“Bu toplumun erkekleri bizim yatak odamıza girmeye çok hazırlar, her türlü fırsatı kolluyorlar. Ama konu toplumsal yaşama katılmamıza geldiğinde ‘Toplum hazır değil’ deniyor. Aslında bu toplumun erkekleri hazır değil. Seks yapmaya hazırlar ama iş vermeye hazır değiller. İkiyüzlü bir ahlak anlayışı…”
Kıvılcım Arat, İstanbul LGBTİ
“Direniş ve Barış” temasıyla düzenlenen 7. Trans Onur Haftası, 49 eşcinselin hayatını kaybettiği Orlando katliamının burukluğuyla başladı. Bir taraftan da İstanbul’daki Onur Yürüyüşleri’ne yönelik tehditler sürüyor.
19 Haziran Pazar günü saat 17.00’da İstiklal Caddesi’nde gerçekleşecek 7. Trans Onur Yürüyüşü öncesinde İstanbul LGBTİ’den Kıvılcım Arat ve Deniz Rojda ile buluşup trans hak mücadelesini, yaşadıkları sorunları ve tüm dünyaya yayılan nefret iklimini konuştuk.
Söz Kıvılcım ve Deniz’de…
Neden Trans Onur Haftası ve LGBTİ Onur Haftası, iki ayrı etkinlik şeklinde düzenleniyor?
Kıvılcım: Bu iki hafta koordineli bir şekilde gerçekleşiyor, yani birbirimizin programından haberdarız ve birlikte ilerliyoruz. Trans Onur Haftası’nı ayrı örgütlememizin sebebi, transların yaşadığı sorunların geyler, lezbiyenler, interseksler, biseksüellerden ayrı olması.
Öncelikle trans kadınlar görünürler, toplum içinde gizlenme gibi bir durumları yok. Dolayısıyla toplumsal yaşama karışırken yaşadıkları sorunlar, engeller çok farklı. Bunlara ek olarak trans kadınların büyük bir çoğunluğu seks işçiliği yapmak zorunda kalıyor. Üç dil de bilsen, beş diploman da olsa eğer transsan iş bulma şansın yok.
Kendi üzerimden bir örnek vereyim: Ben üniversite mezunuyum. Dönüşüm sürecine başlamadan önce bir şirkette çok iyi bir konumda çalışıyordum, çok da iyi maaş alıyordum ama dönüşüm sürecimle birlikte bu işi bırakmak zorunda kaldım.
Kısacası sorunlar farklılaşınca, çözümler de farklılaşıyor ve özgün bir mücadele alanı ortaya çıkıyor. Bizim ayrı kutlamaktaki amacımız, transların özgün sorunlarını ve hak taleplerini daha iyi anlatabilmek.
O zaman transların gündelik hayattaki sorunlarından bahsedelim biraz da.
Kıvılcım: En basit örnek şiddet. Özellikle Ortadoğu’da şiddet algısı kaba dayaktan geçiyor. Yani kaba dayak yemediğiniz sürece kimse şiddet gördüğünü düşünmez. Evden çıkamamanızın, kısıtlanmanızın bir şiddet olduğunu anlamıyorlar.
Translar için şiddet hayatın günlük bir pratiği. Yaşadığınız alandan çıktığınız andan itibaren şiddet başlıyor. Bu durum kademe kademe fiziksel şiddet ve ölüme gidebiliyor. Türkiye Cumhuriyeti kendini sosyal devlet olarak adlandırıyor ama sosyal devlet transları tanımıyor, translar temel haklarının hiçbirinden yararlanamıyor.
Barınma hakkı. Örneğin sıradan bir vatandaşa 20 bin lira verin, aynı gün kendine bir ev bulur. Ama bir trans kadın cebinde 50 bin lira da olsa 2-3 ay ev bulamaz. Birçok trans kadın arkadaşının aracılığıyla ev bulabiliyor. Avcılar Meis Sitesi örneğine bakalım. Transların 20 yıldır yaşadığı ve 20 dairelerinin olduğu Meis Sitesi’ndeki linç girişimlerinden sonra orada sadece bir daire kaldı. Gencecik trans arkadaşımız Seda dövülerek katledildi ve cami bahçesine atıldı.
Deniz: Katile verilen ceza indiriminin gerekçesinde de “maktulün travesti olması” ifadesi yer aldı. 9-10 yıl ceza aldı.
Kıvılcım: Sağlık hakkı en temel haklardan biri ama translar için geçerli değil. Hatırlarsanız, trans bir kadın arkadaşımıza doktor bakmayı reddetmişti. Benzer bir şey benim de başıma geldi; çok kötü bir haldeyken gittiğim doktor beni nörolojiye yönlendirdi. Hastalar beni sırtlarında çıkardılar doktorun yanına kadar. Ama doktor beni görünce “Ben sana bakmayacağım, randevu alman lazım”. Kendimi telkin etmeye çalıştım; “Hayır Kıvılcım, bu transfobi değil, prosedür böyledir” diye. İlk gittiğim doktora geri dönüp durumu anlattığımda bana prosedürün böyle olmadığını söyledi ve “Alışacaklar” dedi. Ve ben ertesi gün yoğun bakıma kaldırıldım, dört gün komada kaldım. Yani translar için sağlık hakkı da yok.
Hukuka gelince, malum, trans katilleri 3-5 yıl yatarı olan cezalarla ödüllendiriliyor, katilin beyanı esas alınıyor.
Yaşam hakkı bildiğiniz gibi, onlarca nefret cinayeti işleniyor.
Eğitim hakkını birçok trans okul hayatında dışlandığı için ve okuldaki transfobik tutumları engelleyecek bir mekanizma olmadığı için eğitim hayatlarını yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar.
Ulaşım hakkı en basiti, ama translar şehirlerarası otobüs kullanamaz. Şehiriçinde de toplu ulaşımı kullanamaz. Bu araçlara bindiğinizde inanılmaz bir taciz yaşanıyor ve bu tacize ses çıkardığınızda ise “o kadar kadın varken seni mi taciz edeceğim” diye üzerinize yürüyorlar. Ve o sırada halktan da destek gelmiyor, tek başınıza kalıyorsunuz.
Kısacası toplumsal yaşamın tüm kapıları size kapatılıyor.
Trans kadınların çoğunun seks işçiliği yapması da bunların bir sonucu mu?
Kıvılcım: Evet. 100 tane iş başvurusu yapıyorsan, ikisinden dönüş alıyorsun. O iki geri dönüşte de ya gecenin bir vakti otel lobisine ya da bir otel odasına çağırıyor.
Bu ne demek?
Kıvılcım: Akşam 11’de otele iş görüşmesine çağırıyorsan, seks yapmaya çağırıyorsundur.
Üniversitelerdeki trans arkadaşlarımıza kendi dayanışma ağlarımız üzerinden iş bulmaya çalışıyoruz, garsonluk vs gibi. Ama bilinçli insanlar dahi “kamusal alandayız, tamam benim sorunum yok ama çalıştırırsam ben de müşterimi kaybederim” diyor. Çalışma hakkın da olmayınca translar için de varolabilmenin tek yolu zorunlu seks işçiliği oluyor.
Sanki son yıllarda üniversitelerde daha çok trans öğrenci var. Bu gözlemim doğru mu?
Kıvılcım: Evet. Ben bunu aktivizmin bir etkisi olarak görüyorum. Okullardaki alternatif örgütlenmeler sayesinde kendilerine yaşam alanları açabiliyorlar. Eskiden böyle bir gerçeklik yoktu.
Sizce bu insanlar mezun olunca iş bulabilir mi?
Kıvılcım: Çok zor. Çok büyük bir ihtimal işsiz kalacaklar.
Deniz: Şöyle de diyebiliriz, “diplomalı orospu” olacaklar. Başka bir seçeneği yok çünkü. Sistem bir taraftan sana seks işçiliğini dayatıyor, diğer taraftan da seks işçiliği yaparken seni karakolda tutuyor, Kabahatler Kanunu’ndan ceza kesiyor. Cezalar 500 liraya çıkmış, bu da bir transın iki gün boyunca devletin kestiği cezaya çalışması gerek.
Kıvılcım: Devlet bu yöntemle el altından vergi topluyor.
LGBTİ hareketi çoğu noktada kadın hareketiyle kesişiyor, Kıvılcım da hem LGBTİ hareketinde hem kadın hareketinde örgütlü. Sizce hak savunucuları ve kadın hareketi içinde seks işçiliği meselesine yaklaşım nasıl?
Kıvılcım: Söz konusu seks işçiliği olduğunda, alternatif siyaset yürütenler de aynı toplum gibi ikiyüzlü bir politika izliyor. Tartışmalarda ben hep şunu söylerim: Yıllardır Aleviler cemevlerinin ibadethane olduğunu söylüyor. AKP de “Hayır, tek ibadethane camidir” diyor. Bizim burada duruşumuz ne? Aleviler oraya ibadethane diyorsa, orası ibadethanedir çünkü olayın özneleri Alevilerdir. Başkasına laf söylemek düşmez.
Seks işçiliği de böyle bir alan. Seks işçiliği üzerine politika üreten, söz söyleyen insanlara hayatta kaç seks işçisiyle tanıştığını, konuştuğunu sorduğunda cevap sıfır. Kimse seks işçilerinin ne düşündüğünü sormuyor. Kadın hareketi de genel olarak böyle. Ama Demokratik Kadın Hareketi bir ilke imza attı ve seks işçiliğini bir iş kolu olarak gördüklerini beyan ettiler. Bu seks işçiliği alanında çalışanlar için çığır açıcı bir karar. Umarız onların açtığı gedik büyüyecek ve tüm kadın hareketi dışarıdan politika yürütmek yerine alanda çalışan kadınları dinleyip gerçeği görebilecekler.
Trans hareketi deyince akla ilk trans kadınlar geliyor. Trans erkeklerin örgütlenmeleri ayrı mı oluyor? Günlük pratiklerde yaşadıkları sorunlar farklı mı?
Kıvılcım: Sorunlar belli noktalarda benzer, belli noktalarda ayrılıyor. Türkiye’de trans erkekler belli inisiyatif ve kulüpler etrafında örgütleniyor ama Onur Haftasını birlikte organize ettik. Temel taleplerimiz aynı. Bir de trans erkek hareketi yeni örgütlenmeye başlayan bir hareket.
Biraz da Trans Onur Haftası temalarından bahsedelim. Çünkü Onur Haftalarının temaları mücadele tarihini gösterir. Trans Onur Haftası temalarına baktığımızda, konseptin pek de değişmediğini görüyoruz. Türkiye’de bir şey değişmiyor ve bu yüzden de temalar aynı minvalde mi gidiyor?
Kıvılcım: Aynen. Söz konusu LGBTİ’ler olduğunda, translar olduğunda destek olacak kurum, kuruluş bulunamıyor. Orlando katliamında bile Türkiye’de aynısı oldu. Anaakım olaydan “eşcinsellerin gittiği bir bar” diye bahsetti, bir kısmı bunu da görmezden geldi, İslamcı medya ise olayı alkışlayan bir yerde durdu. Hal böyle olunca, toplumsal muhalefet de bir araya gelmeyince, bu reform hareketlerini dayatacak bir güç oluşamıyor.
Mesela 4. Trans Onur Haftası’nın teması “Ekmek, Adalet ve Özgürlük”. Herkesin ihtiyacı olan üç şey. O sırada Gezi’de temel talepler üzerinden bir ayaklanma gerçekleşti ve biz de kendi taleplerimiz ve toplumun taleplerinin aynı olduğu, aynı dünya için mücadele ettiğimiz için bu temayı seçtik.
Ardından “Faili devlet” teması seçildi çünkü cinayetlerin failleri bulunmuyor, bulunanlar da ödüllendiriliyor. Biz de asıl faile dikkat çekmek istedik.
“Bize Bir Yasa Lazım”, barış sürecinde yeni anayasa çalışmaları sırasında belirlendi.
“Direniş ve Barış” da bu seneki tema. Şiddeti biz bir salgın hastalığa benzetiyoruz. Ufacık bir grup bile şiddet görüyorsa, bu şiddet körükleniyor ve topluma yayılıyor. Böylesi bir süreçte de bizim için tek bir çıkış var: Barış. Barışın olmadığı yerde sorunları dillendirmek, görünür kılmak çok zor.
Bizim varoluşumuz zaten bir direniş. Toplumun, devletin, ailenin beden politikalarına bir başkaldırı. Ayakta kalabilmeye, yaşayabilmeye doğru bir direniş. Biz de madem direnmeden var olamıyoruz, biz de direniş tarihimizi inceleyelim, dedik. Etkinliklerde de bunu yapacağız. Aynı zamanda katledilen Kürtlerin, Alevilerin, Rumların, Ermenilerin barış taleplerini birleştirebilmek ve hepimizin barışa ihtiyacı olduğunu dillendirmek adına bu temayı belirledik.
Direnmeyene yaşam hakkı yok, yaşayana da barış şart. Barış bizim gibi toplumun ötekileriyle gelecek, egemenler bize bunu sunmayacaklar. Zaten bu karışıklık ve kan üzerinden besleniyorlar.
Bu bahsettiğin şiddet kültürü tüm dünyada dalga dalga yayılıyor. Orlando katliamı yeni oldu ve bu katliamla birlikte birçok tartışma başladı. Bu konuda siz ne söylemek istersiniz?
Kıvılcım: Orlando’da yaşanan hem bir nefret saldırı hem de bir terör saldırısı. Öncelikle tüm dünyadaki LGBTİ toplumuna başsağlığı diliyorum. Herkesin ortak yara aldığı bir katliam. Bu katliamla birlikte homofobi ve transfobinin ne kadar yaygın bir hastalık olduğunu gördük. Demokrasi güçleri diye adlandırdıklarımız bile, bu konuda açıklamalar yaparken eşcinsel kelimesini ağızlarına dahi almadılar, saldırının LGBTİ’lere yöneldiğini ötelediler. Bu durum hem dünyadaki nefret algısıyla hem de birlikte yürüdüğümüz insanlarla, kuruluşlarla mücadele etmemizi gerektiriyor. Katliamın asıl hedefini göstermeden geçiştirmek, bu şekilde başsağlığı dilemek suça ortak olmaktır.
IŞİD üzerine bir şey söylemeye gerek yok çünkü biz zaten IŞİD’in yöntemlerini kendi coğrafyamızdan biliyoruz. Arap ve sünni olmayan, kendilerine biat etmeyen herkesi kendilerine doğal hedef seçiyorlar.
Orlando katliamı ve beraberinde başlayan tartışmalar İstanbul’daki Onur Haftalarını nasıl etkiler?
Kıvılcım: İnsanların güvenlik kaygıları var. Ama IŞİD’in eylem tarzı içerisinde alışveriş merkezleri de, otobüs durakları da var. Bugün bu korkudan dolayı yürüyüşü iptal etmek, susmak onların işine gelecek çünkü zaten amaçları insanları bu alanlardan çekmek. Biz Onur Haftası Komitesi olarak alabildiğimiz tüm güvenlik önlemlerini aldık. Bugün AKP istediği yerde yürüyüş yapıyor ve saldırı olmuyorsa, aynı güvenliği bize de sağlaması gerekiyor. En nihayetinde biz de bu ülkenin vatandaşıyız, vergi veriyoruz, bu devletin kimliğini taşıyoruz.
Tepkiyi yürüyüşün yapılmasına değil de devlet yöneltmek gerekiyor ki, güvenliği sağlasın. Sokaklara çıkmayarak bu korku yok olmayacak. IŞİD tehlikesi 3-5 aylık bir tehlike değil. Suriye’deki iç savaş senelerdir sürüyor ve bu coğrafyanın daha 10 yılını alacak. O zaman biz 10 yıl boyunca insan hakları mücadelesine ara mı verelim?
İnsanların güvenlik kaygısı sadece IŞİD’le de de sınırlı değil. Türkiye’den çeşitli gruplar da Onur Yürüyüşü’ne yönelik tehditler savuruyor.
Kıvılcım: Bunların bu kadar güçlenmesini AKP iktidarına bağlıyorum. Bugün Cumhurbaşkanına en ufak eleştiri yapanı dahi geceyarısı evini basıp gözaltına alırken, katletmekten bahseden insanların bu kadar rahat gezmesi hükümetin bunu desteklediğini gösteriyor.
Pazar günü saat 17.00’da İstiklal Caddesi’ndeki Fransa Konsolosluğu önünde olacaksınız. Gelmek isteyenlere, gelmeyi düşünenlere, gelmek isteyip çekinenlere bir mesajınız var mı?
Kıvılcım: Yayılmaya çalışılan bir karanlık var ve bu karanlık mücadeleden galip çıkarsa hepimiz için sonun başlangıcı olacak. Aydınlık bir yarın için, demokratik ve birarada bir yaşam için herkesi Trans Onur Yürüyüşü’ne bekliyoruz. Bu bizim demokratik hakkımız, bunu engelleyecek hiçbir yasal güç yok karşımızda. Herkesi anayasal hakkını kullanmaya çağırıyoruz.
Deniz: Türkiye’de ve Kürdistan’da LGBTİ hareketinin 20 yıllık kazanımlarını, direnişini, DAİŞ gibi, Müslüman Anadolu Gençliği gibi saçma sapan oluşumlara teslim olarak bırakmamamız gerekiyor. Bu yürüyüşler “Hadi sokağa çıkalım” dediğimiz an gerçekleşmedi, 20 yıllık bir mücadele var ve ben alanları terk etmeyi o 20 küsur yıllık mücadeleye ihanet olarak algılıyorum. Biz bugün o alana çıkmazsak, bizden önce Ülker Sokak’ta, Abanoz’da mücadele veren trans kadınlara ihanet etmiş olacağız. Bizim hayatımız direniş. O yüzden Pazar günü oraya gideceğiz ve ne olursa olsun yürüyüşümüzü yapacağız.
Kıvılcım Arat hakkındaCumhuriyet Üniversitesi Radyo ve Televizyon Yayımcılığı mezunu. 2009 yılından bu yana LGBT hakları üzerine çalışmakta. İstanbul LGBT Dayanışma Derneği ve Eylül Cansın Transevi kurucu üyesi. Demokratik Kadın Hareketi dönem sözcüsü. Deniz Rojda hakkındaİstanbul LGBTİ aktivisti |
(ÇT)