Makalenin İngilizcesi için tıklayın
İçerik uyarısı: Bu makale bilgilendirme amacı ile kullanılan bazı ırkçı ve ayrımcı görsel ve videolar içermektedir. Okuyucularımızı içeriğin hassasiyetine olan özenimiz doğrultusunda duygusal sıkıntı ve rahatsızlığa karşı uyarıyoruz.
25 Mayıs'ta ABD'nin Minneapolis kentinde hakkında sahte banknot kullandığı iddiası bulunan Siyah Amerikalı George Floyd bir grup polis tarafından vahşice öldürdü.
Floyd'un kameralar önünde yaşanan katli 2013 yılından beridir aktif olarak eylemliliğini sürdüren Black Lives Matter (Siyah Yaşamlar Değerlidir) hareketini de arkasına alarak dünya çapında bir dizi protestonun gerçekleşmesine sebep oldu.
Bu protestolarla birlikte dünyanın dört bir yanından milyonlarca insan siyah karşıtı ırkçılığa ve polis şiddetine karşı harekete geçip sesini yükseltti.
*Fotoğraf: AA/ New York.
Siyah karşıtı ırkçılık tartışması Türkiye'de de yankı buldu.
Özellikle 2013 yılındaki Gezi Direnişinden bu yana artan polis, bekçi, ve bilumum kolluk güçleri şiddetinin yılmaz savunucusu olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pek beklenmeyecek bir şekilde Floyd'u vahşice öldüren polis şiddetinin "ırkçı ve faşist" anlayışını kınadı.
Türkiye'yi az çok takip eden politik gözlemciler Erdoğan'ın bu ifadelerini samimiyetsiz bulurken Erdoğan'ın sözleri Siyah Sosyalist Amerika Örgütü'nün yanıtıyla birlikte kısa sürede popüler bir "caps"e dönüştü.
Türkiye'deki siyah karşıtı ırkçılığı kamuoyu önünde tartışmak için harekete geçen bazı gazeteler siyah vatandaşlarla röportaj yapıp Türkiye'nin bu problemden muaf olduğu iddiasında bulundu.
Konunun Türkiye'deki tarihselliğinden uzak ve yüzeysel olarak gerçekleştirilen bu çalışmalar yıllardır medya ve köşe yazarları tarafından tekrar edilen "Arap Bacı bu ülkenin en sevilen tiplemesi değil mi?" benzeri, ülkenin ırkçı sorunlarını inkâr eden söylemlerin ekosu olmaktan öteye geçemedi.
İnkar kültürünü açığa çıkaran bir röportajda, Afro Türkler Dayanışma Derneğinin kurucusu ve Türkiye'nin ilk Siyah milletvekili adayı Yalçın Yanık şunları söyledi: "...kendine çok demokratik diyen insanların bile bunları [ırkçı söylemler] zaman zaman kullandığı oluyor.
Rengimizle ilgili atıfta bulunuyor." Yanık'ın yorumları Türkiye'deki ırkçılığın aslında politik görüşler ötesinde, Yanık'ın kendi deyişi ile: "Türkiye'nin geçmişi ve bilinçaltıyla" bağlantılı olabileceğine işaret ediyor.
Yanık'ın yorumlarını anlamlandırmak için sosyal bilimci olmaya gerek yok.
Aslında bir çoğumuz Yeşilçam döneminden günümüze Türkiye medyasında yaygınca kullanılan ve ırk, sınıf, toplumsal cinsiyet ve cinsellik temelli baskıları meşrulaştıran birçok temsil figürlerine aşinayız.
Popüler kültür ve medya özünde sosyal varoluşumuzu anladığımız ve anlamlandırdığımız imgeler, kavramlar ve ön kabuller üretmektedir (Hall 1981).
Bu bağlamda ben de Türkiye popüler kültür ve medyasındaki Siyah karşıtı ırkçı temsillerin ırkçılığı ve toplumsal adaletsizliği "zararsız," "normal" ve hatta "komik" durumlar olarak gizleyen hâkim imge (Hill Collins 2009) işlevi gördüğünü savunuyorum.
Bu yazımda geçmişe bakıp başta medya olmak üzere popüler kültürde Siyah insanların kısa görünürlük ve temsil anlarına odaklanarak Türkiye'nin "bilinçaltındaki" ırkçı imgeleri ve kalıplaşmış temsil figürlerini ele alacağım.
"Arap bacı" ve Türkiye'nin siyaha-boyanma sorunu
Osmanlı dönemindeki kölelik tarihiyle bağlantılı olarak (Zilfi 2010) "Arap bacı" veya "bacı kalfa" tiplemesi Yeşilçam döneminde Siyah kadınların ilk temsillerinden birini oluşturdu.
"Arap bacılar" Türkiye'deki varlıklı ailelerin hizmetçisi rolünde, genelde ağır bir şive ile konuşan, yaşlı, dini bütün ve kilolu kadınlar olarak temsil edildiler.
"Arap bacı" ile Türkiyeli hane halkı arasındaki dinamikleri anlayabilmek için Hulki Saner'in Gece Kuşu'na (1960) bakalım.
Filmin açılış sahnesinde dönemin en ünlü aktrislerinden Belgin Doruk'u bir yandan piyano çalıp diğer yandan da bir hizmetçiyle, bir Arap bacıyla, sohbet ederken görüyoruz.
Bu açılış sahnesinde hem piyano hem de Dursune Şirin tarafından canlandırılan Arap bacı, Doruk'un sosyoekonomik şartlarının birer sembolü, sadece hikayesini güçlendiren birer nesne olarak karşımıza çıkıyor.
Aslına bakacak olursak, bu nesneleştirme öylesine mutlak ki film boyunca Arap bacıya şahsi bir isim atfedilmeden her sahnede sadece "dadı" şeklinde hitap ediliyor.
Filmin kalanında ise Arap bacıyı sadece fiziksel komedi veya şive komedisi içeren ara sahnelerde görüyoruz.
Uzun oyunculuk kariyeri boyunca 38 filmde rol alan ve çoğunlukla isimsiz karakterler oynayan Dursune Şirin tarafından canlandırılan "dadı" karakterine has komedi unsurları Türkiye medyasındaki Arap bacı tiplemesinin temelini oluşturdu.
Bu tipleme ise Siyah kadınları hane içindeki sömürüsünü kabul etmiş, itaatkâr, saf ve "komik" hizmetçi işlevine hapsetmiş bir hâkim imge işlevi gördü.
Arap bacı tiplemesinin özünde yatan ırkçı sorunlar bir yana, Türkiye popüler kültürünün Siyah kadın temsili ile imtihanı bizleri "siyaha-boyanma" vakıalarına götürüyor. Siyaha-boyanma (bkz. Blackface) Siyah olmayan bir kişinin Siyah karakterleri canlandırmak için yüzünü boyaması, kostüm giymesi ya da benzer fiziksel özellikleri taklit etmesine olarak tanımlanabilir.
Siyaha boyanmanın en bilinen örneklerinden biri de 1960'lardan 1980'lere uzanan oyunculuk kariyeri boyunca Arap Bacı karakterlerini canlandırmış aktör Tevfik Gelenbe olmuştur.
Gelenbe'nin Arap Bacı'sı Dursune Şirin'in oynadığı dadı karakterinin ağır bir şive, dolgu malzemeleri ile kostümleştirilmiş bir vücut biçimi, renkli kıyafetler ve daha yoğun fiziksel komedi unsurlarıyla donatılmış bir versiyonu haline geldi.
En hafif tabiriyle abartılmış olarak tarif edebileceğimiz Gelenbe'nin Arap Bacısı, Siyah karakterleri modernleşen Türkiye hanesi içerisinde anormal ve gülünecek figürler haline getirdi.
Siyah insanların Türkiye'deki görünürlülüğünün azalması ile birlikte Arap Bacı tiplemesi de yıllar içinde eski popülerliğini yitirdi ve – bunun yerine – Arap Bacı Siyahlığı aşağılamak ve alaya almak için kullanılan tarihsel bir "komedi" unsuruna dönüştü.
Birçok örnek arasında, 1998 yılında, dönemin popüler dizisi Ruhsar'ın bir bölümü Siyah olmayan bir karakterin bir gönül ilişkisine engel olduğu için ceza olarak sihirli bir şekilde – Afrika davul sesleri eşliğinde – Arap Bacı'ya dönüştürülmesini konu aldı.
Başka bir örnekte, 2013 yılında Eti abartılı komedi unsurlarıyla Gelenbe geleneğini sürdüren siyaha boyanmış bir aktörün oynadığı ırkçı reklamıyla Arap Bacı karakterini yeniden ekranlara taşıdı.
Yamyamlık ve vahşi "Afrika"
1970 yılında dönemin popüler film serisi Turist Ömer, serinin Turist Ömer Yamyamlar Arasında filmiyle izleyicilerine Kenya'nın kapılarını açtı.
Tarzan ve Indiana Jones gibi kölelik ve sömürgeciliğin temsilen anlatıda yer bulduğu beyaz-kahramanlık temalı filmlerden ilham alan film, maceraperest Turist Ömer'in elmas bulmak için Kenya'ya gitmesini konu aldı.
Turist Ömer'in "Afrika'sı" kaos içinde yaşayan, hayvanlarla dolu, yeni ve "egzotik" bir dünyayı betimliyor.
Filmde, Ömer'in yerli bir kabile (siyaha boyanmış oyuncular) tarafından alıkoyulduğunu ve "yamyamlık" niyetiyle neredeyse pişirildiğini görüyoruz.
İlerleyen sahnelerde ise Ömer sonunda kendini bir gönül ilişkisinin içinde buluyor ve Tarzan-Jane benzeri bir beyaz kahramanlık hikayesini yeniden yaratarak açık tenli bir kadını Siyah yerlilerin elinden kurtarıyor.
Film en basit haliyle Siyah yerlilerin insan yiyen ilkel caniler olduğu, "Afrika'nın" kaos içinde olduğu, Afrika'ya elmas peşinde gitmenin haklı ve mümkün olabildiği ve kabileli kadınların kurtarılmayı beklediği gibi bazı sömürgeci ön kabuller ve ırkçı temsil figürleri üretmektedir.
1990'lara geldiğimizde ise – ya yamyamlığı konu alan popüler Amerikan filmlerinden ya da Türkiye sinemasının "Afrika"yı yanlış temsil etmesinden olacak – dönemin ünlü arabesk şarkıcısı Neşe Karaböcek "Afrika" ve siyahlık imgeleri taşıyan Yam-Yam isimli bir albüm çıkarır.
Hatta öyle olacak ki Karaböcek albümdeki şarkılardan birinin adını da Maymun Suratlı koymaya karar verir.
Karaböcek albümün de adını taşıyan Yam-Yam şarkısına çektiği klip için ırkçı bir fantezi tasvirini uygun görür: bir kazanın etrafında dans eden ve "Afrikalı" semboller taşıyan siyah aktörlerin olduğu bir yamyamlık ritüeli.
Karaböcek'in Türkçedeki "yerim seni" ifadesiyle yamyamlık, dolayısıyla da siyah insanlar arasında kurmaya çalıştığı mecazi bağlantı albümün geneline yayılan ırkçılığı haklı kılmamış, üstüne üstlük siyahlığı "egzotik", medeniyetsiz ve tehlikeli bir kültür olarak sunmuştur.
*Gülben Ergen'in "Yaramaz" klibi.
Karaböcek'in albümünden sadece iki sene sonra Gülben Ergen Yaramaz şarkısı için çektiği klipte Siyah bir çocukla birlikte kamera karşısına geçer.
Ergen ve çocuk arasındaki sevgi dolu ilişkiyi sergileyen klip ilk bakışta sorunsuz görünse de Ergen daha sonra vereceği bir röportajda şöyle diyecektir: "...
Aslında maymun oynatacaktık ama bulamadık."Ergen'in röportajında söylediği sözler Siyah insanların mecazen maymun olarak temsil edildiği ve uzun bir geçmişi olan sömürgeci söylemi akla getirir (Kilomba 2016).
Turist Ömer'in ırkçı macerası, Karaböcek'in albümü ya da Ergen'in klibinde gördüğümüz sömürgeci ve ırkçı söylem Türkiye'de doğmamış olsa da imgesel olarak Türkiye'deki Siyah insanları "insan altı" ya da "hayvan" olarak kalıplaştırmaktadır.
Grada Kilomba bu bağlantıyı şu şekilde açıklar: "...söylemin düzeni, çağrışım yoluyla birbiriyle eş anlamlı hale gelen bir kelime ve imge zinciri: Afrikalı – Afrika – cangıl – vahşi – ilkel – aşağı – hayvan – maymun (2016, s. 75)."
Bu temsil figürleri Siyah karşıtı ırkçılığı normalleştirmekte ve Türkiye'de Siyah insanların yaşadığı baskı, nesneleştirilme ve hor görülmenin komedi ve macera kisvesi altında meşrulaştırılması için ideolojik bir temel sunmaktadır.
Cinselleştirilmiş siyah bedenler
*Seda Sayan'ın programından.
2011 yılında Seda Sayan ABD'li ödüllü vücut geliştirici Ronnie Coleman'ı programına davet eder.
Coleman'in ekranda olduğu 20 dakika boyunca Seda Sayan ve diğer konuğu Muammer Ketenci Siyahi Amerikalıların deneyimleri ve ırkçı önyargılarından bihaber şekilde bir dizi rahatsız edici anın yaşanmasına sebep olurlar.
Coleman konuşmaya çalışırken Sayan sürekli onun sözünü keser, sormadan vücuduna dokunur, müzik eşliğinde Coleman'ın Muammer Ketenci'yi kaldırmasını ister, hatta Coleman'in üstsüz poz verdiği bir anda "King Kong'un kollarında gibiyim" yorumunu yapar ve Siyah konuğunu canavar bir gorile benzetir.
Muammer Ketenci ise bir o kadar absürt bir şovla Coleman'ı bilek güreşine davet eder. Kaçınılmaz yenilgisinden sonra Ketenci Coleman'a "öküz" diye hitap etmekle kalmayıp Coleman'ı bilek güreşi performansını öven yorumlar yapmaya zorlar.
Coleman ise iyi bir şovmenlik ifadesi olarak Ketenci'nin isteğini yerine getirecektir.
Seda Sayan ve Muammer Ketenci'nin durmak bilmez yorum ve sohbetleri arasında, Coleman sessizce iyi bir konuk olmaya çalışır ancak programda çok dikkate alınmyana cevapları ve kısık mikrofonu ile ancak bedeni üzerinden yer edinebilir.
Seda Sayan'ın Coleman'a ilişkin abartılı yorumları ve Muammer Ketenci'nin bir güç gösterisiyle Coleman'ı yenmek için duyduğu anlamsız arzu düşünüldüğünde, Sayan'ın programı cinselleştirilmiş siyah bedenlerin Türkiye'de içinde bulunduğu arzu ve kıskançlık çemberini ortaya koyar.
Metin Erksan'ın 1964 yapımı Suçlular Aramızda filmi de Türkiye popüler kültüründe Siyah bedenlerin cinselleştirilmiş temsillerinin erken örneklerinden biridir.
Filmin bir sahnesinde başrol oyuncuları tamamen giyinik şekilde diyaloglarını sürdürürken arka planda iç çamaşırıyla dans eden siyah bir adam tasvir edilmiştir. Siyah adam neden giyinik değildir?
Eğer bu bir ilişkinin iması ise neden diğer karakterler giyiniktir? Diğer karakterler ciddi bir konu konuşurken siyah adam neden dans etmektedir?
Tüm bu cevapsız sorular Siyah karşıtı ırkçılığın Siyah adamı cinselleştirdiği, boyun eğdirilmiş, anormal ve gülünecek bir figür olarak temsil ettiğine işaret eder.
Söz konusu cinselleştirmenin izlerini özünde sorunlu bir temsil öğesinin bulunmadığı Ebru Gündeş'in "Sen Allah'ın Bir Lütfusun" klipinin izleyici üzerinde yarattığı etkide de görebiliriz.
Gündeş bu klipte dönemin Fenerbahçeli Siyah futbolcusu Uche Okechukwu ile kamera karşısına geçer. Klipte ikili pek çok romantik sahnede yer alır, ayrıca Gündeş bazı sahnelerde bebeklerle poz vererek anne olmaya ilişkin imalarda bulunur.
Klip yayınlandıktan sonra ise Türkiye medyası bu birlikteliği "garip" olarak yaftalar ve özellikle Ukechukwu'nın Siyah olması hakkında günler süren bir tartışma başlar.
Bu tartışmalar beraberinde Siyah erkek bedeni üzerine hüküm süren ırkçı fantezilere atıfta bulunan pek çok ırkçı yorumu da beraberinde getirir.
"İnkârı aşmak: Ertelenmiş diyaloğu kurmak mümkün mü?"
Arap Bacı, yamyam ve cinselleştirilmiş Siyah bedenler Türkiye'de ırk, sınıf, toplumsal cinsiyet ve cinsellik temelli baskıları normalleştiren temsillerden bazılarıdır. Tüm bu temsil figürleri ve hâkim imgeler Siyah insanları tehlikeli, ilkel, itaatkâr ya da alaya alınması gereken insan-altı figürler olarak yansıtmaktadır.
Bunun yanında popüler kültürde çokça kullanılan komedi ve macera unsurları Siyah karşıtı ırkçılığı Türkiye'de "zararsız" ve "komik" bir olguya indirgeme amacı gütmektedir.
Neyse ki bu hâkim imgelere tam olarak uymayan ve birinci elden hikayelerini anlatabilmiş bazı istisnai siyah ünlülerimiz de mevcut.
Bunların arasında Türkiye popüler kültürü ve medyaya olan katkıları göz önüne alındığında Esmeray, Mansur Ark ve Defne Joy Foster gibi isimleri sayabiliriz.
Toplum tarafından sevilmelerine rağmen bu münferit örnekler ne yazık ki Türkiye'de Siyah karşıtı ırkçılık üzerine geniş çaplı bir tartışma ve iletişimi beraberinde getirmemiştir.
Söz konusu Geceyarısı Ekspresi (1978) gibi Türkiye karşıtı ırkçı öğeler taşıyan yabancı bir film olduğunda Türkiye medyasının ırkçılık ibresinin hassasiyetle çalıştığını görüyoruz.
Ancak neden aynı süreç ve hassasiyetin Türkiye içinde tekrarla kullanılan ırkçı imge ve temsiller için uygulanmadığı sorusu ne yazık ki belirsizliğini sürdürüyor.
Şahsi düşüncem Türkiye'nin ırk ve etnik kimliğe dayalı ayrımcılığa ilişkin takındığı inkâr kültürünün Türkiye'de siyah karşıtı ırkçılık üzerine kurulması gereken diyaloğu ertelediği yönünde.
Yalçın Yanık'ın "kendine demokratik diyen insanlar" ile olan deneyimleri Türkiye'de Siyah karşıtı ırkçılığın bir tür "ırk fobisi"ne (Kilomba 2016), yani ayrımcılığın varlığının temelden reddedilmesine, maruz kaldığını gösteriyor.
Bana kalırsa bu ırk fobisi sadece Siyah karşıtı ırkçılıkta değil, ırkçılık hakkında konuşmanın "etnik bölücülük" ya da "etnik propaganda" olarak hedef gösterildiği Türkiye kamuoyunda köklü bir yere sahip.
Tüm bu ilişkilenmeler ışığında Türkiye popüler kültüründe yer edinen ırkçı imgelerin ve kalıplaşmış temsil figürlerinin "bilinçaltı" ötesinde, bilincin rahatça ulaşabildiği ancak görmeyi ya da anlamlandırmayı reddettiği bir gri alanda kaldığını söyleyebiliriz.
2020 Türkiye'sinde "Arap Bacı bu ülkenin en sevilen tiplemesi değil mi?" ifadesinin Siyah karşıtı ırkçılık ve diğer etnik ve ırksal ayrımcılığı önemsizleştirmesine müsaade etmemeliyiz.
Irkçı tiplemelerin "komik" bulunması ya da "sevilmesi" bu temsil figürlerinin özünde yatan ırkçılığı değiştirmez.
Türkiye'de Siyah karşıtı ırkçılığın ciddiyeti üzerine konuşmayı ne kadar ötelersek z* kelimesini kullanan (bkz. Ben Fero), siyaha boyanıp ortalıkta dolaşan (bkz. Kuşum Aydın), şov programlarında siyaha boyanmayı "trend" olarak sunan ünlüleri de o kadar sık görürüz.
Siyah Yaşamlar Değerlidir (Black Lives Matter/BLM) hareketini yarım ağızla destekleyip ABD'deki Siyah karşıtı ırkçılığı kınamakla yetinmek yerine, Türkiye'deki tartışma bizi ülkenin ırkçılık tarihi hakkında bilgilenmeye teşvik etmeli ve ırkçılığı deneyimleyen gruplara ciddiye alınmama korkusu olmadan deneyimlerini paylaşma konusunda destek olmalıdır.
Bunun yanında, inkâr kültürünü aşmak ve bu konuda sağlıklı bir diyalog kurmak için popüler kültürde yer edinen kişilerin de geçmişe bakarak sorumluluk alması, kamuoyunu eğitmesi ve ırkçı temsil figürlerine artık yer vermemeleri gerekiyor.
Türkiye'deki Afro-Türk birliğini takip etmek için bir link. http://www.afroturc.org/
(TA/PT)
Not: Çeviri sürecindeki yardımları için Selay Dalaklı'ya, Yener Bayramoğlu'na, Umut Yıldırım'a ve Sena Akalın'a teşekkür ederim.
Kaynaklar
- Bridges, George, Rosalind Brunt, and Communist University of London, eds. Silver Linings: Some Strategies for the Eighties: 12th Annual Meeting: Papers. London: Lawrence and Wishart, 1981.
- Hall, Stuart, and Open University, eds. Representation: Cultural Representations and Signifying Practices. Culture, Media, and Identities. London; Thousand Oaks, Calif: Sage in association with the Open University, 1997.
- Hill Collins, Patricia. Black Feminist Thought: Knowledge, Consciousness, and the Politics of Empowerment. 2nd ed. Routledge Classics. New York: Routledge, 2009.
- Kilomba, Grada. Plantation Memories: Episodes of Everyday Racism. Münster: UNRAST-Verlag, 2019.
- Özsoy, Ruziye. "XIX. Y.Y. Da Osmanlı'da Köle Ticareti Esirciler ve Zenci Köleler." Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010.
- Toledano, Ehud Rafael, and Ehud R Toledano. Slavery and Abolition in the Ottoman Middle East. University of Washington Press, 1998.
- Zilfi, Madeline. Women and Slavery in the Late Ottoman Empire: The Design of Difference. Cambridge University Press, 2010.