32. İstanbul Film Festivali kapsamında “Ben Kentli-Vatandaş Değil miyim? Barbarlık, sivil uyanış ve şehir” başlıklı film programı da var.
13. İstanbul Bienali’ne giriş niteliğindeki film programında "vatandaşlık/kentlilik, "kamusal alan", "demokrasi ve sanat" gibi temalara odaklanan belgeseller, filmler ve video yapıtları yer alıyor.
Programda ABD, Rusya, Arjantin, Türkiye gibi farklı ülkelerden farklı zamanlarda çekilmiş filmler yer alıyor.
Programdan sizin için seçtiklerimimiz.
İnşaat Var
Barselona´nın Barrio Chino bölgesinde gerçekleşen kentsel dönüşüme sinemasal bir bakış. José Luis Guerín´in belgeseli eski mahallenin yıkımına ve AB fonu destekli kentsel gelişim projesinin bir parçası olarak inşa edilen lüks apartmanlar kompleksinin inşaatına odaklanıyor. Değişim geçirmekte olan bir mahallenin bu içeriden çekilmiş portresi, kentsel yenilenme sürecini mahalle sakinlerini geçmişlerini tekrar düşünmeye iten ekonomik güçler ile geleceği belirsizliğe itilen çevreleri arasındaki karşılaşma düzleminde bağlamlandırıyor.
İşgal
Arjantin´de 2001´de gerçekleşen ağır ekonomik çöküşün ardından Buenos Aires´in banliyölerinden birinde otuz işsiz otomobil yedek parçası işçisi atıl halde bekleyen fabrikalarına girer, yataklarını serer ve tesisten çıkmayı reddeder. Bu işçiler, iflas eden işletmeleri işgal ederek, başarısızlığa uğramış sistemin enkazından kendilerine iş imkânları yaratan yeni, cesur bir işçi hareketinin üyeleridir. İki gazeteci, Avi Lewis ve Naomi Klein, bu işçilerin hayatlarını ve mücadelelerini anlatan ve alternatif bir ekonomi anlayışını kitlelere taşımayı amaçlayan bu filmin yönetmenleri.
Yarın
Yönetmen Gryazev anarşist sanat grubu Voina´yı (savaş) Rusya´da izleyerek grup üyelerinin kişisel ve siyasi hayatlarını kaydediyor. Grup üyeleri gündüzleri bir komünde yaşıyorlar; bir apartman dairesini paylaşıyor, sokaklarda gezerek dükkanlardan hırsızlık yapıyor, çöpten yemek ve malzeme topluyor ve komünü kuran çiftin iki yaşındaki oğlu Kasper´i sevgiyle büyütüyorlar. Geceleri ise Moskova´nın çeşitli yerlerinde otorite, devlet iktidarı, kolluk kuvvetleri ve burjuva toplumuna karşı kışkırtıcı siyasal sanat performansları gerçekleştiriyorlar.
Yok Edici Melek
Sosyetik bir şölen sırasında konukların bir kısmı bulundukları odadan ayrılamaz. Luis Buñuel´in belki en çok tartışılan filmi böyle başlar. Barbarlık, birliktelik ve insan davranışıyla ilgili sorulara eğilen Yokedici Melek hızlı bir çürüme süreci yaşayan bir mikro-toplum örneği sunar ve bu örneğin en rahatsız edici yönlerinin altını çizer. Franco rejiminin en güçlü olduğu dönemde Meksika´da çekilen ve İspanya´da yasaklanan film kısa sürede dünya çapında en saygın filmler arasında yerini alır. (NV)