SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ:  

Mersin ilinde işlediği hürriyeti tahdit suçundan dolayı Midyat M Tipi Cezaevinde hükümlü olan Mehmet Nuri BİNZET'in Midyat Cumhuriyet Başsavcılığına, Cezaevine girmeden önce yaşadığı Cizre ilçesinde 1990 yıllarda şahit olduğu bir kısım suç teşkil eden konuları tanık olarak anlatacağını söylediği,

Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan Mehmet Nuri BİNZET'in 27.01.2009 ve 30.01.2009 tarihli beyanlarında;

Cizre ilçesinde 2 dönem belediye başkanlığı yapıp halen korucu başı olan Kamil ATAĞ'ın kendisinin ağabeyi olduğunu,  kendisinin ağabeyi Kamil'in yardımları ile 1993 yılından itibaren Geçici Köy Korucusu olarak Cizre ilçesinde göreve başladığını, ağabeyleri Kamil ve Kukel'e ait Cizre ilçesi Cudi mahallesinde bulunan evlerin alt katlarında nezarethane olarak kullanılan odaların bulunduğunu, bu yıllarda buraya yasadışı PKK terör örgütüne yardım ettiği düşünülen kişilerin alınarak sorgulandığını, kendisinin de bir çok defa bu sorgulara katıldığını, sorgu sırasında kişilere fiziki şiddet uygulandığını,  ağabeyi Kamil ATAĞ'ın Cizre ilçe jandarma bölük komutanı olan şüpheli Cemal TEMİZÖZ ile çok yakın ilişki içerisinde olduğunu, sürekli birlikte hareket ettiklerini, şüpheli Cemal TEMİZÖZ'ün ağabeyine yardım ederek 1994 yılında belediye başkanı olmasını sağladığını, 1993 yılı aralık ayında babasının evleri içerisinde yasadışı PKK terör örgütü mensuplarının roketli saldırısı neticesi ölmesinden sonra mahallede ve bölgede ağabeyi Kamil'in daha sert hareket edip mahallede kontrollerini arttırdığını, 

Bu dönemde Cizre ilçe jandarma komutanı olan binbaşı Cemal TEMİZÖZ'ün emri ile ağabeyi şüpheli  Kamil ATAĞ'ın İskan ARSLAN, Nadir NEYCİ gibi kişileri gözaltı yaparak evinde bulunan nezarethaneye götürdüğünü, burada bu kişilerin sorgulandığını, bilahare infaz edildiklerini detaylı şekilde anlattığı,

1993-1995 yıllarında ilçe jandarma bölük komutanı olan şüpheli Cemal TEMİZÖZ ile ağabeyi  şüpheli Kamil ATAĞ'ın aşağıda detayları yazılacak kişilerin infazı hususunda kararlar alarak uygulattıklarını, infaz işlerinin koruculardan bir kısım kişiler ile ilçe jandarmada bulunan Yavuz, Selim Hoca, Tunay, Ferit, Tayfun ve Bedran kod isimli kişilerin gerçekleştirdiğini ifade ederek benzer detaylı anlatımlarda bulunduğu,

Söz konusu beyanların Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cumhuriyet Başsavcılığımıza görevsizlik kararıyla gönderilmesi üzerine Mehmet Nuri BİNZET'in tanık olarak detaylı beyanının tespit edildiği,  

Tanık Mehmet Nuri BİNZET'in 13.03.2009 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığımızdaki  beyanında;

"Ben Cizre ilçesinde doğduktan sonra bölgesel şartlar nedeniyle babam kendi üzerine kayıt ettirmemiş babamın amca çocukları olan Abdulhamit BİNZET beni kendi üzerine kayıt ettirmiş, benim gerçek babam Sait ATAK'dır o yüzden olayları anlatırken yanlış anlamayı gidermek istiyorum, nüfus kaydım halen bu yanlışlıkla devam etmektedir.

1993 yılında resmi olarak 12 yaşında iken ağabeyim Kamil ATAK kendisi GKK olduğu için beni de resmi olarak Cizre jandarma komutanlığı kanalıyla kayıt ettirmiş bende 1993 yılının kasım ayından itibaren GKK olarak resmen maaş almaya başladım. O tarih de maaşlarımızı Ziraat bankasından alıyordur. Bu sebeple Cizre ziraat bankası şubesine benim adıma bir hesap açtırıldı. Korucu başları bizim hesaplarımızdan paraları toplu olarak alıp bizlere dağıtıyorlardı.

Benim öz ağabeyim olan Kamil ATAK 1985'li yıllarda kaçak durumdaydı çünkü benim duyduğum 2 suçtan dolayı aranıyordu. Bildiğim kadarıyla bu suçlardan bir  tanesi Suriye'den aldığı para karşılığı Cizre Silopi arasındaki petrol boru hattını yani BOTAŞ'a ait boru hattını patlatmaktı. Bir tanesi de Van ilinde bir kişiyi öldürmekti. Bu nedenle bu yıllarda hep kırsalda gezinirdi. Köye iner yeniden kırsala çıkardı. Benim başka bir ağabeyim olan Rauf ATAK 1986 Ya da 1987 yıllarında Cizre  ve Silopi kırsalında PKK adına faaliyet yürüten Abdulhamit MONGAN ve oğlu Reşat MONGAN'ın da aralarında bulunduğu 7 adet örgüt üyesini öldürmüşlerdi. Daha sonra ağabeyim bu husus da TRT de açıklama yapınca PKK örgütü bizim ailemize düşman oldu.

1987 yılında ağabeyim Kamil ATAK Silopi bölgesinde görev yapan Cem ERSEVER isimli jandarma görevlisi ile bir araya gelmiş ve Cem ERSEVER ağabeyimi ve aile büyüklerimi toplayarak siz korucu olun PKK'nın bölgede faaliyetleri çok onlarla mücadele edin demiş bunun üzerine Kamil ağabeyim ve ailedeki bir çok kişi GKK olup terörle mücadele konusunda devlette görev yapmaya başladılar. Aynı dönemde ağabeyim Kukel, Rauf, Mahmut, Ahmet, Abdullah, Musa, Ebubekir ve amcalarım Abdulhamit, Berces, Abdulkerim, Adil de olduğu halde amca çocuklarım olan  Lezgin POLAT, Nadir POLAT, Abdül POLAT, Ali POLAT, Havi POLAT v.b isimli kişilerde GKK oldular. Bu süreçten sonra hepsi Cizre merkez ve civarında özellikle Üçağaç köyü kırsalında görevlerine başlamışlar.

Bizim aşiretimizin adı Tayankerevan aşiretidir. Bizim ailenin GKK olmasından dolayı bu aşiretten biraz dışlandık. Bundan dolayı bizim tek çaremiz bölgede terörle mücadele eden askerlerle bir arada olmaktı. Bundan dolayı yakın ilişkilerimiz oluştu.

Bizim aşiret daha ziyade hayvancılık ile uğraştığı ve yaylalarının Hakkari civarına kadar devam ettiği için 1988 yılında bahsettiğim bir çok aile yakınım ve aşiret üyesi GKK olarak silahlanım hayvancılık amacıyla yaylalara gittiler, fakat bu dönemde kırsalda çok miktarda örgüt üyesi olduğu için problemler oluştur. Fakat ATRENK denilen yaylada PKK adına faaliyet yürüten Hogir  kod ve Doktor Baran kod isimli örgüt üyeleri bu alandaki mezralarda yaşayan aşiret üyesi olan kişilere silahlı baskın yaptılar. Mahmut AYDIN isimli aşiret üyesi ile ailesine ait 450 adet küçük baş hayvanını katlettiler. Bu olaylar 1988 yılında yaşandı ayrıca iki tane çobanını öldürdüler. Bu dönemde bir çok başka örgütsel tehditler olmaya başladı. Bunün üzerine 1988 yılının son baharında aşiret Cizre ilçesine ve civarındaki Çalyan köyünün  Serap bölgesine yerleştiler, bu sırada ben Pınarönü köyünde öğrenci idim, duyduğuma göre aşiret o günlerde toplanıp bu örgütsel tehditlerden dolayı Kamil ağabeyimin kırsalda faaliyet yürüten örgüt mensupları ile anlaşması için karar almış, ağabeyim Kamil ATAK yanına  silahlı 5 kişi alarak Hogir ile görüşmek için kırsala gitmiş, onlara giderken biraz para ile 5 tanede kaleşnikof silah götürmüşler, düşümüye vadisinde Hogir kod isimli örgüt mensubunun bulunduğu kırsal gurubu ile kampta görüşüp silah ve parayı vermişler, ağabeyim Kamil ATAK'ın yanında giden kişiler Abdulhamit BİNZET, İbrahim NERGİZ, Ömer PAGEH, Lezgin POLAT'dır. Ben bu konuları bu hususların tamamı babam Sait ATAK'a bizzat yaşayan kişiler rapor  şeklinde anlatırken bende babamın yanında olduğum için duydum. Bu nedenle detaylı olarak anlatabiliyorum.

abeyim Kamil ATAK 5 kişi ile beraber söz konusu kampta 5-6 gün kalmışlar, bu dönem Hogir Kod Abdullah ÖCALAN' ile sürekli temas kurarak aşiretle anlaşma yapılıp yapılmayacağını öğrenerek ağabeyim ile anlaşma yapmışlar, anlaşmaya göre ağabeyim Kamil dışındaki yukarda bahsettim 4 kişi yeniden döneceklermiş,  onların yerine ağabeylerim Rauf, Kukel ve Mahmut'un kampa gidecekmiş, bunlarlada görüşülüp  böylece anlaşmaya varılacakmış, ağabeyim Kamil kardeşlerimi ancak ben getirebilirim diyerek dönmüş, dönüş sırasında örgüt ile bağlantıyı sağlayan kişi ağabeyim Kamil'e bundan sonra ben sorumluluk almam dördünüzü de öldürebilirler demesi üzerine bizimkiler bir daha gitmemişler.  Bu olaydan kısa bir süre sonra yani 1989 yılının başlarında Çağlayan köyüne PKK örgütü tarafından baskın yapıldı ve korucu olan Tellibeginoğullarından Mehmet ve Kadri isimlerini hatırladığım 4 tane kardeşin başını keserek katletmişler,  

Bu dönemde kırsal alanda barınamayacağımızı anladığımız için ailece Cizre merkeze yerleştik ve ağabeyim Kamil ailedeki diğer GKK'lar ile beraber Cudi mahallesinde nöbet tutmaya ve güvenliği sağlamaya başladılar. Bu dönemde 1993 yılına kadar PKK ile bir anlaşma yapılıp ne onlar bize karıştı, nede bizler onlara zarar verdik şeklinde bir gizli anlaşma yapıldı. Yine bu hususların hepsini ben babam Sait'in yanında duyduğum ve bizzat yaşadığım olaylardan biliyorum. 1993 yılının Mart ayında Resul isimli bir PKK örgüt üyesi Çelebi SOLMAZ isimli aşiretimiz mensubu GKK tarafından yakalarak jandarmaya teslim edildi, bundan sonra bizim PKK örgütü ile anlaşmamız bozuldu,

1993 yılının aralık ayınan 13' ünde evimize roketli saldırı yapıldı, babam ve ağabeyim Musa şehit oldular, bu dönemde bende GKK idim ve PKK ile daha sert şekilde mücadele etmeye başladık.

Babamın şehit edilmesinden bir  gün sonra Hasan KUNDAKÇI paşa bizim evimize geldi, tüm aileyi topladılar, yani ben ağabeyim Kamil ATAK, ağabeyim Kukel ve diğer ağabeylerim ile bir kısım amcalarımın olduğu toplantı yapıldı. Bu toplantı kamil ağabeyimin evinde yapıldı. Hasan paşa ağabeyimden ne istediğini sorması üzerine ağabeyim Kamil bana Cizre ilçesinde arama yetkesi ver dedi. Hasan paşada askerle beraber bu işi yapabilirsin dedi. Bundan sonra biz şehir merkezinde yani Cizre şehir merkezinde daha rahat olmaya başladık. Şehir merkezinde arama, kimlik sorma ve gözaltı yapmaya başladık. Yanımızda asker olmadan dahi bu işlemleri yapabiliyorduk.

1992 yılında Cizre'nin yakınında bulunan Kuştepe isimli köyde bu köyde oturan Yusuf TANRIVERDİ isimli kişi  Hizbullah örgütü adına faaliyet yürütüyordu. PKK örgütü tarafından bu kişinin öldürülmesi üzerine şehir merkezinde bulunan Hizbullah adına faaliyet yürüten Ahmet, Yusuf, Mahmut, Ömer isimli kardeşler sorumluları olan Şeyh   Zeki ATAK ile beraber Kuştepe köyüne gidip yerleştiler zaten bu dönemde Şeyh Zeki ATAK' da Cizre şehir merkezinde örgüt tarafından vurularak öldürüldü, onun yerine sorumlu olarak Ahmet isimli kardeş geçti.

1993 yılının aralık soyundan itibaren yani yukarda bahsettiğim görüşme sonrasında Cizre ilçesinde evlerin alt kısımlarında sığınak diye isimlendirdiğimiz yerler yapmaya başladık. Buralara gözaltına aldığımız kişileri getiriyorduk. Bu şekilde benim bildiğim ağabeyim Kamil ATAK'ın Cudi mahallesinde bulunan iki katlı evinin alt katında bir tane sığınak nezarethane vardı. Buranın pencerelerini kapatmıştık. Sadece bir odadan ibaretti. Yine aynı mahallede ağabeyim Kukel'e ait 2 katlı evinde alt katındaki bir odayı aynı şekilde nezarethane haline getirmiştik. Biz buralara sığınak diyorduk. Bunun dışında benim bildiğim başka yer yoktu. Ama gözaltına aldığımız yani sorgulayacağımız kişi sayısı artarsa başka odaları da kullanıyorduk.

1993 yılının aralık ayından itibaren bu sığınaklara PKK adına faaliyet yürüten, bildiri dağıtan Ya da örgütle bağlantısı olduğunu düşündüğümüz kişileri ağabeyim Kamil ATAK'ın talimatı ile alıp bu nezarethanelere getiriyorduk. Benimle birlikte amca çocuklarım Mehmet Şefik BİNZET ve Mehmet Şirin BİNZET' de GKK olmuştu. Bu nezarethanelerin civarında kaleşnikof marka silah taşıyan aileden GKK olan kişiler nöbet tutup koruma yapıyorlardı. Bu sığınakların kapılarına ve pencerelerine ses çıkmasını engellemek için kısmen kapatmıştık, zaten bunlar taş odalardı. Zemini topraktı ve zeminden bir metre civarında aşağıdaydı.

Ben bu nezarethanelerin her ikisinde de çok uzun zaman nöbetçi olarak kaldım.

Yine Cudi mahallesinde nergiz sokağın üst kısmında Mustafa olarak bildiğim ve şu anda Cezaevinde olan Hizbullah örgütü mensubu bir kişiye ait bir tane daha sığınak nezarethane vardı, bazen orayı da kullanıyorduk. Genellikle nitelikli sorgusu yapılacak Ya da infaz edilecek kişiler buraya götürülürdü. Bu yıllarda gerek Kamil ağabeyimin gerekse Kukel ağabeyimin nezarethanelerde çok miktarda askeri cephane, uçak savar silahı ve mühimmatı, bixi silah ve mühimmatı, RPG 7   silah ve mühimmat, kanas, keleş gibi silahlar ve mühimmatı bulunuyordu. Bunları genellikle Kamil ağabeyim getiriyordu, ayrıca el bombası da çok miktarda vardı.

abeyim Kamil'in evinin altında bulunan sığına nezarethanede ses çıkmaması için kapılara kalın sünger yapıştırılmıştı. Buraya getirilen kişiler bir haftaya kadar burada tutulurdu. Biz ağabeyim Kamil dışında kimseye bilgi vermezdik. Oda o dönem Cizre jandarma bölük komutanı olan Cemal TEMİZÖZ ile görüşürdü. Ayrıca Selçuk Yarbayla da görüştüğünü biliyorum. Nezarethaneye aldığımız PKK örgüt mensuplarına gerek biz gerekse oraya gelen askeri personel örgüt faaliyetleri ve eylemleri ile alakalı sorular soruluyordu, bu şahıslara kaba dayak şeklinde yani dövmek suretiyle eziyet edildiğini biliyorum. Bu nezarethanelere genellikle Selim Hoca isimli, Yavuz isimli, Faruk astsubay isimli, Taner uzman isimli rütbeli askeri personel gelir sorgulama yaparlardı. Yanlarında da genellikle itirafçılar olurdu. Benim hatırladığım Adem YAKIN, Abdulhakim GÜVEN isimli itirafçılarda askeri personel ile birlikte gelirler sorguya katılırlardı, bunlar bildiğim kadarıyla itirafçıların sorumlularıydı,

abeyim Kamil'in sorumlu olduğu sığınak'a getirilen kişileri değişik şekilde işkence yapıldığını biliyorum, zaten süngerler ses çıkmasın diye takılmıştı, nezarethaneye alınan kişilerden bir kısmına yemek veriliyor, bir kısmına yemek verilmiyordu, bu yıllarda Cizre ilçe jandarma komutanlığına ve Cizre ilçe emniyet müdürlüğüne rahatça girip çıkabiliyordum, tüm GKK'larda öyleydi.

1994 yılında bir gün Cizre ilçe jandarma komutanlığına gittiğimde ifade alınan bir odada bir kadının çırıl çıplak ellerinden bağlı olarak durduğunu gördüm, üzerindeki puşi ile kadının göğüs kısmını kapattım, o sırada itirafçı olan Abdulhakim GÜVEN de oradaydı, bana niye kapattın deyince bende öyle durması uygun değil dedim. Daha sonra bu durumu Abdulhakim GÜVEN komutan olan Cemal TEMİZÖZ'e anlatmış, oda beni çağırdı ve iyi yaptığımı söyledi. Hatta benim yanımda askeri personeli çağırıp benim olduğum sorgularda sorguya aldığı kişilere kötü muamele yapmamalarını çünkü benim çocuk olduğumu söyledi.

1993 yılında yukarda bahsettiğim nergiz sokakdaki adrese Mustafa ve Abdurrahman isimli iki tane genç imam gelmişti, bunlar Hizbullah adına faaliyet yürütüyorlardı. Bunların bulunduğu eve her akşam yaklaşık 100 civarında öğrenci geliyordu, bazen bende geliyordum, Abdurrahman ve Mustafa bunlara ders anlatıyordu, anlatılan derslerde genellikle dini ve rejimle ilgili anlatıyorlardı ve ülke rejminin kötü olduğunu, dini yönetim olması gerektiğini anlatıyorlardı. Bunların silahlı faaliyetleri de vardı. Kuştepe köyü Hizbullah'ın civar bölgeleri de kapsayacak şekilde askeri merkezi haline gelmişti. Ben oraya çok gittim, gittiğimde askeri kanattan sorumlu olan kişileri gördüm, onlarında bizim gibi kullandığı kaleşnikof, bixi, roket ve tabanca şeklinde silahları vardı. Bu köyün tamamı Hizbullah örgütüne aitti, çünkü köy sakinlerinin tamamını Hizbullah örgütü zorla köyden uzaklaştırmıştı. Köyün tamamını Hizbullah örgütü kullanıyordu. O yıllarda o köyde öldürülen Yusuf'un aile bireyleri ile ekmek yapmak için tutulan bir iki kadın dışında kimse yoktu, hepsi erkekti. Burada bulunan Hizbullah mensuplarının ağabeyim Kamil ile sürekli diyalogları vardı, çok sık görüşürlerdi. Benimde bulunduğum birçok arkadaşımız bu köye silah ve mühimmat çok götürdük. Genellikle taksiyle ya da yürüyerek malzeme götürürdük. Çünkü bizim mahallemiz şehrin dışındaydı karşı tepeden PKK'lılar bize ateş ederdi. Bize ettiği zaman bu köy bizim ile dağ arasında olduğu için onlarada yani Kuştepe köyüne de ederlerdi. Hizbullah mensupları böylece bize destek olurlardı.

abeyim Kamil 1994 yılında Refah partisinden Cizre belediye başkanı adayı oldu 1999 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 2000 yılında sahte diploma kullandığı için hakkında soruşturma yapıldı. Yine belediye başkanlığını kazanmıştı. Fakat bu dönemde rakip aday Emin DİNDAR'ın ihbarı ile Van bölgesinde Halilan aşireti mensubu iki çobanın öldürülmesi ile alakalı soruşturma yeniden canlandı. Ağabeyim Kamil 3 ay civarında ilçeden kaçıp Ankara ve değişik yerlerde gizlendi. Daha sonra tanıklara 60'a milyar para verilerek dosyadan beraat etmesi sağlandı.   

Bizim bu dönemde gözaltına alıp infaz ettiğimiz ya da sorguladığımız birçok kişi vardı, hatırladığım kadarıyla anlatmak isterim:   

1-  1993 yılı aralık ayının 12-13'ünde Beşir isimli kişinin infazı;

Babam Sait'in şehit edildiği günün ertesi Cudi mahallesinde oturan Beşir isimli bir kişinin PKK örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle GKK olan ve akrabam olan  Bayram POLAT mahalle içerisinde evinde çıkararak Beşir isimli kişiyi götürüp 200 metre ilerde kaleşnikof silahı ile benim 100 metre yakınımda yaklaşık 10 metreden ateş ederek göğüs tarafından iki kurşunla öldürdü. Sabaha kadar ceset orada kaldı, çünkü olay sabah erken saatlerinde gerçekleştirildi. Güneş doğana kadar ceset orada bekledi. Sonra emniyetten gelip gerekli adli işlemler yapıldı. Ama sanki PKK ile çatışma yapılmış gibi evraklar tanzim edildi. Oysaki herkes Bayram POLAT'ın Beşir'i öldürdüğünü biliyordu.    

2- 1994 yılı Ocak-Şubat aylarında İskan ASLAN isimli kişinin öldürülmesi;

1994 yılının başlarında PKK'yı şehir merkezinden temizlemek için sabaha karşı Cudi mahallesinde askeri personel ile beraber bir operasyon yapıldı. Ağabeyim Kamil, ben ve ismini hatırlayamadığım kalabalık bir GKK grub ile beraber İskan ASLAN'ın evine gittik, sabah saat 08:00 civarında evinden alındı, Kamil ağabeyim şahsı önüne alıp götürürken biz arkasındaydık bu sırada İskan ASLAN'ın karısı arkamızdan geldi nereye götürüyorsun diye ağlayarak yalvarmaya başladı. Bu sırada Kamil ağabeyim bana kadını evine götür dedi. Ben yanımdaki bir iki arkadaşım ile beraber kadını iteliyerek evine götürdük daha sonra İskan'ın geleceğini söyledik. Daha sonra bizde Kamil'in peşinden gittik, Kamil ağabeyim İskan ASLAN'ı Kukel ağabeyimin sığınak nezarethanesine götürmüştü, bu sırada operasyonlar devam etti, bir çok kişi gözaltı yapılmıştı. Bizim nezarethanelerde de alınan Birkaç kişi vardı.  Fakat bu nezarethanede sadece İskan ASLAN vardı, ben ve Bayram POLAT bu nezarethanede yani Kukel ağabeyime ait nezarethanede nöbet tutmaya başladık. Ertesi gün Ayintirp tepesinde silahlı bir şahıs GKK'lar tarafından yakalanmıştı. O şahıs da getirilip İskan ASLAN'ın yanına verdik, bu şahsın adının Emin TANRIVERDİ olduğunu sonradan öğrendim.

Bu Emin TANRIVERDİ öldürülen Yusuf TANRIVERDİ'nin amcasıydı. Sonra öğrendik ki Kuştepe sakini olan Emin köyün boşaltılması sırasında silahını bir yere gömmüş bu silahını alıp dönmek isterken yakalanmış. Buda İskan ile aynı odada kalmaya başladı. Bu sırada Emin TANRIVERDİ'nin bıyıkları çok pala olduğu için ve PKK militanlarına benzettiğim için gıcık olup makas ile bıyıklarını kestim, birazda dövdüm, bu sırada şahıs da bıyığının diğer tarağını kesti, Emin sigara kullanıyordu benden birçok defa sigara istediği bende tabakamdan sigara verdim. Emin TANRIVERDİ bir gün İskan ile aynı nezarethanede kaldıktan sonra onu bıraktık, çünkü Bayram POLAT bırakılması gerektiğini bana söyledi, bu nedenle bıraktık.

Emin TANRIVERDİ'yi İskan ASLAN ile aynı nezarethaneye koyduğumuz için Kamil ağabeyimden ve itirafçılardan çok tepki aldım, çünkü İskan ASLAN'ın infaz edilme durumu vardı, İskan ASLAN 4 gün boyunca bu nezarethanede kilitli kaldı. Nezarethaneye 2 veya 3 . gün sorgulamak üzere Selim Hoca olarak bildiğim astsubay ile Yavuz isimli JİTEM'in grup lideri olduğunu bildiğim ancak rütbesini bilmediğim kişiler geldiler onlar sorguladılar. Bu sırada itirafçılar Abdulhakim GÜVEN ve Bedran kod Adem YAKIN'da gelip gidiyordu.

4. gün İskan ASLAN Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN ve Selim Hoca isimli kişiler tarafından bizim beklediğimiz nezarethaneden alındı. Kuştepe köyünde Hizbullahçılara ait bir sığına götürüldü. Bu sırada bende yanlarındaydım koruma olarak bulunuyordum. İskan ASLAN'ı köyün içinde bulunan ve yerini bildiğim hatta fotoğraflarını çektirdiğim sığınağa bıraktık, ben Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile birlikte dışarda kaldım, çünkü İskan'ın burada infaz edileceğini biliyordum. Bir süre sonra bir el ateş edildi. Sığınaktan Abdulhakim GÜVEN, Adem YANIK ve Selim hoca birlikte çıktılar, kimin öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem'in yüzünün halinden ve silahını toplamasından silahı onun sıktığını anladım.   Ben arkadaşlarımla İskan'ı sığınağa indirdiğimizde içerde bir kişi daha vardı. Ben daha önceki ifademde o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu söylemişsem de o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu bilmiyorum, ama o günlerde Nadir NEYCİ'nin Hizbullahçılar tarafından gözaltına alındığını ve Kamil ağabeyimden öldürmek için emir aldıklarını ve Nadir NEYCİ'nin atının bulunması hususunda bana talimat verildiğini iyi hatırlıyorum. Benim daha sonra duyduğum kadarıyla İskan ASLAN aslında PKK militanı değilmiş eşi öyleymiş ama töre gereğince kadın öldürülmeyeceği için İskan öldürüldü. Çünkü babamın şehit edilmesi hadisesinde de İskan ASLAN'ın davetinin olduğu bize söylenmişti.   

3-……….   

4- 1994 yılı Yaz aylarında Mustafa AYDIN ve Mehmet İLBASAN isimli kişilerin öldürülmesi;

Yukarda anlattığım ağabeyim Kamil'in 5 tane kaleşnikof silah ile para götürerek PKK örgüt üyesi Hogir kod isimli kişi ile görüşmesi sonrasında 1991 yılında Cizre tank tabur komutanı ağabeyimi odasına çağırmış ağabeyime sen PKK'ya 5 tane kaleşnikof silah ve para vermişsin demiş, ağabeyim öyle bir şey olmadığını söyleyince şahidim var diyerek kapıdan birini çağırmış, içeri giren kişi askeri üniformalı ve rütbeleri olan subaymış ağabeyim görünce bu kişinin Hogir kod isimli kişi olduğunu anlamış, bunun üzerine biraz konuşmuşlar komutan ağabeyime sen evine git ama bugün panzerle gitme yürüyerek git demiş, ağabeyim tank taburundan evimize doğru yürüyerek gelirken kendisine pusu kurulduğunu anlamış, çünkü bu konuda çok deneyimli birisiydi, bu nedenle şehir merkezine doğru koşarak evimize gelmiş eve geldiğinde bu durumu babam Sait'e anlattı. Hatta tüm aile olarak biz panik olduk. Ağabeyimin anlattığı sırada bende babamın yanındaydım. Bu olay civarda da duyuldu. 450 hayvanın öldürülmesi hadisesinde Hogir'in eylemi olduğu için bu 450 hayvanın sahibi de Mustafa AYDIN olduğundan dolayı bu olayı karıştırmak için savcılığa dilekçeler vermeye başlamış sağda solda konuşmaya başlamış hatta bir kardeşi de o olay sırasında öldürülmüştü. Çünkü çobanlardan birisi kardeşiymiş, havuzlu köyünde yaşayan bu kişinin Zuran Radyolink karakoluna ait yola antitank mayını döşendiği iddiasıyla gözaltına asker ve GKK  tarafından alınmış. Bu sırada Mustafa'nın amcasının oğlu olan Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN'da gözaltına alınmıştı. Bu üç kişiyi bu gün Hisar taburu olarak kullanılan fakat o yıllarda sadece arazi olarak bulunan herhangi bir inşaatın olmadığı alanda Mustafa AYDIN, Arafat AYDIN, Mehmet İLBASAN kelepçeli vaziyette yerde oturuyorlardı, üzerlerinde elbise vardı, Mustafa AYDIN tamamen soyulmuş vaziyette idi, ben arafatı tanıdığım için orada sadece su verdim, bu sırada orada ilçe jandarma komutanı binbaşı Cemal TEMİZÖZ, alt rütbeden sivil kıyafetli bir kısım kişiler, ağabeyim Kamil ATAK, Abdulcabbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve yine bayağı bir korucu vardı. Ayrıca askerde vardı. Ayrıca itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN da oradaydı, bu sırada sürekli bir hareket vardı, ekipler gidip sürekli operasyonu devam ettiriyorlardı, bu operasyonlar yaklaşık 15 gün sürdü, bu bahsettiğim 3 kişi burada kaç gündür bekletiyordu ben bilmiyorum, ben oradayken yukarda bahsettiğim kişiler vardı, zannediyorum Temmuz ya da Ağustos ayıydı çünkü yaz mevsimiydi. Burada şahısları özellikle Mustafa sorguluyorlardı. Ben üç gün boyunca bu noktaya her gidip geldiğimde bu üç şahsı arazide gördüm, sorgulamanın ve dövmenin devam ettiğini gördüm, Mustafa yiyecek hiçbir şey verilmiyordu.  Abdulcabbar ÖZKAN ve Abdullah AŞAN ve Kamil ağabeyime Mustafa sürekli küfür ediyordu. Sonra üçüncü gün ben gittiğimde yukarda bahsettiği grup infazın edildiği, günde oradayı. Arafatı oradan gönderdiler, Mehmet İLBASAN ben gittiğimde ölü bir halde kenarda yatıyordu. Nasıl öldürüldüğünü bilmiyorum, Mustafa AYDIN ise çıplak halde el ve ayakları bağlı karınca yuvasının üstüne oturtulmuştu. Hatta olay yerindeki korucular burada kaç tane ağa var bu adama bu reva görülmemeli öldürülecekse öldürülsün bu adama böyle işkence yapılmasın diye konuşuyordu. Binbaşı Cemal TEMİZÖZ  karınca yuvasının üstüne oturtulan Mustafa'nın yanına yaklaşarak üzerinden tabancayı alıp, tabanca ile Mustafa'yı işaret ederek Adem YAKIN'a gösterirken  bir el ateş etti. Ama Mustafa deyip demediğini ben o an görmedim, Mustafa bağırdı, bunun üzerine  Adem ile Adulhakim Mustafa'yı öldürdüler. Bu sırada ben Cemal binbaşı ile beraber ben ayrılıyordum, çünkü ağabeyimin tabanca ve ajandalarını taşıyordum, ama öldürüldüğünü gördüm.

Bu sırada Mehmet İLBASAN'ın cenazesini bir traktöre koyup Cizre ilçesine doğru hareket ettiler. Mustafa'nın ise cesedinin ailesine teslim edilmesini Cemal binbaşı Abdulcebbar ÖZKAN'a söyledi o da tamam dedi. Daha sonra biz oradan ayrıldık. Mustafa'nın ailesine Hesneremo denilmektedir. Daha sonra Mustafa ve Mehmet'in cesetleri ile ne yapıldığı ben bilmiyorum.   

5- 1995 yılı Şubat ya da Mart aylarında Almasigi köyünden Abdurrahman isimli kişinin öldürülmesi;

1995 yılı Şubat ya da Mart ayında Cizre ilçesinin Almasigi köyün mensubu olup Cizre ilçesinden oturan Abdurrahman isimli kişi PKK örgütü sempatizanı olmaktan dolayı ağabeyim Kamil ATAK tarafından öldürülmesi talimatı verildi, bunun üzerine Kamil ağabeyim oğlu Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ tarafından evi civarında Cizre ilçe merkezinde kaleşnikof silahla taranarak öldürüldü. Ben Tamer ve Mehmet'e talimat verildiğinde yanındaydım.  Ağabeyim Kamil Abdurrahman'ın öldürülmesini söyledi.

O dönem yani 1995 yılında Cizre ilçesinde nevruz törenleri şenlik olarak ilk defa resmi olarak kutlanacaktı, hatta komutan Cemal TEMİZÖZ, Çorumdan bir halk oyunları ekibi davet etmişti, devlet yanlısı aşiretlerde bir halk oyunu ekibi hazırlıyorlardı. Abdurrahman'ın kızı da Cizre ilçesinde halk oyunları ekibindeydi fakat babası Abdurrahman nevruz kutlamalarında bombalar patlayacağını söylemiş, kızını göndermek istememiş, çünkü kızımın katili olmak istemem demiş, sanırım bu durum istihbarata ulaşınca Abdurrahman'ın örgütle bağlantılı olduğu ve bombalanacak konular hakkında bilgi sahibi olduğu düşünülerek infazına karar verilmişti. Babasının kırkı çıkmadan kızı nevruz şenliklerine katıldı. Bunu iyi hatırlıyorum.                       

6- 1994-1995 yıllarında Ramazan UYKUR isimli kişinin öldürülmesi; 

1994 yada 1995 yıllarında ben Kamil ağabeyimin oğlu Tamer ve Mehmet Nergiz ile birlikte İpekyolu cami civarında gezerken Ramazan UYKUR ile karşılaştık, bu sırada kırmızı renkli doğan slx marka kamil ağabeyim tarafından silah karşılığı alınan chenc marka bir aracı yeğenim Tamer kullanıyordu. Ramazan'ın yanında kimse yoktu. Tamer Ramazan'ın arandığını bildiği için arabaya çağırdı ve Babam Kamil seninle görüşmek istiyor arabaya bin dedi Ramazan araca binmek istemedi, bunun üzerine yeğenim Tamer arabadan inerek üzerinde taşıdığı, ruhsatsız tabancayı çıkartıp Ramazan'ın yüz kısmına dayayarak zorlamaya çalıştı. Ramazan Tamer'e hitaben senin silahından mı korkacam dedi ve silahı Tamer'in elinden almaya çalıştı. Bu sırada silah ateş aldı. Ramazan'ın yüzünden kan akmaya başladı ve Ramazan ile Tamer boğuşmaya başladılar. Bende kaleşnikof silah vardı. Tamer'e vurmadan Ramazan'ı ayırmaya çalıştım. Ramazan'ın karın kısmına doğru sıkmaya çalışırken Ramazan ayağı ile engel oldu. Ramazan'ın ayağına doğru bir kez ateş ettim. Bunun üzerine Ramazan boğuşmayı bırakıp yere düştü, daha sonra yeğenim Tamer bendeki silahı yani kaleşnikofu alıp seriye bağlayıp bir çok defa Ramazan'a ateş etti. Zannediyorum 20-30 civarında mermi sıktı. Daha sonra Ramazan'ı orada bıraktık ve araçla olay yerinden uzaklaştık, bu sırada Mehmet Nergiz herhangi bir şey yapmadı.

Olay sırasında kullandığım kaleşnikof tüfek bana zimmetli olarak verilen görev silahım değildi. Kamil ağabeyim de seyyar dipçikli rus yapımı C 11 diye isimlendirdiğimiz kaleşnikof tüfekler vardı. Bu tip olaylarda biz kullanımı ve taşınması kolay olduğu için genelde bunları alırdık ve bu silahlar özel yapım 75 adet mermi alan şarjörlerle taşınırdı. O günde öyle bir silah kullanıyordum. Bu silahı olaydan sonra yeniden Kamil ağabeyime verdim.   

7- …  

8- 1997 yılı  Temmuz ayının son 15 gününde Abdurrezzak BİNZET'in öldürülmesi;

1993 yılında babam Sait'in şehit edilmesinden sonra akrabamız olan ve ağabeyim Kamil'in danışmanlığını yapan Bercest BİNZET'in halasının oğlu olan Abdurrezak BİNZET'in gerek bize yakın davranmaması, gerekse PKK'lara tavır koymayıp bize destek olmaması nedeniyle ağabeyim Kamil ATAK aile meclisinde bu şahsın öldürülmesine karar verdi, ama bunu hemen yapmayalım belli olur dedi. Bunun üzerine Bercest karşı çıktı ve sürekli beklememiz konusunda görüş bildirdi. Bunun üzerine Kamil ağabeyim bu yıla kadar bekledi. Ağabeyim Kamil 1997 yılında Birkaç kere bana bu işi dillendirdi. Ben biraz geri kaldım zaten bu yıllarda ben ağabeyim Kamil'in korumalığını yapıyordum, beni sürekli onun yerinde Ankara'ya ve gittiği yerlere götürüyordu. 1997 yılı 15 Temmuz günü belediyeden dönerken ağabeyim bana Ankara'ya gitmem gerektiğini söyledi,

Ben otobüsle Ankara gittim, Yalnız başıma gidip ağabeyim Kamil ATAK'ın Ankara da bulunana NECATİBEY CADDESİ NO:102 DAİRE:3 VEYA 4 ÇANKAYA/ANKARA ADRESİNDEKİ evine gittim. Bu bina 5 katlı bir binadır. Ağabeyimin evi ikinci kattır. Binada asansör vardır. Her katta 2 daire var. merdivenle çıkarken sağdaki dairedir. Üç odadan ve bir salondan oluşur. Ben bu evde gece kaldım. Ertesi gün ağabeyim Yalnız başına arabayla geldi. Orada bana seni yeniden Cizre'ye gönderecem, ama Cizrede kendini kimseye göstermeyeceksin, bir olay var birini öldürüp gere geleceksin dedi. Ben kim olduğunu sorunca Abdurrezak olduğunu söyledi. Bende içimden neden çocuklarına yaptırmıyor diye düşündüm. Ben bir şey demedim. Akşam gezmek için evden çıktım ve orada Esenlerdeki otogar içerisindeki Lider otelde kaldım. Orada iki gece kaldım amacım kaçmaktı. Ben bilahare otelin telefonundan kendisini aradım. Ben bunalımda olduğumu ve intihar edeceğimi söyledim. O da bana Ankara'ya dönmemi söyledi ben Ankara'ya döndüm. Ankara da Menekşe  2 sokakta bulunan Erk otelde kaldım. Ertesi gün yeniden ağabeyimi aradım, geleceğimi söylemeyince ağabeyim Kamil bana gel olay bitti dedi. Beni otelten almak için iki tane adem gönderdi. O adamları tanımıyorum, eve gittiğimde senin çocuklarımdan ayrı tutmuyorum. Çocuklarıma bu işi yaptırmadığı için üzüldüğümü ve kaçtığımı anladı. Sen daha tecrübeli olduğun için sana yaptırmak istiyordum dedi. Olay bitti Abdurrezak öldü dedi. Ama kimin öldürüldüğünü bana söylemedi. Ben evi aradım akrabam olan bir kadınla görüştüm ve araçla ezilerek Abdurrezak'ın öldürüldüğünü öğrendim. Ben Birkaç gün daha Ankara da kaldım, sonra Cizre'ye gittim, sonra bir çok kişi Abdurrezak'ın neden ve kim tarafından öldürüldüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Bir gün Bayram POLAT yanıma geldi bana Abdurrezak'ın öldürülmesi ile bilgisi olduğunu söyledi, bende dinledim. O zaman bizim korucumuz olan şu anda Cizre MHP ilçe başkanı olan  Şakir NAYIR'ın babası daha önce domuz bağı ile bağlanarak faili meçhul olarak öldürülmüştü. Ali isimli arkadaşı Şakir'e sen halen babanın failini bulamadın mı deyince o ben failin başından araba geçirdim demiş bunun üzerine bu olay bize dokununca ben  Bayram POLAT ve Mahmut ile beraber  Şakir'i kaçırdık işkence ile konuşturmak istedik, bunu öğrenen ağabeyim Kamil sen bu olayın peşini bırak biz öldürecektik birileri yapmış, bu olayı sen araştırma deyince ben bu olayın ağabeyimin yaptırdığını anladım.   

Benim hatırladığım olaylar bunlardır. Bunun dışında söylemek istediğim şeylerde var.

1995 yılına kadar Cizre ilçe jandarma komutanlığını yapan binbaşı Cemal TEMİZÖZ  oradan bilahare Diyarbakır JİTEM bölge komutanlığına atandı, zannediyorum 1998 yılıydı ve bu dönemde Metin kod ismini kullandığını kendisi söyledi. Çünkü sık sık Cizre'ye geliyordu yanında itirafçılar Abdulharim GÜVEN ve Bedran kod Adem YANIK'da bulunurdu. Sadece Birkaç tane de sivil asker koruması vardı, kendisi Cizre'de çalıştığı dönemde yine bu iki itirafçı hep yanındaydı ve Kamil ağabeyimle hep görüşürlerdi, 1998 yılında da geldiğide ağabeyimle görüşmeye deva ettiler.

………….  

Benim yukarda anlattığım olayların tamamı doğrudur. Ben küçük yaştan itibaren korucu olduğum için bu dönemde bir çok kişiden değişik branşlarda askeri eğitim aldım. Bölgeyi tanıdığım için gerek istihbarat gerek korucu olarak görev yaptım. 2006 yılında Mersin de bir grup kişi ile hürriyeti tahdit suçundan dolayı yakalandım ve ceza aldım, üç yıldır cezaevindeyim. Vicdani olarak yaşadığım olayları anlatmak istedim. Ayrıca benim bu anlattıklarımı belgeleyecek bir kısım belgelerle annemin oturduğu, Cizrede bulunan Cudi mahallesi Arıcak sokak no:2 sayılı evde bulunan çantam içerisindedir. Bunu öz annem Hazne ÖZKAN'a teslim etmiştim.

Yukarda bahsettiğim olaylara ilişkin olarak sığınakları istenildiği taktirde yerinde gösterebilirim, göstermek istiyorum."  Şeklinde ifadeler kullandığı,