İstanbul’da 1970’lerde yoksul mahallerden birindeyiz.
Zorluklarla geçinen bir ailenin ikiz bebeği oluyor. Birine “Yeter” ismini koyarlarken, ikizlerden diğerine isim koymuyorlar.
Ailenin “anarşik” diye anılan amcası Süleyman, bir gün bu aileyi ziyaret ediyor ve aylar önce doğan ancak ismi konulmayan bebeğe “Deniz” ismini koyuyor…
Gazeteci Demet Cengiz’in “Adımı Deniz Koydular” kitabına ilham olan Deniz, bugünlerde okurun kapısını çalıyor.
Üstelik kitapta sadece Deniz’le değil İngiltere’de yaşayan James’le de tanışıyor ve iki ayrı ülkedeki biri gerçek biri hayali karakter üzerinden toplumsal sorunları dert edindiğiniz bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
Bu yolculukta, bir radyo haberi gibi arkadan gelen haber sesinden ise Türkiye’nin yakın tarihini duyuyorsunuz: Berkin Elvan, Gezi Direnişi…
Erkek şiddetinden aile içi istismara toplumun gündeminden kaçırılmak istenen fakat ne yazık ki kronik hale gelip çözülmeyen sorunları görünür yapan kitap aslında bir başlangıç.
Cengiz, kitabın tamamlayıcısı olarak gördüğü “Göl” ve “Nehir” için de harekete geçmiş durumda.
Demet Cengiz, anlatıyor…
“Şiddeti görmezden gelmek aslında kötülük"
Kitap için ne kadar zaman çalıştınız?
Kitaba iki ay çalıştım, altı ay yazdım. O altı ay kesintisiz bir altı ay değildi. Kitapta bir bölüm var. Ana karakterin çok üzüldüğü bir an var çocukluğundan, orayı yazamadım ben. 3 ay yazamadım orayı. Bir hafta ağladım. Orayı yazdıktan sonra bitmiş oldu. 2 sene saha çalışım altı ayda da yazdım.
Çok zor konulardan söz ediyor kitap. Aile içi istismar, şiddet… Bu sizin için zorlayıcı oldu mu?
Çok yorucu oldu. Yazarken perişan olduğum zamanlar oluyordu. Yazarken konuşurken perişan olduğumuz olaylar bazı insanların hayatı. Bana lüks gibi geliyor, “Ben bu olayları konuşamıyorum anlamıyorum” demek. Çünkü birileri bunu yaşadı. Onlar için bunu dile getirmek gerekiyor.
Gazeteci kimliğinizin bu kitabı yazmanızda nasıl bir etkisi oldu?
Haber dili klişelerle dolu. Edebi bir şey üretirken tamamen klişer dışı orijinal ifadeler kullanmanız gerekiyor. Benim biraz daha kolay oldu bundan sıyrılmak. Ama yine de kimi yerde “gözyaşları sel” oldu klişesini yazarken buldum kendimi.
Saha çalışması yaparken çok yardımcı oldu gazeteciliğim. Gecekonduların olduğu sokakları dolaştım. Mesela 1970’lerde Seyrantepe’de geçiyor roman. Ben 1900’larda üniversitede öğrenciyken oraya gitmişim. Oradaki gözlemlerimden yararlandım çok.
"Karakterler kalbimde konuşuyordu"
Kitabı yazma motivasyonunuz ne? Konuları görünür yapmak mı? Konuların kendisi mi?
Hepsi var. En çok beni masumiyet etkiliyor. Bunu en çok çocuk ve hayvanlarda görüyorum. Onlar gerçekten masum, günahsız. Hakikaten onlar hepimizden masumiyeti temsil ediyor. Çocuk, kadın, hayvan konusu ben bunları hep gördüm, duydum. Burada yaşananlar sorular o kadar çok ki bunları görmezden gelmek bana kötülük gibi geliyor. Bunları konuşmamak kölük gibi geliyor. Bir yerde sorun varsa onu teşhis etmek sonra tedavisini yapmak gerekiyor.
Yani ben Ahmet Mehmet’le birlikte olmak istiyorsa olabilir, bunun derdinde değilim. Bir çocuğun istismar edilmesinin derdindeyim. Bunun peşine düşelim, bunu çözelim diyorum.
Çok fazla kadın çocuk hikâyesi dinledim. Pek çoğumuz yaralarımız çocukluğumuzdan alıyoruz. Bizi en çok sevmesi gerekenlerden yara alıyoruz kimi zaman. Yetim ve öksüz çocuklar için çalışmalar yapanlar var. Desek çalışmaları…Bazı çocuklar anne ve babalıyken daha korkunç şeyler yaşayabiliyor. Biraz bu bakış açısını kazandırmak istedim insanlara.
Hepimizin adı kaderi aslında. Adımızı seçmesek bile bize giydirilmiş kaderi değiştirme hikâyesi.
Ne hissettiniz kitap bitince?
Kalbimde konuşan bir kitaptı hep. Karakterler konuşuyordu hep.
Yapısı kurgusu zor bir meseledir. Başladım ve devam ettim. Sonra bir üç ay ara verdim, sonra tekrar devam edebildim.
Londra’da arazi çalışması yaptım. Kitaba İstanbul’da başladım Londra’da bitirdim.
Çok rahatladım. Yayınlanması da önemli değildi, benim için bunu yazmak önemliydi. Deniz de okudu, ben yayınevine vermeden önce.
Bazı yerlerinden çok etkilendi ve ağladığını söyledi. Onurlandırılmış hissettiğini söyledi.
Kitapta önünde saygıyla eğildiğim insanlar sosyolog Dicle Koğacıoğlu’na ve doktor, eğitimci yazar Türkan Saylan’a da yer verdim. İkisine de bir saygı niteliğinde kitap.
TIKLAYIN - Dicle Koğacıoğlu yayınları
TIKLAYIN - Dicle Koğacığlu'nun bianet yazıları
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Kitap çok sorunumuz var. Ama birine bak diyor yani. Demokrasi, doğa, çocuk, kadın… Çok sorun var bu ülkede. Birine bak ilgilen diyor kitap.
Umut olmasaydı insanlar yaşayamazdı. Cezaevinden çıkacağını, toplama kampından çıkacağını, hep bir umut ediyorsun. Ama sanırım umuttan önce inanç vardı. İnan var umut var.
Kitabın arka kapağından1970’lerde Seyrantepe denen izbe yerde başlayıp İzmir ve Streatham ile devam eden gerçek bir hayat hikâyesi… Deniz Yıldız, henüz küçük bir kız çocuğuyken hayatın adaletsiz sınavlarına girmiş; kimi zaman geçmiş, kimi zaman kalmış. Artık genç bir kadın olduğunda, hırpalanmış çocukluğunun elinden tutan avukat kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Ev içi şiddet, istismar, tecavüz, intihar, ihanet, yalanlar, yoksulluk ve yoksunluğun ortasında kendini yetiştirmek zorunda kalan Deniz’in aşkı ve kadınlığı keşfettiği serüvenini okurken; AK Parti’nin iktidara geldiği yıllar, kentsel dönüşüm, Haziran Direnişi, ÇYDD ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarından manzaralarla bezeli bir yakın Türkiye tarihi bizlere eşlik ediyor. Adımı Deniz Koydular, “anneli öksüzler, babalı yetimler” için yazılan ve hepimize çok tanıdık gelecek bir roman. Demet Cengiz'in akıcı kaleminden dinlediğimiz bu roman, okurları boyunlarına asılmış kaderleriyle yüzleşmeye davet ediyor. |
(EMK)
"Adımı Deniz Koydular" Demet Cengiz/ İnkılap Kitapevi, İstanbul/ Haziran 2021