. Maddesi çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten 105 cezai kovuşturma açılmasına izin verdi. Sekiz kişi yargılanmak üzere tutuklandı.
* Sosyal medya paylaşımları soruşturma ve kavuşturma gerekçesi oldu.
* Basın, hükümet tarafından uygulanan eşi benzeri görülmemiş bir baskıyla karşı karşıya kaldı; çevrimiçi ve çevrimdışı ifade özgürlüğü ciddi şekilde zarar gördü.
* Barışçıl toplanma özgürlüğü hakkı ihlal edilmeye devam etti.
* Polisin aşırı güç kullanımı ve gözaltında kötü muamele vakaları artış gösterdi.
* İnsan hakları ihlallerinde cezasızlık devam etti.
* Yargının bağımsızlığı daha da sarsıldı.
* Kasım ayında eski il Jandarma Komutanı Cemal Temizöz’ün de aralarında bulunduğu sekiz davalının tümü, 1993-1995 yılları arasında Cizre’de kaybedilen ve öldürülen 21 kişi için açılan ve büyük önem taşıyan davada, son derece kusurlu bir kovuşturmanın ardından beraat etti.
* Solcu ve Kürt yanlısı aktivist ve göstericileri hedef alan İslam Devleti (İD) adlı silahlı grubun ayrı ayrı gerçekleştirdiği intihar saldırıları 139 kişiyi öldürdü.
* Tahmini 2 buçuk milyon mülteci ve sığınmacı Türkiye’de barındırılıyordu, ancak hükümet AB ile bir göç anlaşması üzerine görüşmeler yaparken bireyler giderek daha fazla keyfi gözaltılar ve sınır dışı edilmelerle karşı karşıya kaldı. (BK)
* Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.