Geçtiğimiz yaz, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali ve Delfi'deki Antik Yunan Tiyatrosu buluşmasından sonra, 11-12-13 Mart günlerinde Istanbul'da Enka Oditoriyumunda sunulan oyun sadece meslek erbabı ve akademisyenlerden değil, izleyicilerden de uzun alkışlar alıyor.
Sofokles'in "Kral Oidipus" tragedyasını Şahika-Esat Tekand çiftinin yorum ve düzenlemesiyle sahneleyen Studio Oyucuları, tragedyanın temel ilkelerine sadık kalarak, insan ruhunun karmaşıklığını sitenin (Polisin, kentin yani siyasetin) yapısı içinde seyirciye yansıtıyor.
Koro ve müneccim
Oidipus kompleksine ismini veren, yaratıcısı, kaşifi Kral Oidipus'un işlediği cinayet, 2003 Türkiye'sinde, metinde geçen ve orijinal kaynakta bulunan deyimlerle "faili meçhul" cinayetler, halkın tedirginliği, iktidar-cinayet ilişkilerini akla getiriyor.
Öyle fazla zorlamadan, üstüne üstüne basmadan.Oyunun belki de ana fikrini oluşturan gerçeğin aranması temasında da yine halk(Koro), aydın (Müneccim) ve katil ve katilin yakınları arasındaki ilişkilerde de iktidar unsurunun yarı-gizli bir şekilde su yüzüne çıkması, Foucault'yu sevindiren bir unsur olsa gerek.
Oyunun sahne tasarımı, TV aracılığı ile görselliğin egemen kılınmaya çalışıldığı 21. yüzyılda, sözün gücünün hala mevcut olduğunu kanıtlaması açısından önemli. Dörder kutuluk üç katlı on iki küpten oluşan sahne, belki bir bulmaca karesi, belki de 12 TV ekranı.
Kendi silahıyla Medya
Son derece başarılı ışık rejisi sayesinde, siyah-beyaz filmlerin güzelliği tadında siyah-beyaz dolayısıyla nostaljik ama çağdaş hatta kalıcı bir oyun izliyoruz sahnede.
TV'ye karşı, görüntüyü yenerek, insanı, etten kemikten ve en önemlisi ses ve sözden oluşan insanı her karede gözümüzün, aklımızın içine sokuyor Tekand.
Medyayı kendi silahıyla vurmak istemiş sanki Tekand. Vurmuş da. Bu sahne kurgusu, sadeliğin teknoloji ve karmaşıklık üzerine bir zaferi. Sözü olanın, sesle, insanla makineye, teknolojiye karşı çıkabileceğinin kanıtı.
Bin yıldır değişmeyen
Bin yıllık insan gerçeğinin, teknolojiyle değişemeyeceği. Görselliğin yalanının sözle teşhir edilmesi. Beni en çok oyunun bu yönü etkiledi.
Parçalanmış hayatların aynı zamanda kısıtlı hayatın simgesi küplerin tabanında yer alan koronun teksesli istikrarı, halkın, toplumun iktidarla ilişkisini de somut olarak sergiliyor.
Tüm oyuncuların, ses-ışık ritmine olağanüstü uyumu, aslında ve sonuç olarak yine insanın sürati ve armoni kabiliyetiyle ilgili bir başarı. Işığın ya da düğmelerin hızıyla ilgili değil...
Yüzlerce Oidipus
50 dakikayı aşmayan oyunda, salonu dolduran yüzlerce genç izleyicinin,- ki oyun başlamadan önce malum saçma sapanlıklar üzerine sohbet ediyorlardı- gıkını çıkarmadan, koltuklarına saplanmış bir şekilde, büyülenmiş halleri, Yunan basınının oyun hakkındaki övgülerini doğruluyor.
Yunan basını tragedya geleneğinin bugünkü Yunanistan bile ölmekte olduğunu kaydettikten sonra, Studio Oyuncularının "Oidipus Nerede?" sorusuna "Oidipus Istanbul'da" yanıtını verdiğini unutmayalım.
Türkiye yüzlerce Oidipus'un yaşadığı bir memleket. Tekand'lar bu gerçeği, genç oyuncularıyla, derin yorumlarıyla anlatıyor. Devlet, belediye, özel ve medyatik tiyatro truplarının halini hesaba katarsanız, anlarsınız ki, İstanbul'da sadece Oidipus yok, tiyatro da var. (RD/NM)