2015 yılı çocuklar için büyük bir dram yaşanan yıl olarak tarihe geçmelidir. Eğer bu dramdan ders çıkarılabilirse 2016 Türkiye’de çocukluğun miladı olabilir. Aksini düşünmek bile istemem, çünkü bu gidişe dur denilmezse bu topraklarda çocuklar daha uzun yıllar büyük bir tehlike altında yaşayacaklar demektir.
Öncelikle bu durumdan bir ders çıkarılmasını diliyorum ve bunu gösterecek bir adımın kısa zamanda atılmasını umut ediyorum.
2015 yılı denince hatırlanacak olan ilk şey, en küçüğü birkaç aylık olan 50’den fazla çocuğun silahlı çatışmada öldürülmesi, bir o kadar çocuğun yaralanması, kolunu, bacağını, gözünü yitirmesi olacaktır.
Bununla birlikte Uğur Kaymaz’ı, Berkin Elvan’ı ve onlar gibi güvenlik güçlerinin kullandığı silahlar veya kimin koyduğu belli olmayan patlayıcılar ile geçtiğimiz on yılda hayatlarını kaybeden çocukları hatırlamak da boynumuzun borcudur. Onların ölümlerine ilişkin sorumluluğumuz üzerine yeterince düşünmediğimiz için 2015 yılı çocuklar için tarihin en korkunç yılıdır.
2015 yılı deyince hendekler ve sokağa çıkma yasaklarını hatırlayacağız ve bunlarla birlikte...
* Cenazelerin evde dolapta, sokakta bekletilmesine tanıklık eden çocukları,
* Morglarda yer kalmayınca buzdolabına konan bebekleri,
* Aylarca okula gidemeyen çocukları,
* Evde doğum yapmak zorunda kalan anneleri,
* Silahların, bombaların gölgesinde uyumaya korkan çocukları
* Karargah haline gelen evlerde yaşamaya çalışan çocukları,
* Evleri, kültürel mirasları yok edilen çocukları,
* Çocukların okullarını karargah haline getiren, öğretmenleri alıp çocukları kaderine terk eden yetişkinleri hatırlayacağız.
TIKLAYIN - 2015: ÇOCUKLARI KAYBETTİĞİMİZ YIL
2015 yılı deyince ülkenin her yerinden annesini veya babasını yitiren çocukları hatırlayacağız. 8 yaşındaki bir çocuğun sokağın ortasında vurulan babasının cesedi başına çömelmiş, başını elleri arasına almış halini de bayrağa sarılı tabutlara gözleri yaşlı bakan her yaştan çocuğu da umarım unutmayız.
Annesi evde doğum yapmak zorunda kaldığı için ölen bebek oldu mu bilemeyeceğiz veya beslenme yetersizliği sebebiyle gelişimleri olumsuz etkilenen çocukları ya da anne babasını yitirmenin hangi çocuğun hayatında neye malolduğunu. Ama bunların kader olmadığını, bizim eserimiz olduğunu bileceğiz.
Eserimizin bununla kalmadığını, çocukların haklarını güvence altına almaya çalışan BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi tamamıyla askıya aldığımız gibi, Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki Ek Protokolü de ihlal ettiğimizi ve çocukların elinde silah bulunduğunu hatırlayacağız.
2015 çocuk hakları ihallelerinin en vahimlerini yaşadığımız bir yıldı. Bu yıl olanları çok net biçimde kaydetmeli ve hatırlamalıyız ki, ders çıkarabilelim ve kaybettiklerimizi geri getiremeyecek olmanın ağırlığını bir ömür taşırken hayatta olanlar için anlamlı bir telafi mekanizması oluşturabilelim.
Çocukların bunca tehlikeye karşı korumasız kaldıklarını hep hatırlayalım örneğin. Hiçbir sözleşmenin, kanunun, kurumun onları koruyamadığını unutmayalım. Devletin, çocukların bulunduğu ortama silah sokulmasını engelleyemediğini, güvenliklerini sağlayamadığını, tıbbi bakım, temiz içme suyu, beslenme, eğitim, oyun gibi ihtiyaçlarını karşılayamadığını hiç unutmayalım ki; bunun tekrar etmemesi için yapılması gerekenleri eksiksiz belirleyebilelim ve bu durum bu topraklarda bir daha yaşanmasın, ibret olsun tüm dünyaya.
Çocuklar bu kadar tehlike altındayken toplumun sessiz kaldığını da hep hatırlayalım. Bir toplumda çocuğun her tür ortamda öncelikle korunması gerektiği ve bunun devletin ve toplumun sorumluluğu olduğu anlayışı yerleşmemiş ise; o toplumun bu kadar büyük bir dram karşısında bile suskun kalabildiğini hiç unutmayalım. Unutmayalım ki, ilk işimiz çocuğun değeri ve toplumun ona karşı sorumlulukları konusunda kalıcı bir bakış açısı oluşturabilmek olsun.
TIKLAYIN - BAŞKA ÇOCUKLARIN ÖLMESİNİ ENGELLEMEK ZORUNDAYIZ
Toplumun sesi olması gereken sivil toplumun çocuğun yararı, çocuğun görüşüne saygı gibi prensiplere dair kafa karışıklığı sebebiyle etkili bir ses çıkaramadığını da hep hatırlamalıyız. Hatırlayalım ki, çocuğun iradesine saygı duymanın yetişkinin çocuğa yönelik riskli davranışlarını haklı hale getirmeyeceği konusunda bir fikir birliği sağlayabilelim. Böylece tarladan silahlı çatışmaya çocuğa zarar verecek aktivitelerde onun tercihine saygı duymanın, onu dinlemek, anlamak ve ihtiyaçlarını karşılaması için şiddetsiz, güvenli ve haklarına saygılı bir yol sunmak demek olduğu anlayışını her durumda savunabilelim.
Örneğin bu durumda şunu sorabilelim: Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de bulunan çocukların eğitim ve kültürel haklarına ilişkin düzenlemelere (17, 29 ve 30. maddeler) konan çekincelerin kaldırılmasını talep etmek için çocuklara sunduğumuz barışçıl yollar var mı? Çocukların bu haklarını kullanabilmeleri için çekinceleri kaldırmak konusunda ne yapılabilir?
Öte yandan silahlı çatışmanın sadece içinde bulunduğumuz anda gözle gördüğümüz zararları vermekle kalmadığını, çocukların bu kadar korumasız kalmasının aynı zamanda da çocuğun değerini nasıl erozyona uğrattığını da unutmamalıyız. Çocukların olduğu yerde silahın bu kadar rahat kullanılabildiği, okulların kapalı tutulabildiği ve aylarca bu ve daha ağır muamelelere tanıklık eden bir toplumda çocuğun hiçbir ihmal ve istismardan korunmasına imkan olamaz. Nitekim bu yıl gerçekleşen birçok hak ihlali konu gündeme bile getirilemedi. Bu durum bütün çocukları tehdit eden bir ortam yaratmaktadır.
Konuşamadığımız en vahim çocuk hakkı ihallerinden biri gene yaşam hakkı ihaline ilişkin: savaştan kaçarken denizde boğulan mülteci çocuklar. Vahim değil mi?
Bu nedenle 2016 yılının bu çok acı deneyimlerden ders çıkardığımız, çocuklar ile ve çocuklar için savaşmadan yaşamayı, onurlu biçimde barışmayı başarabildiğimiz bir yıl olmasını umarım. (SA/YY)